30 Mayıs 2009 Cumartesi

Arch Enemy - Burning Bridges (1999)


Her ne kadar albümdeki parçalar bilindik müthiş riflerle ve sololarla örülü olsa da , genel bir özelliksizliği paylaşıyorlar. Akılda kalıcılıkları yok. Vokaller eski thrash etkisini kaybetmiş. Kısaca daha progresif bir hattı izliyor albüm. Daha önceki thrash kalıplarına uygun vokal albüm içinde göze batmıyordu, en fazla ilginç bir öğe olarak düşünülebiliyordu ama burada müzik melodikleştikçe vokal de kendi tarzını müziğe uygun hale getirmeye çalışmış. İşte bu da rahatsızlık yaratıcı bir nokta olmuş kanımca.
Hoşlanmak için çok uğraştım. Güzel ama aklıma gelecek ilk death albümleri arasında yer almıyor.

7,75-/10

29 Mayıs 2009 Cuma

Paradise Lost - In Requiem (2007)

Oh be! Kulaklarımız azcık bayram etsin. Hatırlayamadığım için grubun favori albümü Draconian Times ile karşılaştıramayacağım ama bu da kendi kulvarında sert bir albüm. Vokaller brütal olmamasına rağmen geçen albümlerdeki sinir bozucu tonu değişitip çeşitlendirmişler. Müziğe kattıkları egzotik tadın yanısıra sert ritimlerle kafa sallamaya imkan bile tanımışlar. Soloları dinlemek zevkli ve en uygun anda devreye girdiklerini söyleyebilirim. Ara ara kulağa gelen ince gitar tonuna ise bayıldım.
Giriş şarkısı Never for the Damned, vurucu tim marşı the Enemy, majestik Requiem, melodik Beneath Black Skies ve şugar melankolik kapanış şarkısı Your Own Reality benim pek sevdiklerim oldu.

For the enemy there's only pain and sadness than death

8,25+/10

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Kings of Leon - Only by the Night (2008)


Bu albümden çıkan muhteşem parça Sex on Fire klibi sayesinde ülkemize de giriş yapan Leon Kralları ortaya dinlemesi hoş, popüler mantığa hazırlanmış bir müzik sunmakta. Modernite çamuru altında ezilmeden garage rock soundu ve folk etkileri (amerikan halk müziğinin country'den ibaret olmadığını da RYM sayesinde öğrenmiştik zaten) ile harmanlanan basit melodilere fazlasıyla duygusal melankolik çığırtkan, ama yırtıcılığı tartışmalı, vokal eşlik ediyor. Arada bir uyuşmazlık sorunu var. Müzik biraz daha sertleşse ve vokal her parçada çığırtmasa daha iyi olacakmış gibi sanki. Neyse vazgeçtim, vokal çığırtmadığı anlarda da ağlamaklı hale geliyor. Üstelik albümden önce dinlediğim Closer, I Want You ve Use Somebody gibi parçalar bütün içinde güçlü tınlamıyorlar.
Yukarıda ismi geçen parçalardan I Want You'yu silin ve Be Somebody'yi ekleyin, belki Crawl ile Cold Desert de perifere eklenebilir, hah işte! albümdeki güzel parçalar listesi.

7,25/10

26 Mayıs 2009 Salı

Maggie Furey - Güç Kalıtları 4: Dhiammara

Sebat ederseniz sonunda galip siz gelirsiniz. Bu serinin son kitabını bitirerek bu öngörü de gerçekleşmiş oldu böylece. Galip benim, yüzlerce sayfa bitirdim!!
Kitaptan ilginç bir kesit sunmak istiyorum. Bir bayan düşünün. Eski sevgilisinin ruhu yeni ve genç sevgilisinin vücuduna giriyor. Fanteziye bakar mısınız lütfen. Sizin hayalgücünüze bırakıyorum.
Bu son cildin ilginizi uyaracak seviyede , en azından ilk sayfalarda geliştiğini söyleyebilirim. Sonlara doğru ise "yoksa olayların sonu henüz yazılmamış başka bir kitapta mı gelecek" diye düşünmeye başlamışken aniden şaşkınlığınız bir kat daha artıyor. Çünkü kitap ve hikaye sonlanmıştır. Bazı karakterlerin akıbeti ise açık uçlu bırakılarak yazılabilecek devam serisi için hazırlık yapılmış. Şimdi yazarımıza sesleniyoruz. Lütfen bayan Furrey, daha fazla yazmayın!
Şaka bir yana, alaycılık diğer yana; seri çok kötü değil, ama herşey ortalama ilerliyor. Karakterlerin güçlendiği, ilgi çekici hale geldiği an kurgu zayıflıyor. Fantastik kurguya yeni başlayan biri için fazla karmaşık, türü bilenler için ise fazla yavan.

Tricky - Nearly God (1996)

Müziğin bittiği yerde Tricky başlıyor sanırım. Karanlık deneysel trip hop ustası tarzın "popüler" olduğu yıllarda çıkardığı bu albümde pek çok isimle işbirliği yapmış. Ya da kandırıp, içkilerine ilaç katıp stüdyoya kaldırmış da diyebiliriz. Björk, Neneh Cherry, Alison Moyet en bilinenleri.
Sound olarak tanımlamalarımı geniş tutamayacağım. Tricky'nin bilindik tıslamaları hırlamaları minimum seviyede. Vokallerde daha çok konuk sanatçıların katkısı önde. Şarkılar ise genelde durağan. Yine de ilginizi çekecek parçalar yok değil. Keep Your Mouth Shout, Make a Change, Black Coffee, Yoga ilk akla gelenlerden.

6,50-/10

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Mono - Hymn to the Immortal Wind (2009)

Post-rock camiası içinde tartışmalara yol açan Mono'nun güzel isimli güzel kapaklı son albümü, Mono'nun gelenekselleşmiş dur dur yavaş yavaş coşş ve kısa parçalar için ise "bir huzur almaya geldik Kalamış'tan" tarzlarından bir nebze farklılaştığı bir alanda duruyor. Bu farklılık büyük ölçüde kopyalanmış bu kalıpların sınırlarının gevşetilmesine dayanıyor. Ortaya karışık bir kebap çıkmış, hiç İskender tadında değil yafu. Ayrıca kullanımı marjinal derecede olmamakla beraber yaylı çalgıların etkisi de artmış. Ee, ne var bunda diyeceksiniz, ee si şu; güzel, yürek burkan , alıp kopartan melodi eksikliği. Dinleyicinin istediğini bilen ve bu hedef doğrultusunda hislerini manipüle ederek lineer bir yol çizen Mono yerine, senfonik/klasik müzik etkisine daha açık, yer yer orkestrasyonlaşmış (yeni bir kelimem daha vatana millete hayırlı olsun), dinleyiciden emek istediği için yorucu hatta bezdirici bir Mono var. Kreşendo ile kopacağınız anlar gelince zaten dağılmış ve tükenmiş oluyorsunuz. Tabi çarpıcı olsun diye mübalağa sanatını kullanıyorum. Parça bazında kişisel bir değerlendirme ile Burial at Sea'yi ve genel olarak parçalardaki majestik kapanışları sevdiğimi de belirtmeden geçemeyeceğim.
Henüz eski tarzlarından radikal bir kopuş gerçekleştirmemekle beraber yeni Mono yolunda atılacak her yeni adımın neler getireceği ve ne gibi tartışmalar yaratacağı şimdiden az çok tahmin edilebilir.

7,75 /10

RETRO : Kurban - İnsanlar (2005)


Zaman geçtikçe subjektif hoşlanma katsayısını bir ondalık kaybetse bile karşımızdaki yapıt hala çok güçlü. Önceki matrak taraflarından ziyade son albümlerinde ciddi taraflarının ağırlık kazandığını gördüğümüz grup yerel etkiyi de cıvıklaştırmadan başarıyla belli ettiriyor dinleyene. Daha sert, daha ciddi, daha pro ve grup için nedense hayalkırıklığı olmuş sonuçlarıyla. Müziğe değer veren her rock- punk- alternatif severin koleksiyonunda ışşık duracak bir çalışma.

8,75+/10

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Hande Yener - Apayrı (2006)


Bilindik güzel parçalar dışında özellikle yeni farkına vardığım, şu aşamaya kadar herhalde pek pop müzikle ilgim ve de alakam olmadığını sezinlemişsinizdir, ve dinledikçe çok hoşlandığım Nasıl Zor Şimdi , Şefkat Günü ve Sakin Olmalıyım ile beni şaşırtan bu albüm pop kategorisinde gayet kilometre taşı olacak bir yapıt gibi gözüküyor. Kesin bir yargıda bulunacak kadar ülkemiz popu hakkında bilgi sahibi değilim. Hem ben kimim ki?
Güzel güzel pek güzel. Ha bu arada eurovision'a değinelim biraz; Norveç'in sadece keman solosu muhteşemdi. İngiltere iğrençti , kalite bu mu şimdi? Hadise'nin nesi beğeniliyor anlamıyorum, şarkı, şov, güzellik, .. Her zaman derim, olağanüstü bir şovla birinci olduk , yeter artık. Şimdi Mor ve Ötesi, Athena gibi biraz daha değişik tarzlarla tanıtıcı bir role bürünmeliyiz. Örneğin Mercan Dede olabilir, Can Atilla olabilir, heavy metal olur. Birinciliğe oynayacağız diye daha fazla basitliğe avamlığa oryantalizme gerek yok.

8,50/10

21 Mayıs 2009 Perşembe

Megadeth - Killing Is My Business ... And Business Is Good! (1985)

Naftalin kokan dolaplardan merhaba. Sadece üç albümünü dinlemiş olduğum ve klasik thrash geçmişi hakkında, bu tarzı pek sevmediğimden olsa gerenk, bilgi sahibi olmadığım bu dev grubun ilk albümüne bir kulak vereyim dedim.
Kötü bir kayıt. Enstrümanların sesi uyumsuz. Buna rağmen seksenlerdeki sevdiğim o kokuyu alabiliyorsunuz, analog da diyolar sanki. Giriş thrash albümüne göre oldukça ilginç. Parça güzel. Albüme adını veren şarkıdaki bas ağırlığı işi komikleştirmiş biraz. Tayt gibi sıkı parça The Skull Beneath the Skin ve eğlenceli olmaya çalışan These Boots coverı üç ve dördüncü sıradalar. Motörhead kıvamındaki hıza sahip Rattlehead'in ardından melodi yavaş yavaş kendini hissettiriyor. Oldukça tanıdık (Four Horsemen/Metallica) Mechanix ile güzel bir kapanış yapıyoruz. Hızlı, daha hızlı ve epikite den yoksun. İngilizceye katkım olsun "epikite" heh he.
Son Söz: Parçaların bir kısmı en azından bugün ciddiyetten uzak gözüküyorlar. Bunlardan adam olmaz, ikinci albümü çıkaramaz bunlar, heh he..

7,0-/10

Gerald Messadie - Şeytanın Genel Tarihi


Çetrefilli dili ve mübalağalı anlatım tekniği ile özünde çok da bir şey söylemeyen bir kitap. 500 küsur sayfa kalınlığında. Bilimde devrim yaratacak bir tez ortaya koymuşcasına dünyanın dört bir yanını, Okyanusya'dan Amerikaya gezmeye pek de gerek yokmuş. Olayın aslı şu: İlkel denilerek aşağıladığımız çok tanrıcı halklarda şeytan diye bir kavram yoktur, kötülük ise genelleştirirsek eğer, hem iyi hem kötü olabilen kaprisli tanrılardan kaynaklanmaktadır. Ama mutlak kötücül cinler inançlarında yer alır. Zerdüşt'ün çabaları ile birlikte politik kaygılarla Şeytan, Tanrı'nın negatif yansısı , icat edilmiştir. İnsanoğlu Yahudi soykırımı, Stalin gulagları, Kamboçya'da Pol Pot'un disütopik girişimi ile asıl kötülüğün müsebbibidir. Bu kadar.
Ayrıca yazar Mısır'da doğması sebebiyle İslam'ı bildiğini iddia etse de Tanrı'nın Manici rakibi Şeytan ikiliğini rahatça İslama monte edebilmesi ilginç doğrusu. Kısacası genelleştirmeler çok genelleştirilmiş.

20 Mayıs 2009 Çarşamba

VA - Jazz and '90s (2006)


Caz musikisinden zerre anlamam. Kulağıma hoş gelen tek şey, bu hususta, New York maviliğinde gökdelenlerin ayışığı aştında yıkandığı bir manzaraya bakan Parlament Night Club müziğidir. O kadar. Bu albümün esprisi ise 90'lı yılların ünlü şarkılarının caz dünyasında dahi pek de bilinmedik hatunlar vokalinde yeniden yorumlanması. İşin aslı sevdiğim ya da popüler parçaların ters yüz edilerek coverlanması en sevdiğim şey. Burada parçaların özünden marjinal bir kopuş olmasa da sonuçta tarz, enstrüman, hız ve vokal farklılıkları dingin (fakat uyutmayan) bir sound ile birleşince güzel bir dinlence ortaya çıkıyor. Bazı yorumların zayıf kaldığını ben bile anlıyabiliyorum ama aşağıdaki listeye bakın ve bu albümün 90'ların bir çocuğunca dinlenemeyeceğini söyleyin!
Space Cowboy (Jamiroquai), Creep (Radiohead), Gypsy Woman (Crystal Waters), Don't Speak (No Doubt), Wonderwall (Oasis), Personal Jesus (Depeche Mode), Suicide Blonde (INXS), Black Hole Sun(Soundgarden), November Rain (Guns N'Roses), It Ain't Over Till It's Over (Lenny Kravitz), Missing (Everything But The Girl), Smells Like Teen Spirit (Nirvana)

8,25/10

Stakka Bo - Great Blondino (1995)


Profesyonelleşmenin gereği birbiriyle sound olarak uyumlu şarkılarla yüklü albüm tam olarak elaktronik müziğe kaymış durumda. Vokallerde hip hop- trip hop etkisinin hissedildiği albümde en çok sevdiğim parça Systemfriend oldu. Ayrıca Seal vokalini hatırlatan My Bushido'yu da anmak lazım. Fekkat şeytanın bacağını kıracak, topuğundan vuracak yetkinlikte bir albüm olduğunu söylemek de zor. İşte bu yüzden çok bilindik bir grup da değil.

7,25+/10

19 Mayıs 2009 Salı

RETRO : Absu - Tara (2001)


Vaouww. İlk dinlememden daha da fazla bir zevkle dinledim bu albümü. 2009 yılı yeni baskısı ayrıca In the Eyes of Ioldanach EP'sini de içeriyor. Speed metalle black metalin içiçe geçtiği bu klasik albüm ekstrem müzik dinleyicisi tarafından mutlaka dinlenmeli. Alışması zor olduğu için birden fazla dinlenmeli.
İntro ve outroda gaydanın olması ya da liriklerin Kelt mitolojisinden beslenmesi albümü folk metal yapmıyor. Ama kayıdın garipliği ve ilginç bateri tekniği bu albümü özgün kılıyor. Boş sukabaklarına sıra ile vuruyormuşcasına boing boing diye yankılanan bateri aynı zamanda albümün canlılığına da katkıda bulunuyor. İster istemez elinizle vuruşlara tempo tutmaya çalışsanız da teknik seviye nedeniyle çakozluyorsunuz. Ve öğreniyoruz ki grubun ramazan davulcusu aynı zamanda grubun beyni.

Bezin Bekirlerin ilacı geldi haanııııııımmm
uyuşukluğa birebirrr
Stone of Destiny, Vorago, Pillars of Mercy vaarr
Manannan vaaaar

8,75+/10

17 Mayıs 2009 Pazar

Arch Enemy - Stigmata (1998)


İlk albümden farkı dolaysız atağa geçen thrash etkisini yerini progresif bir thrash etkisine bırakması. Vokallerde de ufak çapta bir geriye çekiliş olsa da hala bağırış stiline daha yakın. Shout yani. Özellikle uzun parçalarda tam sıkılacak iken güzel ve melodik soloların girmesi ile yüreğinizden vuruluyorsunuz. Herkes görevini iyi yapmakla birlikte rifler ve gitar melodileri özellikle çok başarılı. Albümde yeralan enstrümental parçalar albümü yumuşatmaktan ziyade geçişleri bağlamak ve aynı zamanda başlı başına bir duruş gerçekleştirmek için eklenmiş gibi duruyor. Ayrıca yavaşlayan tempoyu güzelleştiren soloların melodik tonu Gotheburg sounduna bir adım daha yaklaşıldığını gösteriyor. Onlar için ufak ee bizim için de ufak bir adım..
Albümün en tatlı anları sıkıcı Sinister Mephisto'nun solo içeren son kısımları ile hemen ardından takip eden az çok kompleks Dark of the Sun ve Black Earth. Kapanış parçası ise lead gitaristin virtüözlüğünü ortaya koyuyor. Albümü ifade edecek kelime Denge olmalı, türler arası güzel bir karışım ve yakalanan denge.
Fabüloso bir yapıtın etrafında dolanıp duruyorlar. Sabredelim bakalım.

7,50+/10

16 Mayıs 2009 Cumartesi

Paradise Lost - Paradise Lost (2005)


Synth yerine gitarın yönlendirdiği şarkılarla önceki albüme göre farklılaşan bu yapıtla grup doğru yolu bulmuş gibi görünüyor. Grey , Accept the Pain, Over the Madness gibi melodik parçalarla daha da zenginleştirilmiş bu albümü daha çok sevdiğimi söyleyebilirim. Albüm içinde çeşitliliği sağlamak için brütal ya da enstrümental kısımlar da olsaydı pek şükela olurdu. Bunla idare edeceğiz artık.

7,50/10

15 Mayıs 2009 Cuma

Red Snapper - Mooking (1996) EP


Sadece iki parça ve onların remiksini içeren bu EP olması grekenden daha kısa ve yavan. Remiksler de üç para eder dört para eder ama beş etmez. Asıl şarkılar ise gayet güzel

7,0/10

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Red Snapper - Reeled And Skinned (1995)


Sanırım üç tane yayınlanmamış EP'nin biraraya getirildiği bu yapıtta farklılıkları ve çeşitliliği duyabiliyorsunuz. Öncelikle ne duyuyoruz, asıl problem bu! Müsik ansiklopedisinde grup üç aşşağı beş yukarı asid jazz sınıfı içine dahil ediliyor. Şöyle fikrimi beyan edeyim. Hiç bir fikrim yok. Ama acid jazz derken insan daha pop birşeyler bekliyor. Sound drum ve bass ile dinamik hale getirilmiş trombonla saksafonla güzelleştirilmiş , 60'lı yıllardaki yeni renklendirilmiş bu yüzden kırmızı tonların ağırlık kazandığı macera filmlerine soundtrack olacak kifayette ve bazen de trip-hop çeşnili genelde sözsüz parçalardan müteşekkil. Çok mu kafa karıştırıcı? Dinlemeniz lazım.
Favorim Swank.

7,50-/10

12 Mayıs 2009 Salı

Hande Yener - Hande Maxi (2006) Single

Hande Yener'in hiç bir albümünü dinlemememe (kaç mee) rağmen Türk pop musikisinde değer verdiğim, risk alabilen ve kaliteyi arttıran bir isim. Elektronik tarzını açık açık ve utanmadan benimsediği ilan ederek pop ya da daha doğrusu alaturka pop camiasında şok etkisi yaratmıştır kendileri. Daha zor anlaşılır bir müzikle daha dar bir kitleye hitap etmek de neyin nesidir, hemi de kariyerinin zirvesinde iken? Şöyle demiştir Hande Yener:E Biraz Özgürlük!
Tamamiyle farklı bir pencereden baksam da parçaların bir anlamda duygusuzlaştığı yönündeki eleştirileri ben de paylaşmaktayım. Yine de şöyle makro bir açıdan bakınca eğlenceli bir yapıt olduğunu itiraf etmeliyim.
Single altı adet parça içermekte. Üçü yeni versiyon: Kelepçe, Kim Bilebilir Aşkı ve Yola Devam. Diğerleri de Biraz Özgürlük, Deri Eldiven ve Hey Çocuk. Tam elektronik hatta alelade pop şarkılarının dumtıs remiksi kıvamındalar. Favorilerim ise Biraz Özgürlük ile pek bir dokungaçlı Yola Devam.

8,0/10

Maggie Furey - Güç Kalıtları 3 : Alevlerin Kılıcı


Duyguların marjinal ve dengesiz bir biçimde dışavurumu insanoğlunun dişi cinsinden yazarlarının tercih ettiği bir teknik olabilir. Ama bunu beceren var beceremeyen var.
Laleli bir, içeriye gir
Laleli iki, ormandaki tilki
kızların ip atlamasını bozardık çocukkene.
..

Stereophonics - Decade in the Sun: Best of Stereophonics (2008)


Mr. Writer ve Dakota gibi hitleri çıkarmış olan grubun diskografisinin bu toplama albüm ile çok kaliteli olduğunu anlıyoruz. Yayınladıkları singleların çoğu ile birlikte birkaç yeni parça da içeren albüm bize Maybe Tomorrow, Superman, It Means Nothing, More Life In A Tramps Vest (punk bu be yaw) gibi diğer güzel parçaları da sunuyor. Eksikliği ise bence Bank Holiday Monday'ı içermemesi. Aynı zamanda albümdeki 20 parça azaltılabilir ve best of the best yapılabilirdi. Keza bazıları diğerlerinin yanında sönük kalıyor. Bu toplama aracılığıyla grubun geleneksel rock kalıplarının kullanıldığı , sözlerinde hikayelerin anlatıldığı şarkılardan daha modern, az biraz elektronik etkili ve basit sözlü parçalara geçişi de duyabiliyoruz. Albümün ağırlığı ise daha çok ilk döneme denk düşüyor.
Bu arada grubun müzik tarzını detaylandırırsak sigara imzariti yutmuş buğulu vokal eşliğinde alternatif rock/brit pop.

8,25 /10

10 Mayıs 2009 Pazar

Mono - You Are There (2006)


Mono sol ve sağ kreşendoları ile rakibine soluk aldırmıyor sayın seyirciler. Hayır biz seyirci değiliz, hafif siklet rakibiyiz ve bu adil olmayan maçta birazdan nakavt olacağız. Ya aslında itiraf edeyim, nakavt olmamıza ramak kalıyor ama olamıyoruz. The Flames Beyond The Cold Mountain, Yearning ve Moonlight muhteşem , iniş çıkışları olan ve uzunca parçalar. Ama albümle aynı adı paylaşıyor gibi yapan Are You There? ile diğer kısa parçalar sadece görevlerini yapıyorlar. Bunun haricinde Mono bildiğimiz Mono, titrek gitarlar, distortiona bezeli kopuş anları, asla depresyona düşmeyen ve umut vaat eden melodiler.

8,75+/10

RETRO : Lake of Tears - Moons and Mushrooms (2007)


Bir önceki albümdeki tarzın sürdürüldüğü Moons and Mushrooms kuul bir isme ve kapağa sahip. Tekrar dinlediğimde kulaklarımın pası silindi. İnsanın sevdiği bir grubu yeniden dinlemesi kadar güzel bir şey yok açıkcası.
Albümden gitar tonu, kayıdı sebebiyle çok hoşlansamda inkar edilemeyecek bir gerçek var. Bestelerin güçsüzlüğü ve aynı temponun parçaları birbirine benzeştirmesi. Elbet istisnalar mevcut, eski sounda yakın Like A Leaf ya da yüksek tempolu Children of Grey gibi. 70ler orgunun ve elektronik öğelerin az ve uygun ayarda kullanımı da takdir edilesi bir olgu albümde.

Light, there is no more light
Now you made it on your own
into a world of stone

8,50/10

8 Mayıs 2009 Cuma

Stakka Bo - Supermarket (1993)


En basitiyle indie pop tanımını yakıştırabileceğimiz bu albüm elektronik, 90'lar dans müziği, hip hop ve jazz tarzlarının etki sahası içinde. Ecnebilerin dediği gibi uplifting, moral arttırıcı bir havası var. Biraz Bill Cosby dizisini ve dönemini hatırlattı bana. Tabiki böyle bir şey yok. Ne bileyim.
İlginç bir deneyim ve güzel bir tabak :-))

7,25/10

Arch Enemy - Black Earth (1996)


- Bu vokal hiç de bir hanımkızımızdan çıkıyor gibi değil!!
-Çünki Angela Nathalie Gossow gruba bayağı bir sonra katılıyor.
-Hani Gotheburg tarzı melodeath grubuydu bu
-Çk çk, pek bir naifsin be güzelim.
Evet bu bilindik grup benim cahiliye dönemimi temsil ediyor. Bu yüzden açık açık söyleyeyim, ters köşe oldum. Melodik bir death albümü. Fakat riflerde ve alışıgeldik kat kat edilip inceltilmiş vokal yerine geçen bağırma tarzı vokalde thrash etkisi alenen meydanda. Özellikle albümün giriş parçası tozu dumana katıyor. Pek güzel pek ala. Ara ara akustik kısımlar albümü renklendirse de vokal ve gitar tonunun ağırlığı özellikle ortalarda dinleyeni yorabiliyor. Albümü son olarak doomvari güzel bir parça (Field of Desloation) ile bitiriyoruz.
Beklemedeyim, Houston.

7,50/10

7 Mayıs 2009 Perşembe

Paradise Lost - Symbol of Life (2002)

Draconian Times'ı geçtik de bari One Second'a yaklaşsaydı. Veryansın ediyorum çünkü eski sounda döndü demişlerdi. Benim ise tek duyduğum elektronik özellikle new wave üzerine metal sosu. Biraz Metallica tadını seviyoruz da yahu bir şarkı bariz grunge yani Pearl Jam. Asıl beni üzen şey ise bazı parçaların girişinde 3 saniyelik de olsa yaşadığım heyecanın gümbürdenerek patlaması, her seferinde hayalkırıklığı. Grubun şarkıları hiç bir zaman kompleks sayılmaz. Ama şu an basitlikleri bana batar hale geldi. Acaba diyorum, benim Paradise Lost sevgimde mi bir sorun var? Şimdi tekrardan önceki albümleri dinlesem beğenmeyecek miyim? Neyse her şey sırasıyla..
Albüm grubu ilk kez dinleyecek kişilerce sevilme potansiyeli taşıdığı için puanım budur efenim. 2 parça bonus: Bir Dead Can Dance parçası Xavier ile albümün en iyi parçası Smalltown Boy! Ve en 80'ler popu olan parça, yes it is ironic.

6,50/10

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Morcheeba - Who Can You Trust? (1996)

Morcheeba trip hop'un önemli isimlerinden biri. Fakat Trip Hop uçağının first class kısmında yolculuk edecek kadar değil. Oradan Portishead'e, Massive Attack'e belki de Tricky'e bakar bakar çatlar mı bilinmez. Ama daha kırılgan, chill out kendine has bir tarz oluşturduğu ve fan diye nitelendirilebilecek bir dinleyici kitlesine sahip olduğu söylenebilir.
Albümün dinlendirici rahatlatıcı bir etkiye sahip olması huzur verici olduğu anlamına gelmiyor. Fekkat ben bu albümün amacını anladım gibi. Çünki inceden inceye içerdiği ironik eğlenceli yanını sezinleyebiliyorum. Yaylıların girmesiyle albümün ikinci kısmı daha bir güzelleşiyor. Lakin downtempo bir türün iç parçalayıcı über-melodik haricinde bir niteliğe sahip olması pek takdir ettiğim özellik değil. Evet biraz tür bağnazlığım mevcut.

7,25+/10

5 Mayıs 2009 Salı

Çiğdem Dürüşken - Roma'nın Gizem Dinleri : Antik Çağ'da Yaşamın ve Ölümün Bilinmezine Yolculuk


Roma resmi dininin katı disipliner havasına muhalif, din oluşturacak sistematiğe sahip olmayan coşkun ve aşkın doğu kökenli kültlerin incelendiği bu yapıt tarihi kaynaklara dayanarak inancın bir resmini çizmeye çalışıyor. Kitabın yetersizliğinden ya da daha büyük ihtimalle günümüze ulaşan kaynak yetersizliğinden olsa gerek Cybele, Bacchus, Ceres, Isis ve Mithras kültlerinin kültürel ve sosyal etkileri (duyumsamak koklamak istediğim şey biraz da demografi) zayıf kalmakla beraber konular oldukça derli toplu sunulmuş. Asıl amaçlanan ise unutuluş perdesinin arkasında bu inançların ayinlerine ulaşmak. Kaynakçanın ve ekdeki ilginç Roma takvimi anlatımının genişliği kitabın ders kitabı olarak okutulduğu izlenimini veriyor. Üstelik okurken sorgulayan bir beyin de beslenmekte. Mithras kültünün Hristiyanlık ile mukayesesi örneğinde olduğu gibi.

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Eluveitie - Spirit (2006)


Eskiden resimde gördüğünüz gibi iyrenç evlerde yaşayan kadim Kelt kavminin müziğini death formatında bizlere sunan grubun ilk uzun çaları , işte Spirit! Bu iş mülakatı ciddiyeti/ciddiyetsizliğindeki girizgahın ardından ilk EP'de eleştirdiğim hususlarda grubun kendini geliştirmesi gözlerimi yaşarttı, pek gururlandım, kendi çocuğum gibi severim zaten ühü... İşsizlik hezeyanlarını bir kalemde geçelim, hatta gelişme bölümünü de atlayıp doğrudan sonuca varalım.
Aslında kompozisyonun gelişme bölümü her güzel folk metal albümü gibi hay lay lay lay höy löy löy löy şeklinde geçecektir. Günceli takip eden her metal evladı gibi kimsenin görmediği bir anda kolbastı figürleri denenecektir. Daha fazla self-rezalete sebebiyet vermeme uğruna terk-i diyar eylediğimiz gelişme bölümünü arkada bırakarak laf salatası yaptığım bu paragrafın tam da sonuç bölümünü oluşturduğunu itiraf ediyprum. İşte böyle hoş bir yapıt efenim, ilkin ufal dozlarda alın bişiycik yapmaz.

8,75/10

3 Mayıs 2009 Pazar

RETRO : Opeth - Blackwater Park (2001)

Bu albüm belki ilk dinlediğim Opeth albümü olmasından dolayı belki de daha derli toplu, sıkılığından dolayı benim favori Opeth albümüm. Bir cümle içine üç kere albüm kelimesini sıkıştırabildiğim gibi şunu da ekleyebilirim: Benim tekrar dinlediğim bu versiyonda iki adet bonus parçası da yer almakta. Akustik olan bu parçalar albümde olmasa da olurmuş.
İşte böyle böyle.

8,75/10

2 Mayıs 2009 Cumartesi

RETRO: Dimness Through Infinity - Nymph (2004)

Fısıltılar, brütal vokal, bayan vokal, yağmur şıkırtıları, gök guruldamaları, alışılmışın dışında parça yapıları, bolca birkaç dakikalık ara parçalar, yani atmosferin dibine vuran bu Türk grubu övgüyü cidden hakediyor. Oricinal cd'sini de bulundurduğum bu albümü parça bazında değil bütüncül bir değerlendirmeye tutmak daha mantıklı. Bazı parçalarda zirve yapsa dahi. Down & The Fallen ve Woe to Nymph gibi.
Ara ara dinliyorum ve hala beğeniyorum. Ülkemizde yapılanlara göre özgün bir çalışma. Benzer hisler uyandıran ecnebi Cemetery of Scream grubunun bir albümü de dinlemişdim de bırak albümün ismini grubun ismini zor hatırladım. Pehh

8,50/10