26 Nisan 2024 Cuma

Fela Ransome-Kuti & The Africa 70 - Confusion (1974)

 

Bu tam tamına beşinci Fela Kuti albümüm. Biraz değişik, 2 bölümlü tek şarkı var ve başlangıcı hep enstrümantal ve biraz da saykedelik havalarda. Fakat bir türlü kaydın layıkıyla içine girmek nasip olmadı. Zaman beni de değiştirdi herhalde. Halbuki Afrikalı funk ustasının en parlak dönemlerine ait çalışmalarından biri.

6,50+/10

25 Nisan 2024 Perşembe

Yusuf Atılgan - Anayurt Oteli

 

Dayanılacak gibi değildi bu özgürlük.

Zebercet. Saplantılı bekleyiş hali, hayatının rutinini bozuyor. 

yalnızlık-yabancılaşma gibi bir temayı

kececi sulalesinin hatiralari, 

kececi sulalesinin hatiralari, 

kececi sulalesinin hatiralari, psikolojisini analize 

domuza benziyorsun sen
eşeğe
öküze
ineğe
katıra
maymuna..."

 sexuality and obsession. 

 ‘nasıl seninim’  

donunun sol paçasından fildişi renginde koyuca bir sıvı

zebercet 

23 Nisan 2024 Salı

Tezer Özlü - Eski Bahçe - Eski Sevgi

 

Eski Bahçe öykü kitabıyla yayınlanmamış ve Almanca asıllarından çevrilen son hikayelerinin Eski Sevgi adıyla bir araya getirildiği öykü kitabın ilk YKY baskısı. Çocukluğumun Soğuk Geceleri'ni gençliğimde okumuşluğum vardır ve aklımda otosansüre takılmayan açıklıkla kendi yaşamından parçaları paylaşmasının sarsıcılığı kalmış. Bu hikayeler de çok farklı değil. Girişi, sonucu , meseli ve dersi olan yüzyıl önceki öykü tarzı yerine 50'li yıllarla gündeme gelmiş olan kendi hayatından ilham alan, deneme çizgisine yakın, ciddiyetini takınmış modern bir tarzda yazıyor. Bu kitaptaki ilk öykülerde gerçeklik sürreal bir biçimde fantezi dünyası ile birleşirken sonlarda hikayeciliğin çok daha damıtılmış bir şekle kavuştuğunu gözlüyoruz. Aldığımız okuma lezzeti kronolojik gelişmenin yanısıra etrafındaki insanları da hikayelere dahil etmesiyle artıyor. Tezer Özlü'nün trajik bir hayatı var ve bu karamsarlığı daha doğrusu varoluşçu felsefeciler gibi hayatı tüm korkunçluğuyla kabulü öykülerin iklimini belirliyor. Şahsen kitabın ikinci kısmının ismine bakmayın, Eski Sevgi bir mekan ismi, öykülerde sevgi, nefret gibi duygulara yer verildiğini göremiyorum. Belki dolaylı olarak arkadaşlarını anlattığı anlarda soğuk iklim kırılabiliyor. Ayrıca ülkemizde Almanca okuduğu okuldan itibaren yurtdışında da göçebe tarzı yaşamın izleği yabancılaşma kavramı etrafında şekillenmekte.

22 Nisan 2024 Pazartesi

EABS - Discipline of Sun Ra (2020)

 

Önceki albümüne kıyasla daha çok sevdiğimi söyleyebilirim zira deneyci caz üstadlarından Sun Ra'ya saygı albümü olduğunu müritleriyiz biz diye kaydı adlandıkları anda beklentim de düşmüştü. Demek ki her deneysel ve avangard şey kulakları ve sinirleri zorlayacak manasına gelmiyormuş. Tam tersine zihni açıyor bile diyebiliriz. Tabi grubun Sun Ra bestelerini kendine göre yorumlamasının etkisi ne kadardır, bilemiyorum. Ama uzay semalarında kimi zaman dingin kimi zaman hophop funk resitali tam da bu aralar bilinç dışı bir şekilde ihtiyacım olan şeylerden biriymiş. 

8,0/10

21 Nisan 2024 Pazar

E.M. Cioran - Burukluk

 

Çürümenin Kitabı'ndan kısa bir süre sonra yazdığı ve yine ilk dönem eserlerinden olan Burukluk, yazarın yalnızlık, müzik, din, zaman gibi kimi başlıklar altında deyişlerini içermekte. Aynı karamsarlık devam etmekle birlikte nihilizmi sarkastik bir bakış açısıyla sanki daha fazla vurgulamış gibi duruyor. Bu sebeple çoğu yerde ciddiyetini kaybetmesi bu karamsarlığın aralanmasına neden oluyor. Diğer yandan da yıkıcı bir nihilizmden ziyade yaşamın absürtlüğünü  ve bununla yaşamayı kabul eden varoluşçuluğun izlerini sürmek de mümkün. Okuyan herkesin kendine ait bir aforizma bulabileceği bir eser. Aşağıdakiler gibi...

Fizik ile psikolojinin doğmalarından epey evvel, acı maddeyi parçalıyordu; keder de ruhu...

Ayakta bir karar alırım; uzanırım --- ve iptal ederim.

İt kopuk takımı bir mitosu benimserse, bir katliama veya daha kötüsü yeni bir dine hazırlıklı olun.

Feleğin sillesini yiyenlerin son çaresi felek fikri'dir.

19 Nisan 2024 Cuma

Hooded Menace - The Tritonus Bell (2021)

 

İsminden oldukça söz ettiren grup bu son ki altıncı olur, albümüyle death doom estetiğine heavy metal riffleri kazandırarak türe dinamizm kazandırıyor. Başarılı bir düzenleme ve kaliteli bir prodüksiyon ile sevenleri kucaklıyor. Ben My Dying'e bile ısınamamışken, sonuçta her türü seveceğiz diye alnımıza yazılmamış, bu doping bana kafi gelmedi. Ve Allah var yukarıda, çok dinledim, çok sevmeye çalıştım. Vokallerin sertliği de hiç yardımcı olmadı. Yine de keyifle dinledim, bir pişmanlık durumu yok. Bu İngiliz doom ekolünü dinlediğim günlere geri döndürdü.

6,50+/10

18 Nisan 2024 Perşembe

Pentagram - Makina Elektrika (2022)

 

Grubun tarihinde iz bırakan müzisyenlerin bir araya geldiği bu son kaydın çıkış şarkısı Bu Düzen Yıkılsın'ı duyunca eh, eski günlerin gölgesinde kalıyor, nakarattaki kaba slogan biraz rahatsız ediyor, yine de fena değil demiştim, üzülerek farkına varıyoruz ki albümün belki de en sağlam şarkılarından biri imiş. Haksızlık etmeyelim, hemen hemen her parçanın iyi bir yanı var, zayıf yanı olduğu gibi, Sur'da rifler , Ogün'ün vokali iyi, Pride'da eski günlerin havası yansımış ama asla o günlere ulaşacak güçte değil, Revenant deli başlıyor ama o ana kadardan tamamıyla farklı gruuvi/modern havalarda ve o hava neredeyse brütalesk ve doom diyebileceğimiz Sensiz'e bağlanıyor. Sevmedim. Maymunlar Gezegeni ile hareketleniyor ve bereketleniyoruz. Damn the War da eskilerin ruhunu taşıyor lakin o kadar melodik de değil, soloları da özlemişiz diğer yandan, Dünya ilginç bir şekilde etkileyici bir yorum, Sonsuz'u seven biri olarak spiritüel Ödenmez'i yine ağırlıklıkla sözlerinden dolayı beğenmedim ve Seek and Destroy yorumunu da gereksiz buldum. Dinledikçe bir nebze beğeni artsa da genel olarak dağınıklık sergileyen bir yapıt şeklinde özetlenebilir. Pentagram ne yapmak istemektedir, nereye varmak istemektedir, kafam karışmıştır zira değişime karşı bir kaç adım geriye atmıştır. 

6,75/10

9 Nisan 2024 Salı

Jessie Ware - What's Your Pleasure? (2020)

 Evet, yes, yah... Tam da böyle bir şeye ihtiyacım vardı. Kolay dinlenir melodik disko pop. Yalın bir prodüksiyon eşliğinde. Sevecen bir ablamız mikrofon başında. Demek ki piyasada da böyle bir açlık açıklık varmış, bu dördüncü albümü ile Jessie tam bir novapatlama yaşatmış. Herzaman olduu gibi apartı şeyler biraz da. Yine de kaydın ilk yarısının uçtuğunu söölemek mümkün. Vuuu! Bi tık uuğzun yane. Geçen sene yepisyeni albümü de merak celp edüyor.

7,50/10

8 Nisan 2024 Pazartesi

Dead Can Dance - The Serpent's Egg (1988)

 

Batı ezoterizmi tadın da kayıt da rock çalgılarını ara ki bula sın. Vokal ağırlıklı spiritüel avrupa klasik öncesi klasik folklorü. Tarihsellik ne kadar kitabi ne kadar kurgusal, bilmem. Bir çarpıyor tokat, omuzlardan bindirgeditiyor. Sessiz dinleme günahına girmeyelim. Çünkü manastırların dışında ama heman kıyısında haç taşıyan hırsız köylü zakirleri. Ulises'in bakışı ve santur ne yapmıyor, yeterince kat kat katman. Parçalar namütenadiyen lineer. Öyleyse ;

Derin bir nefes al ve dinle.

7,75/10

1 Nisan 2024 Pazartesi

Riot - ThunderSteel (1988)

 

Youtube'da bir metal belgeselinde rastlamıştım Riot'a. Tam da atak bir heavy metal dinlemeye ihtiyacım varken. Melodiyi de unutmayan speed/heavy/power metal üçgenini kurmuş bu kayıt grubun en baba albümü belki de. Maskotları pofuduk fok ile heavy metali tatluluK ekseninde buluşturan bu çalışma es geçilemez. Zira metal tarihinde yerini çoktan almış durumda. Metal ibaresi itinayla her cümlede geçirilir.


8,25/10

29 Mart 2024 Cuma

On Thorns I Lay - Eternal Silence (2015)

 

Uzunca bir süre müziğe ara veren grup bu albümle sert metal kulvarınaa 2015 sularında geri dönmüş görünüyor. Dönüşler nedense hep daha sert , ilk günlere yakın çizgilerde oluyor.  Atmosferik death doom ve gotik örneği olarak albüm bomba gibi başlıyor. Güzel bir intro ve cancanlı conconlu hit denebilecek Breathing. Sonra bir kaç şarkı ile kayıt tutunmaya çalışıyor. Anlıyoruz ki o dönüşün heyecanını pek de yaşamamışlar. En son biterken bir kıpırdanma yaşıyoruz. Nedense bazı anlar The Gathering aklımıza üşüşüyor.

6,50-/10

26 Mart 2024 Salı

Rossini - Il barbiere di Siviglia (Abbado, 1998)

 

Sevil Berberi opera tarihinin önemli eserlerinden biri ve Abbado yönetimindeki Londra Senfoni Orkestrası tarafından kaydedilen bu kayıt bunu operaya yabancı kalanlara bile anlatabilecek düzeyde. Komedi unsuru sadece konusunda değil melodilerde, söyleyiş tarzında ve mimiklerde. Mimikleri, oyunculuğu mu nerede izledim. Tam da bu kaydın bir videosu youtube'da yer alıyor. Her zaman dediğim gibi görüntüsüz bir operayı idrak etmenin mümkanatı pek olmamakta. Melodik konuşmalar, karakterler içiçe geçiyor. Manayı ara ki bulasın. Bu video ise tiyatronun  üç mekana yayılması, karakterlerin etrafında dönen kamera ve yakın çekimler gibi unsurlarla oldukça güzel bir dinamizm sergilemekte. Hatasız  müzikle uyumlu komedi oyunculuğu neredeyse kusursuz ve vokallerin gperformansı da yerli yerinde. Makyajlar ve karakter kompozisyonu da hikayeye hizmet ediyor. Bazı dizelerin kişner gibi hecelerin tekrarıyla hihihi hohoho gibi söylenmesi, vardır bu tekniğin de bir adı, bile bi komiklik katmakta. Konusu ise şöyle ki: bir kadın var,  müzik eğitimi alıyor ve vasisi yaşlıca bir avukatın evinde kalıyor. Avukat onunla evlenecek, evlilik sözleşmesini elinde gezdiriyor. Ama bilmemnerenin kontu kadını balkonda görür ve aşık olur. Arkadaşı berber Figaro (Karagöz gibi kültürel bir karakter)'dan tabi parası karşılıyla yardım alıp eve değişiklik kılıklarda sızmaya çalışır. Aşkı karşılık buldukça avukatı hem rezil hem maskara yaparak alt etmeye çalışırlar. Bu esnada kendi kimliğini de gizler ki hanfendi kendisini parası pulu için sevmesin. Müzikal olarak biliyorsunuz operalarda genelde ana tema ve çeşitlemeleri kulağı fethetse de zamanın çoğu genelde melodik konuşmalarla harcanır, konusu drama ise bir kaç arya zenginleştirir. Burada başlangıç senfonisi biraz benze zayıf kalsa da hoş melodilere daha sık rastlıyoruz. Ama kayıt 2 saat, belki daha da uzun. Keyifli melodilere Figaro'nun şarkısı Largo el factotum, tekerleme gibi hıphızlı söylenince saçmalamaya dönüşen a un dottor.., ikinci cd'nin başlangıcı Fez, mutlaka klibiyle izlemeniz gereken Ma Signor, diğer bir matrak parça Act 2, boona seeera boona seera Don Basilio gibi bölümlerde tanık oluyoruz. Uzaması biraz can sıksa da video kaydıyla anlamlanan ve hayatta bir kez de olsa izlenmesi gereken ve izlenecekse de Abbado'nun bu versiyonu tercih edilmesi gereken tarihi bir deneyim.

8,0/10

24 Mart 2024 Pazar

The Flaming Lips - The Soft Bulletin (1999)

 

Zamanın ruhuna her zaman geç kalmışımdır. Hayatta pek çok şeyi geç yapmışım. Müzikal olarak da şu an piyasa ne durumda bilmiyorum. Hala rap'in hakimiyeti devam ediyor sanırım. Bir de inanılmaz bir şekilde metal konser biletleri yok satıyor. İnsanlar para biriktiremediğinden bari etkinlik olsun da ne olursa olsun diye agresif bir tutum takınmışlar sanırım. Bu grup da böyle büyük indie pop rock gruplarından biri. Hani vokalin çatallaşarak ince tonlarda şarkı söylediğinde samimiyet unsurunun geometrik şekilde büyüdüğü arkaik dönemler. Bunlara da geç kaldım bak. İlk şarkı hareketli Race for the Prize çok iyi. Direkt bir derleme albümüne konabilir. Dinledikçe albümün tadı kaçıyor sonlara doğru. Vokal de yoruyor. Düzenlemeler de saykedelik etki hakim. Uzay desem değil epik desem değil değişik bir prodüksiyon. Alevli Dudaklar indie aleminde büyük bir grup ve birrrsürü albümleri var. Ancak bu ve takip eden Yoshimi klasik eddedilen kayıtlardan. Yoshimi'nin kapağı daha bi güzel.

7,25+/10

21 Mart 2024 Perşembe

Natama 38-39 / Düşünbil 108 / Arkeo Atlas 2024

 

Yahya Kemal'i resmi ideoloji açısından okumak resmi ideoloji 20 senedir hiç değişmemiş gibi sanki, ha babam vur. intihar için mangal gibi yürek lazım, e biliyoruz iki yüz yıldır tanrı öldüğünden beri ve amir barak için tonla dipnot gereklidir göz seçemeyecekse fotoğraf basmanın manası nedir girelim birlikte bir tavşan deliğine birkaçbin kişi usul usul, neyşınıl coğrafikte hayvanlı belgeselde yokuz

yenilgi mevsimi geldi çöktü toprağa düştü bahar bayraklarımız


Felsefe dergisi Düşünbil'in antik yaşam kültürüne dönüşeceğine şaşırdığım kadar derginin 17. seneye varmasına da hayret ettim. Akademik açıdan çok güçlü görünmemesi bir yana finansal açıdan da dayanaklardan yoksun gibi görünüyordu. Yeni haliyle de yine biraz light bir çizgide. Ancak renkler kuşeler çizimler dikkat çekiyor. Çatalhöyük dosya konulu dergiyi anlamlandıran şey Ian Hodder ile olan röportajı olsa gerek. Son yılarda Tanrıça diye düşünülen heykeciklerin aslında tarihte mevcut güçlü kadın figürler olduğuna dair bir kanı değişikliği yaşanıyor bu arada.
Ne zaman çıkacağı belli olmaz Arkeo Atlas dergisi bu sayısıyla göz ardı edilen neolitik Ege ve Kıbrıs coğrafyasına eğiliyor. Antik Yunan öncesi dönemde dahi adalar ile Ege kıyıları arasındaki bağlantılar ortaya konuyor. Hakeza Anadolu ile Kıbrıs arasında da. Kıbrıs'a pek çok hayvan türünün aslında anakaradan taşındığını biliyor muydunuz? Bununla da kalmıyor Ubeyd Halaf ve Samara kültürleri ile sınırlarımız dışına çıkıyor. Bence sonraki sayılarda Elam, Indus Vadisi ve Balkanlara, hatta Orta Asya'ya kadar çeper genişletilmeli. İçeriğinin yanısıra baskı kalitesini de düşününce yine okuyucusunu memnun eden bir sayıyla karşılaşıyoruz

18 Mart 2024 Pazartesi

Ezginin Günlüğü - Oyun (1995)

 Seksenlerden doksan ortalarına büyük bir adım atıp ve aradaki dört kaydı da es geçip grubu geniş kitlelerle buluşturan Oyun albümüne bakalım. Türkü formu da gerilerde kalmış bir kere. Hüzün çok sık piyanonun ritimleri ile bozuluyor. Ufak hınzırlıklar da var gibi. Söz ve müziklerde Hüsnü Arkan 'ın ismi çok sık geçiyor. Küçüğüm, Düşler Sokağı, Martı, Oyun gibi parçalar daha ilk dinlemede etkilemeyi başarmakta.  Enstrüman çeşitliliği ve caz tınıları albümü derinleştiriyor, kayda lezzet katıyor. Ancak geri kalan parçaların çoğu entelektüel çıkmazlarda terennümün ötesine geçemiyor. İlk albümüne göre bunun oranı azalmakla birlikte kaydın gücünü zayıflatıyor.

7,50/10

Peter V. Brett - İblis Döngüsü II: Çöl Mızrağı

 

Yazar geriye dönük hayat hikayeleri yazmasını seviyor demiştik ya bu ciltte de 2 karakteri daha ayrıntısıyla ve geçmiş yaşamlarıyla konu ediyor, zira onların yolları üç kahramanla kesişecek. İlkin Dövmeli Arlen'e ihanet eden Arap şeyhi Jardir'e odaklanıyoruz. Küçüklükten itibaren ne kadar zorlu şartlarla mücadele ettiğini, rahibelerin lideri bir genç kadının yönlendirmesiyle adım adım topluluğun nasıl reisi ve nihayetinde tüm insanlığın beklediği iblislere karşı savaşa önderlik edecek mesih benzeri kurtarıcı rolü ile kimliğinin örtüşmesini okuyacağız. Savaşçı sınıfın köle gibi gördüğü tüccar arkadaşın çocukluğundan günümüze değerli bir danışman rolüne geldiğini de. Arlen'in kayıp savaş muhafazlarını çölde bulmasıyla rahibe karısının ya sen ya o restiyle Arlen'i çölde ölüme terkeder. Çöl uygarlığını birleştirdikten sonra da yeşil diyarlardaki kent devletlerine yönelir. Amacı bu zayıf halkın güçlü erkeklerini eğitip ordusuna katmak, kadınları köleliştirmek ve zayıflar zaten ölmeyi hak etmektedir. Tabi bir dünyaya iki mesih fazla gelir. Arlen'in Leeshan'ın mültecilerle nüfusu gttikçe şişen Leeshan'ın kasabasında bir savaşçı  ordu oluşturduğunu duyunca araştırmak için oraya varınca Leesha'ya aşık olur şeyhimiz. Leesha'da bunu barış için bir fırsat daha doğrusu düşmanını yakından tanımak için bir fırsat görüp şeyhin yeşil diyardaki merkez şehrine gider. İlk karısı kıskansa da şeyhi tüm geleneklerine rağmen kadınların da savaşçı olabileceğine inandırmıştır. Kent devletlerini birlik için iknaya çalışan Arlen'in yolunun düştüğü  kendi memleketinde çocukluk arkadaşı Renne'nın idam cezası kararı gereği iblislere sunulduğunu gördüğü bir manzara ile karşılaşır. Ayrıntısıyla eklenen diğer bir karakter olan Renna babasının cinsel ssapıklığından bıkıp oradan kurtulmak için bir gence gönlünü vermiştir. Ama en sonunda babası genci, kız da babasını öldürmüştür. Dövmeli Arlen onu yanına alır ve eğitir, o da güçlenir. Leesha nasıl şeyh Jardire yakınlaştıysa Arlen de Renna'ya yaklaşır. Bu arada zihin iblisleri ve iblis prensler de ortaya çıkar ve tehlikeli gördükleri Jardir ve Allen'e suikast düzenlerler. Gizem bir kaç milim daha aralanır.

İtiraf etmek gerekirse bazen lafı çok uzatsa da, dünyası kuvvetli olmasa da  merakı canlı tutabiliyor.

15 Mart 2024 Cuma

Tokyo Gakuso - Gagaku: Court Music of Japan (1994)

 Japon saray musikisi denince geyşaların icra ettiği tintiritintiri huzur dolu ezgiler geliyor akla, değil mi? Zaten kana susamış derebeyler, samuraylar, kamikazeler de oranın tarihi unsurları değiller. Bu müziği nasıl tarif etsem ki hem yerel hem proto-drone. Hani Japon emperörü , ne güzel savaşmıştık Nakamura meydan savaşında, nasıl milleti kestik doğradık, nasıl köyleri yakıyorduk, inim inim işkencelerle Çinliler üzerinde deney yapıyorduk, hatırlatan bir şeyler çalın da keyfimiz yerine gelsin der gibi. Tabi bizim kulağımıza böyle geliyor da bu arkaik şarkılar çok daha emperyal amaçlarla çalınırmış. Tahta çıkış seramonisi gibi. seromonisi gibi. semorinisibi. semseimisomi... Nihayetinde biz de bir Japon emperörü değiliz ki ara ara canımız böyle şeyler dinlemek istesin. Belgesel hükmündedir.

6,50-/10



13 Mart 2024 Çarşamba

Messa - Close (2022)

 

Önceki albümde olduğu gibi içine girmesi zor bir tecrübe sunuyor Messa. Ama bu sefer içine bir girdim, çıkamadım. Doom/stoner metal türüne halel getirmeyecek şekilde Kuzey Afrika ve daha da ilginci dark jazz ve bir yerde de Portishead etkisi kaydı o kadar tatlı yapıyor ki tarifi zor. Yüreğe dokunan bir yolculuğa varıyor bu macera. Sonda da  sürpriz bir şekilde black metal çığlıkları ile sarsıyor dinleyeni. Şu an aklıma takılan şey dinlemiş olduğum bir önceki albümde kaçırmış olduğum detaylar.

8,0+/10

11 Mart 2024 Pazartesi

Backxwash - I Lie Here Buried With My Rings and My Dresses (2021)

 

Agresif tınılarda, kimi zaman çığlık çığlığa hançeresini paylaşan bir duygusallığa ulaşan, endüstriyel rock tekinsizliğinde bir hip hop çalışması. Tesadüf değil siyahi transeksüel olmanın zorluklarını söze de melodiye de taşıyan sanatçının gerçeklik düzlemini dinleyiciyle paylaşma tasasıyla kaydedilmiş. Aklıma oscarlı bir film geliyor, mahalle çetesini yöneten yine siyah bir gencin masküler ortam altında kendi kimliğiyle çatışması felan. Sonra aklıma bu topraklar geliyor, Anadolu'dan ortadoğu'ya. Eylül ismindeki bir tiyatro oyunu misal. Sonra o oskarlı filmi tırt buluyorum doğal olarak. Ama bu albüm şunu hatırlatıyor, herkesin cehennemi kendine göre cehennem. 

7,0/10

7 Mart 2024 Perşembe

Nazlı Altunsoy - Türkiye Selçukluları Döneminde Gayrimüslimler

 

Oldukça karmaşık bir dönemi olabildiğince nesnel anlatmaya çalışan bu akademik çalışma bir yandan birbirine zıt olguları misal Bizans ile Selçuklu hanedanlarının savaş ve dostluk arasında salınan ilişkileri, ortaya koyarken diğer yandan da böyle kaotik bir dönemde gayrimüslimler için yine de resmi söylemlere takılmadan edemiyor. Gayrimüslimler özellikle Ermeniler Bizans yönetiminde yaşadıkları ayrımcılık ardından Türk akıncıları memnuniyetle karşılıyor ama küçük Ermenistan krallığı her fırsatta ayaklanıyor, Haçlılarla işbirliği yapıyor ama sonra yine pişman oluyor ama işgal altında şehir kapılarını açıp düşmana şehri teslim ediyor ama Selçuklular için canla başla çalışıyorlar, gibi gibi.  Sadece fetihlerin, Moğol istilasının değil taht kavgalarıyla bağlantılı iç savaşların da yaraladığı bu dönemde özetle gayrimüslimlerin şartları rahattı diyebilmek biraz zor olmalı. Zira kimse rahat olmasa gerek. Yine kitapta belirtildiği gibi o zamanın gerçekleri bugün için de geçerli değil mi? "Devletlerin veya hükümdarların menfaatleri için hiç olmayacak ittifaklara imza attıkları görülmektedir. Çıkarlar söz konusu olunca Selçuklular Bizans ile anlaşmakta, Danişmendliler ile düşman olabilmekte, yıllarca önemli mücadeleleri omuz omuza veren Ermeniler ve Haçlılar birbirlerine karşı İslam devletlerinden müttefikler aramakta, Türkleri Anadolu'dan çıkarmak için Haçlı seferlerinin çıkmasında fitili ateşleyen Bizans, Frenklere karşı Türklere yardım edebilmektedir"

6 Mart 2024 Çarşamba

On Thorns I Lay - Egocentric (2003)

 

Gotik doom metal'in elit grubu içinde neden yer alamadıklarını bu vesileyle bir daha anladığımız bir çalışma. Diğer bir ifadeyle iyinin, olmuşun bir adım gerisine düşmesiyle illet ediyor. Diğerlerine kıyasla en çok da Paradise Lost'un orta dönem işlerine benzettiğim çalışma ağır bir biçimde dönemin alternatif rock ve metal etkisine de maruz kalmış. Besteler de basit, bol tekrar jınjın akorlarla bezeli. Hani nu gotik gibim bir şey. Hatta bariz grunge havası bile yer bulabilmiş kendine. Bu çeşitlilik çok da kötü bir şey değil bence. Ayrıca vokalin kendine özgü bir albenisi var. Brütal değil. Hüzün tabi ortak payda. Ya nefret edersiniz ya da çok seversiniz tarzında bir albüm olmuş. Ama nostaljik atmosferi bile eskileri bilenler için değerli.

6,75/10

3 Mart 2024 Pazar

EABS - Slavic Spirits (2019)


Polonya Avrupa coğrafyasında kıyıda köşede kalsa da müziğin her dalında sağlam gruplar ve müzisyenler çıkarabilen ilginç bir ülke. EABS ise Polonyalı olmayı proje konusu almış bir caz topluluğu. Slav ruhunu keşfetmeye ve belki de çok daha iddialı bir şekilde yeniden inşa etmeye adanmış, isimleri ile folklorü ve paganizmi andıran bestelere imza atılmış. Füzyon caz diye sıfatlandırılması cazın alt dallarında bir kaynaşmayı işaret ediyor: lirik, epik, spiritüel ve avantgarde göndergeler bir arada. Dinlerken keyifli anlar sunmakla birlikte rahat bir akışkanlık sunamıyor besteler ve bununla ilintili olarak dinleme sonrası akılda kalıcılık zayıf. Zıt bir şekilde ise bittabi dinleme sayısına bağlı olarak dinlerken melodileri hatırlamanız mümkün. Prodüksiyon modern ve çok temiz, bateri "vipleş"lik yapmasa bile onu da, elektronik tınıları da, ayrı ayrı takip eder bulabiliyorsunuz kendinizi. Ama saksafon sololar kaydın yularını tutan en etkin enstrüman. Henüz çakırkeyif olmamışsınız ama yorgunsunuz, kafanız biraz ağırlaşmış, işte o zaman başka bir dünya keşfediyorsunuz dinlerken. Radarda parlayan bir yıldız, takip edilesi.

7,50+/10

28 Şubat 2024 Çarşamba

V.A. - Catch the Rainbow: A Tribute to Rainbow (1999)

 

Ender bir durumla karşı karşıyayız efendim. Baba gibi bir saygı albümüyle. Tamamıyla heavy metal ve hard rock ama farklı lezzette baharatlarda eklenmiş Rainbow yorumları. Şarkıların hepsi birbiriyle uyumlu zira kadro parçalar arasında pek değişmiyor. Projenin arkasındaki isim Kuş Ali (tutamadım kendimi Uli Kusch) bateriye de kurulmuş tek isim. Gamma Ray, Helloween ve Masterplan gibi dev gruplardan biliniyor. Vokallerin çoğunu da Henne Basse diye çok bilindik olmasa da benzer ekolde bir isim üstlenmiş. Demem o ki patron ne yaptığını biliyorsa ortaya çıkan iş de öyle güzel oluyor.

8,25/10

26 Şubat 2024 Pazartesi

Yaşar Kurt - Göndermeler (1997)

 Yaşar Kurt'un bu ikinci albümünde parçaların çoğu ilk yapıtındaki ozanca duruşla kaydedilmiş şarkıların orkestral yorumlarından oluşuyor. Şarkıların her biri alternatif sularda kaya taşı hükmünde olduğu için günümüze de sapasağlam kalabilmiş durumda. Hala gençliğim aklıma geliyor, hala eski İstiklal aklıma geliyor. Dolayısıyla nasıl muhalif ve kalbe dokunan, yara sızlatan beste yapılabileceğinin bir rehberi gibi önümüze serilmişler. Kusurlar var elbette, en başta Martı'daki bilinçli grunge söyleyiş tarzı. Bence. 

8,0/10

22 Şubat 2024 Perşembe

Traveler - Termination Shock (2020)

 

Bu heavy metal grubunun en sevilen özelliği , grubu Traveler yapan karakteristiği aynı zamanda Aşil topuğunu vuran ok misali dönüp kendini vuruyor. Çok fazla 80'ler olması, o da. Çorbada yeni bir lezzet yok. Misal o dönemlere dair ben neler dinlemişim, bakalım. Judas, Iron, Motör, Manowar, Dio, Savatage, Mercyful/Diamond, Grave Digger, Omen, Venom, Manilla Road, Running Wild, Helloween, WASP, Rage, Warlock/Doro, BG. Bu gruplardan daha doğrusu o dönemlerde yaptıklarından  üstün mü, kesinlikle değil bence. İşte, eskileri yad etmiş oluyorsunuz. Temposu hızlı bir de bestelerin. Ben daha çok erken dönem Iron, RW, BG'nin erken dönemleri felan hatırladım. Seven çok severdir, ama bir o kadar da ecnebice meh diyeni çıkacaktır.

6,50/10

20 Şubat 2024 Salı

Dead Can Dance - Dead Can Dance (1984)

 

Grup daha bu ilk albümüyle kendi otantik sesini bulmuş. Tabi o günün gotik/post punk etkisi çok belirgin. Başat sıfat bile olabilir. Bu post punk işi de çok garip. Sound olarak bile, imajını geçtim, popüler olabilmesi bir o kadar zorken olmuş vallaha zamanında. Kayıtta ayrıca perküsyon dikkat çekmekte. Arkaik ve hipnotik bir deneyim yaşatmakta başarılı. 

7,50/10

18 Şubat 2024 Pazar

Perturbator - Dangerous Days (2014)

 

Synth pop'u korku temasıyla yapan grubun kült çalışması. Korku temasını ne filmlerde ne oyunlarda ve anlaşılıyor ki ne de müzikte pek sevmem. Bu grubun prodüksiyonunda da bir şey var, duvar gibi önüme dikiliyor. Isınabilmekte zorlanıyorum. Bir nebze benim basit zihnime göre sofistike kalıyor. Onun dışında bilim kurgu ambiyansı, 32. Gün introsunu hatırlatır melodileri ve kulüplere layık agresif ritimleri kaydı güçlü tutuyor. Hele vokal katkısı ile konvensiyonel popa yaklaştıkları ender bir an var ki pek güzel. Albüm sonlara doğru sıkmaya başlıyor. Başlardaki şarkılarn her biri ayrı ayrı güçlü bir kimliğe sahipken garip bir şekilde albüm formatında yorucu kalabiliyor.

7,0+/10

16 Şubat 2024 Cuma

Yellow Eyes - The Desert Mourns (2014, EP)

 

Muhteşem bir kapak, tam posterlik. Alternatif bir black metal yapsalar da imaj, sözler vs.. yaptıkları müzik türünün amansız hiddetinden bir milim eksik bir enerji sunmuyor dinleyenine. Sadece 2 parçadan oluşması bir handikap. Bütüncül anlamda tadım esik kalıyor çünkü. Yetmedi kısacası. Amma albüm kapağı gibi umut saçtıkları doğrudur. Ambiyans kıvılcımları da heyecan dalgası yaratıyor. Vokalin yırtıcılığı bir miktar geride yankılansa da bana şahsen bir parmak, bir tık fazla geldi. Radarım zonkluyor.

6,75+/10

15 Şubat 2024 Perşembe

György Ligeti - Requiem; Aventures; Nouvelles aventures (1985)

 

Requiem yorumunu merak ettim demiştim Ligeti'nin bir kaç ay önce. Biliyorsunuz dini eserler sınıfına dahil edilir klasik musikide, requiemler. Bu tecrübeyi korku temasıyla harmanlamak pek alışageldik bir şey değil. Ürkütücü, ötedünya bir şey. Yine de cenaze merasimi ayinleri ile ilgili olduğu için çok da mantıksız değil. Dİnlerken Kubrick'in maymunlu filmi geliyor aklıma, monolitin müziği değil miydi hakikaten bu? Kaydın ikinci parçası isminin işaret ettiği üzere dinleyeni şaşırtan bir maceraya çıkarıyor. Rasgele bağırışlar, çığlıklar, ünlemler, ciyaklamalar, patırtılar... Hani bunun canlı bir koro ile icra edildiğini düşünüyorum da güleyim mi, ağlayayım mı bilemedim. Sansasyonal olduğu kesin. Yetmemiş olacak ki benzer bir parça ile bu maceranın devamı gelmiş. Bu sefer ulumalar, maymun sesleri ve daha hayvani tınılara kadar deneysellik genişletilmiş. Canım istedi de bugün bu kaydı dinleyeyim demeniz ihtimal dışı. Klasik müzikte avangardlık nereye uzanırın cevabı olsa gerek. 

6,50+/10

13 Şubat 2024 Salı

Kayo Dot - Moss Grew on the Swords and Plowshares Alike (2021)


 Zayıf bir albüm ardından hayli dramatik ve belki de konsept bir kayıtla ve başarıyla müziklerine devam etmiş grup. Daha ilk parçada esrarengiz melodilerle sarmalanıyoruz. Değişken vokal tekniklerin müziğe biraz sert geldiğini düşünüyorken takip eden parça oldukça yumuşak bir vokal ile açılıyor. Bence daha bariton ve post punk bir vokal yakışırmış. Teyatral yönüyle gotik damar bir iki yerde King Diamond işlerini hatırlatıyor. Ama bu müziği bir yere koymak, adlandırabilmek oldukça güç. Bence üçüncü parça mütevazı başlangıcının tersine epik bir taçlanma anına ulaşmasıyla albümün zirvesini teşkil ediyor. Albümün ikinci yarısı ise takibi zor kaotik bir helezon içinde deviniyor ve neticede ayağa pranga misali yüke dönüşüyor.

7,0/10

12 Şubat 2024 Pazartesi

V.A. - Tribute to Guns n' Roses: Appetite for Reconstruction (1999)

 

Doksanların havasını solumuş biri için bu endüstriyel elektronik rock işlerine aşina olmakla birlikte yaşa bağlı olarak bana da biraz ıkır tıkır gelmedi değil. Bu baş, bu da kafa. İşin daha da ilginci bu remiksler Guns n'Roses'ın orijinal şarkılarına yapılmamış. Quiet Riot, LA Guns gibi grupların , valla diğerleri pek tanıdık değil, Guns n'Roses coverları temel alınmış. Yapıbozumun yapıbozumu. Derrida pek severdi bu çalışmayı dinleseydi. Naturlich çok da iyi tepkilerle karşılanmamış da ben sevdim valla. Değişik bir albenisi twixi var. Bunu da yeniler değil beski eskiler bir nebze hissedebilir. Hele rave gibi patlayan Think About You yorumu var ki gerçekten garip zamanlarda yaşıyoruz dedirtiyor.

6,50+/10

11 Şubat 2024 Pazar

Just Cause 2 / The Night of the Rabbit/ Ghost of a Tale/ Tacoma

 Just Cause 2, favori bilgisayar oyunlarım arasında yerini çarçabucak almış durumda. Far Cry serisine benzettiğim macera oyunu benzer şekilde diktatörlükle yönetilen bir ada ülkesinde çeşitli muhalif gruplarla ittifak yaparak rejimi değiştirmeye çalıştığımız bir eksende ilerliyor. Karakterimiz hödük bir cia ajanı. Muhalif grupların görevlerini yaptıkça oyunu bitirmemizi sağlayacak ana görevler de açılıyor. Görevler haricinde de belki de yüzün üzerinde köy, kasaba, üs, ada, şehir yer alan haritada dağ, orman, çöl, deniz demeden her yere girip çıkabiliyorsunuz. Ara çözümler olsa da ulaşım biraz sıkıntı. Ama her türlü aracı, helikopter, uçak, feribot dahi kullanabiliyorsunuz. Elinizdeki kancayı fırlatarak örümcek adam misali uçuveriyor, kancaları insanlara fırlatıp binalardan düşürebiliyor, fazla kaos yaratınca bütün emniyet güçleri peşinize takılıp helikopter avı başlattıklarında, kancayla helikoptere varıp ele geçirebiliyorsunuz. Askeri üslere helikopterle baskın yapmak ayrı bir keyif. Kaydetme seçeneği yalnız bi garip. Bir görev esnasında ara ara kendini kaydediyor. Ama görev bitmeden oyundan çıkarsanız, en başa geri dönüyorsunuz ve üstelik tam başlangıç noktasına değil, yakın bir muhalif üssüne. Diğer bir sıkıntı ise bir lokasyonu asiler adına ele geçirmek için %100 başarıyı yakalama zorunluluğu. Köylerde 4 adet noktayı halledince başarıyorsunuz da üslerde %95'de kalmak sinir bozucu. Geniş mekanda ne bileyim bir cephane sandığını, bir jeneratörü bulmak zor olabiliyor.

The Night of the Rabbit hoş bir dinamiğe sahip bulmaca macera oyunu. Bir tavşan sihirbaz tarafından hayvanların insan gibim hareket ettiği bir ormana ışınlanıyor ve herkesin derdine derman olmaya çalışıyoruz. 12 yaşında sinir bozucu bir oğlan çocuğuyuz. Hareketlerin, yürümeler özellikle, yavaş olması can sıksa da genelde görevlerin çoğu çok da zor değil. Bayağı bir noktaya kadar kendi kendime gelebildim yani. Ayrıca esrarengiz bir atmosfer hakim. Arkada gizlenen kötü bir büyücü var. Tavşan ustamız da hiç tekin değil. Gerçek hayatta da baba figürü niye eksik? Hepsi birbiriyle bağlantılı bir hikayenin düğümünü çözeceğiz. Ana karakterler ne kadar sinir bozucuysa figüranlar da o kadar tatlı. Sonunu getirebildiğim oyunun sadece son çeyreğinde sıkılmaya başladım. Yani gayet iyi.


Ghost of a Tale, hikaye odaklı, bulmacalı macera rol yapma oyunu. Bu sefer hapisten kaçan bir fareyiz. Lokasyon oldukça kısıtlı, bir kale, zindanları, mezarlık bodrumu, surları ve odaları, ayrıca liman ve etraftaki bir orman. Bu kadar. ilk önce gizlilik teması ile ilerleyip hafızamızı tazelemek ve hangi sebeplerle orada olduğumuzu öğrenmek ilk amacımız. Bizden uzun ve irice sıçanlar yönetiyor kaleyi. Sadece bir kaçından iyilik görüyoruz. Muhafız zırhlarını bulunca da yeni bir muhafızız diye serbestçe dolaşabiliyoruz. Bunun da bir bedeli var, yavaşlık. Bilmeceleri çözüp görevleri yaptıkça yeni görevler açılıyor. Belki arama bulma (misal çeşitli sayı ve türde mantar toplama gibi) görevleri biraz zor amma geneli keyif bozmadan ilerliyor. Yine de kendinize güvenmeyin, internetteki rehberlere başvurmak zorunda kalacaksınız. Fantastik bir dünyanın tarihi gayet derin detaylandırılmış. Yalnız görüntülerdeki renk tonları birbirinin içine geçiyor, çamur gibi görüntü. Ya da benim emektar bilgisayarımda böyle. Faremiz ozan olduğu için ilk fırsatta şarkılar da çalıyor ama nedendir bilinmez oyunda seslendirme yok. Bu da büyük eksiklik. Diğeri de hikayenin bitmemiş olması yani hanıma ulaşamıyoruz. Ufuklara yelken açıp ikinci oyunun çıkmasını bekleyeceğiz galiba. Savaşma dövüş de yok, en şiddetlisi odun atıp kaçmamız sanırım. Hoş bir tecrübe, demek ki iyi bir bütçeyle daha da iyisi yapılabilirmiş.

Tacoma da değişik bir tecrübe sunuyor. Bilim kurgu hikayenin bir parçası oluyoruz. Normalde bir seyirciyiz. Bir uzay üstünde üssün belleğini firma adına toplamak üzere gidiyoruz. Ama meğer firma kendi suçunu örtbas ediyormuş. Bilimadamlarını orada ölüme terketmiş ve üssün yapay zekası insanlara yardım edip onların kurtulmasına imkan vermiş. Tabi bunu İngilizce olarak bölük pörçük kayıtlardan ve zaman ile öğrenebiliyoruz. Oynanışta bizim bir rolümüz bulunmuyor, üç boyutlu bir filmin içindeyiz. Sonunda karakterimiz de şirkete nanik çekiyor . 

8 Şubat 2024 Perşembe

Ezginin Günlüğü - Sabah Türküsü (1986)

 

Grubun ikinci albümü. Özgün müziğin biraz daha şehirli bakış açısını yansıtıyorlar. Halbuki çok sayıda türkü yorumu da içermekte. Orhan Veli, A. Kadir, Oktay Rifat gibi şairlerin eserlerinden bestelenen şarkılar seksenler modernitesiyle dikkat çekiyor. Ama bana hitap etmekten uzaklar. Kadın vokalin tınısı bu parçalara değer katmakta başarılı. Yalnız dilimizin tangır tungurluğu bu yumuşak melodilerde kulağa bir miktar yabancı kalabiliyor. Toplumsal duyarlılık protest propaganda seviyesinde derinleşmiyor. Biraz dağınık gelde bana, uzun lafın kısası.

6,75+/10

7 Şubat 2024 Çarşamba

The Witcher - Sezon #2 / Dragon Age: Absolution / The Chair / Şempanze İmparatorluğu

Witcher'ın  üçüncü sezonda beğeni oranları yerle bir ve de yeksan olmuş görünüyor. Ama dağınıklığı ve konunun zor takip edilirliği kendini 2. sezonda dahi belli etmekte. Witcherların kalesine yapılan baskın da mantık hataları içermekle birlikte genel olarak takip eden sezon için heyecanı ayakta tutmakta başarılı. Yenefer'in ayaklarının yere basmaya başlaması da insani yönünü görebilmek için fırsata dönüşüyor. Yalnız krallıklar arası çatallanan budaklanan entrikalar pek ilgi çekici değil. Ciri 'yi de oyunu oynayanlar bilecektir, canlandıran karakter ve mıymıntılığı bağdaştırmak pek bir zordur.

Dragon Age: Absolution, Dragon Age namındaki rol yapma bilgisayar oyun serisinden esinlenmiş kısa bir çizgi dizi. Bir kere elflerin yüksek kültürlü, seçkin bir halk olma klişesine alternatif kurulan fakir, ezilmiş, köleleştirilmiş elf imajının da klişeleşmesi bu dizide de öne çıkıyor. Hırsızlık yapma gayesiyle bir araya gelen hiç biri birbirine benzemez bir macera grubunun imparatorluğun merkezi sarayına girmesi, grubun elf kız üyesinin geçmişi , geçmişindeki kabuslarıyla yüzleşmesini konu alıyor. Çok da bir nane yok bendenizcesi. Sakallı cüceyle sakallı adamın öpüştüğü sahneden sonra gözlerimi devirmekten bir hal oldum. Karşı cinsi sevmek diye bir şey kalmamış çizgi dizilerde bile. Abartı üzerine sitemkarım zira dizinin başrolündeki kızlarımız da birbirini seven aşuklar. Senaryodaki bir iki twistegel sürprizler diziyi ayakta tutabiliyor.


The Chair yani Başkan, 6 bölümlük bir mini dizi. Prestijli bir kolejde ya da üniversitede, abd'de ayrımı anlayabilmek zor,  İngiliz Dili ve Edebiyatı bölüm başkanlığına seçilen bekar ama evlatlık bir kıza sahip, hırslı Koreli-Amerikan bir kadını konu alıyor. Yöneticilik yapmak zor zanaat. Bir yandan ailesi, diğer yandan arkadaşları, üniversite yönetimi ve gıcık , havadan nem kapan , ırk meselelerine obsesif aşırı duyarlı genç nesil. Dizinin konusu siktir et bu nankörleri, ailene önem ver ise gayet başarılı. Orta şeker, hafif nüktedan, hızlı seyirlik, entel işi bir şey. Bir kaç ödülü de var imiş. 
Şempanze İmparatorluğu da bir mini dizi ama belgesel. Kongo'da bir ormanda iki komşu ve rakip şempanze topluluğuna odaklanıyor. Şempanzeler bildiğimiz gibi teritoryal ve sosyal canlılar. Kendi grupları dışındakilere ölümcül saldırılar gerçekleştirmeleriyle biliniyorlar. Öyle şirin göründüklerine bakmayın, tamamıyla kas yığını vücutlara sahip olmalarından mütevellit çok güçlüler. Kendi topluluklarında da şiddete meyilli ve hiyerarşik bir modele tabiler. Dişileri ise ikinci sınıf vatandaşlar. Belgesel, artık nasıl başarıyorlarsa yakın çekimle bizi topluluğun direkt içine konuk ediyor. Mimiklerine kadar bir detay hakim. Mahershala Ali'nin kuul sesi ve ağır temposuyla gece yatmadan önce, ormanın yoğun dokusuna dahil olup acımasız bir huzuru soluklanabiliyoruz. Başarılı ve ödüllü bir yapım olarak öne çıkmaktadır.

4 Şubat 2024 Pazar

Yemen Blues - Yemen Blues (2011)


Kafa karışıklığı yaşatan bir albüm bu. İsmi Yemen Blues fakkat İsrail'den. Makuldur zira Yemen'den farklı kültürlerini göçettikleri İsrail'de yaşatmaya çalışan bir yahudi topluluğu var. Amma albüm Arapça ağırlıklı. Üstelik Latin funk ritimleri pek belirgin. Modern folk pop temeli üzerinde bir füzyon. Vokal de öyle ayrıştırıcı ki ilk duyduğumda albümün tümünü dinlememe engel bile oldu. Böyle lakayt bir tarzı var, rahmetli MFÖ'nün Özkan'ı gibi. Müzikal olarak bana pek hitap etmese de müziğe karakter kazandırdığı kesin. Müzisyenlerin kimliklerine de baktığımızda demek ki Yemenli yahudiler Arapça söylüyormuş diye tahmin ediyorum. Köklere sahip çekip geleneği Latin Amerika'ya taşıyan caz etkili bir proje olarak somutlanma mevcut. Ekip caz ve dünya müziğinde ehil isimlerden oluşuyor. Üst motto ise eğlence olsa gerek, absürt bir karnaval müziği gibi. Bu topraklardan yükseldiği için özellikle bazı şarkılarda ağıtvari çağrışımlar da duyulabiliyor. Seveni çok sevecektir.

7,25/10

2 Şubat 2024 Cuma

Jean Paul Sartre - Bulantı

 

Elimdeki 2022 yılı nüshası 50. baskı damgasını taşıyor ve sadece bu baskı 10,000 adet yapılmış. Bazen bazı eserlerin kendi bizzatihi ülkemizde çok çok sevildiğini ya da sevilmesi gerektiğini düşünüyorum.Varoluşçu felsefenin roman yüzünü Camus'un daha başarıyla temsil ettiğini söylemek mümkün. Sartre ise felsefesini kuran bir isim. Yalnızlığın, kendine ve dünyaya yabancılaşmanın felsefi düşün bir romanı Bulantı da daha çok sahne oyunu yazan Sartre'ın çalışması. Karakter düşünüyor, kendi kendine konuşuyor ve kriz geçerecek kadar yoğun bir bulantı hissediyor hayatın kendisine. Nadiren iletişim kurabildiği isimlerden otodidaktik'in sevecen tavırlarının bir çirkinliği gizlediğini öğreniyoruz. Eski sevgilisi ile buluşma ise tam bir hayal kırıklığı ile sonuçlanıyor. Bize de duygusal bir boşluk içinde zorlu bir okuma görevi düşer. Üzerimizden de bir yük kalkar.

29 Ocak 2024 Pazartesi

Davut Kurun - Sınırlara Sığmayan Sınırsız Anlar / Cemil Gündoğan - Kawa Davası Savunması ve Kürtlerde Siyasi Savunma Geleneği

 

Kürt sol hareketinin radikal kanadında yer alan Kawa grubunun önde gelen isimlerinden Davut Kurun bu anı kitabında memleketi Dersim'e yönelik toplumsal gözlemleri ve hikayeleri Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya gibi lider kadroyla hemhal olduğu siyasi aktiviteye bağlıyor. Bir yandan da her zaman Dr. Şıvan'a sempatisini kaybetmediği anlaşılıyor. Kawa bölünmesinde muhalif kanatta yer alan yazar, politik hayatına Avrupa'da devam ediyor ve PYSK'de somutlanan ve dağılan birleşme sürecinde aktif rol alıyor. Yazım tarzı biraz dağınık ve argo kullanımı feodal kafa karışıklığını sergilemekte. Sektolojik açıdan bir seviyeye kadar doyurucu.

Aynı hareketin merkez kanadı yöneticilerinden Cemil Gündoğan'ın eseri ise akademik konu ve üslubu ile üstteki tarzın diğer kutbunda yer alıyor. Sık sık ünlü sosyolog Bourdieu'nun terimlerine başvurarak eleştirel bir okuma yapıyor. Kürt isyancıların romantize edilerek efsaneleştirilmesine, modern Kürt mitlerindeki uydurmalara değinmekten kaçınılmıyor.  Kawa hareketini besleyen kökler ve hareketin sönümlenmesi bir bölüm, yazarın kaleme aldığı hareketin savunmasının yazıldığı cezaevi koşulları ayrı bir bölümde yer alıyor. Kitabı asıl bölen hat ise ideolojik ve siyasi savunma geleneği kapsamında Osmanlı'dan günümüze Kürtçü hareketlerin mahkemelerdeki tavır ve savunmaları üzerine şekilleniyor. En sonda ise Kawa'nın politik görüşlerini ve saptamalarını içeren savunması tam tekmil yayınlanmakta



26 Ocak 2024 Cuma

On Thorns I Lay - Angeldust (2001)

 

Doom ve gotik metal grupları hep bir arayış içinde olmuş, kısa süre içinde başta elektronik müzik olmak üzere çeşitli denemelere girişmişlerdir. En azından soundu hafifletmişlerdir biraz. Yıllar sonra ise sert metalik köklere geri dönüş trendini takip ederler. Yunan grubun bir önceki albümleri Future Narcotic'i es geçerek 5. uzunçaları melektozuna kulak verdim. Grubun emsalleri gibi değişimin parçası olduğunu duyuyoruz. O etkileyici tarzı terketmişler, kadın vokal varla yok arası. Erkek vokal ise brütallikten uzak, gotik rock etkisi belirgin. Bence bir sorun yok ama albüm eski dinleyicilerin tepkisiyle karşılaşmış görünüyor. Biraz haksızlık ediliyor zira kemanlı bir kaç parça, yoğun bir kaç parça her ne kadar vasat vokal ile sakatlansa da gönül çelebiliyor halen ve hala. Deep Thoughts! Angeldust! Albüm kapağı endüstriyel tınılara gönderme içerse de sound hiç öyle değil, daha güvenilir limanlarda. Tamam kabul aslında vasatın biraz üstünde amma benim bu tarz işlere zaafım var doğuştan pesimist biri olaraktan.

7,0/10

24 Ocak 2024 Çarşamba

Cerrone - Love in C minor (1976)

 

Ergenler gibi seksky fısıldamalar, ahlar ve ohlar ki black metalciler de bi ara böyle şeylere bulaşmıştı, ile müziğin harmanlanmasını itici bulurum. Cerrone'nin kendini bir idol gibi resmetmesi de bu albüm kapağında cabası. Komedi dans club gibim bir şey. Ama kıta diskosunun önde gelen bir ismi olduğu gerçeği değişmiyor. Disko deyince hafif ve gayri ciddi bir imaj belirse de zihinlerde, besteleri özellikle ilk besteyi takip ettiğinizde güzel ve sağlam bir hattın kurulduğunu duyuyoruz. 70'lerin sesi ne ola ki sorusuna cevaben keyifli bir beyan. Ama ben genelin aksine takip eden nispeten daha düz kıvamdaki iki şarkıyı beğendim. Yani kısacık bir kayıt, yarım saat ya var ya yok. 

7,25+/10

22 Ocak 2024 Pazartesi

BADBADNOTGOOD - Talk Memory (2021)

 

Grubun çok müptezeli değilim, değilim ama her kaydıyla da bir merak uyandırmıyor değil. Bu albümde vokal desteği almayı bırakmışlar. Ne tür bir caz yaptıkları da muallak. Füzyon diyorlar ama çok çok sofistike, kolay dinlenir ve bir o kadar teknik, duyguları okşayan, neredeyse ruhani bir yanı da bulunan , orkestraca da desteklenmiş, biraz caz atalarını andıran melodiler sergileyen bir albüm olmuş. İlk başlarda sıkıldım ve zor içine girdim. Ama dinlerken bir enstrümana odaklanınca burada sergilenen zor zanaaatı bir nebze de olsa anlayabildim. O zamanlar taşlar yerine oturmaya başladı. Yine de favori kötükötüiyideğil albümüm olmayacak.

7,25/10

19 Ocak 2024 Cuma

Primordial - Imrama (1995)

 

Borknagar'ın erken dönem toprak kokulu black metalinden tek farkı viking tonu yerine ülkeleri İrlanda kökeninden beslenen Kelt kültürü ile farklılıktan boşalan yeri doldurmuş olmaları. Bu ilk albümlerinde grup bekledikleri ilgiyi görememiş. Tanrım, onları affet. Çünkü onlar bilmiyorlar. Yeni bir versiyonu dinlememden olsa gerek prodüksiyon çok rahatsız etmedi. Ama ilk baskıların ne kadar zorlayıcı olduğunu iz kalıntılarından bile anlayabiliyorum. Folk bölümler sert müzik ile pek güzel bir uyum içinde. Temiz efendi vokal de bu dengenin bir parçası. Sonuç olarak çok şık, sıkı bir albüm. Ben şahsen etkilendim, bir değişik oldum, içim ürperdi. 

8,0/10