27 Şubat 2023 Pazartesi

Hüsker Dü - Candy Apple Grey (1986)

 Grubun 5. albümü hardkor punk köklerinden uzaklaşıp Dinosaur Jr. gibi biraz da noise rock tadlarında alternatif rock kulvarında iyice ilerledikleri ve o şaşaasını geride bıraktığı bir dönemi temsil ediyor. Zaten bir sene sonra da dağılıveriyorlar. Gerçekliğimizi kaybetmeye başladığımız bu günlerde bir nebze de olsa tutunabildiğimiz dal, dal biraz da bu adamlar. Baktık içeride bir şeyler var. Neyse, dağıldı zihinler. Diğer bir deyişle hiç de boş bir kayıt değil. Bazı şarkıların gereksizliği, yeniden düzenlenmesi , tartışmalı baladlar gibi soru işaretleri barındırdığı da doğrudur.

7,25+/10

26 Şubat 2023 Pazar

Ömer Ağın - Kürtler, Kemalizm ve TKP / Şükrü Yılmazer - Turhal'da Devrimci Mücadele: Göç Yolundan Devrimci Yol'a

 

Ömer Ağın, 70'ler TKP üyesi olarak mensubu olduğu milliyet ekseninde partisine yönelik değerlendirmeler yapmadan ve eleştiriler getirmeden önce Kürtlerin biraz da Anadolucu ideolojiye (Türkiye Türklerini sadece Orta Asya değil Anadolu'daki tüm kadim halkların sentezi olarak kabul etmek) benzer şekilde Doğu Anadolu'daki her kadim halkın devamı olduğuna dair uzunca bir tarih analizine ve Osmanlı'dan cumhuriyete Kürt isyanlarını doğuran sebeplerine ve hedeflerine eğiliyor.  Söz verildiği gibi eşit kuruculuk-özerklik temelli işbirliği baştan tahsis edilseydi her şey farklı olabilirdi görüşünü savunanlardan. Mensubu olarak Lice başta olmak üzere yöre örgütlenmesine katkıda bulunmasına rağmen TKP'nin ilk kurulduğu günlerden kapanana dek, programatik düzeyde kısa bir süre hariç, faaliyetindeki Kürtlere bakışını kıyasıya eleştirmektedir.

Şükrü Yılmazer ağırlıklı olmasına rağmen aslında anlatılan bütün Turhallı Devrimci Yolcuların hikayesi. Turhal etrafındaki yerleşimlerin tersine ilerici bir geleneğin güçlü olduğu hatta köylere dek yayılan sol içi siyasi anlaşmazlıkların tezahür ettiği bir kasaba olmakla birlikte politik ayrışmaların hiç olmadığı bir yer de değil. Dolayısıyla maden işçilerinin mücadelesi, şiddete varan sağ-sol çatışmaları , darbenin etkileri kasabanın yaşadığı gerçeklikler olarak tarihte yer alıyor. DY siyasetinin takipçileri de dağlara çıkışları ve cezaevi süreçlerinde yaşamlarına devam ediyorlar ve hatta ÖDP kuruluşundan önce seçimlere katılacak kadar yerel faaliyeti tekrar canlandırabiliyorlar.

23 Şubat 2023 Perşembe

RETRO: Haluk Levent - Aç Pencereni (2004)

 Nostaljik bir değeri halen bulunsa da 2000'lerdeki müzikal dejenerasyonun gölgesi bu kayda da yansımış. Şarkıların geneli genelde genel olarak eh dinlenilir tarzda. Gitar işinin ve bazı atakların günümüzün kısır döngüsünde gayet keyifli anlar da sunduğu olabiliyor. Bir anda Manga havasına girip kafa karışıklığı yaratsa da Dönmen Lazım'ın içgelişimi bu yönde güzel bir örnek. Hatta bu vesileyle kendi içinde tezatlık içeren ilginç şarkılara bir yandan nostaljik duygular uyandıran akustikası ve nakarattaki irkiltici sözleriyle Salıncakları da gösterebiliriz.  90'ların epik Anadolu rock besteleri de eksik değil. Değil ama kronolojik olarak bu noktadan sonra hem fazlasıyla başka şarkıları hatırlatan bir riff, bir tekrarlar içermesi hem özgünlüğünü ve heyecanını çoktan yitirmiş olması türü gerçekten de zorluyor.  Kısacası Haluk Levent'in en güçlü yapıtı değil, sonuçta sanatçının 11. albümüdür. Müzik dışında günümüz konjenktüründe yani haır günlerinde ise sonuna kadar arkasındayız efendim. 

6,75-/10


20 Şubat 2023 Pazartesi

Bâki Asiltürk - Türk Şiirinde 1980 Kuşağı / Ecinniler 19. sayı ( 2000 Sonrası Türkçe Şiir)

 

Kategorileştirmeyi çok severim. Tarihe, coğrafyaya pek uyduramasam da siyasete ve edebiyata tabiri caizse cuk oturur. Böyle bir eser de ancak akademisyen kimlikli bir yazarın kaleminden çıkabilirdi. Bir kere kuşak kavramı baştan sorunlu. Ortak deneyimlere sahip benzer bir ortamda kişilikleri oluşmuş yazarlar aynı ekolü temsil etmeyebilirler ama kuşak olarak nitelendirilecek kadar ortak bir eğilim de gösteriyorlar. Ayrıca önceki kuşaklar hokuspokusla yok olmuyor, hala eser vermeye devam ediyor. Ben de böyle bir olguyu reddedenler arasında değilim. Ancak ederinden fazla değer paye verilmesine de karşıyım. Diğer yandan kuşak ve akımların, ekollerin de birbirine karıştırıldığı bir hakikat. 40'lar toplumcu şiiri, Garip akımı, 50'ler  İkinci Yeni, 70'ler toplumcu şiiri ve sonunda şiire, bireye, imgeye önem veren 80'ler kuşağı. Yazar da 80'lerde temsil bulan yönelimleri şairler üzerinden değerlendirerek öznel bir şekilde kategorize etmeye çalışmakta. İmge şiiri (Tuğrul Tanyol, Haydar Ergülen, Metin Celal, Mehmet Müfit, Enver Ercan, Oktay Taftalı, Seyhan Erözçelik, Ahmet Güntan, Sami Baydar, Nilgün Marmara), anlatımcı şiir (Şavkar Altınel, Roni Margulies), folklorik/mitolojik şiir (Yaşar Miraç, Adnan Özer, Hüseyin Ferhad, Murathan Mungan, Müslim Çelik), metafizik şiir (İhsan Deniz, Lale Müldür, Hüseyin Atlansoy, Ali Günvar, Mehmet Ocaktan, Osman Konuk, Gülseli İnal, Necat ÇAvuş, Arif Dülger), gelenekselci şiir (Osman Hakan A., Vural Bayadır Bayrıl, Sefa Kaplan), toplumcu şiir (Ahmet Erhan, Salih Bolat, Şükrü Erbaş, Akif Kurtuluş, Orhan Alkaya, Emirhan Oğuz, Nevzat Çelik, Hüseyin Haydar, Tuğrul Keskin, Ali Asker Barut) , beatnik-marjinal şiir (küçük İskender) , yeni Garipçi şiir (Sunay Akın, Oğuzhan Akay, Akgün Akova, Metin Üstündağ) gibi. Yazar eserin farklı baskılarında bazı şairlerin kategori değiştirdiğini belirtmekten geçemiyor. Kimse sonuçta kalıp gibi bir tarz içinde hareket etmek zorunda değil. Diğer bir zorluk da örneklemelerin yetersizliği karşısında tariflerin biraz soyut kalması. Eserde o kadar dipnotlu alıntı var ki yazar bu alıntılar vasıtasıyla konuşur  hale geliyor. Elbette dönemin dergileri, usta çırak ilişkisi bağlamında geleneğe bakış, toplumsal atmosfer gibi konular da es geçilmemiş.

Ecinniler kültür ve edebiyat dergisinin ocak-şubat sayısı ise benim açımdan tesadüfi bir şekilde 2000'lerin şiirini dosya konusu yapmış. Öncelikle shopier sitesinde pdf nüshaların da uygun fiyatla satışa çıkarıldığından bahsedelim. 2000'lere rengini veren kavramlar atomize bireysellik, deneysellik, yeni politik dil, neo epik ve lirik şiir olarak sıralanabilir. Kuşak içinde öne çıkan dergiler, yeniden keşfedilenler, şiir eleştirisi, kadın şairler makalelere konu edilen öğeler olarak yer bulmuş durumda. Daha da önemlisi 2000'ler ve modern şiir üzerine inanılmaz bir kaynakça sunulmuş. Ayrıca Nathalie Handal ile Hatun Arica Hilton'un aslı ingilizce olan şiirleri dikkat çekmekte.

18 Şubat 2023 Cumartesi

Metá Metá - MM3 (2016)

 

Juçara Marçal'ı duymuşum gibi oldum tesadüfün böylesi grubun solistiymiymiş olur olur zaten brezilya'dan ne kadar folk caz sanatsal rock artisti var ki de mi nevi şahsına münhasır bir müzik sonuçta dolayısıyla hayatınızda bir kere kulak vermeniz gerken bir isim ki ben meta meta ile ikinci kez maruz kaldım böyle bir şeye ilkinde nevşehir merkezde yürüyordum koca bir kentte sosyal alan bir parktan ibaretti ve yazdı mevsimlerden şimdi de kış hala sıcak bir müzik değil modern ve keskin tınılarla o cazın ve folklorün yumuşaklığı sünnet edilmesine rağmen sıkılmadan dinlemenizin sebebi her dinleyişte ufak ufak farklı şeylere kulak kabartıyor olmanız ve natürlich bunu bu sanatçı arkadaşlar sağlıyor biz de takdir edelim 

7,50+/10

14 Şubat 2023 Salı

Burial + Four Tet - Nova (2012, Single), Burial - Temple Sleeper (2015, Single)

 Nova işbirliği böyle hafif bir Untrue tadı veriyor ki o aromayı bile hatırlamak mucize kabilinde bişey. Dolayısıyla sevilen Burial şarkıları arasında hemen yerini alıyor. Yalnız böyle elektronik ve güçlü atmosferik teklilerin kaderi, kısa sürelerinin getirdiği prangalar.

7,75-/10

Temple Sleeper teklisi ise artık Burial'ın büyüsünü kaybedip deneysellik içinde hemi de tezat bir şekilde sıkıcılığa evrildiği döneme geçiş zamanlarına denk düşüyor. Ama bu tarifin de tam tersi. Ritmiğin ötesinde rave çizgisine yaklaşan bir hız, duygulara hitap eden bir atmosfer vs.. Genel kanının tersine bu besteden daha çok hoşlandığımı itiraf etmeliyim. Üstelik fütüristik bir tarafı da var. 7 dakikaya varan süresi de üstte bahsettiğim kısalık sorununa bir nebze ilaç da oluyor.

8,0/10 

12 Şubat 2023 Pazar

Run the Jewels - Run the Jewels 3 (2016)

 Abd'nin iki bilindik rapçisi El-P ve Killer Mike'ın ortak projesi Run the Jewels bu arkadaşların şahsi kariyerlerinin de ötesinde başarıya ulaşmış görünmekte. Toplamda 4 uzunçaların ismi üzerinde üçüncüsüdür bu. Canlı, hareketli, politik duyarlılık da sergileyen, tam da hoşuma giden enstrümantal sesler içeren bir çalışma. Vokaller için agresif denilse de kendini kaybetmiş, öfke nöbetlerine tutulmuş bir performans değil kesinlikle kastedilen. Hatta , şimdi ecnebiceyi öyle kolayca da anlamıyoruz ya, altyapılarda parti bazlı güçlü baslara sahip hip hopu rahatcana  duyabiliyoruz bile. Misal aklıma nedense Chemicals Brothers geldi. Benlik, güzel bir çalışma kısacası.  Eleştiri mahiyetinde  söylenecek ciddi şeyler de mevcut. Bir kere parçalar yüksek tonda açılıyor. Nakarata yükselecek alan bırakmıyor. Prodüksiyonda elektronik altyapıdaki farklılıklar hariç parçaların en azından bir kısmının birbirine benzeme eğilimi göstermesi. Ve parçalar da kendi içinde giriş gelişme sonuç bütünlüğünden yoksun. İki sanatçı kendi ayrı vakitlerde yazılmış kendi bölümlerini sıraya koymuşlar ve ekipleri de arada düzenlemelerle bunları şarkıya dönüştürmüş gibi. Tonu çok orijinal olmasa da Mike'ı daha bir sevdim. Abdliler ne kadar ağızlarını aça aça yaya yaya konuşmayı seviyorlarsa biz de tam tersine ağzımızı mümkün mertebe açmadan, fazla enerji harcamadan konuşmayı tercih ediyoruz. Sık sık sinir kaynaklı öfke nöbetlerimiz hariç. Bu kadar. 

7,75/10

10 Şubat 2023 Cuma

Edge of Sanity - Purgatory Afterglow (1994)

 

Gözümüzü kapattığımızda dünya da yok olsa ve görmesek katillerimizi.

Windows nağmesyle açılan bu albüm Crimson adlı albümleri ile klasikleşen progresif death metal grubu Edge of Sanity'nin hemen o dönem öncesindeki yapıtı. Sergilenen fikirleri, sıkı icrasıyla birlikte popülerliği tartışılır olsa da kalite açısından Crimson'ın çok da altında düşünülmüyor. Hakikaten de ilginç bir kayıt. Farklı nehirler besliyor bu zengin damarı. Bir kere bana da ters gelecek şekilde brütal vokal bayağı bayağı brütal. Hatta arkadaki müzikle uyumsuz sertlikte. Gitar işi o dönemdeki melodik death akımından besleniyor. Ritimler de kaydın ana türünü belirleyecek yoğunlukta çoğu zaman bu çizgiyi takip ediyor. Yalnız hiç beklenmedik bir anda pata küte blastbeatlerle black metal çığırtkanlığı gibi sürprizler karşılayabiliyor dinleyiciyi. Yada epik bir temiz vokal.. ya da gruuvi dokunuşlar... Amma en şaşırtıcı olanı ise Sentenced'ın burnundan düşmüş gotik güzeli Black Tears. Dinlenmesi gerenk illaki. 90'ların naftalin kokulu klasik death soundu ise yeterince sarsamıyor maalesef. Bu dağınıklılığı konsept bir albüm toparlayabilir örneğin. 

7,75/10

onbin yıl çocuk kalmakla cezalandırılmışız, yetim; tekrar tekrar yaşamaya mahkumuz her birimiz, aşkı da ölümü de.

4 Şubat 2023 Cumartesi

Kvelertak - Nattesferd (2016)

 

O bet vokali ve bir kaç atak anı (misal Berserkr) saymaz isek gayet hard rock bir altyapıya sahip. 2. albümde olduğu gibi beste kalitesi biraz dalgalı ilerliyor. Bu sayede güzel parçaları daha bi kavrıyoruz, aldığımız keyif de artıyor. Amma illaki grubu kendi içinde değerlendirdiğimizde gidişat iyi değil. Yeni bir grup bu ürünüyle heyo beni dinleyin, ben geldim deseydi, hoşgeldin kardeş, bak yerin burası derdik, diyebilirdik. Şimdi ise Kvelertak'a arkadaş eskiden yerin ta oraydı, ama şimdi bura, yeni yetmelerin arasına geç biraz diyoruz. Bir de şarkıların sonunu tekrara düşerek uzatmanın otomatikman stoner'lık etkisi uyandırmayacağını birilerin söylemesi lazım, artık.

6,75/10

Erşan Kuneri (1. sezon), The Cuphead Show (2. sezon), Once Upon a Time... The Discoverers, Five Came Back:The Reference Films, Peaky Blinders (6. sezon), Star Trek: Enterprise (4. sezon)

 

Erşan Kuneri eleştiri şimşeklerini üzerine fazlasıyla çekmişti, ilk çıktığında. Bu eleştirilerin maksadı çoğunlukla sansürcü zihniyetten beslendiği için ciddiye alınacak bir şeyleri yok. Yok ama kendi aramızda da bir hasbihal edelim. Gereğinden fazla küfür ve komik olamayan bel altı şakalar da sanatın hiç bir türüne yakışmıyor. Kötü kalitenin işaretleri bunlar. İlk bölümde özellikle seyircisini eleme gayretiyle yapılmış gibi üstüste bu öğelerle bombalamış Cem Davran. Bir yandan da zaten yapılmış filmleri tiye alıp bir sezon bunu sürdürebilmek de biraz da skeç konulu günümüz komedi şovların kolaycılığına düşerek sömürme, sömürgeleştirme mi diye kafalarda soru işareti oluştursa da kabul etmek gerekir ki, bu konsepti  bu kadar derli toplu ve ayrıntılı yapabilen de olmamıştı. Cem Uzan yaptı bunu sonuçta ve maalesef ki ister sevin ister sevmeyin Gibi'nin Erşan Kuneri'yi geçip ödül almasıyla somutlaşan yeni tarz komedyenlerin gittikçe duyulur olmasına rağmen Cem Adrian daha uzun süreler komedi piyasasını meşgul edecek bir isim olarak var olmaya devam edecek. Bu arada ezgi Mola'yı ayrıca seviyoruz.

3. sezonuna kavuşan Fincankafaların ikinci sezonunu neden izledim, bilmiyorum. Bölümlerin kısa ve absürt olması kafa dağıtmaya yardımcı oluyor zannımca. Yoksa ilk sezonda söylediklerim geçerli. İzlemek bir şey kazandırmıyor ve kitlesi her ne şekilde şiddet gibi öğelerle bezeli olsa da çocuklar. İnşallah 3. ve yeni gelebilecek sezonları izlemeyeceğim. O gayretteyim inşallah maşallah tü tü.

Animasyonlardan devam edersek bizim kuşak hatırlar, Vücudumuzu Tanıyalım diye Avrupa menşeli bir dizi vardı. İnsan suretinde alyuvarlar, mikroplar, akyuvarlar ve çocuklara ders veren upuzun beyaz sakallı bir dede felan vardı. Meğerse Avrupa'daki devlet TV kanallarının büyükçe bir projesinin parçasıymış o. O projenin parçalarından biri de bu Mucitler serisiymiş. Bunu eskiden izlediğimi hiç hatırlamadım. Netflix'de kalktığından dolayı nerede izleyebilirsiniz, onu da bilmiyorum. Ama nostaljik tatlarda geçmişten modern çağlara mucitlerin hayatını çocuklara öğretme gayretindeki bu çaba keyifle ailece izlenmeyi hak ediyor. Yalnız bu dede, o iki haşarı çocuğa fazla sert davranmıyor mu, ne? Yani tarihsellik sebebiyle bir kaç güncelleme, bir kaç hassasiyet düzeltmesi ihtiyaç gibi görünüyor.

Five Came Back fena fillah bir belgesel. 1945 yılında abd savunma bakanlığının çektiği propaganda filmleri ama yine de izlenmesi gereken bir kayıt bence. İlk bölüm zaten en sarsıcı olanı. Toplama kamplarından görüntüler içeriyor, çürümeye yüztutmuş cesetler gibi inanılmaz sahneler bulunuyor. Sonraki bölümlerde bu detaylar o kadar yok. Öğretici şeyler fazlasıyla bulunmakta. Örneğin kamplarda temizliği çevredeki Alman sivillere yaptırmışlar, Alman sivilleri toplayıp kadın, erkek, kampların durumunu göstermişler. İşin en ilginci bir bölümün o dönem abd müttefiği Sovyet Rusya'nın direnişine ayrılması. Bir övgüler, bir övgüler şaşarsınız. Kapsam oldukça geniş. Hava savaşları, Afrika seferi, Alaska savaşı, harp sonrası psikolojileri bozulan askerlerin tedavisi gibi konuları izlemeniz mümkün.

Peaky "foking" Blinders nihayet sona erdi. Devamı gelse bile benim için artık bitti. Nazizmin İngiltere'de yükselmesi ve Polly'nin ölümü ardından (ki karakteri oynayan oyuncu gerçekten de hayatını kaybetti, çok iyiydi Allah taksiratını affetsin) aile içindeki iç savaş etrafında şekilleniyor bu sezon. Süper Peaky Tomi'nin eceli geldiğini sanıyoruz , o da öyle sanıyor ama süper bir kahraman olduğu için bundan da yırtıyor paçayı. Dizi de öyle bir şey ki başına oturunca izliyorsunuz. Arthur da sefil hayatına devam ediyor. Boşuna dememişler, kötüye bir şey olmaz, uzun yaşar diye. Bakıyoruz siyaset sahnesine, hakikaten de öyle yafu.

Uzay Yolu'nun Enterprise serisi bu 4. sezonu ile sona eriyor. Hatırlayacaksınız çok sansasyonel şeyler sunmasına rağmen Trip ve doktor gibi 2 sempatik karakteri sunmuştu, dizi. Diğerleri zaten çöp. En beceriksiz kaptan, en Vulcan olmayan Vulcan, en silik köprü mürettebatı vessair. The Next Generation efanevi kadrosundan Data'yı oynayan karekter bayağı bir bölümde yer alıyor. Finali ise yine o seriden Riker ve Troi ile yapıyoruz ki darmadağın kafası karışık bir bölüm olarak seriyi sonlandırıyor. Karakterler öyle böyle ama senaryoda o kadar iyi değildi. Federasyonun luruluş aşamasında farklı ırklarla teması öne çıkarması gerekirken zaman döngülerinde insanları soykırıma uğratmaya çalışanlara karşı direnme gibi Uzay Yolu külliyatında olmayan hikayelerle vakit harcandı.

2 Şubat 2023 Perşembe

Jaubi - Nafs at Peace (2021)

 

Güçlü bir etnik caz merhabası. Hoşgeldin. Etnik tarafı Pakistan'dan, Hint klasik müziği üzerinden yükselmekte. Bu türün çok hayranı olmamakla birlikte dinlemişliğim vardır. Çok teknik ve zor bir türdür de üstelik. Caz ile buluştuğu bu misalde de oldukça yaratıcı ve incelikli dokunuşlar sergileniyor. İnleyen nağmeler med cezir gibi salınırken perküsyon ritimleri ve spiritüel füzyon caz rutinleri eşlik ediyor melodilere. Coğrafyaya özgü kendini tekrar eden ve içine kapanan atmosferin bir nebze ama en fazla kayda ismini veren son şarkıda kırılması olumlu bir adım. Yoksa kulaklarda güzel bir sada veren Dhafer Youssef benzeri bir izlenim çok daha baskın yer edecekti zihnimde.

7,75-/10