Pantera, Phil Anselmo filan, bunları geçersek şunu söylemem lazım ilkin. The Stormu dinlerken pastel ama farklı renkler aklıma gelirken türdaşı Down'da paslı bir kahverengiden başka bir şey göremiyorum. Belki de New Orleans'ın daha çamurlu sularından gelmeler bilmem artık. Daha modern, daha salaş bir sound.
Kayıt çok iyi değil ve kayıtta bir şey varki halihazırda birbirine benzer parçalara ek olarak albüme kolay ısınmanızı engelleyen bir şeyler oluşturuyor. 8-10 kez dinleyip melodilere eşlik edebiliyorsunuz ezbere amma bir kaç sefer daha dinlediğinizde eh yeter artık sıktı diyebiliyorsunuz. Bazı parçalardaki blues enteresanlıkları, vokal oyunları da bir yere kadar dinletiyor. Ama dinlerken Metallica ve hatta Nevermore tınıları duymak da ilginç doğrusu.
Vokal ise olabildiğince duygusal, gereğinde hırçın ve azimli. Lirikler sembolerle yüklü olsa da bazen olabildiğince samimi, uyuşturucu ile mücadele (I will fight...you say you want a revolution?I will fight...and carry that weight ) ya da Pantera'daki sorunları ( Fallen leaves From the same family tree Wind blows halves Regret is all thats left...all thats left ) gibi.
Hoşlanış dizilimine göre Never Try, Beneath The Tides, Three Suns And One Star, On March The Saints albümün favori parçalarımı oluştururken, albümün lokomotif moskova parçası ve son aylarda dinlediğim en iyi parçalardan biri NOTHING IN RETURN. Metal müzikte nağme olayını unutmuşuz zaman içinde. Yavaştan başlayıp darbeyi indirirken nakaratı kafamıza hipnotik bir kazıma işlemi neticesinde yankılatan bir parça.
Özellikle abartıldığını düşündüğüm (belki de southern-sludge tarzı şeyler Amerika'nın Anadolu Rock'ı gibi birşeydir) ama dinlemesi gayet keyifli, biraz da emek uğraş isteyen bir albüm.
"Never try...You either do it or don't waste your time"
"And when we walk away there will be no coming home"
(7,75/10)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder