HKP genel başkanının konuşmasından derlenen kitapta yazılanlara göz atarsak farklar şöyle ortaya konmuş.
İP, 12 Eylül Faşizmini ve Özel Harp Dairesini aktifçe savunmuş bir harekettir
Sait Yoldaş: Ankara Cumhuriyet Okurları var, Birleşik Kamu İşçileri dediğimiz Eğitim-İş vs. hepsi var. Cumhuriyetçi Kadınlar Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği var, Dil Derneği var. Yine Ziraat Mühendisleri Odası var, Tüketici Hakları Derneği var, TGB var, en önemlisi Vardiya Bizde var, bir de Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun başkanlığını yaptığı Yargıçlar Sendikası var, Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği var, partilerden işte bu eylemde BCP var, Mümtaz Hoca’nın partisi, CHP, Demokratik Sol Parti ve bir de biz varız.
Nurullah Ankut Yoldaş: Evet… Evet... Yani şu anda mesela 3 Mart’ı da zaten bunlarla yapıyoruz, Silivri eylemlerini de aşağı yukarı bunlarla yapıyoruz, değil mi, arkadaşlar? Bir de bunlara ilave İşçi Partisi geliyor oraya. Yani öncelikli hedef kitlemiz belirlenmiş burada zaten.Şovenizm yapıyorlar. Kürt Meselesi yok, Kürtler özgürdür, Avrupa’daki kadar hakları var, hatta Avrupa’da olduğundan çok daha fazla hakları var, diyorlar. Bir sürü şoven, hatta ırkçılığa varan şovenist insanları çağırıp programlar yaptırırlar. Şimdi Ulusal Kanal’ı izleyen, Aydınlık’ı okuyan Kürt milliyetinden arkadaşlar ne yapar? Yahu, bunlarla bir arada olunmaz, birlikte yaşanmaz, der. Haklı olarak o kanıya varır. O yüzden bunlar da aslında görev yapıyor. Yani bunlar da arkadan, itiyor; gidin, diyorlar. Nereye? Amerika’nın saflarına gidin, diye Kürt milliyetinden insanlarımızı itiyorlar. Şu anda aslında bunlar da nötr falan iş yapmıyorlar. Yaptıkları gerçek anlamda yurtseverlik, halkseverlik de değil.
Çözüm olarak ortaya koydukları çizgi oldukça iddialı: Edirne’den Çin sınırına kadar Türk-Kürt Halk Cumhuriyeti.
Kitaba ismini veren 1971 yılında heba edilmiş devrimci potansiyele ilişkin sözlerine kulak verirsek:
Ne yazık ki, Usta’nın bu acı ve sert uyarıları da olumlu bir tepki yaratamadı. Tam tersine onlar, Usta’ya öfkeyle saldırarak “Revizyonist”ti, “Cuntacı”ydı türünden yakıştırmalarda, suçlamalarda bulundular. Gerçeği bir türlü görmek, kabullenmek istemiyorlardı. Büyülenmiş gibiydiler. Oysa oynanan oyun açıktı: CIA, hazırlayıp uygulamaya koyacağı faşist diktatörlüğe zemin oluşturmak için gençleri maceracı eylemlere kışkırtıyordu. Sonunda kendisi sözüm ona “huzur ortamını sağlamak için yönetime el koymuş” olacaktı. Cahil kara halk yığınları da onun bu oyununa kanıp faşist diktatörlüğü alkışlayacaklardı, Türkiye’de yeniden “huzur ortamı”nı sağladı diye.
Nurullah Ankut ve dolayısıyla HKP, Mustafa Kemal ile Atatürk arasında ayrım yapar:
Demek istediğimiz, Mustafa Kemal ayrı, Atatürk ayrı… M. Kemal, antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’mızın önderi. Çanakkale Savaşlarında emperyalistleri dünyada ilk kez hezimete uğratan ordunun efsane komutanı. Özetçe; antiemperyalist, yurtsever, laik bir önder. Otuzlu yıllardaki Atatürk’se Çankaya’ya hapsedilmiş, etrafı Finans-Kapital ve Tefeci-Bezirgân Sermayenin aşağılık temsilcileri tarafından kuşatılmış; bedeni, yine aynı sermaye güçleri tarafından alkolle çürütülmüş ve sermaye adamlarını İsmet Paşa’ya tercih edecek denli kafa karışıklığı-düşünce bulanıklığı içinde olan bir kişidir. Hatırlanacağı gibi, Atatürk, İsmet Paşa’yı yine sermaye adamlarının kışkırtması üzerine başbakanlıktan alır; yerineyse Osmanlı döneminin Deutsche Bank’ının memuru Celal Bayar’ı atar. Yani Batı Finans-Kapitalinin bir hizmetkârını başbakanlığa getirir. Şimdi de kendinden sonra Tefeci-Bezirgân Sermayenin askeri plandaki temsilcisi Fevzi Çakmak’ı cumhurbaşkanı yapmak istiyor. Atatürk’ün bu vasiyetini muhakkak ki yaveri orduya ve CHP’ye iletmiştir. Ama ordu ve CHP yani Meclis, bu teklifi tereddütsüz reddeder. Bütün bunlar gösteriyor ki, ömrünün son zamanlarında Atatürk, ordunun ve CHP kadrolarının gerisine düşmüştür… Bu bakımdan biz, dikkat ederseniz, hep Mustafa Kemal diyoruz. Atatürk demiyoruz. Çünkü o artık başka biridir. Biz, Mustafa Kemal’in başlattığı antiemperyalist Birinci Kurtuluş’un mirasçısı ve devamcısıyız. Onu mantıki sonucuna ulaştıracağız.
Aşağıdaki paragraf ile görüşlerini özetleyip kapanışı yapabiliriz.
Buna karşılık Denizler’in, Mahirler’in kararlılıkla ve kesince, netçe savunduğu; Mustafa Kemal’in antiemperyalist, yurtsever, laik devrimci geleneğini, Ortaçağcılığa amansız karşıtlıklarını, Ordu Gençliği’nin Devrimci Geleneğini açıkça savunuşlarını ve 27 Mayıs Politik Devrimi’ni hararetle benimseyişlerini ve anti emperyalist tutumlarını (ABD ve AB Emperyalistlerine şiddetle karşı oluşlarını), Ermeni Soykırımı’nın emperyalist bir yalan olduğunu benimsemediler, onların devamcısı olduğu iddiasındaki küçükburjuva sol gruplar. Biz bunlara, bilindiği gibi, Sevrci Soytarı Sahte Sol diyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder