Bu kitabın bir sahaftan aldığım 1985 tarihli baskısı şairin 7 kitapta toplanan 1980 yılına kadarki çalışmalarını içeriyor. Dolayısıyla uzuuun bir dönemin değerlendirmesi beni aşacağı için basit basit saptamalarla bu yazıyı geçiştireceğim. Önce bendeki kitabın kapak sayfası sarı-fıstık yeşli, umarım orjinal rengi budur zaman içinde renk değişimi sözkonusu değildir.
İlk kitap Garip akımının etkisi altında yazılmış şiirleri barındırıyor. Kamyonlar kavun taşır ve ben/Boyuna onu düşünürüm mısralı şiir basit ve etkileyici bir tarzın beğendiğim örneği iken Anadolu'dan beslenen epik yanı kuvvetli muhteşem Hikaye isimli şiir ki Işığın Yansıması şairane bir biçimde bestelemişti diye hatırlıyorum, ilerisinin ipuçlarını taşıyor. Daha sonra da içini doldurup yoğunlaştırdığı memleket, köylüler, kadınlar, doğa gibi imgelere sık sık rastlıyoruz. Orhan Veli'nin çok sık yaptığı sonu genelde şaşırtmaca ile biten kısa haikuvari şiir tekniğine de başvurmuş şair. Örneğin Otobüs şiiri ne kadar yolu saklasa da otobüs simgesi arkasında bence pek başarılı olmuyor. Ama Çiçekle Konuşma ya da Masaldaki Yalnızlık nispeten daha etkileyici. Ben yalnızlığı/Gökte uçar gördüm./Ben yalnızlığı/Garip naçar gördüm./Ben yalnızlığı/Gelip geçer gördüm. Bu topraklarda yaşamaya çabalayan insanın hayatı kadar basit. Orhan Veli hayranı olduğum için bu ilk kitap (Adamın Biri) en sevdiğim bölümü oldu bu koleksiyonun.
Rüzgar adlı ikinci bölüm de doğa üzerinden günlük hayat işlerine tutunmaya çalışan insanları anlatmaya devam ediyor. Önceki sade şiir anlayışını biraz daha Anadolu'nun aşık geleneğine yaklaştırıyor. Sonuç olarak bazen müsamere şiirlerini andıran ürünlerin çıkması kaçınılmaz oluyor. (Yurdum'un dizeleri Ağladığım senin içindir!/Güldüğüm senin için/Öpüp başıma koyduğum/Ekmek gibisin en azından didaktizmin başarılı bir örneğini teşkil ediyor) Melodramın hakim olduğu kitap Kadınlar, Çocuklar ,Dostlar, Yurdum gibi altbölümlere ayrılmış. Yorgunluğun iliklere kadar sindiği Dost adlı şiirin Bir gece habersiz bize gel/Merdivenler gıcırdamasın./Öyle yorgunum ki hiç sorma/Sen halimden anlarsın dizesinin devamında yine de umuttan vazgeçilmediğini görüyoruz. Bu kitap ile şairin kendi öznelliğine biraz daha fazla yöneldiğini anlıyoruz. Çocukların acımasızlığını insanlığa bağladığı Kuşun Hikayesi de oldukça etkileyici.
Üçüncü kitap, Yeşeren Otlar önceki çizginin daha sofistike devamı sayılabilir. Halk kültürünün modernizm süzgecinden geçirildiği, memleketin, şehirlerin daha gelişkin ve ilgi çekici tekniklerle betimlendiği (Tokat'a Girerken, Paris, Küçük Haberci Bulut örneklerinde olduğu gibi) eserlerin yanısıra şair son dizede şüphe yaratıcı, şaşırtıcı tepkiyi kullanmaktan vazgeçememiş görünüyor. Bir varken bir yok oldu/işte dünyamızın işleri tespitiyle sonlandırdığı alışılmadık Farenin Ölümü , yanlış zamanda canı alınan şairin Azrail ile elele ne yapacağını bilmez bir durumda kalakaldığı Cehennemde ya da sondaki sorulu bölüme hazırlayan mısraları tümden dışladığı 2 satırlık Çoban ( O kadar çaldı ki yürekten/Türküler aşındırdı kavalı.) iyi birer örnek bu konuya. Çürüyen Otlar ile ilk kitaptaki Hikaye adlı şiiri hatırlamamak da mümkün değil.
Destansı bir konseptin, milli mücadele döneminin konu alındığı dördüncü kitap Atatürk Kurtuluş Savaşında adını taşıyor. Bazı kıt'alarda kafiyeyi sağlamaktan kaynaklı çocuksu ifadeler (kuzumuz var, yaylalarda meleşir/çeşmemiz var gece gündüz söyleşir/yazımız var, pehlivanlar güreşir/bu toprağa kimse girememiştir) folklorik geleneklerden besleniyor. Coşkulu ve övgü dolu mısralara bugünün penceresinden bakınca mübalağalı olduğunun tespitini yapmak gerekiyor.
54-64 yılları arasınaki on yıllık dönemi kapsayan çalışmasının adı Süt. Şairin Anadolucu tavrının yetkinleştiği bir kitap. Ayrıca daha önce zorlama kaçan didaktik tarzı da coşkuyu kaybetmeden yalın bir halde okunur kılınmış (Köy Öğretmenleri). Dizelerin dramatikleştiği de gözden kaçmıyor. kancık geceler emzirir beni!/köpükle doldururlar ağzıma/zift gibi sütlerini ya da yıllarca buğday yerine yıldız ektik/bulut devşirdik kucak kucak/belliydi her savaşta yenilecektik. Şiirlerde şairin yaşadığı sağlık sorunlarının gölgesi, hayalkırıklıkları, umutsuzlukları daha yoğun aksettirilmiş. Özellikle son iki şiir Açık ve Eldesiz Çağrı etkileyici imgelemlerle örülü, okunası çalışmalar.
Türk Mavisi ile artık oturmuş homojenleşmiş bir Külebi şirinden sözedilebilinir. Dizeler daha akıcı, poetik ve ritmik. Fakat duygu aktarımında daha soğuk, sanki artık köyden değil de Ankaranın bürokrat bir kaleminden çıkma şiirler. Bu derlemede yer alan son kitap ,Yangın'ı değerelendirmek ise uzun bir sürede toparlandığı için zor. Eski dramatik gözlemlere dayalı dizelerden (işte Doğu bu.Bit deprem ve acı/mutluluk dediğin, bir lavaş ekmek/Bir avuç ateştir,umut dediğin/Gerisi kar,çamur ve tezek) modern kelimelerin kullanılarak yabancılaşmanın yaratıldığı örneklere (Uçak Alanı şiiri ve LSD), alışageldik yurt sevgisi öğelerinden 1960 darbesi güzellemelerine, kadın temasının espriyle donatıldığı satırlardan (işte Leningrad aylar boyunca/Almanlara karşı koyunca/ya ölüm ya özgürlük diyerek/süpürge tohumu ve fare yiyerek/yiğitliği de ölümü de tatmış./ne var ki yaradan yine de kızlarını/biraz burnu kalkık yaratmış) destansılığa (Bir Bataklık Türküsü) değişik lezzetler bulmak mümkün. Son değerlendirmem şu ki benim beğenilerime çok fazla seslenen bir şair değil Cahit Külebi. Ama yalın , anlaşılır, doğa ve yurt imgeleriyle dolu şiirlerinde özellikle ilk dönem başta olmak üzere hoşlandığım dizeleri bulmak zor olmadı. Amerika adlı 1971 tarihli şiiriyle bu akşamlık da veda ederken tüm dinleyicilerime esenlikiler dilerim efenim.
Önce Kristof Kolomb buldu Amerika'yı,
Sonra biz.
Umutlar azaldı, günden güne, mutluluklar
Ve ekmeğimiz.
Bir çocuk ağlarsa dağ başında
Gözyaşında Amerika akar.
Vurdularsa birini, kanı şorladıysa
Bilin ki o kurşunlarda Amerika var.
Kişi kişiye köle tutulduysa, asıldıysa
Darağaçlarında Amerika var.
Ama biz yine de direneceğiz
Sonuncumuza kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder