12 Kasım 2009 Perşembe

Todd May - Postyapısalcı Anarşizmin Siyaset Felsefesi


Neredeyse benim kutsal kitabım sayılabilecek postyapısalcı felsefe ile anarşizmi birleştirmeye çalışan (aslında yazarı büyük ihtimal bu sava karşı çıkacaktır çünkü hatırladığım kadarıyla post-yapısalcı felsefe anarşizmin özüne bir olacak kadar yakındır diyecektir) Bacunin'den Lacan'a bıdı bıdı isimli diğer mühim eseri okuduktan sonra içime bir ümitsizlik çökmüştü. Anlaşılması çok daha zor olan bu kitap ise en azından pratik seçenekler konusunda biraz daha somut bir yerlerde duruyor. Yalnız itiraf edeyim bir çok sayfayı tekrar tekrar okuyup es geçmek zorunda kaldım. Sebep olarak da şunları topladım.
a) ben gerizekalıyım
b) yazar kısıtlı bir çevreye felsefik bir tez sunduğundan dolayı akademik dil ve anlayışı indirgemek konusunda çaba göstermemiş. Zira beni hiç enterese etmeyen iletişim felsefesi üzerinden konusunu irdelemesi bu şıkla alakalı da etik felsefesi gibi ilgi uyandıran bir daldaki tartışmasından da pek bir şey anlayamamamın sebebi a şıkkı olsa gerek.
c) post yapısalcı feylesofları okumadan önce postpostyapısalcı postanarşist bir kuram oluşturmaya çalışanların yazdıklarını okumaya çalışmamın soyut kaçması ki burada da sorun benim ve a şıkkına dönebiliriz sanırım. Bu kitap örneğinde yazar sanki herkes Habermas'ı, Foucault'u,Deleuza ve Guattari'yi, Lyotard'ı ... tanıyormuş gibi direkt bu filozofların sonuç cümlelerini alıntılayarak ya da referans göstererek zaten öztürkçe terimlerle cebelleşiyorken sıradan bir okuyucuya pek katkıda bulunmuyor ki bu da b şıkkıyla ilgili olsa gerek.
d) hiçbiri
e) hepsi , derken d şıkkı da dahil olunca hem hiçbiri hem hepsi nasıl olacak, neyse felsefe mantık okumayı şu anda bıraktım.
Bir kaç satır da anlatılanları özetlemeye çalışayım:
Yazar siyaset felsefesini üçe ayırıyor: biçimsel, stratejik ve taktik. İlki, ya olması gereken ya da mevcut olan kutba bağlı olmasıyla kategorize edilir. Stratejik felsefeye örnek ise marksizmdir. Aradaki fark tek bir kutba bağlanmak yerine iki kutup arasındaki gerilimde yaşamaya doğru bir geçiştir. Benzer bir noktada duran taktik felsefe ise halkalardan ziyade birbiriyle kesişen çizgiler üzerinden açıklanır. Şöyleki marksizmde merkezi bir halka vardır, tarihin temel problemidir bu, proleteryanın savaşımı. Geniş halka ise diğer sorunları oluşturur, öz değişmez. Benzer şekilde iktidar ağırlıklı olarak tek merkezden yayılır. Taktik felsefe ise iktidarı ve dolayısıyla sorunları (ama her erk kötü değildir, ilginç geldi bu bana) çizgiler üzerinden açıklar. Bazılarının daha ağır olması kesişik, daha çetrefil çizgilerin üzerine denk gelmesinden kaynaklıdır. Buradan da stratejik felsefenin doğal çıkarımı öncü disiplinli bir mücadele örgütünün gerekliğine denk düşer. Anladığınız gibi dünyayı yorumlama ve onla ilgili olarak mücadele biçimlerinde postyapısalcılık yani taktik felsefe çok daha farklı şeyler sunacaktır ki aslında böyle bir dertleri (pratik mücadele) yoktur sanırım. Çünkü yazarımız anarşizm üzerinden ilkeleri belirli bir postyapısal siyaset felsefesi oluşturmaya çalışmakta. Eksik ki adam yapıyor değil mi?
Marksizm üzerinden stratejik felsefeyi tartışırken yazarın eleştirel kuramcı okula göndermelerde bulunması benim için öğretici oldu doğrusu. Kapitalist kültürün herşeyi şeyleştirdiği, metalaştırdığı fikri ana çizgileriymiş. Aydınlanma miti "ussallık adına tüm çağdaş toplumları ele geçirir ve kendisi dışındaki diğer toplumların tümünün usdışı olduklarını iddia ederek kendisini haklı çıkarır...Herşeyin uymak zorunda olduğu yeni bir totalizasyon doğar .. bedeli, yabancılaşmadır" Güncel tartışmalardaki taraflara bakınca ne kadar doğru. Eleştirel kuramcılar marksizmin eksenini ekonomiden kültüre taşırlar ve umutsuzdurlar. Bu esnada yazar Habermas'ın stratejik felsefenin dilbilimsel vektörlerle yeniden düzenlenebileceği inancından bahseder. Althusser ile Sartre üzerinde somutlaşan yapısalcı ve varoluşçu marksizmin birbirine zıt bir noktada konumlanışını öğreniriz. Sınır hattında ise otonom hareket ve Castoriadis yer alır.
Anarşizm başlığı altında genel ilkeleri tekrar ederiz. Merkeziyetçiliğin ve temsiliyetin reddinin sebepleri irdelenir.İlk yıllarda mücadele yönü aşağıdan yukarıya tanımlı iken post-yapısalcılığın etkisiyle ve erkin yukarıda-aşağıda gibi tanımlarla tarif etme imkanının yitimiyle merkezsizleştiği bahsi geçer. Başa dönersek eğer, erk ve direniş kesişen erk ağları görünümündedir. Dolayısıyla reformizm ya da devrimcilik gibi tanımlar da anlam kaybına uğrar. Anarşizmde devrim "toplumsal alanın pek çok kısmında değişimlere yol açarak etkileri topluma yayılan bir değişim ya da bir dizi değişimdir." Çözüm ise federasyon'dur ama erk ve temsiliyet gibi kavramların tartışımı ile içeriğinin doldurulması şarttır. Ve literatürde bireyselcilikten anarko-sendikalistlere, pek çok farklı tahayyül vardır. Denkleme bir de postyapısalcılık eklenmiştir. Özcü -essentialism- görüşleri de savunarak insan özünün doğal olarak iyiliğine vurgu yapan anarşizm statejik felsefede tam anlamıyla bir kopuş yaşayamamıştır.
Aradaki linki kurabilmek için yazar erkin baskıcı karakterinin yanısıra yaratıcı özelliğine de yani olumsallığına da vurgu yapar. Özcülük ve hümanizm konusunda Foucault'tan alınan alıntı çarpıcıdır." Reddettiğim bir yaklaşım varsa eğer,o da gözleyen özneye mutlak üstünlük tanıyan, bir eyleme yapıcı bir rol yükleyen, kendi bakış açısını tarihselliğin kökenine yerleştiren -kısacası aşkın bir bilince yol açan- yaklaşımdır" Özneler ve yapılar post-yapısalcılıkta özgül pratikler arasında aranmaları gereken pratiklerin tortuları şeklinde tanımlanır. Kendimizi pratikler üzerinden kurarız. İşe bu yüzden çözümlemeler genelde pratikler üzerinden yapılır. Bu esnada çizgileri pratikler ile benzeştirebiliriz. Postyapısalcılığın amacı birbirinin içine geçerek arapsaçına dönen erk pratiklerini soykütük işlemine tabi tutmaktır. Kabaca özetlersek pratiği geçmişten oluşma anına kadar ince ince inceleyerek, diğer pratiklerle etkime ve etkilenme ekseninde ilişkilerini ifşa edip çözümlemektir. Çeşitliliğe dayanan mikro-siyasi bir çözümleme. Amaç erki yok etmek değil kabul edilebilir erk pratiklerini belirlemektir. Erkin uygulandığı şeyi (ezilenler kastediliyor) iyiye haklıya indirgeyen sol dogma üzerine yapılan Habermas alıntısı manidardır. Kabul edilebilirlik ilkesinin mantıksal olarak etik bir dayanağı olması gerekir. Postyapısalcı felsefenin sorunsalıdır etik. Yazarın çözümlemesine göre postyapısalcılığın etik kuralları iki adettir. İlki birinin başkasını olabildiğince temsil etmemesi şartıdır. İkincisi alternatif pratiklerin oluşması ve gelişmesine imkan tanınmalıdır. Farklılıkların korunmasından ziyade güçlendirilmesidir. Ekleyebileceğimiz üçüncü şık ise en basitiyle diğerleri altında toplayacağımız çeşitli postyapısalcı filozofların önem yüklediği ilkelerdir. Örneğin erk pratikleri genelde kapitalizmin sömürüsüne yardımcı olduğu için anti-kapitalist bir muhalif rolün varlığı gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder