İsmet Özel'in sosyalizmden İslamcılığa ve son olarak Türkçülüğe uzanan siyasal serüvenine girmek gibi bir gayret sarf etmeyeceğim. Propaganda basitliğine, tikel terminoloji bolluğuna boğulmadığı sürece müziğe de şiire de ideolojik bir yaklaşımım yok. İlk dikkatimi çeken şey şairin fabrika tarzında seri üretimde bulunmayıp şiirine titizce yaklaşması oldu. Tarz olarak ise ikinci yeni ile devrik mısralar, anlam dışında fiilenen isimler, 'üreyor' gibi örneklerde somutlaşan bozumlar gibi yöntemlerle ortaklaşsa da İslami cenaha hem de 70'lerin ilk yarısı gibi sosyal mücadelelerin yoğunlaştığı bir dönemde geçmekle birlikte, bir yandan Anadolu ruhunu damarlarında en başından beri taşıyor olması , diğer yandan da şehirlerin kötülenip dağlara, direnişe, emeğe, partizancılığa güzellemeleri şiirini farklı bir yerde konumlandırmakta şairin. İnsana ve hayata odaklanan bir bakış açısı kendini vurgulamakta sürekli. Fakat daha çok şiiri seksenlere taşıyan modernizmin öncülüğünü, proto- öneki kullanılır ya, yaptığını söylemek mümkün. Çünkü kendine özgü güçlü imgelemin farklılığı öne çıkmakta. "oğlaklar sığınıyor çiçekliğine, suların saygısıyla üşüyen eller" şiirin bağlamı içinde okuyucuyu tekrar tekrar okumaya ve yorumlamaya sevk eden mısralara örnek olabilir. Bundan dolayı şiiri eskimiyor görüşündeyim. İlgimi çeken bazı mısra alıntıları da şöyledir:
senin kuşların olurdu mevsimi yolculuklara çağıran
içli taşra kızların, gizemli eviçleri
kapıların olurdu korkudan çok denizlere açılan
o denize açılan ellerin nerde şimdi
onlara dayanıyorum yürekli savaşçılara
saçları uzun bir unutkanlıkla rülmüş
kanlarının ardında tehlikeler yürüyen
korkunun gözlerini aradığı omuzlarında
gittiler, yittiler arasında boğuk seslerinin
tozuyan atlarının yelelerine baktılar ve
sen oldun
ve seni gördüm, eğininde bir mavi gözlerin vardı
çocuk insan seslerine yaslanmış uyuyordu
..
saçlarımda geceler morarırdı
..
dağların dağlarda birikirdi gölgeleri
...
serçelerin ayaklarına bağladığı karanlık
...
gömleğimi zorlayan kuş sesleri
..
ah, göğe uzatıyorum bir cumartesiyi
...
ceketimle örteyim gecenin bütün itliğini
...
böğrümde avrupalı atları koşuşturan
aşkım, tanımım, yanaşmam
¨
sabah ormanın ağza bıraktığı ıssızlık gibidir
..
kabaran bir çarpıntı oluyor şehir
uyusam bir dağın benimle uyduğu oluyor
***
sana yaşamak düşer çarkların gövdesinde
bin demir kapıyla hesaplaşmaktan omzun çürümelidir
**
neden büyük ırmaklardan bile heyecanlıydı
karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak
**
doğadan bir vahiy bekledimse boşuna
baktım akşam herkesin kabul ettiği kadar akşamdı
**
bize ne başkasının ölümünden demeyiz
çünkü başka insanların ölümü
en gizli mesleğidir hepimizin
başka ölümler çeker bizi
ve bazen başkaları
ölümü çeker bizim için.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder