28 Kasım 2022 Pazartesi

Asia Minor - Crossing the Line (1979)

 

Fransa'daki Türk göçmenlerin öncülüğünde kurulan progresif grubun bu çıkış albümü, grubun bizzatihi kendisi gibi sonradan sonradan beğenileri toplamış, saygı hürmet görmüş. Ufak ufak bizim buraların havasını da nakletse de ana güzergah büyük grupların izini takip ediyor. Senfonik ve cazımtrak performans ile Camel, erken dönem Genesis gibi gruplara benzetilmektedir. Bendeniz pek prog dünyasına girmediğim için ne diyorlarsa doğrudur. Flütler, ritim gitar, synth, melodik ezgiler, bol bol solo ile akılda kalıcılıktan ziyade kaydın arka fon müziğine meyletmesi, bu bir; bir de vokaller, bu da iki. Bir türlü tam anlamıyla ısınamamamın sebepleri.  

6,75+/10

27 Kasım 2022 Pazar

RETRO: Sertab Erener - Bu Yaz (2000, Single)

 

Çok bilmeyiz ama Sertab Erener gençlik yıllarından beri sağlık sorunları uğraşmış biri ve müzikal hayatının bu evresinde de hayata pozitif bakışı yansıtan bir tarza yönelmiş. Ayrıca Eurovizyon öncesinde dahi komşu Yunanistan'dan başlayarak ufak ufak dünyaya açılma projesini hayata sokmuştu. Bu tekli bu başlangıç adımlarının temsili oluyor bir bakıma. Zira Mando ile Aşk ki zamana yenik düştüğünü ve bugün irkiltici bir hale büründüğünü belirtmiştim ve Ricky Martin ile Private Emotions ki hoş, zararsız, tam da dönemini yansıtan slow bir parça, kendi piyasamıza sürülen bu ürünün içindeki örnekler. Yalnız, hep kendi penceremizden bakıyoruz ya, Private Emotions'un pek çok versiyonun olduğunu ve Sertab'lı sürümün sadece parantez olarak müzik tarihinde yerini bulabildiğini okumak üzücü. Teklide yer verilen Utanma bilindik ama güçlü olmaktan uzak bir şarkı iken Tek Başına'nın remiks versiyonu şarkının aslına sırtını yansımış.

6,50+/10

24 Kasım 2022 Perşembe

Eternal Champion - Ravening Iron (2020)

 Daha iyi olabilirmişlerdeyim çünkü Ghost'a da damgasını vuran melodik kadife sesin patır kütür epik heavy metal'e çok da yarışmadığını düşünüyorum. Böyle müziğin vokali Barbar Conan gibi adam gibi adam olmalı, böyle kaslı olmalı, parlamalı o kaslar, ayağını yere vurdummu yer gök inlemeli. Ve ilginçtir kimse bu mevzuya takılmıyor artık. 

7,75/10 

21 Kasım 2022 Pazartesi

Witcher 3 The Curse of Monkey Island Darq Milo and the Magpies Samorost 1 Tooth and Tail

 

Dizilere, filmlere konu meşhur Witcher 3 oyununun Wild Hunt sürümü 2 adet ek paket (DLC) içermekte. Eh nihayet oynadım, belki de bir ben bir sen bir de bebek kalmıştık. Ufak ufak sinire dokunan bir sürü şey içermesine rağmen misal gayriresmi modlar dışında first person bakışın olmaması, yükleme süresinin azcık fazla olması, savaş dinamiklerinin bir kaç yerde sapıtması, tüccarlarla münasebete illaki bir selamünaleyküm ile başlanması, ne kadar cilalansa da getir götürün ötesine geçemeyen bolca yan görevler yada kendini tekrar eden kaçakçı hazinesi keşifleri gibi minik minik şeyler, bağımlılık yapacak derecede oyuncuyu sarmalamasıyla özellikle Akdeniz ikliminde geçen vampire temalı Blood and Wine paketinin tatil özlemimizi pekiştirmesi unutulamaz, tüm olumsuz noktaları silip sürecek bir deneyim sunması oyunu pek çok listede yılın oyunu seçilmesini sağlamakla kalmamış gelmiş geçmiş en iyi RPG oyunu ilan edilerek şanı almış yürümüş. Hoş, en sonda artık o vampir reisi alt edemedim ama 180 saat yeter gayri, sıkmaya başlamıştı. Hayat kısa, tadına göz kırpılacak çok niğmet abla var.

Monkey Island  bilgisayar oyunlarının ilk icat edildiği dönemlerde start alan bir macera serisi ki bu aralar en yeni sürümü , Return to Monkey Island, takip edenlerin nazarında helecana sebep olmakta zira seri akılcı mizahıyla kült statüsü kazanmış durumdadır. 1997 tarihiyle serinin 3. yapıtı olan bu oyunu, Curse of Monkey Island,  öncekilerinin grafik açısından oynanılabilirliğinin düşük olacağını düşünerek seçmiş bulunmaktayım. İlk iki üç sahneyi kendi akıl yürütmenizle geçmenize güvenmeyin. Devamında internette rehberlerin takipçisi olacağınız kesin. Demem o ki bulmaca ve keşifler o kadar da kolay değil. Kontrollerde alışık olmadığınız bir mekanizma takip edeceksiniz. Yine de korsanlar arasında sevgilinizi kurtarma telaşasında hayata dair alaycı bakış açınızı koruyarak süper eğleneceğiniz, birbirine hakaret ederek düello yapan korsan reislerin bölümünü hiç bir şey aşamaz herhalde, bir oyun olaraktan takdirleri hak ediyor. Ha, ağır İngilizce gerektiriyor, o ayrı.

Darq çok da uzun bir süreye sahip olmayan gerilim temalı bağımsız bir yapım. Neden bu genç tepetaklak duruyorun cevabı oyunda gizli. Bu karakter uyuduğunda kendini bir köşkte, bir trende vessair kapalı kalarak uyanıyor. Karabasan gibi bir şey.  Odalar arasında yolunu bulup kurtulmaya çalışıyor. Onunla birlikte biz de değişik bulmacalar çözüyoruz. Ki zorluk derecesi gayet makul. Bitmeye yakın bir kaç sahneyi devam ettirmedim zira o noktada bulmacalar da sapıtmaya, yormaya başladı. O noktaya kadar gayet keyifliydi anlayacağınız. Kendine özgü yönlerinden biri de karakter duvara geldiğinde duvar üzerinde  ve hatta kapı yoksa tavana kadar yürüyerek farklı perspektiflere kapı açması gösterilebilir. Tabi oyuncu oyunu ters oynamıyor, ekran dönüyor ve o noktadan sonra bir önceki anda tavan olan taban, taban olan tavan oluyor. Ayaklar baş oluyor bir nevi. 

Milo and the Magpies elle çizilen resimlerden oluşan sahnelerin birbiri ardına yer aldığı yine kısa bir macera oyunu. Milo ismindeki kediyi saksağanlarla haşır neşir ederek evine ulaştırmaya çalışıyoruz. Yeğenimle oynadım, çoğu bulmacayı çözmeyi başardı valla. Sonra achievementleri elde edebilmek için tek başıma bir kez daha oynadım :) Bu tarz sanat sergileyen ve çocukları da cezbedebilecek oyunların artması dileğiyle.

Samorost 1 ismindeki bu küçük, 20 dakika sürmüş bitirmesi, ve bedava oyunu da yeğenle oynadık. 5 yaşındaki çocuk oynarken dedi ki: Dayı, bu oyun saçma değil mi? Dedim ki, bir bakıma bütün bilgisayar oyunları öyle ya da böyle saçma. Biraz daha oynadı ve dedi ki: Dayı, ama bu dünyadaki en saçma oyun. He dedim, ne tartışacağım el kadar çocukla. O yüzden güzel zaten, Bir de bedava.

Bu oyun bir RTS, Diş ve kuyruk diyebiliriz öztürkçemizde. Piksel bazlı ki bu kadar pikselini görmemiştim, gözlerim bozuldu. RTS oynayacak kadar zaman ve sabrım da yok ki oyunun güzel taraflarından biri ana senaryonun her bir görevini bitirmenin, başarmak veya yenilmek, 10 dakika kadar sürüyor olması. Beklediğimden de hızlı ve ben hızlı oynamayı sevmem. Sanatsal yönü ve hikayesi (gelinciklere karşı farelerin müttefikleriyle birlikte sosyalist devrim ya da yenilmeme (win değil yafu hatur hutur yenmemek) mücadelesi) çok iyi olsa da oynanırlığı, grafik kalitesi ve hızın yanısıra  birimleri toplu halde bayrak taşıyan bir lider vasıtasıyla yönlendirmeniz gibi sebeplerle, biraz düşük. Bir de daha 6. haritada takılıp kalmanın kızgınlığıyla yazıyorum. Bu bir kenarda dursun, döneceğim buna. 

Hotline Miami'ye ve Divine Divinity'ye daha fazla devam etmeden silme kararını almış bulunmaktayım. Yeni yüklediğim Fallout 76'ya da multiplayer oynamama ilkem doğrultusunda çok bulaşmayacağım. Karakter oluşturup birkaç saat yürüttüm ama o da bir dursun, bakalım.


20 Kasım 2022 Pazar

Sabahattin Ali - Bütün Şiirleri

 Bütün eserleri toplayan koleksiyon kitaplar yazarların uzun (veya görece kısa) hayatlarının her aşamasını okuyucunun gözüne seriyor ve çelişkilerin, gelişmelerin farkına varmasını sağlıyor. Tarihe kayıt düşme ve bunu saklamanın ötesinde elbette zayıf eserler doğası gereği bu seçmelerin dışarısında tutulamadığından okuma kalitesine eksi olarak yansıyor. Hayatını olduğu gibi yazıya dökebilen bir yazar olarak Sabahattin Ali de bundan azade değil. Müslüman hassasiyeti, inancında şüpheye düşüp en sonunda tepkisel bir red, bu üç farklı duruşu da şiirlerinde okuyabilmek mümkün, misal. Zira eserin sonunda yer verilen uzunca Osmanlı ve Divan etkisindeki şiirleri de her ne kadar bir muzipliğin eseri olsa da yalın ve duru Anadolu kültürü etkisindeki şiirlerden çok farklı. Benzer şekilde yazarın neden hapishane şiirlerinin bestelenip popüler konuma ulaştığını da daha anlaşılır kılıyor bu koleksiyon. Genelde melankolinin etkisiyle yazılmış şiirler kimi zaman kurgu eserlerinde olduğu gibi kendine acımanın, sızlanmanın çıkmaz koridorlarında kendini tüketir bir hale bürünürken , dağların ovaların uçsuz bucaksız serbestiyeti "benim meskenim dağlardır", dört duvar arasında yitip gitmişken şairin elinde mısralar evrensel bir güzelliğe devroluyor. 


Bir servi dedi ki bana:
“Rahat benim altımdadır.
Başını vurma dört yana,
Rahat benim altımdadır.
Çok koşup çok yorulmuşsun,
Yollarda yalnız kalmışsın,
Güvenip bana gelmişsin,
Rahat benim altımdadır.
Sana kökümde yer versem
Gölgemi üstüne gersem…
Hey rahat isteyen sersem!
Rahat benim altımdadır.
Serin serin uzanırsın,
Çiçeklerle bezenirsin,
Yat burada, kazanırsın,
Rahat benim altımdadır.
Yârin de gezer dolaşır,
Bir gün buraya ulaşır;
Hasretler burda buluşur,
Rahat benim altımdadır.”
***
Göklerde kartal gibiydim.
Kanatlarımdan vuruldum;
Mor çiçekli dal gibiydim,
Bahar vaktinde kırıldım.

Yâr olmadı bana devir,
Her günüm bir başka zehir;
Hapishanelerde demir
Parmaklıklara sarıldım.

Coşkundum pınarlar gibi,
Sarhoştum rüzgârlar gibi;
İhtiyar çınarlar gibi
Bir gün içinde devrildim.

Ekmeğim bahtımdan katı,
Bahtım düşmanımdan kötü;
Böyle kepaze hayatı
Sürüklemekten yoruldum.

Kimseye soramadığım,
Doyunca saramadığım,
Görmesem duramadığım
Nazlı yârimden ayrıldım.
***
Ey gönül, kuşa benzerdin,
Kafesler sana dar gelir;
Bir yerde durmaz gezerdin,
Hapislik sana zor gelir.

Ey gönül, acaip huyun,
Boğazından geçmez tayın,
Acır testindeki suyun;
Aklına nazlı yâr gelir.

Gözlerin uzağa bakar,
Kimden ne beklediğin var?
Yâr semtinden gelen rüzgâr
‘Seni unuttu!.. ‘ der gelir.

Bakmazsa senin yüzüne
Çok görme elin kızına;
Dışarda serbest gezene
Hapiste yatan hor gelir.

Ayağında gezen itler,
Başının üstünden atlar;
Hapise düşen yiğitler
Yâri dışarda kor gelir.
***
Burda çiçekler açmıyor,
Kuşlar süzülüp uçmuyor,
Yıldızlar ışık saçmıyor,
Geçmiyor günler, geçmiyor.

Avluda olta vururum;
Kâh düşünür, otururum,
Türlü hayaller görürüm;
Geçmiyor günler, geçmiyor.

Gönülde eski sevdalar,
Gözümde dereler, bağlar,
Aynada hayalim ağlar,
Geçmiyor günler, geçmiyor.

Dışarda mevsim baharmış,
Gezip dolaşanlar varmış,
Günler su gibi akarmış…
Geçmiyor günler, geçmiyor.

Yanımda yatan yabancı
Her sözü zehir gibi acı,
Bütün dertlerin en gücü;
Geçmiyor günler, geçmiyor.
***
Ey yâr, bu acı demlerde
Sen koru benim aklımı…
Karardım kaldım damlarda,
Aydınlat benim yolumu…

Nefesin esen rüzgârda,
Saçların savrulan karda,
Yerde, gökte, bulutlarda,
Ararım nazlı gülümü…

Karanlık göklerde aysın,
Kurak ovalarda çaysın,
Bir tek inandığım şeysin,
Uzattım sana elimi…

Düşmanlar gülüp sevinsin.
Dostlar arkasını dönsün…
Benim güvendiğim sensin,
Kırmazsın benim gönlümü…

Bir gün şu damlardan çıksam,
Gelip önüne diz çöksem…
Ağlayıp içimi döksem…
Anlatsam sana halimi…
***
Başın öne eğilmesin,
Aldırma gönül, aldırma;
Ağladığın duyulmasın,
Aldırma gönül, aldırma…

Dışarda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar;
Seni bu sesler oyalar,
Aldırma gönül, aldırma…

Görmesen bile denizi,
Yukarıya çevir gözü:
Deniz gibidir gökyüzü;
Aldırma gönül, aldırma

Dertlerin kalkınca şaha
Bir küfür yolla Allaha…
Görecek günler var daha;
Aldırma gönül, aldırma…

Kurşun ata ata biter;
Yollar gide gide biter;
Ceza yata yata biter;
Aldırma gönül, aldırma…

19 Kasım 2022 Cumartesi

Floating Points + Pharoah Sanders + The London Symphony Orchestra - Promises (2021)

 

Floating Points elektronik müzik ile meşgul iken Pharoah Sanders caz alemlerinin taçsız krallarından biridir. Londra Senfoni Orkestrasını anlatmaya, tarif etmeye gerek yok. Güçlerini birleştirip böyle bir albüm yapıvermişler. Modernleşen klasik müziğin bir kolunun elektronikle, bir kolunun da caz musikisiyle haşır neşir olaraktan hibrid eserler ürettiğini biliyoruz. Dolayısıyla bu iki kol spiritüel bir düzlemde minimalist bir anlayış çerçevesinde ve deneysel elektronik bir kurguda icra edilmekte, bu kayıt aracılığıyla. Türler karmaşası hiç yok, her şey pek güzel entegre. İlk başta Sanders'in ağırlığı varmış intibasını alsak da bu projenin konsept bestecilik babında asıl sahibinin Floating olduğunu kısa sürede anlıyoruz. Klasik müzik namına süregelen arp nağmeleri dışında ki onlar da  Floating'e ait,pek az şey bulunabiliyor. Arada bir gelen ama 6. parçada zirve yapan yaylılar LSO'nun tek katkısı. Hülasa, heyecandan uzak, ağır abi modunda, dinlendirici, entelektüel bir birikim gerektiren, gevşetici bir terapi özelliğinde, konsept anlayış çerçevesinde bir hikayenin kurgusunu sergileyen sinematek bir eser ile karşı karşıyayız. Belki de insanların geçen sene ihtiyacı böyle sesler duymaktı, bilemem ama çok çok beğenildiğini okuyoruz. Estetik olarak hakikaten de etkileyici bir çalışma olduğu tartışma götürmez. Hem minimalizme kuşkuyla yaklaşan, hem de bu aralar pataküte şeyler dinlemeyi canı çeken biri olarak beni gerektiği kadar etkilemediğini de belirterek yazıyı sonlandıralım.

6,75+/10

17 Kasım 2022 Perşembe

Raed Yassin - Archeophony (2020)

 Müzikten çok deneyim sunan bir performans olması sebebiyle yeşerdiği Lübnan ortamlarından batıya yaptığı egzotik çağrı oraların indie çevrelerinde elbette karşılık bulacaktır. Burada özgünlüğü ve tabiri caizse her neyi ne kadar iyi yapsa da yaratıcılığı tartışma götürmekle birlikte , itiraf etmek gerekirse ben de çok arada kaldım, ara ara geri döndürüp kendini dinlettirdiği de malumumdur.

Saykedelik looplar, ruhani esintiler, arka arkaya tekrar eden vokal kolajlar, yankı ve reverb helezonu, birbirinin yerine geçen solo kısımlar, dini göndermeler, yerel ezgi fragmantasyonları, doğanın taklidi, hipnotik dalgalanmalar, sonik iğnelemeler vasıtasıyla müzikal boyutta Ortadoğu coğrafyasını bozuma tutuyor ve çok da uzağına düşmeden yeniden inşaya çalışıyor. Nihayetinde gereğinden uzun, gereğinden fazla tekrar ve parçalara biraz dreamy bir atmosfer cilası gerekli, bu da benim yorumcağızım.

7,0+/10

15 Kasım 2022 Salı

Krallice - Loüm (2017)

Go Be Forgotten ile aynı sene içinde çıkan bu albüm biraz farklı mı farklı. Darmadağınık tempo değişiklikleri, mideye oturan sertlik, migren artıran atonalite, balyoz gibi vokal ile ne bildiğimiz black metal ne de avant garde metal. Bu farklılığı bir ölçüde Neurosis (Dave Edwardson) katkısına da borçlu. Teknik death ve sludge hissiyatı da alabileceğiniz diğer tadlar. Böyle böyle saydığımızda elbette hiç de kolay bir dinleti olmayacağını tahmin etmisinizdir çoktan. Performans noktasında enstrümanların çalınışı parçaların inşası matematiksel yaklaşım gayet şapka ve de bere çıkarılası elbet. Ancak ben hoş keyif geçirmeye bakarım. Pek çok adem kızı, havva oğlu da ben gibim düşünüyor ki zayıf Krallice albümleri arasında ismini geçiriyorlar. 

6,50/10

14 Kasım 2022 Pazartesi

Burial + Four Tet + Thom Yorke - Her Revolution / His Rope (Single, 2020) - Burial + Four Tet - Moth / Wolf Cub (Single, 2009)

Burial pek çok bir zamandır uzunçalar bir albüm çıkarmıyor, müzikal yaşamına tekli ve kısa albümler düzeyinde yaptığı işbirliği çalışmaları ile devam ediyordu. Türü de değişti bir bakıma. Ambiyans tarafı ağır bastı. Ve ilgim de kayboldu doğal olaraktan. Görece yeni çalışması 2020 tarihini taşıyor. Kankası Four Tet zaten bu çalışmada ismi geçiyor ama damgayı Radiohead'den Thom Yorke vuruyor. Ambiyans - indie pop, dinlendirici ve estetisyen bir güzellikte. Sadece iki şarkı olunca tadına tam varılamıyor. Varan varıyor da ben varamadım. Bu üçlü 2011'de de bir araya gelmişlerdi. Belki şöyle oturaklı tumturaklı bir albüm yapsalar daha derli toplu olur. 2009 yılındaki iki şarkılı Burial ve Four Tet teklisi  kronolojik sıra itibariyle de eski tarza daha yakın. Beatler beat gibi, biraz tekrar da var, bas ritmik, melodik. Karanlık kulüp ortamlarına has, has da yine de o sevdiğimiz efsane Untrue'nun uzağında.

5,75/10 - 7,0/10

11 Kasım 2022 Cuma

RETRO: Sertab Erener - Sertab (1999)

 Hatırlıyorum, bu albüm klip şarkılarının öncülüğünde bayağı ses getirmişti, bayağı hit parça çıkarmıştı. Önceki albüm müzikal olarak sağlam olsa da biraz maceracı bir duruşa sahipti ve çok da satmamıştı, o yıllara göre. Şu an baktığımda kaydın yarısının hiç de dinlenirliğinin kalmadığının farkına varmaktayım. Lokomotif şarkılardan Aşk tıpkı Yunanca adı gibi Fos, dumtıslı Makber, Mozart yorumu, felan. Diğer yarısı ise tam tersine tabiri caizse mihrabı gayet yerinde parçalardan oluşmakta. Y'li şarkılar (Yanarım, Yolun Başı), Sarıl Bana, Vur Yüreğim. Eh biraz da Zor Kadın ki o da erozyona uğramaya başlamış. Hani İngilizler publarında Oasis gibi gruplar çaldığında hep beraberen eşlik eder ya, bu şarkıların bir çoğu da sloganvari nakaratlar içeriyor.

7,0/10

10 Kasım 2022 Perşembe

Khemmis - Desolation (2018)

 

Son dönemlerde ihmal ettiğim heavy metal örneklerine gündemdeki isimler üzerinden, geleneksel doom ve power metal gibi ilişkili türevlerini de unutmayarak kulak vermeye karar verdim. Her sene neden albüm çıkarıyorlar şaşkınlığıma Khemmis'i Conan ismindeki başka bir grupla karıştırararak ikisini bir saymam sebep olmuş. Geleneksel doom türünde faaliyet gösteren grubun bu üçüncü yapıtında epik duruşun izleğini sürmek mümkün. Farklılık olarak araya sıkıştırdıkları çiğ brütal vokal sayılabilir. Benzerlik olarak ise bestelerin özellikle söyleme esnasındaki yavaşlığını sayabiliriz. Her zaman değil ama bayağı bayağı. Dolayısıyla doom tabiri boşuna sıfat olarak kullanılmıyor. Özel güzel klasik ama değişik bir vokal kaydı zenginleştiriyor. Gitar soloya da doyacağız maşallah. O kadar dinledim ki mırıltılarla şarkılara eşlik eder hale geldim. Yine de bu tür bir musikinin bende ederi çok değil. Türü sevenler ise pek bi bayılıyor.

6,75/10

8 Kasım 2022 Salı

Richard Wagner - Tristan und Isolde (Bayreuth 1966) (1966,Böhm)

 Opera öyle bir şey ki; kabul ediyorum, müzikten anlayanlar müziği de layıkıyla takdir edenlerdir. Sıradan bir kişiliğe sahip alelalde bir şahıs, vokal akrobatı bir müzisyenin, Dimash misal, performansını takdir edemeyecek ve aptallığını sergileyen yorumlar yapacak belki. Toplumun çoğunluğunu da bu kişiler oluşturunca müzikten anlayan kişi dışlanacak ve aptal o olacak. Diğer yandan müzik kulağı gelişkin , müzik bilgisi gelişmiş dinleyiciler kendilerini özel hissetmek de isteyecek. Sadece hissetmek değil, vurgulamak, benzerleri ile bir araya gelerek çoğunluğun onlara atfettiği tuhaflık gömleğini elitizm ile tersine çevirmek. Opera ve operetler eskiden sıradan dinleyiciye de hitap eden, gürültülü şamatalı dinleyici tepkisi gerçekleşen etkinlikler aslında. Zamanla ve uzun bir süredir salon ciddiyetine bürünerek bu elitizmin çarkından geçen bir sürecin parçası olmuş. Hatta iki kere devinime uğramış. İlkin fraklarla, tualetlerle, mağrur ve ağırbaşlı ve vakar bir katılımla seyirlikken şimdi görselliğini bile kaybetmiş. Halbuki bu bir şov. Bir hikaye anlatılıyor ve göze de hitap etmek işin önemli bir parçası.

Dolayısıyla 3 saatlik bu bestenin başka sanatçılarla sahnelenen icrasını da izledim. Ünlü bir Cermen efsanesine dayalı hikayesini en azından özetini okumaya da gayret ettim. Tekdüze sahneler vasıtasıyla  hayli yoğun bir duygusallıkla icra edilen,  sanatçıları dahi zamanında zorlamış, sahnelenmesi bir o kadar zor, sürekli  üst perdenen okunmasıyla dinleyeni de zorlayan, tekrardan kaçan müzikalliği acıklı ve romantik temayı dinleyene geçirmeyi amaçlayarak kısıtlanmış bir çalışma. Wagner ve bu yapıtı konu edindiği efsane kadar efsaneleşmiş durumda klasik müzik camiasında, özellikle romantik dönem hayranlarınca. Asık suratlı ciddi Alman duruşunun kapalı salonlarda yıklıdığı bir tezatlık olsa gerek. Yalnız hatırladım, opera klasik müziğin en az ısınabildiğim formlarından birisi. Öyle de kalacak gibi görünüyor. Yine de o elitizmin parçası olma çabam devam edecek :) Kayıt ünlü Bayreuth festivali esnasında canlı kaydedilmiş, tıkır tıkır işleyen bir kayıt. 

6,50/10


Derviş Aydın Akkoç - Fırtınalı Denizin Kıyısında: Şansal Dikmen Kitabı / Ziya Gül - Giresun Yol Hikayeleri / Adnan Keskin - İlle de Mavi

 

Bulancak ve Giresun'da ilk TİP ve arkasından 2. TİP'de görev almış Şansal Dikmen kamuoyunda artık yerleşmiş aksi, uzlaşmaz ve muhalif solcu imajının tersine çevresiyle uyumlu, dini geleneklerden de kopmamış olarak çizdiği profille bu kabulleri kırıyor. Böyle bir karaktere sahip siyasetçinin ilk TİP'deki ayrışmada Aybar yerine Aren-Boran taraftarı olması da çelişki gibi görülmekle birlikte sebebi bu uzun söyleşi de cevaplanmış. Etnik ve ayrımcılık konusunda usandırıcı sorulara beyefendice cevap veren Dikmen, İsmet İnönü'ye olan sevginin o yerellikte Atatürk sevgisinin dahi önüne geçmesi, üniversitedeki ünlü hocaları, Ertuğrul Günay'ın geçmişi, Dev-Genç'lilerle yapılan fındık mitingleri gibi okuması keyifli ve öğretici anılarını okuyucuyla paylaşıyor.

Çok uzağa gitmiyoruz, hikayemiz yine Giresun'dan. Bu sefer Şansal Dikmen'in eleştirdiği bir çizginin temsilcisi Ziya Gül, Devrimci Yol eksenindeki hayatını geçmiş ve şimdiki zaman arasında mekik dokuyarak serimliyor. Fındık mitingleri bu eserde de karşımıza çıkıyor. Serbest bir içeriğe sahip kitap. Eser, anılar, denemeler, biyografiler, biraz dertleşme, biraz propaganda ile bir miktar dağınıklık sergilemekte. Bir bakıma da bu farklı ve samimim yaklaşım iyi olmuş dedirtiyor okuyucuya.

Aynı siyasette ve coğrafi bölgede devam ediyoruz okumaya. Bu sefer içerik daha da farklılık arz etmekte. Kurgusal yanı da güçlü romantize edilmiş hapisten firar öyküsü ile karşı karşıyayız. Tüm teknik, itiraf etmek gerekirse biraz da sıkıcılığa düşen, ve organizasyonel tarafıyla bir değil tam iki kez başarıyla gerçekleştirilen firar hikayesi bu. Artvin'de Dev Yol'un önde gelen isimlerinden Adnan Keskin, bir yandan mahpusluk yıllarını bir yandan mücadele dolu geçmişini bölüm bazında bir ileri bir geri anlatıyor. Eşine beslediği büyüttüğü aşkı ise hiç bir bölümün içeriğinden ayrı düşmüyor. İlk Artvin sonra da Erzincan hapishanelerinden kaçış hikayesi Avrupa'da sona eriyor. Ve memleketine ancak öldükten sonra cenazesi ulaşabiliyor.



5 Kasım 2022 Cumartesi

Deicide - Deicide (1990)

 

Klasik usül death metal, brütal death metal örneklerinin bana pek de hitap etmediğini anlayacak kadar görmüş geçirmiş biriyim. Hayatın bizzatihi kendisinin büyük bir istisna olması gibi bu türün surlarında da delik açacak büyüklükte bir istisna büyütmüşüm. Türe thrashy kökenli gruuvi ritimlerin sızması. Gel keyfim gel o zaman. Tek tük pek çok dinlediğim şarkılar vesilesiyle biliyordum ki alnına ters haç kazıyan Glen namındaki vokalin bu grubunu da bu cihette seveceğim. Ben mi onu sevdim, o mu beni öptü bilemeyeceğim ama beklentilerimin altına düşmedi elbet. 

Kırk yaşından sonra dinlediğim şeylere bak yafu.

8,25/10

1 Kasım 2022 Salı

Martha Wells - Katilbot Günlükleri III: Kaçak Protokol

 

Goodreads sitesindeki puanlamaya göre diğer ciltlerin hiç de altında kalmamasına rağmen benim nazarımda kaşıntılar başlamış durumda. Bir kere hikaye doğrudan önceki kitapların devamı. Ayrı okuduğunuzda hiç bir şey anlamayacağınız garanti. Katilbotumuz geçmişin hayaletlerini kovalamaya devam ediyor ve ulaştığı uzay istasyonunda insanlarla arkadaş olmayı başarmış saflık derecesinde iyi bir robot karakterimiz için belki de umut kıvılcımı oluyor. Kumpas kuran savaşçılar ve savaaşbotlarıynan çarpışırken yine hızlıca heyecanla sayfaları çevireceğiniz kesin.