9 Nisan 2024 Salı

Jessie Ware - What's Your Pleasure? (2020)

 Evet, yes, yah... Tam da böyle bir şeye ihtiyacım vardı. Kolay dinlenir melodik disko pop. Yalın bir prodüksiyon eşliğinde. Sevecen bir ablamız mikrofon başında. Demek ki piyasada da böyle bir açlık açıklık varmış, bu dördüncü albümü ile Jessie tam bir novapatlama yaşatmış. Herzaman olduu gibi apartı şeyler biraz da. Yine de kaydın ilk yarısının uçtuğunu söölemek mümkün. Vuuu! Bi tık uuğzun yane. Geçen sene yepisyeni albümü de merak celp edüyor.

7,50/10

8 Nisan 2024 Pazartesi

Dead Can Dance - The Serpent's Egg (1988)

 

Batı ezoterizmi tadın da kayıt da rock çalgılarını ara ki bula sın. Vokal ağırlıklı spiritüel avrupa klasik öncesi klasik folklorü. Tarihsellik ne kadar kitabi ne kadar kurgusal, bilmem. Bir çarpıyor tokat, omuzlardan bindirgeditiyor. Sessiz dinleme günahına girmeyelim. Çünkü manastırların dışında ama heman kıyısında haç taşıyan hırsız köylü zakirleri. Ulises'in bakışı ve santur ne yapmıyor, yeterince kat kat katman. Parçalar namütenadiyen lineer. Öyleyse ;

Derin bir nefes al ve dinle.

7,75/10

1 Nisan 2024 Pazartesi

Riot - ThunderSteel (1988)

 

Youtube'da bir metal belgeselinde rastlamıştım Riot'a. Tam da atak bir heavy metal dinlemeye ihtiyacım varken. Melodiyi de unutmayan speed/heavy/power metal üçgenini kurmuş bu kayıt grubun en baba albümü belki de. Maskotları pofuduk fok ile heavy metali tatluluK ekseninde buluşturan bu çalışma es geçilemez. Zira metal tarihinde yerini çoktan almış durumda. Metal ibaresi itinayla her cümlede geçirilir.


8,25/10

29 Mart 2024 Cuma

On Thorns I Lay - Eternal Silence (2015)

 

Uzunca bir süre müziğe ara veren grup bu albümle sert metal kulvarınaa 2015 sularında geri dönmüş görünüyor. Dönüşler nedense hep daha sert , ilk günlere yakın çizgilerde oluyor.  Atmosferik death doom ve gotik örneği olarak albüm bomba gibi başlıyor. Güzel bir intro ve cancanlı conconlu hit denebilecek Breathing. Sonra bir kaç şarkı ile kayıt tutunmaya çalışıyor. Anlıyoruz ki o dönüşün heyecanını pek de yaşamamışlar. En son biterken bir kıpırdanma yaşıyoruz. Nedense bazı anlar The Gathering aklımıza üşüşüyor.

6,50-/10

26 Mart 2024 Salı

Rossini - Il barbiere di Siviglia (Abbado, 1998)

 

Sevil Berberi opera tarihinin önemli eserlerinden biri ve Abbado yönetimindeki Londra Senfoni Orkestrası tarafından kaydedilen bu kayıt bunu operaya yabancı kalanlara bile anlatabilecek düzeyde. Komedi unsuru sadece konusunda değil melodilerde, söyleyiş tarzında ve mimiklerde. Mimikleri, oyunculuğu mu nerede izledim. Tam da bu kaydın bir videosu youtube'da yer alıyor. Her zaman dediğim gibi görüntüsüz bir operayı idrak etmenin mümkanatı pek olmamakta. Melodik konuşmalar, karakterler içiçe geçiyor. Manayı ara ki bulasın. Bu video ise tiyatronun  üç mekana yayılması, karakterlerin etrafında dönen kamera ve yakın çekimler gibi unsurlarla oldukça güzel bir dinamizm sergilemekte. Hatasız  müzikle uyumlu komedi oyunculuğu neredeyse kusursuz ve vokallerin gperformansı da yerli yerinde. Makyajlar ve karakter kompozisyonu da hikayeye hizmet ediyor. Bazı dizelerin kişner gibi hecelerin tekrarıyla hihihi hohoho gibi söylenmesi, vardır bu tekniğin de bir adı, bile bi komiklik katmakta. Konusu ise şöyle ki: bir kadın var,  müzik eğitimi alıyor ve vasisi yaşlıca bir avukatın evinde kalıyor. Avukat onunla evlenecek, evlilik sözleşmesini elinde gezdiriyor. Ama bilmemnerenin kontu kadını balkonda görür ve aşık olur. Arkadaşı berber Figaro (Karagöz gibi kültürel bir karakter)'dan tabi parası karşılıyla yardım alıp eve değişiklik kılıklarda sızmaya çalışır. Aşkı karşılık buldukça avukatı hem rezil hem maskara yaparak alt etmeye çalışırlar. Bu esnada kendi kimliğini de gizler ki hanfendi kendisini parası pulu için sevmesin. Müzikal olarak biliyorsunuz operalarda genelde ana tema ve çeşitlemeleri kulağı fethetse de zamanın çoğu genelde melodik konuşmalarla harcanır, konusu drama ise bir kaç arya zenginleştirir. Burada başlangıç senfonisi biraz benze zayıf kalsa da hoş melodilere daha sık rastlıyoruz. Ama kayıt 2 saat, belki daha da uzun. Keyifli melodilere Figaro'nun şarkısı Largo el factotum, tekerleme gibi hıphızlı söylenince saçmalamaya dönüşen a un dottor.., ikinci cd'nin başlangıcı Fez, mutlaka klibiyle izlemeniz gereken Ma Signor, diğer bir matrak parça Act 2, boona seeera boona seera Don Basilio gibi bölümlerde tanık oluyoruz. Uzaması biraz can sıksa da video kaydıyla anlamlanan ve hayatta bir kez de olsa izlenmesi gereken ve izlenecekse de Abbado'nun bu versiyonu tercih edilmesi gereken tarihi bir deneyim.

8,0/10

24 Mart 2024 Pazar

The Flaming Lips - The Soft Bulletin (1999)

 

Zamanın ruhuna her zaman geç kalmışımdır. Hayatta pek çok şeyi geç yapmışım. Müzikal olarak da şu an piyasa ne durumda bilmiyorum. Hala rap'in hakimiyeti devam ediyor sanırım. Bir de inanılmaz bir şekilde metal konser biletleri yok satıyor. İnsanlar para biriktiremediğinden bari etkinlik olsun da ne olursa olsun diye agresif bir tutum takınmışlar sanırım. Bu grup da böyle büyük indie pop rock gruplarından biri. Hani vokalin çatallaşarak ince tonlarda şarkı söylediğinde samimiyet unsurunun geometrik şekilde büyüdüğü arkaik dönemler. Bunlara da geç kaldım bak. İlk şarkı hareketli Race for the Prize çok iyi. Direkt bir derleme albümüne konabilir. Dinledikçe albümün tadı kaçıyor sonlara doğru. Vokal de yoruyor. Düzenlemeler de saykedelik etki hakim. Uzay desem değil epik desem değil değişik bir prodüksiyon. Alevli Dudaklar indie aleminde büyük bir grup ve birrrsürü albümleri var. Ancak bu ve takip eden Yoshimi klasik eddedilen kayıtlardan. Yoshimi'nin kapağı daha bi güzel.

7,25+/10

21 Mart 2024 Perşembe

Natama 38-39 / Düşünbil 108 / Arkeo Atlas 2024

 

Yahya Kemal'i resmi ideoloji açısından okumak resmi ideoloji 20 senedir hiç değişmemiş gibi sanki, ha babam vur. intihar için mangal gibi yürek lazım, e biliyoruz iki yüz yıldır tanrı öldüğünden beri ve amir barak için tonla dipnot gereklidir göz seçemeyecekse fotoğraf basmanın manası nedir girelim birlikte bir tavşan deliğine birkaçbin kişi usul usul, neyşınıl coğrafikte hayvanlı belgeselde yokuz

yenilgi mevsimi geldi çöktü toprağa düştü bahar bayraklarımız


Felsefe dergisi Düşünbil'in antik yaşam kültürüne dönüşeceğine şaşırdığım kadar derginin 17. seneye varmasına da hayret ettim. Akademik açıdan çok güçlü görünmemesi bir yana finansal açıdan da dayanaklardan yoksun gibi görünüyordu. Yeni haliyle de yine biraz light bir çizgide. Ancak renkler kuşeler çizimler dikkat çekiyor. Çatalhöyük dosya konulu dergiyi anlamlandıran şey Ian Hodder ile olan röportajı olsa gerek. Son yılarda Tanrıça diye düşünülen heykeciklerin aslında tarihte mevcut güçlü kadın figürler olduğuna dair bir kanı değişikliği yaşanıyor bu arada.
Ne zaman çıkacağı belli olmaz Arkeo Atlas dergisi bu sayısıyla göz ardı edilen neolitik Ege ve Kıbrıs coğrafyasına eğiliyor. Antik Yunan öncesi dönemde dahi adalar ile Ege kıyıları arasındaki bağlantılar ortaya konuyor. Hakeza Anadolu ile Kıbrıs arasında da. Kıbrıs'a pek çok hayvan türünün aslında anakaradan taşındığını biliyor muydunuz? Bununla da kalmıyor Ubeyd Halaf ve Samara kültürleri ile sınırlarımız dışına çıkıyor. Bence sonraki sayılarda Elam, Indus Vadisi ve Balkanlara, hatta Orta Asya'ya kadar çeper genişletilmeli. İçeriğinin yanısıra baskı kalitesini de düşününce yine okuyucusunu memnun eden bir sayıyla karşılaşıyoruz

18 Mart 2024 Pazartesi

Ezginin Günlüğü - Oyun (1995)

 Seksenlerden doksan ortalarına büyük bir adım atıp ve aradaki dört kaydı da es geçip grubu geniş kitlelerle buluşturan Oyun albümüne bakalım. Türkü formu da gerilerde kalmış bir kere. Hüzün çok sık piyanonun ritimleri ile bozuluyor. Ufak hınzırlıklar da var gibi. Söz ve müziklerde Hüsnü Arkan 'ın ismi çok sık geçiyor. Küçüğüm, Düşler Sokağı, Martı, Oyun gibi parçalar daha ilk dinlemede etkilemeyi başarmakta.  Enstrüman çeşitliliği ve caz tınıları albümü derinleştiriyor, kayda lezzet katıyor. Ancak geri kalan parçaların çoğu entelektüel çıkmazlarda terennümün ötesine geçemiyor. İlk albümüne göre bunun oranı azalmakla birlikte kaydın gücünü zayıflatıyor.

7,50/10

Peter V. Brett - İblis Döngüsü II: Çöl Mızrağı

 

Yazar geriye dönük hayat hikayeleri yazmasını seviyor demiştik ya bu ciltte de 2 karakteri daha ayrıntısıyla ve geçmiş yaşamlarıyla konu ediyor, zira onların yolları üç kahramanla kesişecek. İlkin Dövmeli Arlen'e ihanet eden Arap şeyhi Jardir'e odaklanıyoruz. Küçüklükten itibaren ne kadar zorlu şartlarla mücadele ettiğini, rahibelerin lideri bir genç kadının yönlendirmesiyle adım adım topluluğun nasıl reisi ve nihayetinde tüm insanlığın beklediği iblislere karşı savaşa önderlik edecek mesih benzeri kurtarıcı rolü ile kimliğinin örtüşmesini okuyacağız. Savaşçı sınıfın köle gibi gördüğü tüccar arkadaşın çocukluğundan günümüze değerli bir danışman rolüne geldiğini de. Arlen'in kayıp savaş muhafazlarını çölde bulmasıyla rahibe karısının ya sen ya o restiyle Arlen'i çölde ölüme terkeder. Çöl uygarlığını birleştirdikten sonra da yeşil diyarlardaki kent devletlerine yönelir. Amacı bu zayıf halkın güçlü erkeklerini eğitip ordusuna katmak, kadınları köleliştirmek ve zayıflar zaten ölmeyi hak etmektedir. Tabi bir dünyaya iki mesih fazla gelir. Arlen'in Leeshan'ın mültecilerle nüfusu gttikçe şişen Leeshan'ın kasabasında bir savaşçı  ordu oluşturduğunu duyunca araştırmak için oraya varınca Leesha'ya aşık olur şeyhimiz. Leesha'da bunu barış için bir fırsat daha doğrusu düşmanını yakından tanımak için bir fırsat görüp şeyhin yeşil diyardaki merkez şehrine gider. İlk karısı kıskansa da şeyhi tüm geleneklerine rağmen kadınların da savaşçı olabileceğine inandırmıştır. Kent devletlerini birlik için iknaya çalışan Arlen'in yolunun düştüğü  kendi memleketinde çocukluk arkadaşı Renne'nın idam cezası kararı gereği iblislere sunulduğunu gördüğü bir manzara ile karşılaşır. Ayrıntısıyla eklenen diğer bir karakter olan Renna babasının cinsel ssapıklığından bıkıp oradan kurtulmak için bir gence gönlünü vermiştir. Ama en sonunda babası genci, kız da babasını öldürmüştür. Dövmeli Arlen onu yanına alır ve eğitir, o da güçlenir. Leesha nasıl şeyh Jardire yakınlaştıysa Arlen de Renna'ya yaklaşır. Bu arada zihin iblisleri ve iblis prensler de ortaya çıkar ve tehlikeli gördükleri Jardir ve Allen'e suikast düzenlerler. Gizem bir kaç milim daha aralanır.

İtiraf etmek gerekirse bazen lafı çok uzatsa da, dünyası kuvvetli olmasa da  merakı canlı tutabiliyor.

15 Mart 2024 Cuma

Tokyo Gakuso - Gagaku: Court Music of Japan (1994)

 Japon saray musikisi denince geyşaların icra ettiği tintiritintiri huzur dolu ezgiler geliyor akla, değil mi? Zaten kana susamış derebeyler, samuraylar, kamikazeler de oranın tarihi unsurları değiller. Bu müziği nasıl tarif etsem ki hem yerel hem proto-drone. Hani Japon emperörü , ne güzel savaşmıştık Nakamura meydan savaşında, nasıl milleti kestik doğradık, nasıl köyleri yakıyorduk, inim inim işkencelerle Çinliler üzerinde deney yapıyorduk, hatırlatan bir şeyler çalın da keyfimiz yerine gelsin der gibi. Tabi bizim kulağımıza böyle geliyor da bu arkaik şarkılar çok daha emperyal amaçlarla çalınırmış. Tahta çıkış seramonisi gibi. seromonisi gibi. semorinisibi. semseimisomi... Nihayetinde biz de bir Japon emperörü değiliz ki ara ara canımız böyle şeyler dinlemek istesin. Belgesel hükmündedir.

6,50-/10



13 Mart 2024 Çarşamba

Messa - Close (2022)

 

Önceki albümde olduğu gibi içine girmesi zor bir tecrübe sunuyor Messa. Ama bu sefer içine bir girdim, çıkamadım. Doom/stoner metal türüne halel getirmeyecek şekilde Kuzey Afrika ve daha da ilginci dark jazz ve bir yerde de Portishead etkisi kaydı o kadar tatlı yapıyor ki tarifi zor. Yüreğe dokunan bir yolculuğa varıyor bu macera. Sonda da  sürpriz bir şekilde black metal çığlıkları ile sarsıyor dinleyeni. Şu an aklıma takılan şey dinlemiş olduğum bir önceki albümde kaçırmış olduğum detaylar.

8,0+/10

11 Mart 2024 Pazartesi

Backxwash - I Lie Here Buried With My Rings and My Dresses (2021)

 

Agresif tınılarda, kimi zaman çığlık çığlığa hançeresini paylaşan bir duygusallığa ulaşan, endüstriyel rock tekinsizliğinde bir hip hop çalışması. Tesadüf değil siyahi transeksüel olmanın zorluklarını söze de melodiye de taşıyan sanatçının gerçeklik düzlemini dinleyiciyle paylaşma tasasıyla kaydedilmiş. Aklıma oscarlı bir film geliyor, mahalle çetesini yöneten yine siyah bir gencin masküler ortam altında kendi kimliğiyle çatışması felan. Sonra aklıma bu topraklar geliyor, Anadolu'dan ortadoğu'ya. Eylül ismindeki bir tiyatro oyunu misal. Sonra o oskarlı filmi tırt buluyorum doğal olarak. Ama bu albüm şunu hatırlatıyor, herkesin cehennemi kendine göre cehennem. 

7,0/10

7 Mart 2024 Perşembe

Nazlı Altunsoy - Türkiye Selçukluları Döneminde Gayrimüslimler

 

Oldukça karmaşık bir dönemi olabildiğince nesnel anlatmaya çalışan bu akademik çalışma bir yandan birbirine zıt olguları misal Bizans ile Selçuklu hanedanlarının savaş ve dostluk arasında salınan ilişkileri, ortaya koyarken diğer yandan da böyle kaotik bir dönemde gayrimüslimler için yine de resmi söylemlere takılmadan edemiyor. Gayrimüslimler özellikle Ermeniler Bizans yönetiminde yaşadıkları ayrımcılık ardından Türk akıncıları memnuniyetle karşılıyor ama küçük Ermenistan krallığı her fırsatta ayaklanıyor, Haçlılarla işbirliği yapıyor ama sonra yine pişman oluyor ama işgal altında şehir kapılarını açıp düşmana şehri teslim ediyor ama Selçuklular için canla başla çalışıyorlar, gibi gibi.  Sadece fetihlerin, Moğol istilasının değil taht kavgalarıyla bağlantılı iç savaşların da yaraladığı bu dönemde özetle gayrimüslimlerin şartları rahattı diyebilmek biraz zor olmalı. Zira kimse rahat olmasa gerek. Yine kitapta belirtildiği gibi o zamanın gerçekleri bugün için de geçerli değil mi? "Devletlerin veya hükümdarların menfaatleri için hiç olmayacak ittifaklara imza attıkları görülmektedir. Çıkarlar söz konusu olunca Selçuklular Bizans ile anlaşmakta, Danişmendliler ile düşman olabilmekte, yıllarca önemli mücadeleleri omuz omuza veren Ermeniler ve Haçlılar birbirlerine karşı İslam devletlerinden müttefikler aramakta, Türkleri Anadolu'dan çıkarmak için Haçlı seferlerinin çıkmasında fitili ateşleyen Bizans, Frenklere karşı Türklere yardım edebilmektedir"

6 Mart 2024 Çarşamba

On Thorns I Lay - Egocentric (2003)

 

Gotik doom metal'in elit grubu içinde neden yer alamadıklarını bu vesileyle bir daha anladığımız bir çalışma. Diğer bir ifadeyle iyinin, olmuşun bir adım gerisine düşmesiyle illet ediyor. Diğerlerine kıyasla en çok da Paradise Lost'un orta dönem işlerine benzettiğim çalışma ağır bir biçimde dönemin alternatif rock ve metal etkisine de maruz kalmış. Besteler de basit, bol tekrar jınjın akorlarla bezeli. Hani nu gotik gibim bir şey. Hatta bariz grunge havası bile yer bulabilmiş kendine. Bu çeşitlilik çok da kötü bir şey değil bence. Ayrıca vokalin kendine özgü bir albenisi var. Brütal değil. Hüzün tabi ortak payda. Ya nefret edersiniz ya da çok seversiniz tarzında bir albüm olmuş. Ama nostaljik atmosferi bile eskileri bilenler için değerli.

6,75/10

3 Mart 2024 Pazar

EABS - Slavic Spirits (2019)


Polonya Avrupa coğrafyasında kıyıda köşede kalsa da müziğin her dalında sağlam gruplar ve müzisyenler çıkarabilen ilginç bir ülke. EABS ise Polonyalı olmayı proje konusu almış bir caz topluluğu. Slav ruhunu keşfetmeye ve belki de çok daha iddialı bir şekilde yeniden inşa etmeye adanmış, isimleri ile folklorü ve paganizmi andıran bestelere imza atılmış. Füzyon caz diye sıfatlandırılması cazın alt dallarında bir kaynaşmayı işaret ediyor: lirik, epik, spiritüel ve avantgarde göndergeler bir arada. Dinlerken keyifli anlar sunmakla birlikte rahat bir akışkanlık sunamıyor besteler ve bununla ilintili olarak dinleme sonrası akılda kalıcılık zayıf. Zıt bir şekilde ise bittabi dinleme sayısına bağlı olarak dinlerken melodileri hatırlamanız mümkün. Prodüksiyon modern ve çok temiz, bateri "vipleş"lik yapmasa bile onu da, elektronik tınıları da, ayrı ayrı takip eder bulabiliyorsunuz kendinizi. Ama saksafon sololar kaydın yularını tutan en etkin enstrüman. Henüz çakırkeyif olmamışsınız ama yorgunsunuz, kafanız biraz ağırlaşmış, işte o zaman başka bir dünya keşfediyorsunuz dinlerken. Radarda parlayan bir yıldız, takip edilesi.

7,50+/10