31 Mart 2012 Cumartesi

The National - High Violet (2010)

Yurtdışını kasıp kavuran bazı indie gruplar buralarda pek esip gürleyemiyor maalesef. Bu gruplardan biri de The National ki artık 5. albümlerini yayınlamışlar, yolun yarısını tamamlamışlar, tas tarak asmanın vakti geldi mi gelmedi mi düşünüyorlar belki. Bir yandan da bu kadar az tanınmaları onları dinleyen açısından özel kılan şey. Ki bu tarz müzikle kan uyuşmazlığı yaşayan biri olarak söylüyorum. Yani kitap üzerinde böyle bir müziği pek çok sevmeliyim. Bariton vokal sebebiyle post-punk'a selam çakmaları en büyük örnek mesela. Vokal, diğer benzerlerinden  ses tonunun fazlasıyla genç, diri ve duru olmasıyla ayrılıyor. Tindersticks değil yani. Ayrıca şarkıları değişik karakterlere bürüyecek güçte kuvvette bir performans sergiliyor. Brütalden sopranoya şizofrenik geçişlerden bahsetmiyorum, damgasını vuran minimal bir yumuşaklık. Buradaki örnek de bu vokal tarzının disipliner ve kuul söyleme tekniğini  aynen devam ettiriyor. Bununla birlikte enstrümantal altyapının bir kaç özel an dışında çok da ahım şahım padişahım özellik sergilemediğini görüyoruz. Bu müziği sevmemi gerektirecek hususlardan biri de elbette ağır, hafif depresif atmosferi. Ancak tıpkı Interpol ya da Joy Division'da olduğu gibi bir şeylerin tam oturmadığını hissediyorum. Hani ufak çocukların eline geometrik şekiller verilir, bunlara denk düşecek kutulara sokmaya çalışırlar. İşte onu düşünün, şekil aynı ama ötesi berisi büyük, girintisi çıkıntısı fazla girmiyor nalet kutuya. Özde birbirimize aidiz halbuki. Aslında seviyorum ama hazmedemiyor mide kolay kolay. Anlatılmaz yaşanır, yazıya anlatıya dökülmez. İşte tam bu anda bu albümün gizli silahı süpriz bir faktör ortaya çıkıyor. Dinledikçe kabak çiçeği gibi kendini salıveriyor albüm. Sözlere de göz attıkça bu yapıtın poetikasını keşfetmeye başlıyorsunuz. Bazı şarkılar nispeten sönük kalsa da hepsinin ayrı bir karaktere, naif bir ruha sahip olduğuna tanık oluyorsunuz. Şehir insanı gibi, kalabalıkta yalnız, görünüşte sert ama kırılgan, hepsinin hüzünlü bir hikayesi, güldüğü bir anısı, ağladığı acısı var. Bu vesileyle de öne çıkan parçaları saymak gerekirse: Anyone's Ghost, Afraid of Everyone, Terrible Love, Bloodbuzz Ohio, Lemonworld. Bonus CD si ise şarkıların konser kayıtlarını ya da daha önce yayınlanmamış bazı parçaları içeriyor. Grubun halihazır hayranlarına hitap ediyor. Keşke önceki yapıtlarından en bilindik şarkıları da içerseydi diye kendi kendimi düşünmekten alıkoyamıyorum.

7,0/10

sorrow found me when i was young

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder