27 Ocak 2008 Pazar

Judas Priest - Stained Class (1978)



Nihayet JP nin hard rock ağırlıklı dönemi sona ermiş görünüyor. 80 lerin heavy metaline giriş kitabının "chapter"larından biri de bu albüm olsa gerek. Neyse genel olarak enerjik parçalardan oluşan albümde yer alan birkaç orta tempolu balad da fena değil. Aslında cover olan Better By You, Better Than Me ve 6.5 dakikalık ve solosuyla keyifli anlar yaşatan Beyond The Realms Of Death. Sözler de anlamı.
Albüm hızlı bir parça olan Exciter ile açılıyor. Diğer beğenilesi şarkılar ise giriş riffi ile dikkat çeken Stained Class, Savage ve girişi ile Painkiller (evet, dinledim ve hiçbir JP albümünün o seviyeye ulaşacığını zannetmiyorum) albümünü hatırlatan kapanış parçası Heroes End. Kötü parça yok ama öne çıkanlar da kişisel zevke dayalı olduğu için birbaşkası başka bir en iyi Stained Class parçaları listesi yapabilir.
(8,5)

21 Ocak 2008 Pazartesi

Frekans Vol.1 (2006)


Alternatif/indie türk gruplarının şarkılarından toplama bu albümü ben hep CNN Turkish deki frekans programı yaptı zannediyordum Öyle değilmiş. Kadıköy'de faal Frekans Müzik Stüdyosu öncülüğünde sözkonusu ilginç ve kamu hizzeti proje gerçekleşmiş. Genelde indie rock-post rock diyebileceğimiz parçalar ve seslendirenleri şunlar:
Şaban'ın Rüyası - Dinar Bandosu
Toz Bulutu - Ayyuka
Mutlu Son - Kafabindünya
Passivismus - Clique
Yarın Yarın - Ars Longa
Burgu - DDR
Böyle Kalsın - Yada
Bugün Bitsin - Change of Plans
Sessiz Güneş - Sepia
Belki de.. - Düş Macunu
Karafaki - Pisheriff
Spacebus - Retro
Saykolikzade Mahmut Paşa - Dinar Bandosu
En azından ben dinlerken bu sırayla dinliyorum. Bu grupları Türk psychedelic akımın yeni kuşağı ya da 2,5. kuşağı saymak mümkün. İlki Erkin Koray, Cem Karaca, Moğollar, Barış Manço, Selda Bağcan gibi etnik pop-rock yapan klasik atalar, 90 lar, Zen, Baba Zula, Replikas, Nekropsi kuşağı ve onlarla bağlantıyı koparmadan Anadolu ve Ortadoğu kültürünü indie pop-rock formatında, eğlence anlayışında sunan yeni kuşak. Elbet istisnalar her zaman mevcut.
Öne çıkan şarkılar, canlı da izlediğim ve albümlerini sabırsızlıkla beklediğim post-rock Kafabindünya, zayıf bir vokal ama güzel müzisyenlikle Ars Longa, brit vari rifiyle DDR, Redd e benzettiğim Yada, diğer bir post rock grubu Change of Plans, tarzıyla ismini veremediğim bir ya da bir kaç grubu hatırlatan Düş Macunu ve pek çok eğlenceli Pissherif gruplarının parçaları biraz daha göze çarpıyor. Toz Bulutu ve Şabanın rüyası sanki fazla "popüler"imsi. Son iki şarkı ise uzun full deneysel/psyche çalışmalar. Enteresan yane.
(7/10)

13 Ocak 2008 Pazar

Nagelfar - Hünengrab Im Herbst (1997)


2. albümleri Srontgorrth gibi alışılmışın dışında deneysel (derken elektronik müzik katılmış bir black metali kastediyorum) ve muhteşem bir albümü dinledikten sonra kendi piyasasında çok az bilinen ve bilip dinleyenlerce de kült konumunda sevilen bu grubun diğer yapıtlarını dinlemeyi dört gözle bekliyordum. Parçalarını almanca yazan grubun ilk albümleri 97 çıkışlı bu albüm. Srontgorrth kadar deneysel olmasa da kendilerini diğer BM gruplarından ayırt edici özelliklerini bu albümde de sergiliyorlar. Manik depresif psikopat vokaller, folk müzikten etkilenme ve kompleks parçalar.
Albüm kız cortlatması dediğim kısa bir introyla açılıp Seelenland adlı folklorik black bir şarkıyla devam ediyor. Bence en zayıf parça bu. Sonra 14 dakikalık Schwanengesang yer yer kullanılan ve kafa beyin dağıtan güzel bir trash rifi ile diğer yandan boğazı yırtılırcasına tiz shriek ve yankılanan agresif clean vokaller ile dikkat çekiyor. Parçada folk müziğe yakın tok clean vokaller, ortasında Summoning vari keyboard efektleri de kullanılmış, yer yer akustik geçişlerle tamamiyle folklorik bir biçimde parça sonlanıyor. Kısacası hızlı BM ataklarıyla yavaş geçişleri içeren klasik bir Nagelfar parçası. Hünengrab Im Herbst ü dinlerken aklıma gelen şey ise Lacrimosa oldu, gotik clean vokaller ve su, deniz sesleri ile yavaş şekilde başlamışken sonlara doğru coşması,hipnotize bir atfosmere ulaşması, piyanonun parça boyunca çalması. Albümün en iyi parçalarından biri ise Bildnis der Apokalpyse. Çok enerjik ve bulaşıcı bir riff, distorte edilmiş agresif vokaller. Nefes nefese dinliyorsunuz. 5. parça Srontgorrth, doğru hatırlıyor isem takip eden albümde de yar alıyordu. Bu parçada ise baterist coşmuş durumda. Son parça ise tüyler ürperten girişi ile yine 14 dakikalık kompleks bir şarkı: Der Flug Des Raben. Flüt benzeri bir solo üzerinde acı çeken konuşma tarzı vokaller bir kaç dakika içinde değişip hızlı BM ataklarına dönüşüyor. Nefes almak için müzik yavaşlatılıyor, atmosferik BM ye bürünüyor şarkı ve üzerine piyano solosu devam ettiriliyor. Parça tekrar hızlanıp bitiveriyor. Özetle dinlemesi zor ama kilidi kırdıktan sonra da çok zevkli bir albüm.
Eğer black metalinizi bodoslama girdiği gibi bodoslama biten tarzda, Dark Funeral gibi istiyorsanız aradaki farkı söyleyim: estetik.
(8,5 /10)

12 Ocak 2008 Cumartesi

Ursula K. LeGuin - Mülksüzler


Okumaktan en fazla zevk aldığım yazar olan LeGuin'in en ünlü eseri olan Mülksüzler'i okuma fırsatını yeni yakaladım. İlk dikkatimi çeken şey yazım tekniği oldu. Daha önce okuduğum kitaplarda , özellikle Karanlığın Sol Eli'nde, kullandığı yazım tekniği okuyucuyu yoran , parçalı, açık uçlu ve bu sayede okuyucunun konsantrasyonunu arttıran bir teknik idi. Bu kitabın ise okuması kolay, derler ya bi nefesde bitiyor. Kimine göre iyi kimine göre kötü. Ben pek hoşlanmadım.
Konu Urras adlı dünyamızın soğuk savaş dönemini andıran bir sosyo-politik koşula sahip gezegen ile yollar önce orada isyan edip gezegenin çorak uydusu,Anarres'e göç eden Odocu anarşist toplum arasında çelişkiyi irdeliyor. Bilim adamı Shevek kendi yurdu Anarres'de bilimsel çalışmalarını ilerletemeyeceğini görmüş olan bir fizikçi. Kitap Shevek'in Urras'daki yaşamından itibaren başlarken diğer yandan kendi gezegeninden hangi aşamalarla kapitalizmin hakim olduğu Urras'a gittiğini içeriyor. Yani bir bölüm Urras, bir bölüm flashback ile Anarrese geri dönüyoruz. Yazarın dediği gibi "gerçek yolculuk geri dönüştür".
İkircikli bir ütopya olarak başlıklandırılan bu yapıt, sadece taocu ki LeGuin pekçok kimliğinden biri, zıtlıklara dayanarak kapitalist-anarşist toplum farklılığını ortaya koymuyor. Özellikle 90larda popülerleşen post-modernist teorilerin ana inceleme konusu olan iktidar'ın devletsiz anarşist bir toplumda da nasıl filizlenebileceğini, iktidara kendini teslim etme duygusunun bireylerce nasıl kanıksandığını somut olarak görebiliyoruz. "Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak."
Zaten kıt kaynaklarla donanmış, bireylerin federasyonlarla örgütlenip sadece karınlarını doyurabilecekleri ve hayatlarını idame ettirebilecekleri kadar çalışabildikleri bir toplumu ütopya olarak değerlendirmek haksızlık olur. Sadece hayalgücünü çalıştıran safsatayla beslenmiş bir ütopyacı yerine umudu büyüten, önemli olanın ütopya denilen topluma, belki de imkansıza ulaşmak değil bu amaç için yapılacak seyahat olduğunu bize yazan bir yazar ile karşı karşıyayız sonuçta. Ve işin komik durumu başlangıç yerinden de çok uzağız henüz.

10 Ocak 2008 Perşembe

Diyarbakır Saldırısına Hayatını Kaybedenler Anısına

Ben hiçbir zaman mutluluğun insanı olmadım.
Huzuru hep göz yaşlarımın arkasında aradım.
Darbelerin bitmediği yerde ben vardım.
Yalnızlığa kovulduğum, uçurumlara atıldığım yıllarım mezar oldu. D
önersin diye hep kendimi avuttum.
Özledim seni, senle olan her şeyi, yalvarırım, ecel gelmeden dön!

Engin Taşkaya

9 Ocak 2008 Çarşamba

Judas Priest - Sin After Sin (1977)

Sad Wings of Destiny ile heavy metalin temel taşlarını kurmaya başlayan grup, bu albüm ile hem sound hem de prodüksiyon kalitesi açısından biraz geriye gitmiş. İlk dinlediğinizde Sinner ve Joan Baez coverı Diamonds and Rust dikkatinizi çekiyor ve oldukça iyiler. Last Rose of Summer ise gerçekten gereksiz bir balad olmuş, R.Halford'un earth kelimesini söylerken çıkardığı ses hala kulaklarımı tırmalıyor. Geri kalan şarkıların çoğu 70lerin soundunu taşıyan amma ve de lakin klasik Judas Priest bestelerinin nüveleri olan enerjik şarkılar. Diğer balad Here Comes the Tears nispeten daha dinlenilir, progressive/psychedelic bir çalışma.

(7,5/10)

8 Ocak 2008 Salı

Vega - Hafif Müzik (2005)



Hani eleştirmenlerin kıl olunan klişe bir lafları vardır. "olgunluk albümleri" derler ve genelde o albüm şarkıcının kitlece ve ne kadar kitleye de kıl olsam da bence de en beğenilmeyen albümü olur. Hafif Müzik de Vega'nın en oldukları, alternatif rock soundunda albümleri ve önceki pop-rock şarkıları yerine Deniz Özbey'in hüzünlü sesiyle , sert ve melankolik düzenlemelerle oluşturulmuş şarkılar yer almış. Sanki vokalist mahrem duygularını şarkı yapmış mırıldanırken biz de bir odanın diğer tarafında onu dinliyoruz, dediklerini yarım yamalak duyarak. Biliyoruz ki söylediklerinin bir kısmının da anlaşılmasını istiyor ama sadece bir kısmının. Sonuçta o da eğleniyor biz de. Kısacası olgun bir albüm derken grubun en iyi yapıtıyla karşı karşıyayız. En kısa sürede orjinal albüm alınacak. Yanında da 12 adet şiir hediye!

(9/10)

2 Ocak 2008 Çarşamba

Demet Akalın Konseri

Güzel bir gecede yemeğimizi yedik, eğlendik. Eski arkadaşlarımızı gördük. Fonda da Demet Akalın şarkı söyledi :D

Judas Priest - Sad Wings Of Destiny (1976)



Blues etkilimli hard rock türünde olan ilk albümleri Rocka Rolla (ki dinledim gayet hoştu. O yılların modası olan bazı psychedelic deneysel efektler tam oturmasa da ve albüm çok yavaş olsa da 8/10) dan sonra grubun heavy metal soundu içeren albümleri. Dinleyicileri tarafından en iyi albümleri içine dahil edilen bu albümde hemen hemen her şarkı bugünün klişe metal marşlarının doğum aşamasını gösteriyor. Sadece güzelim Rob Halford'un güzelim vokaline rağmen balad Epitaph olmamış, uymamış. Geri kalan şarkıları da mutlaka duymuşluğunuz vardır.
Victim Of Changes ,The Ripper ,Dream Deceiver ,Deceiver
Tyrant, , Genocide, Island Of Domination. Prelude ise piyano ve gitarın kullanıldığı kısa bir ara parçası. Herşey güzel de günümüzün sert heavy metal soundu ile albümü değerlendirirsek bu yapıt bayağı bir soft kalıyor. Ne de olsa yıl 1976.
(8,5/10)

Into Eternity - Buried In Oblivion (2004)


Progresive metal ile death metal karışımı biraz metalcore biraz neo-classic metal çeşnili bir albüm. Şarkılar yer yer birbirine benzese de dinlemesi oldukça zevkli. Özellikle vokal oyunları Three Dimensional Aperture adlı şarkıda brutal, scream ve clean vokallerle çok iyi kotarılmış. Lakin bu gruptan başka bir albüm dinleyeceğimi zannetmiyorum. Çünkü farklı türleri biraraya getirerek üretilen bu melez türlerde orta vadede yaratıcılık ve diversity -farklılık- sorunu oluştuğuna inanıyorum.
(9/10)