Yakın dönemde diziye de çevrilen bu kitap bana hafiften Blade Runner'ı ucundan Cebirci'yi hatırlattı. Bilimkurgu bugünlerde sadece sinemada değil edebiyat alanında da canlanma yaşıyor olsa gerek. Lakin entrikalı, hafiyeli, kumpaslı senaryosu haricinde diplerde tema olarak fakir kalması, çok da bir şeyler irdelemiyor olması hevesimi kursağımda bıraktı. Pahalı devam kitaplarını da pek okuyacağımı sanmıyorum. Halbuki Miller gibi hoş bir karakter içeriyorken roman...
Konusu şöyle ki Güneş sisteminde üç politik yapı bulunuyor. Dünya, Mars ve en dışarıda dışlanmış kuşak bölgesi. Kuşak'tan Dedektif Miller polislik mesleğini icra ederken bir yandan da anarşiklere katılmış zengin bir kızı aramaktadır ailesinin paraları koklatmasıyla. Ve bu arayış duygusal ve saplantılı bir hal alırken kendisini insanları zombiye çeviren bir virüsün yayıldığı saldırıların ortasında bulur. İşbirliği yapmak zorunda kaldığı ve ara ara güvensizlik yaşadığı inanılmayacak kadar ultra iyi (evet inandırıcı değil) kaptan Holden ve mürettebatı da bir yönüyle bu gizemli saldırıları çözmeye çalışmaktadır. Failin belli olmadığı bu güvensiz ortamda Mars önce Kuşak bölgesine savaş açarken, sonra da kendisini Dünya'nın saldırılarıyla karşı karşıya bulur. Üstüne Kuşaklı asiler de eklenince vay babam vay! Roman derinleştikçe fırtınanın gözüne doğru ilerleriz ve Eros uydusunda etkileyici ve sinematik bir sekans silsilesine kavuşuruz.
7
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder