Bu aralar dizilere dadandık vesselam. İyisiyle kötüsüyle pek çok örneği didikleyip deşeleyedurduk. Senenin en çok konuşulan yapımlarından biri hiç şüphesiz Atiye oldu. Oyunculukları felan es geçeceğim. Karikatürize ve klişe karakterizyon hakkında da pek bir şey söylemeye gerenk yok. Fakat işleri karmaçorman yapacağım, izleyicinin sinir hücrelerini tahrip edeceğim diye didinen yabancı gizem dizilerinin light versiyonu olarak baktığımızda şırıl şırıl dere gibi akıyor ve çok dizi izleyenler için tahmin edilemez bir şey sunmasa da atmosferini korumasını biliyor. Eşim ve ben ikinci sezonu dört gözle bekliyoruz.
Bizi biz yapan oyuncaklar (The Toys Made Us) ise güzel bir belgesel dizi. Arkasındaki fikir ve modern çekim teknikleri şükela. Yalnız sahne geçişlerinin soluksuz sıralanması biraz insanı yoruyor. Konu şu ki He-man'dan Ninja Kaplumbağalar'a kadar değişen frençayzinglerin oyuncakçılık sektörüne etkisi. Kapitalizmin acımasızlığını, sırf bir tür oyuncağa yatırımını yaptığı için batışa geçen firmalar, taklitçiliğe sırtını yaslayan firmalar ve daha çarpıcı olan ise çocukluğumuzda bağımlısı olduğumuz o çizgi dizilerin aslında oyuncak satma amaçlı uzunca reklamlardan ibaret olması, sergilemesi açısından öldükçe öğretici. Genelde oyuncak figürlerin anlatıladurduğu belgeselde bu oyuncakların yaratılış süreci, sektör çalışanları tarafından da paylaşıldığı için ilginç ve renkli hikayeleri izlemek mümkün. Ancak Uzay Yolu'na bu kadar giydirmelerine kızdım doğrusu. Anladık Yıldız Savaşları'nın tarafını tutuyorsunuz, çamur atmanın manası ne bu kadar?
Mesih, çok emek verilmiş, cesur bir dizi. Çok daha fazla ses getirmesi gereken titiz bir çalışma. Yalnız ağır temposu izleyici için bir sınava dönüşebiliyor. Mültecilik krizi patlamışken İsrail-Filistin sorununda hiç olunmadığı kadar tarafız bir tutum sergileniyor. Tüm sezon boyunca gerçek mi sahtekar mı Mehdi mi Deccal mi sorusu havada asılı kalmaya devam ediyor. Merak içindeyiz ancak bu yavaşlık ve ana tema etrafındaki istikrarsızlık kafada soru işaretleri oluşturuyor.
Yüksek şatodaki adam, etkileyici atmosferiyle 3. sezonda da devam etmiş. Bu sezondaki en güzel şey uyuz olduğum iki karaktere güle güle diyor olmamız sanırım. Boyutlar arası geçiş bile yapamazken tüm boyutları sırasıyla ele geçirmeyi hayal etmek tam Nazilik bir iş. Mantıklı değil. İnşallah 4. sezonda dizi sonlanır, çünkü pili azalıyor.
Spinning Out, efsanevi Black Swan filmini buz patenine dönüştürelim ve bir gençlik dizisi yapalım diyenlerce çevrilmiş. Tek sezonluk bir Netflix dizisi. Bipolar bozukluğun spor hayatına, aile ve arkadaşlarına etkisini gerçekçi olarak görmemize imkan veriyor. Ama şu politik doğruculuk yok mu? Bir otel barında, bipolar eski patenci anne, bipolar patenci kızı, bipolar olmayan patenci kızkardeşi, herkesin sevgilisi şerefsiz genci, lezbiyen teyzeyi, Asyalısı, siyahisi, felan felan doluşmuşlar. Kafam döndü bu nedir yafu. Devam sezonunu izlemezdim doğrusunu söylemek gerekirse.
Yeşil Sınır, konusu Amazonlarda geçen bir Kolombiya dizisi. Anlat dersen anlatamam, ne izledim dedirten bir yapım. Kolombiyalıların böyle mistik filmleri de var araştırırsanız. Dolayısıyla konu ve mekan sevdiğim gibi. Konuyu anlatmaya çalışayım. Kabile bölgesinde kadın rahibeler ki tarikatlarının da geleneksel Hristiyanlıktan farklı olduğunu anlıyoruz, ölü bulunur ki birinin kalbi çıkarılmıştır. Başkentten olayı araştırmak için kadın bir müfettiş gönderilir. Aslında bu kadının çocukluğu oralarda geçmiş annesi bir yangında öldürülmüştür. Yozlaşmış yerel polis arasında kafası ancak birisiyle uyuşur ve kabileler arasında konuyu araştırmaya koyulur. Diğer yandan ormanın kalbine ulaşabilen bir kabile var. Bu kişiler ölümsüz. Fakat beyaz Naziler tarafından yönetilen ve amaçları ormanın gücünü ele geçirmek olan başka bir kabile bunları yok eder, geriye bir adam ile kadın kalır ki onların da arası açılır zamanla. Kalbi çıkarılıp öldürülen işte bu kadın. Ormanın gücüne dokunsalar da niye süper kahraman olamıyor bu kişiler, onu anlamadım. İşte bu ormanın adamı en sonda kadın müfettişi bulur. Ormanın gücü de aslında solucan deliğiymiş , en sonunda bunu anladık. Anladınız mı, izleyin belki anlamlı hale gelir.
Yeni bir uzun soluklu Uzay Yolu dizisi, Voyager. Voyager namındaki gemimiz bir uzaylı müdahalesi sonucu zilyon ışık yılı uzaklığındaki evrenin başka bir tarafına sürüklenir. Evegeri dönüş yolu bilinen teknoloji ile 70 sene sürecektir. Belki şanslıdırlar ki bir dost yardım eder. Mevzu bu. İlk intiba kadro şu kedi suratlı Niğlix ve çekik kaşlı vulkan Tuvok dışında gayet yerli yerinde. Doktor muh-te-şem. Ancak potansiyeli hiç ama hiç iyi kullanamıyorlar. Gezegenlerin etrafı hep parazit, ışınlanamıyoruz kaptan, evrende zilyonuncu anomaliye rastladık, gücümüz gitti kaptan, eh kaptan boh kaptan. Halbuki yabancısı olduğunuz bir evrende fevkalade farklı kültürlerle karşılaşıyor olmanız gerekirken düşünce sistemi ters yüz edilmesi gerekirken, klasik Houston sorun var, yada agresif zimozimo bize saldırıyor, yine gemimizi ele geçirmek istiyor, herkes bizden nefret ediyor ühühü kafası biraz bayıyor doğrusu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder