Sunuş'ta ortadan başlamanın erdemlerinden bahsedilince duyduğum korkuyu çok şükür İlke Karadağ, Hakan Yücefer ve Can Batukan'ın bilale anlatır gibi temel kavramları anlatmalarıyla bir ölçüde aştım.
Aptallık, hata yapmaktan farklı olarak bir ayırt edememe durumuna, önemliyi önemsizden, ilginç ve tekil olanı sıradan olandan ayırt edememeye dayanır.
Akışlar niçin, Bergson'un deyimiyle bir şeyi 'kendi varlığı içinde kavramak' söz konusu olduğunda katı ve durağan olana göre öncelikli olsun?..Örneğin bir insanı belli belirsiz bir biçimde, arada bir göze çarpan bir tavrına yada mimiğine göre değil de süreklilik kazanmış, sağlam, kemikleşmiş özelliklerine, huylarına göre değerlendirmez miyiz? Deleuze'e göre henüz belirlenmemiş halde bulunan akışlar bize şeyin gerçek yani dinamik haldeki bir imgesini vermeye daha yatkındırlar çünkü ondaki imkanlara işaret ederler.
Ev inşa etmeyi Deleuzecü bir çerçevede, tekilliği içinde, bir oluş olarak da kavramak mümkün: herhangi bir evin inşası olarak değil, şu belli evin, şu belli yer ve zamanda, şu belli kişiler tarafından inşası...Tekil koordinatlara sahip, tekil akışlar tarafından katedilen bir süreç olarak inşa...Oluş olarak inşa, tekilliği içinde inşa Aristoteles'te olduğu gibi önceden belli bir genel potansiyele (ev olma potansiyeline) değil, ucu açık bir olanaklar alanına, benzemezlik payını daima koruyan bir virtüeller bulutuna karşılık geliyor artık. Oluş devam ettikçe sadece gücül olandan edimsele doğru ilerlemiyoruz, aynı zamanda bu potansiyeller alanı da farklanıyor, çeşitleniyor, bazı potansiyeller sönümlenmeye, yeni potansiyeller ortaya çıkmaya başlıyor. Deleuze her edimsel nesnenin yada şey durumunun bir virtüellik bulutunca kuşatıldığını söylüyor. Oluş virtüel olanın virtüelliği içinde açığa çıkması oluyor. Oluş, virtüelin edimselleşmesi değil, virtüelin virtüel olarak açığa çıkması. Aristoteles'e göre hareket yoksunluktan tamamlanmaya doğru ilerliyor, ev olmayandan edimsel eve. Deleuze'e göre ise oluş bir karşıttan bir karşıta değil, farktan farka doğru ilerliyor. Tekilliği içinde inşa-edilebilir malzeme bir olanaklar alanına karşılık geliyor ve bu alan hem kendi içinde farklanıyor, hem de edimselleştikçe farklılaşıyor. İnşası biten ev olanaklar alanındaki bazı olanakların edimselleşmesinden, diğer olanakların bastırılmasından ibaret. Edimselleşme sadece tamamlanma değil aynı zamanda seçme, kısıtlama, bastırma, üzerini örtme.
Yukarıdaki alıntılarla Akış, Oluş, Virtüellik, Edimselleşme, Fark gibi temel kavramlara değinilmekle beraber makaleler daha spesifik ve bahsi az geçen konulara odaklanmış durumda. Ortadan başlamak ile kastedilen bu. Bir kaç makale başlığı yol gösterici olacaktır: Deleuze ve Aptallık; Gille Deleuze, Fark ve Bilim; Demokratik-Oluş; Arzu ve Etik; E.Grosz, j. Butler:Farklı Felsefeler, Farklı Kuir Kuramlar; 68'in Yansıması Olarak Anti-Ödipus gibi. Ama ayrıca bahsi geçirilmesi gereken benim açımdan Foucault ile arasındaki kopuşu konu alan yazı olsa gerek.
Foucault, direnme noktalarının da iktidar ilişkileri tarafından düzenlenmiş toplumsal alana ait olduğunu ve öyle yada böyle bu ilişkilerden kaçan bir şeyler olduğunu söyler. Hatırlarsak, doğrudan devletin tahakküm aygıtlarından türemeyen ama üretici bir güçtür, iktidar. Deleuze ise iktidarın topluma nüfuz eden eden değişim hareketlerinin istikrarını sağlamakla beraber yeni bir şey ortaya koymadığı kanısındadır. Deleuze'e göre toplum katı bir iktidar mimarisinden çok iktidar dolaşıklıklarının bir arada tutarak baskıladığı çeşitli hareketlerin birbirinin içine geçtiği bir alandır. Bu noktada Deleuze direnme noktaları için farklı bir düzlem alanını düşünür. Ayrıca iki düşünür felsefe ve filozofun görevleri konusunda da anlaşamamaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder