31 Ocak 2009 Cumartesi

Darkthrone - Transilvanian Hunger (1994)

Alamet-i farikası düşük kaliteli prodüksiyon, bol tekrar tremolo rifler , pataküte bateri, soğuk ve ürkünç atmosfer, cızırtılı gitar gibi özelliklerin dibine vurduğu bu albümden herkesin hoşnut kalabileceğini söylemek zor. Herkes=her metal dinleyen, önceki iki Darkthrone albümünü sevmese de dinleyebilir, ama bu albümde daha teknik hopidik süprizlerle dolu bir tarzı sevenler kesinlikle ayılıp bayılacak.
Benim için ise Under A Funeral Moon ile birlikte dinlediğim en iyi black albümlerin bitabi üst sıralarına yerleşecek bir yapıt. Transilvanian Hunger ve Skald av Satans Sol kafakıran boyun ağrıtan klasik parçalar.

9,25/10

29 Ocak 2009 Perşembe

Fleet Foxes - Fleet Foxes (2008)

Geçen seneye ait dinlediğim indie parçalar arasında güzel ve huzurlu melodisi ile White Winter Hymnal diğerleri arasında öne çıkmıştı. Zira 2008'in kıt kaliteli indie parçaları arasında bu hiç de zor olmadı. En iyi albüm listelerinde de boy boy yer alınca kurnaz tilkilere bir kulak vermek şart oldu.
Dağ çimen ova kokan parçalar ne yazıkki Seatle'ın hırçınlığından eser taşımıyor. Ağır folk parçalar bir araya gelince güzel bir ambiyans oluştursa da grup nasıl ediyor bilmiyorum başlangıcından bitişine tamamlanmış, huzurlu , işte budur dedirten parça yaratamıyor, bahsini ahan da üstte geçirdiğim şarkı hariç. Koroda iki o-o dream havası yaratmıyor. Bırakın istemem, zaten pek hazettiğim şeyler değil. İşin aslı albümü dinleyip dinleyip ve dinleyip vardığım sonuç amerika köylerinden tekerlemelerin, özdeyişlerin arşivlik yapılmak üzere toplanmış bir entel çalışması sıfatının zihnimde berraklaşmasından başka bir şey olmadı. Bu kadar b.k attıktan sonra albümün kötü şarkı içermediğini de itiraf etmeliyim. Kızgınlığım abartıdandır. Tiger Mountain Peasant Song, He Doesnt Know Why, Your Protector biraz daha öne çıkanlar.
Bu arada Michael kimin çocuğu, Jonathan ve Evelyn kim? Ya Sean? Oliver James, aktör olan mı? Nooluyoo be kardeşim?

7,0/10

27 Ocak 2009 Salı

Theatre of Tragedy - A Rose for the Dead (1997) EP


3 ü yeni (der spiegel ve as the shadows gayet güzel parçalar, grubun bir sonraki albümdeki yeni sounda evrilmeden önceki [ki ki ki] safhayı sertliği kaybetmeksizin başarıyla temsil ediyorlar), 2 si endüstriyel elektonik remiks (and when he fall iticiyken black in devil painteth gayet ilginç hoş olmuş) ve diğeri cover (love will tear us apart ve transmission parçalarından tanıdığım kült grup joy division'ın decades adlı parçasının albümdeki yeni yorumunu ve klavye solosunu duyduktan sonra bu gruba eğilip gerekli ihtimamı göstermem şart oldu artıkın! gothik rock!) 6 parçadan oluşan EP.

8,0/10

25 Ocak 2009 Pazar

Karapaks - İkinci Yol (2006)

Turkish stoner?

Mavi Sakal soundunun evrim çizelgesindeki vardığı son nokta Karapaks, tosbaa kabuğu. Ağır rifler, progresif besteler, özellikle dikkat çeken ve yerellik pompalayan vurmalı çalgılar/perküsyon albümün soundunda ağırlık kazanan faktörler. Aynı zamanda parçalarda sessizce söylenen yavaş tempo kısımlar da mevcut. Örneğin Gerçekleri Biliriz baştan sona klasik formda çalınırken sözlerde taşıdığı gerilimi bir ölçüde hissedebiliyoruz.
Bir dönem sonra tamamiyle farklı bir kadroyla albüm yayınlayan Mavi Sakal ile Karapaks arasındaki mevzu ülkemizde yüzbinlerce teenager rocker olsaydı magazin programları için ağırca bir potansiyel olabilirdi!
-sayın Murat Tümer, sizin için Kaan Altan böyle böyle dedi.

İyiki de böyle olmadı. Bu ek bilgiden sonra müziğe dönersek albüm tabiki 2006 nın en muhteşem parçalarından Hüznü Gözlerinin Arkasında'yı içermesiyle göze çarpıyor. Sludge örneği Kraliçe Karınca ile birlikte Unutma da beğendiğim parçalar oldu.

7,50/10

H.E.R.R. - The Winter of Constantinople (2004)


Martial industrial türünün bilindik gruplarından biri de daha çok kısaltma adıyla bilinen Heilig Europa! Römisches Reich (Kutsal Avrupa Roma İmparatorluğu gibi birşeye denk geliyor) adlı Hollandalı gruptur. Bizansın düşüşü hakkında yaptıkları bu albüm elbette özel olarak dikkatimi çekti. Öncelikle türünün faşizme kayan eğilimini genel olarak taşımakla birlikte Roma'nın gururlu medeniyetine zihnen bağlı olan Hollandalı grup ek olarak vokalde politik olarak faal tescilli eski faşist yeni nasyonal anarşist ingiliz Troy Southgate ile çalışıyor. Nasyonal anarşizm ise anarşizm ile devlet ve iktidar karşıtı fikirleri paylaşmakla beraber farklı kültürde insanların kendi içlerinde homojen topluluklarda gönüllü ayrılıkçılık ilkesiyle örgütlenmesini savunan ilginç ve küççük bir akım. Aslında anarşizmin mülksüzlerde belirtildiği gibi kültürel bazda insanlar arasındaki tüm farklılıkları yok etme ilkesi bana herzaman itici gelmiştir. Ama bahsettiğim nasyonal anarşizm ise düpedüz aşırı milliyetçiliğin dengesiz bir çocuğu. Fazla kafa yormamak lazım.
Albümde yer alan parçaların bir kısmı endüstriyel ve duyguya seslenen parçalar iken diğer yarısı da neo-klasik parçalardan oluşuyor. Vokal performanı ise daha çok lirik okumaya benzer konuşmayla sergileniyor. Hopes Die in Winter dışındaki parçalar albümün ismine de yansıyan konsept hakkında. Ben özellikle efektlerle süslü ve az ve de biraz folklorik öğelerle bezeli endüstriyel parçalardan hoşlandım. Hopes Die in Winter'a ek olarak açılış parçası The Fall of Constantinople (enemies at the gates!! biz oluyoruz heh heh) ile New Rome pek güzeller. Hagia Sophia ben seni severim çok seni severim gibi enteresan bir ezgimizi içermesi ile Arise ise hissettirdiği yenildim ama gururluyum hissi ilgi çekiyor. Parçaların sözlerine ulaşamamakla birlikte Türk karşıtı unsurların duyabildiğim kadarıyla pek de olmadığını hissediyorum.

7,75/10

20 Ocak 2009 Salı

Let It Flow - The Momentary Touches To The Depths (2006)


Katatonia + Anathema + Bayan vokal+Clean erkek vokal = Let It Flow (katathema ya da anathonia)
Beklediğimden de etkileyici bir albüm, üstteki formülü abartır derecede uygulasalar da amaçlarına ulaşmış gözüküyor grup. Dünyaya, pardon ülkeye pardon bir kaç yüz kişiye bol bol melankoli zerk etmek!
Hanımkızımızın sesi pek güzel, beyoğlumuzun ise biraz daha özgünlüğe ihtiyacı var. Tıpkı tüm albüm gibi. Ama üstteki grupların bir hayranı olarak halimden de gayet memnunum. Albüm boyunca serpiştirilmiş kısa enstrümental parçalar gerçekten güzel düşünülmüş, ama diğer parçalara kıyasla biraz zayıf olduklarını düşünüyorum. Lafı uzatmaya gerek yok, son resme bakmak lazım. Sıkıcı bir ocak ayına yakışır bir dinleme deneyimi!
Desires Lost,Deadly Silence, Cloud Loneliness, An Ordinary Ghost

8,25/10

19 Ocak 2009 Pazartesi

Dornenreich - Bitter ist's dem Tod zu dienen (1999)

Vahşi yırtıcı asit kusan vokal atağıyla başlayan albüm noluyo lan dedirtiyor. Hatta ne dinletiyosunuz lan bana da diyenler oluyor haliyle. İşte bu ilk parça Nachtlich Liebend. Sağ kaldıysanız albümü dinlemeye devam edebiliriz. 2. parça diğer vokalin ortamı biraz yumuşatması, kaosa varan kompleks yapısı ve akustik kısımları ile neredeyse 14 dakika sürüyor. Albüm boyunca elektro ve akustik gitar hep önde. Bu parçada ise yaylıların ve klavyenin desteğini de duyuyoruz. Açıkcası biraz kafa karıştırıcı. 3.parça fısıltılı scream (nasıl oluyorsa ya da fısıldayan boğaz kanseri goblin) vokal ile daha folklorik clean vokalin beraber kotardığı , arkada birkaç melodinin sürekli aktığı bir parça, albümün folk etkili bölümüne geçiş görevini üstleniyor. Evet bu da uzun, yaklaşık 13 dakika.
4. parça tamamiyle folklorik , vokaller sessiz ama hala psikopat duygusallığı hissedebiliyoruz. Takip eden şarkıda ise biraz daha hareketleniyoruz. Tutarsızlıkları , iniş-çıkışları ve albümün ortasında sapıttığı anı ile ilk şarkıdan sonraki diğer ilgimi hoplatıcı parça oldu. Bu parçaları sıra noları ile etiketlememin sebebi takdir edersinizki uzun almanca kelimelerin pek yazmaya gelmemesi. Oldukça atmosferik akustik ağırlıklı yavaş 6.parça ile albüm sonlanıyor.
Nasıl tarif edeyim? Kafanıza çekiçle vurduktan sonra <> diyen bir sevgili hayal edin. Hemen ardından yanağınıza cadı tırnaklı eliyle tokat attığını ve o esnada diye ayaklanacak olmuşken ayaklarınıza kapanıp ağlayarak yalvardığını. Tam yumuşadığınız esnada da saçınıza yapışıp sizi oda içinde dört bir yana çevirdiğini. Halbuki ilacını vaktinde vermeyi unutmasaydınız, böyle olmayacaktı...

7,50/10

18 Ocak 2009 Pazar

Kamelot - The Black Halo (2005)


Power-progresif tarzında ismini duyuran grubun 8. albümü özellikle yeni dinleyenlerin de yorumlarıyla en iyi ürünleri olarak lanse ediliyor. Halbuki birbirinden farklı parçalardan oluşan Fourth Legacy ya da şimdiki tarzın başlangıcını temsilen Karma daha bir niteliklidir benim için. Grubu türü içinde öne çıkaran önemli faktörlerden biri de Roy Khan'ın pamuk vokalleri. Ayrıca grup başarısını büyük ölçüde Thomas Youngblood'ın fikirlerine borçlu.
Daha önce kullandıkları Faust konsepti üzerine işlenen albüm Shagrath destekli March of Mephisto ile açılıyor. Güzel bir klibi de olan parça nedense 3 bilemedin 5 dinleme sonrası özelliğini kaybetmeye, tekdüze sarmaya başlıyor. Düet yapılan diğer bir parça da Epica vokalisti Simone Simmons ile söylenen The Haunting. Parçalar genelde senfonik, orkestral ve epik daha doğrusu senfonik bumbastik öğelerle süslü. Örneğin Soul Society'nin sonlara doğru şenlenmesi gibi. Her konsept albümde olduğu gibi kısa ara fasılları ve uzuuun epik bir parça içeriyor Black Halo da. İkinci Interlude, Cirque de Soleil'i hatırlatarak müthiş ilgi çekiyor. Epik ve de uzun olan için de Memento Mori diyebiliriz.
Başından sonuna beni tatmin eden parçaları ise When The Lights Are Down, Moonlight ve Nothing Ever Dies ( dust to dust, ashes to ashes alıntısını içeren parçalar genelde iyi çıkar) olarak sayabilirim. Memonto Mori hikayenin final sahnesini temsilen bol bol tempo değişikliği, duygusal ve melodik içeriğiyle oldukça iyi. Son parça Serenade ise içerdiği bir rifle bana Steel Prophet'i hatırlattı.
Oya gibi işlenmiş, düşünülmüş taşınılmış, üzerine emek edilmiş olmasıyla mükemmel bir yapım Black Halo. İşte beni rahatsız eden de bu.

8,25/10

17 Ocak 2009 Cumartesi

In Flames - Reroute to Remain (2002)

Grubun klasik soundunu geride bırakıp etkiledikleri amerikan gruplarından etkilenerek (kısırdöngü) abd piyasasına oynadıkları, bizim neyimiz eksik, yeter biz de accık para isterüz dedikleri ilk albüm. Melodik gitar melodilerinin biraz dur kalklı ve ritim gitarlı rfilerle sentezleştiği, temiz vokalin daha sık kullanıldığı ve vokalin bozulduğu, elektronik ve endüstriyel etkilerin daha sık hissedildiği bir albüm. Clean vokal destekli catchy nakaratlı, ama diğer bölümleri genelde hiç bir şey ifade etmeyen şarkı düzenlemeleri özellikle yeni sound için kalıplaşmış durumda. Elbette ilk dinleyişte hoşa giden Cloud Connected gibi istisnaları mevcut. Bununla birlikte ben şahsen clean ve melodik nakaratları sevdiğim için ve yeniliklere açık olmam sebebiyle bu parçalara direkt kötü diyemiyorum. Eski sounda yakın Drifter ile birlikte Trigger, Chosen Pessimist'ten sonra hiç de sıradışı gelmeyen balad Metaphor ya da System'i gayet güzel parçalar arasında sayabilirim. Yalnız albümün en muhteşem parçası bonus parça Colony'nin canlı yorumu! Anladınız siz ...
Yukarıda saydığım sebepler nedeniyle aynılaşan nakaratlar, saçma ve de sapan vokal tekniği, albümün bir de üstüne üstlük uzun olması bünyeye bol bol sıkıntı derkeden etmenler. Ortalamanın azcık üstü.

Between black and white there is no room for two

7,50/10

13 Ocak 2009 Salı

Theatre of Tragedy - Velvet Darkness They Fear (1996)

Atmosferik olarak ilgi çeken bir albüm olsa da öne pek de özellikli şarkı çıkmıyor. Single parçası Der Tanz der Schatten yanında On Whom the Moon Doth Shine ile The Masquerader and Phoenix 'yi ve birazcık da Fair and 'Guiling Copesmate Death'ı isimlendirebiliriz. B+B gotik metal'in tüm niteliklerini aksatmadan devam ettiriyor.

...If a god of love and life ever did
exist... he is long since dead
Someone...something rules in his place


7,50/10

12 Ocak 2009 Pazartesi

Mercyful Fate - Return of the Vampire (1992)


Bazısı yayınlanmış bazısı yayınlanmamış ham kayıtların derlenmiş toplanmış hali oluyor Vanpirin Dönüşü. Ham kayıt derken prodüksiyon yok gibi, cilalanmamış sanki. Buna rağmen öyle hışırtı pıtırtı, sesde boğukluk vesair de yok. Hafiften bir 70'ler bilem kokuyor albüm, özellikle ilk şarkı. Daha önce dinlemediklerim arasından On A Night Of Fullmoon ile Death Kiss öne çıkan parçalar. MDA ise bir garip şarkı, bir ayağı 70'lerde bir ayağı 90'lar thrashinde. Ne diyeyim bire bin mi ekleyeyim. Erken dönem MF dinlemek isteyenler buyursun. Her ihtimal bir diş sarımsak yiyin, eşeği sağlam kazığa bağlayın.

7,0/10

11 Ocak 2009 Pazar

Hayko Çepkin - Tanışma Bitti (2007)


Hayko Çepkin metal camiası içinde sevilmeyenler listesinde ön sıralarda yer alan bir isim. Aslında bu durum kesinlikle sanatçının ( bu tanımın kullanımı tamamiyle bilinçli bir seçimdir) suçu değil Hayko Çepkini metal türü içinde lanse etmeye çalışanların ve tabiki çakma emo fanlarının suçudur. (Emo tarzı bir suçtur kimine göre!!). Scream vokallerin albüme pek de güzel montajı albümü metal kulvarına sokacak kadar sert yapmaz. Tanışma Bitti pek çok türe referans yapan gotik rock albümünün ötesine geçmeyen bir çalışma kısacası. Albümün dinlenebilirliğini yükselten referans noktalarını eski Bizans müziğinden de etkilenen Klasik Türk Müziği, özellikle Doğu Anadolu ve belki de Ermeni ezgileri, endüstriyel elektronik müzik, korku teması vessairr olarak dökebiliriz.
Şovlarıyla ve Türk müziğine sıradışı bir açılım getirme kaygısıyla (aslında kaygıdan ziyade olduğu gibi davranıyor Çepkin) hareket etmesi sebebiyle sanatçı diye nitelendirdiğim Çepkin en azından lokal çapta avangard bir role bürünmüş durumda. Elbette Marilyn Manson ya da Rammstein taklidi olmakla suçlanması beklenebilir bir tepki. Fakat üçbeş (bin) kişiden oluşan alternatif camiada bu şahısların bilinirliği ne kadar, bu çalışmalar neticesinde ekstrem müziği bir nebze de olsa kitlelere yayan Hayko Çepkin'in tanınılırlığı ne kadar? Kitlelerden korkamak lazım.
Bu kadar bıdı bıdı kafi. Müziğe bakmadan önce öncelikle şunu eklemeliyim. Hayatımın b.ktan bir döneminde bu albümü dinlediğim için bazı parçalardan ekstradan hoşlandım. Tekrar eden sert riflerden oluşan ritmik parçalar Bertaraf Et, Kaos ve Sonra Görüşelim'in yanında asıl canımı yakan ve gittikçe sertleşen riflerle kendini daha sert bir düzleme taşıyan parça SIKI TUTUN oldu. Son nakaratın tamamiyle brütal okunması ise hayallere kaldı. Siren içinse 3.00-3.40 diyorum ve susuyorum.
Beste düzenlemeleri ve atmosfer için harcanan çabalar keşke biraz da sözler için harcansaydı diye düşünmüyor değil insan. Oldukça öznel olan sözler bazen olgunlaşmamış bir seviyeye varıyor. (Çocukca dememe çabaları bunlar)

8,50/10

Uzay Tacirleri - Frederik Pohl&Cyril M.Kornbluth


Mad Men'i izleme fırsatı yakaladınız mı hiç?
İşin gerçeği ben de sadece fragmanlarından biliyorum diziyi. Dizi 50'li yıllardaki Abd'deki reklamcılık sektörünün patlamasından bahsediyor. O yıllarda revaçta olan diğer bir olgu da bilim kurgu çılgınlığıydı. Kitabımızın konusu bu iki olgudan faydalanarak gelecekte reklamcılığın toplumu yönlendiren ekonomik ve politik bir güç haline gelmesi etrafında şekilleniyor. Ve tabiki yayım tarihi de bilim kurgunun altın çağını yaşadığı dönem, tam olarak 1952.
Günümüzde türünün klasikleri arasında yer alan kitap, dünyanın en etkili reklamcılık firmasında üst düzeyde çalışan Mitchell Courtenay'ın rakip firmalarla şiddete varan rekabet ortamında ve tüketim karşıtı "terorist" grup Dokmuzlar muhalefeti arasında gelmiş geçmiş en büyük yatırım olan Venüs Projesini yönetmeye çalışmasını ve kendi doğru bildiği paradigmaların yıkılışını irdeliyor. Yazım tarzıyla pardesülü, fötr şapkalı 50'li yıllar karakterlerini çarpık bir gelecek sahnesi önünde hayalgücümüzü şekillendirmesi kitabın güçlü yanını oluşturuyor. Bununla birlikte elli sene önce yazılmış bir kitabın bugünün eğlence anlayışı içerisinde yeterince takdir göreceğini söleyebilmek de bir o kadar güç.

Sözün Bittiği, Kalemin Konuştuğu Yer...







7 Ocak 2009 Çarşamba

Darkthrone - Under a Funeral Moon (1993)


A Blaze In The Northern Sky'daki death metal etkisinden sıyrılıp aynı rifin dakikalarca sivrisinek vızırtılı gitarlarla çalındığı, pıt pıt blastbeatlerin tarandığı daha doğrusu daha da vurgulandığı grubun bu 2. black albümü bildiğimiz uğursuz ve yırtıcı vokalleri de olduğu gibi devam ettiriyor.
Halihazırda klasikleşmiş çarpık balad Natassja In Eternal Sleep ile metalcinin tekno parçası Under A Funeral Moon ilk dinleyişinizde sizi çarpan şarkılar. Ama dinleyiciler arasında kutuplaşma yaratacak bir şarkı varki, o da 7. parça Inn I De Dype Skogers Favn. Bu parçayı dinlerken hipnotize olup, göğe doğru uçacak, kafayı bulacaklar (darkthrone kanatlandırır!) ve zaten albümün sonuna kadar sıkıntıdan gelemeyecek olup bu parçayı hiç dinleyemeyecekler. Bu başka bir şey. Freud dirilse bu manyaklığı analiz edemez sanırım.
Benim bile analiz edebileceğim basitlikte olan psikolojik vaka ise black metal dinleyicilerinin nasıl olup da salya sümük Darkthrone'un geçmişine ağıt yaktığı! Sebebi şimdi gayet netleşti.

9,0/10

4 Ocak 2009 Pazar

Metaroth - Meta Non Grata (2005)


90'larda moda olan hardcore/rapcore/modern trash etkili nu metal gibi bir tarzla iştigal etmiş bulunan grubumuz daha önce saydığım Çilekeş, Manga,vs. gibi rock türevlerinin daha sert bir versiyonunu oluşturmakta. Şöyle objektif bir açıdan bakarsak pekçok özelliğiyle vasat bir albüm. Malzeme orjinal değil, duyduğumuz bildiğimiz şeyler, kayıt kalitesi eh, vokal ya da enstrümanlarda olağandan farklı , grubu sırtlayıp götüren bir nitelik yok, sözler basit , felan da filan da. Amma vede lakin albümdeki enerji, sounda güzelce yedirilmiş egzotik melodiler gerçekten başarılı. Ayrıca belki de sadece benim farkettiğim çok ince bir melankoli mevcut. Beni de tavlayan işte bunlar oldu, sayın seyirci.
Dirge zaten az çok piyasayı takip edenlerin de aşina olduğu , brütal vokallerdeki irrite edici tıslamalara rağmen muhteşem bir parça. Albümdeki tek türkçe parça Kanma arkaya döşenmiş eski Mısır melodisi ile , Hold Up nakaratıyla dikkat çekiyor. My Obsession, kusurlu olduğu için gözünüze daha da güzel gözüken bir sevgili gibi. Heh he abartı oldu biraz. Valentine'deki gitar tonunu da çok sevdim, solosu çok sönük olmasına rağmen. Nihayetinde kulağıma kötü gelen bir parça olmadı.
Evet onlarca eleştiri getirebilirsiniz gruba. Lakin benim "amatörüm amma samimiyet bende" kotama girerek beğenimi kazanıyorlar.

8,0/10

3 Ocak 2009 Cumartesi

RETRO:Summoning - Lugburz (1995)



Grubun sonraki yolculuğunu bilmeyen ve bu ilk albümünü dinleyip grubun geleceği için yorum yapmak isteyen biri muhtemelen iki yol görecektir. Ya bir tekno grubuna ya da raw bir black metal grubuna dönüşüm. Her falcının uzun hatta orta vadede zıçacağı gibi bu tahminlerde yorumcunun elinde patlayacaktır. Çünkü grubun takip ettiği hat yine kendine özgü bir soundla cilaladığı atmosferik/senfonik bir black metal çizgisi olacaktır.
Diskografisinde ayrı bir yer tutsa da Beyond Bloodred Horizons, Where Winters Forever Cry, Flight of Nazgul, Dragons of Time gibi parçalarla diğer albümlerden aşağı kalan hiç bir yeri yok Lugburz'un. Bumbastik (leydi fantastik) ritimlerin, muhteşem rifler ve yırtıcı vokalle birleştiği bestelerden zaten kötü bir tat beklemek yanlış olur. İşin ilginci benzer bir soundla herhangi bir albümüm üretildiğini de bugüne kadar duymadım.
İngiliz ecnebilerinin dediği gibi underrated bir albüm...
8,50/10

1 Ocak 2009 Perşembe

Theatre of Tragedy - Der Tanz der Schatten (1996) Single



Grubun 2. uzunçalarında yer alan Der Tanz der Schatten adlı parçanın single'ı aralarında minör farklılık bulunan iki versiyonuyla birlikte 96 yılına kadar her ürünlerinde yeralarak baygınlık yaratan ,ama hiçte fena olmayan, A Hamlet for a bıdı bıdı parçasını ve biraz ağır Black As The Devil Painteth adlı şarkıyı içeriyor. Lirikler eski İnglizce'nin yanı sıra anladığınız gibi Almanca da. Ana parça nasıl peki? Liv Kristine'nin sesiyle uyumlu brütal vokaller, romantik ve biraz da dinamik yorumla club mix versiyonunu daha tuttuğumu söyleyebilirim. Ich Liebe Dich diye bastıra bastıra sevgisini kamuoyuna şarkı sözüyle açıklayan birinin bu şarkısını sevememezlik yapamadım, yapamam. Almancadan kaynaklı bu mesele sanırsam. Ama ekte sunulanların biraz zayıf kaldığını da belirtmem gerek.
7,50/10

Change of Plans - Best Mountain (2008) EP

4, aslında 5 (evet evet mutlu seneler, felan filan) sene önce kurulan İstanbullu grup Change of Plans çok güzel ve etkili bir internet sitesine sahip. Sitelerinde ürettikleri 3 EP (demo diye adlandırmadıkları için biz de uygun davranalım)’ye ücretsiz bir şekilde ulaşabiliyorsunuz. Sade ve estetik açıdan şık EP tasarımları bize olağandan farklı bir müzik yaptıklarına dair ipuçları da veriyor. Aşağıdaki banta tıklarsanız üretilen profesyonel işi daha yakından görebilirsiniz. Yaklaşık 16 dakikadan oluşan bu son yapıtları 4 parçadan oluşuyor ve parçaları post-rock kulvarı içinde değerlendirmek yanlış olmaz, kanaatimce.



Grubun problemi maalesef kendilerine ait bir sound oluşturamamaları. Post rock tarzında çok farklı grup dinlemişliğim yokdur. Ama dinlediğim üçbeş grubun hepsinin de etkisini dinlerken duyumsadım. GY!BE, Mono, Sigur Ros gibi. Ve inanıyorum ki tarzın müdavim dinleyicileri bu referans listesine birkaç grup daha etkileyecektir.

5,50/10