24 Ağustos 2010 Salı

İhsan Oktay Anar - Suskunlar


Birkaç paragrafta ağır Osmanlıca'ya rahatça kayabilen bir teknik izleyen yazarın aslında dilini en yalın ve sürükleyici kullandığı kitabı bu. Kendini rahatça ifade edebilmenin kolaylığı daha önce zaman zaman düştüğü ağdalı konu (ve dil) tuzağından sıyrılmanın etkisiyle birleşince belki de yazarın en yetkin eserini ortaya çıkarıyor. Tabi ki bu eleştirilecek bir şey olmadığı manasına gelmiyor. Eflatun'un esrarengiz sesin peşindeki muhteşem arayışındaki içiçe geçmiş hikayelerin birbirine benzeşerek ders verir niteliği abartılması ya da Zahiri'nin hayliden öte Hz.İsa'yla özdeştirilerek gözçıkartılır bir basitlikle sunulması gibi. Tabi beşer bu , hiç bir şeyden ta anlamıyla memnun kalmaz, irdeledikçe..
Musikinin ve Mevlevi felsefesinin ana tema olarak işlendiği kitapta eski İstanbul'u mistik bir gölge altında ziyaret ediyoruz. Birbirinden ayrı duran karakterlerin ve hikayelerin kesişmesine tanık oluyoruz. Aşık olduğu kızın üzerindeki laneti kaldırmaya çalışan Davut'u, kendi halinde kardeşi Eflatun'un neyi keşfedişini, düşmanları için dahi dua eden Mevlevileri, paragöz Kalın Musa'yı, insanlar üzerinde tatbikle doktor meziyetini kazanan pis Rafael'i, müzisyenlere kin güden, ölümsüzlük peşinde, eski çembalo çalgıcısı cüce İskender efendi ya da nam-ı diğer Perevelli, kötülükleri bünyesinde toplayan yılan dilli Tağut....
Eminim alegorik temsiller de mevcuttur kitapta zayıf da olsa. Ama okurken hikayeler için de kaybolduğunuz için pek dikkat etmeyeceksiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder