Gore Vidal hakkında bildiğim tek şey biraz aykırı bir yazar olduğu. Bu romanı da basitçe eşcinsel aşk romanı diye tanımlamak mümkünse de bayağı bir şey eksik kalır sanırım. Basit ve duru bir dil hakim kitaba. Lisede aşık olduğu Bob ile o mezun olmadan önce bir kez birlikte olmasının ardından, Bob'un denizci olarak maceraya atılmasıyla, birlikte yollarının kesişeceği güne kadar saplantılı şekilde bu aşkı içinde büyüten Jim'in hikayesini okuyoruz. Tenis konusunda becerikli Jim de denizci olarak kısa bir süre dolandıktan sonra spor konusunda bildiklerini paraya çevireceği iş olanaklarını Hollywood'da bulur ve ardından ünlü bir jön ile birlikte yaşamaya başlar. Onun romantik duygusallığı canını sıkmaya başladığında ise bir yazar ile gezmeye başlar. Ve bir kadınla tanışır ama ona olan sevgisi tenden ötedir. Fakat Bob içindeki sırdır. Böyle özetlemeye kalkışınca kulağa ne kadar sığ geldiği konusunda mutabığım. Ancak okumaya başladıktan çok kısa bir süre sonra aslında bahsedilen temanın evrenselliğine şahit olacaksınız: yalnızlık. Tensel ve duygusal yakınlaşmanın dahi eritemediği bir olgu. Romandaki asıl tema ise arzunun yıkıcılığı olsa gerek. Hikayenin sonunda altı kıpkırmızı çizilerek gösterildiği üzere. Sssspppooillerrr
Jim, Bob'un kasabaya geri döndüğü ve evlendiği hatta çocuğu olduğunu öğrenince o da tereddüt etmeden geri döner. Görünen o ki köprünün altından çok sular akmıştır ama Jim işaretleri anlayacak durumda değildir. Bir otel odasında sarhoş kafayla ona dokunduğunda Bob'tan şiddete varan bir tepki görür ve o esnada gücüne de güvenerek ona tecavüz eder ve büyük bir hayal kırıklığı ile derbeder şekilde kaçar. Romanın başlangıcındaki kitabın ismine de ilham veren İncil alıntısı çok şık yakışır buraya.
fakat karısı, onun arkasından geriye baktı ve bir tuz sütunu oldu
8
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder