Edward Elgar İngilizlerin klasik müzikte bildiğim kadarıyla banknotlarında resmine yer verecek kadar iftihar ettikleri ulusal bestecisi oluyor. 1934 yılında hayatının sona erdiği döneme kadarki çoğu yapıtını içeren bu derleme tam tamına beş cd'den oluşmakta. Londra Senfoni Orkestrası, Philharmonia Orchestra, Halle Orchestra ve Sinfonia of London gibi farklı orkestralarca icra edilen parçaların hepsi şef John Barbirolli tarafından lead edilmiş durumda. (Plaza diline geçmemek için kendini zorlama durumu) Öncelikle klasik müzikte ülke ülke bir sınıflandırma olmamakla birlikte Almanların, Rusların, İtalyanların, çılgın Fransızların ve hatta flamenko yada Endülüs ruhunu harmanlayan İspanyolların kendi seslerini müziğe eklemlendirmiş olduklarını söylemek mümkün. İngilizlerin ise bu tarz bir ekolü olduğunu hiç duymadım. Yoksa da eğer, bestecinin özellikle derlemenin son kaydına vardığımızda tam bir İngiliz karakterini somutlaştırdığı noktaya evrildiğini söyleyebiliriz. İşin ilginci bu kayıtların sıralaması ters bir kronoloji izliyor. Neden bunları anlatıyorum, ilk kayıttaki 1 nolu senfoniyi dinlerken ne kadar ilk işlerinden biri olmasa dahi, bu bahsi geçen farklı tarzları ve esintileri anlık olarak duyumsayabiliyorsunuz. Her ne kadar baştan sona dikkatimi vererek bir Wagner dinlememişsem de işin içine enerjik ve epik trompetlerin girdiği Star Wars temasına benzer bir şeyler duyuyorsam onun etkisidir diyebiliyorum. Brahms tarzı bir modernizmin etkisi de aşikar. Senfoninin umutkar, şen genel atmosferine tezat Adagio kısmı çok daha incelikli. İlk cd'de senfoniden kalan boşluğu yaylılar için bestelenmiş Introduction and Allegro parçası dolduruyor. Klasik müzik formu olarak senfonilere çok ısınamadığımdan bu ilk senfoni aklımda çok yer tutmamakla birlikte bu parça belki de bazı anlarında barok dönemine dek uzanan içerdiği geçmişe doğru referanslar dolayısıyla çok daha kolay takip edilebilir bir dinleti sunuyor.
İkinci senfoni açılışı ile valslere göndermeler içeriyor. Hayli uzunca olan ilk kısımda lirin de yankılandığı huzurlu bölüme geçiş, sıkıca oraya tutunuşu ve ilerleyiş gerçekten iyi. Yeni kralın taç giyme töreni için de sunulan bu çalışmanın bir bölümünün ise cenaze marşı olması hayli ilginç. Kısacası duygusallığı uyandıran, dört bir yandan tatarara görkem gösteriş gürültüye boğmak yerine sadeliğiyle öne çıkan ve büyük bir farfarayla karşılanan ilk senfoninin haksız yere gölgesinde kalmış bir senfoni. Burada da boşluğu yaylılar için çalınan ve ölen bir arkadaşı için yazılmış Elegy ile dinlendiğinde bir deniz kıyısından öteye bakışlarınızın toplanan fırtına bulutlarına yoğunlaştığı bir anı zihninize resmeden Sospiri doldurmakta. Bir nevi bu kayda hüznün ve duygusal birikimin damgasını vurduğu söylenebilir.
Üçüncü kayıt bestecinin son dönemlerinin eseri Fallstaf uyarlamasını içeriyor. Şekspir'in bir eserindeki nüktedan ve şişman bir karakterin hikayesini baz aldığı için klarnet gibi enteresan eşleştirmeler eşliğinde ilerliyor. Hikaye temelli olması görsellikten uzak bir dinlemeyi sönükleştirmekte, en azından benim için. Kayıtta iki adet de konser üvertürüne yer verilmiş: Cockaigne ve Froissart. Londra'nın sosyal hayatını betimleyen ilki sound olarak da Fallstaff'ın zengin çeşitlemelerini yansıtarak kaydı kendi içinde tutarlı hale getiriyor. Hareketli ve eğlenceli. Bu kayıt besteciyi ünlü yapan gürültülü marş ve varyasyonlarına yakın bir atmosfer sergiliyor.
Dördüncü kayıt ise erken dönem ürünü Enigma çeşitlemeleri ile açılıyor. Tanıdığı kişilerin karakterlerinden ilham alınarak bestelenen bu parçalar dolayısıyla farklı ruh hallerini sergiliyor. Bir çoğu kısa süresiyle klasik müziğin grindcore'u olma ünvanını hakediyor. İlgi çekici olduğu rahatlıkla söylenebilir. Kayıt yine popüler bestelerinden Pomp and Circumstance marşları ile devam ediyor. İlk marş özellikle mezuniyet gibi seremonilerde sıkça kullanılması ve Amerika havasını taşıması ile ünlü. Kayıt son olarak yaylılar için bestelenmiş Serenade'i içermekte.
Son cd de ilk dönem kayıtlarını içermekte. Sea Pictures sadece vokal sebebiyle değil tüm atmosferi ile İngilizliğin ete kemiğe bürünmüş hali gibi. Çok etkileyici sayılmamakla birlikte sıkıcılığa düşmeyen ağır temposu kolay bir dinleti sunuyor. Bu kayıtta yer alan diğer eser Cello Concerto yani keman konçertosu gördüğü ilgiyi hak ediyor. Özellikle ilk kısımda yüreğinizin kabarmaması, hüzünden teslimiyete bağlanmamanız elde değil.
Şaka gibi, kendimden beklenmeyecek bir performansla beş sidiyi dinlemiş bulundum. Ustanın piyanodan çok keman ve üflemeleri çalgıları sevdiğini anladım. Zaten bilinen ve sevilen eserleri belki ilk senfoni hariç, gerçekten de öne çıkıyor. Özellikle ait olduğu dönem veya bir miktar öncesinin tarzından etkilenmiş görünmekte. Eleştirmenler Elgarian diye tabir ettikleri kendine özgü bir ekolü olduğunu belirtmekle beraber ben belki de buradaki eserlerin yarısında belirttiğim dönemin kıtadaki izlerini yansıttığını düşünmekteyim, eserlerinin. Yani bu cahil halimle ancak his kabilinden konuşabilirim. Aman aman etkilendiğimi söylersem yalan olur. Ama on numara beş yıldız olsa da tür icabı benim için zorlayıcı olabiliyor zaten. Elit bir karaktere bürünüp böyle klas türlere ait eserleri sahtece beğendiğimi söyleyecek de değilim. Bu kadar.
7,50/10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder