28 Şubat 2015 Cumartesi

Selda Bağcan (&Moğollar) - Türkülerimiz 1 (1995)

Selda Bağcan'ın genç zamanlarındaki sesinden etkilenmeyen yoktur herhalde. Ben de öyleyim ama benimkisi biraz farklı. Sesini erotik anlamda iç gıcıklayıcı bulurken, hazlara kapı aralıyor diyebilirim, bir yandan da bu sesin alt-metninde umudu ve yıkımı bir arada taşıyan bir hissi sezinliyorum. Hiç bir dış etkiye  ya da suni sentetik maddelere dayalı ikna yöntemine maruz kalmadan tamamiyle kendi düşüncesiyle intihar bombacısı olmaya karar veren birinin o andaki iç huzurundan duyduğu memnuniyet gibi. Kaotik, çelişkili huzursuzluğu baz alan bir huzur bu inanın bir kaç damla da olsa gözyaşı içeriyor. Neyse, şırıl şırıl akıp denizde halka halka yayılan dere suyunun devinim etkisini vokal performansı ile harekete geçiren Katip Arzuhalim ve Gesi Bağlarında gönül titreten parçaları oluyor albümün. Bu toplama albümü arka arkaya dinleme ise edilgenlikle sonuçlanan depresif bir hissiyata sebebiyet veriyor. Bu iyi bir şey değil benim açımdan. Ayrıca Anayasso gibi progresif düzeninde etkileyici ama genelleştirirsek eğer doğu lehçesini babolarla ve olir edir gibi klişe telaffuzla sınırlayarak irrite edici bir parça da kafaları karıştırmıyor değil. Diğer yandan eklemeliyim ki Nem Kaldı'nın yorumu Cem Karaca'dan daha hisli. İşte bu ve bunun gibi kişisel sebeplerle on üzerinden on numara değil.

8,50+/10

25 Şubat 2015 Çarşamba

Cloud Nothings - Here and Nowhere Else (2014)

Kendimi gençlerin enerjisini emen bir vampir gibi hissediyorum bu albümü dinlerken. Hele de The Smell Of Us'ı izledikten sonra. Zamanın yavaş geçtiği o günleri gençlerin belki de amaçsızlıktan kaynaklı büyüttükleri can sıkıcı dakikaları ile birlikte, kalp çarpıntısı yaratan heyecanları, ölüme dahi götürebilen tezatlıktaki önemsiz dertleri, ani ve harlı parlamaları ile birlikte dinleyeni asla geri dönmemenin ötesinde bir daha benzerini hissetmenin bile mümkün olmadığı o günleri en azından akla getirebilen, bir nebze hatırlatabilen bir çalışma bu. İşte bu yüzden yırtıcı vokali ile elde avuçta duramayan canlılığıyla, punk havasıyla, inanılmaz melodiler yazma yeteneğiyle mütecehhiz bu grubu seviyorum. Sevmeden edemiyorum. Ortada sıvanamayan bir gerçek var ki o da şu: Bir önceki albümün seviyesinde değil. Bir kaç şarkı da prodüksiyon alanında yapılan tercihlerin kurbanı olmuş. Ho ho hoy, dinleyiniz.

7,75+/10

22 Şubat 2015 Pazar

Wodensthrone- Loss (2009)

Dördüncü şarkıdan itibaren ilgi çekici bir hal almaya başlayan folk etkili İngiliz atmosferik black metal grubunun 2. albümü bu noktada gerçekten radikal bir dönüş yapıyor ve tür içinde istenen atmosferin sağlanabilmesi için parçaların en az bir on dakika süreye varması gerektiğinin kanıtını oluşturuyor. Biraz fazla yırtıcı tonlarda olması sebebiyle erken dönem grupları hatırlatan vokal, albümün özellikle ilk bestelerinde bence gerektiğince uyumun da bir parçası olamıyor. Her ne kadar grup 3. parça Heofungtid vasıtasıyla epik yönünü vurgulamaya çalışsa da tonlar bir miktar düşük seviyede kalıyor ve bu çaba sonlara doğru dinamizmi yakalama gayesiyle yapılan dur-kalklara ve çığlık çığlık çığırışlara rağmen boşa çekilen kürek misali olumsuz sonuçlanıyor. Açıkçası apar topar servise yetiştiğimiz bir işgününün mideme emanet ettiği kramplar ve bulantıları yaşamadım değil bu albümü dinlediğim ilk vakitler. Zaten bir süre sonra dördüncü şarkıdan dinlemeye başlar oldum albümü ve vaoww yafu ne değişim! İşte bu andan itibaren zaten sözlere yansımış olan paganizm, müzikte de ağırlığını daha hissettirir oluyor. Dördüncü şarkıyı dinlenir hale sokan melodisinin haricinde nakarata aldığı kaluuun vokal desteği. Buradaki riff nedense bana Nagelfar'ı hatırlattı. Takip eden Black Moss'un ikinci yarısında ise akustik kısımlar öne çıkarak folk yönünde ilk derin yarığı meydana getiriyor. Ud gibi tınlayan artık lute mu bilemiyorum etkileyici bir sese sahip enstrümanın öncülüğünde folklorik açılımın devam ettiği Upon These Stones albümün kusur bulunamayacak tastamam en bir muhteşem parçası. Devamında 5 dakikalık bir ara şarkı ile tümüyle black metalin dışına çıkıyoruz. Çıkmasına da son şarkı That Which is now Forgotten - 597 ile grubun bir kaç bölümden oluşan geleneksel biçemine geri dönüyoruz. Albüm baştan sona tutarlı olsaydı özellikle sözlerin tümüne ve soundun büyük bölümüne sirayet eden paganik etkiyle birlikte düşünüldüğünde gayet efsanevi bir ürün dinliyor olabilirdik şimdi. Yine de bu haliyle bile kardeş grup Winterfylleth'den daha fazla heyecan uyandıran şeyler vaat etmiyor değil.

7,75+/10

21 Şubat 2015 Cumartesi

Mahfi Eğilmez - Hitit Ekonomisi

Medyadan tanıdığımız iktisatçı Mahfi Eğilmez Hititlere ilgi beslemekle kalmayan bunu araştırıp yazıya döken biriymiş. Sıradan vatandaşın dilinden anladığı için ilk sayfalarda Hititlerin Asur ticari yayılmacılığına karşı fiyatları ve ücretleri sabitlediklerini öğrendikten sonra hemen akılda beliren bugün ve ogün arasındaki iktisadi kıyas konusunda merakı çok geçmeden ilerki sayfalarda gidermesini biliyor. O günlerde fiyatların gümüş üzerinden mübadele edildiğini düşünürsek kıyas mümkün olabiliyor. Misal koyunun fiyatı 12,50 gram gümüş. Kitabın yazıldığı tarihle 3,75 TL yapıyor, 2005'deki mevcut fiyatı 300 TL. Bu da hayvancılığın geldiği durumu gösteriyor olsa gerek. Bugün ise gümüşün gram fiyatı 1,3 TL. Yani 16 TL civarına denk geliyor. Tabi o dönemin koyunlarının kalitesi nasıl bunu bilmek lazım. Bugün kaliteli koyunların fiyatının 300 TL olduğunu düşünmek zor. Erkek işçilerin ücreti de aylık olarak bir koyun fiyatı ediyormuş o zamanlar. Alım gücü olarak düşünüldüğünde üçyüz beşyüz TL'lik bir kazanca denk düşer ki Anadolu topraklarında emeğin sömürünün geldiği nokta konusunda pek de bir şey değişmediğini gösterir. Hitit dönemindeki belli başlı meslekler, diğer malların hizmetlerin fiyatları, çalışma şartları ve servet analizi gibi detayları temin edebileceğiniz, konu başlığının oluşturduğu izlenimin tersine kolay okunur bir çalışma olarak kütüphanenizde ebatıyla küçük, değeri ile büyük bir yer işgal edecek.

18 Şubat 2015 Çarşamba

Black Rain - Dark Pool (2014)

Muhalefetin de hayat durduranı, durdurabileni ancak hava koşullarının arasından çıkıyor. Fail belli: kar. Ayrıca neden günlük çalışma saati 7'ye indirilmesi için hiç bir siyasi kuruluş propaganda yapmıyor? 2 ve hatta 3 saati her gün yolda harcıyorken gayet makul bir istek bence. Bir de sounduyla imajıyla Blade Runner havalarında bir albüm var buracıkta. Endüstriyel teknonun tekno kısmına varabilmek için Dark Pool ve Profusion isimli gayet etkileyici 2 ambiyans parçasının arasından geçmek gerekli. Bayan vokalin tüyler ürpertici etkisini unutmamak da lazım. Ama beatli bölgeye vardığımızda tekno unsurunun yeterince güçlü olmadığını görüyor daha doğrusu duyuyoruz. Burst'de biraz saldırgan ataklar var. Ya aslında grup çok da boş işler yapmıyor. Ama türe bağlı olarak atmosfer, dinleyeni öyle bir hale sokuyor ki Godot'yu bekler gibi histerik bir kopuş anını bekliyoruz. Ritim ise arkada endüstriyel müdahalelere tabi olmakla beraber tekdüze bir hat izleyince, ne kadar estetiksel güzellikle haşır neşir olsa da dinleyene işte arkadaş budur! dedirtemiyor. Sonunda ise yine etkileyici bir Profusion yorumu ile karşılaşıyoruz.

6,75+/10

17 Şubat 2015 Salı

Steven Brust - Yendi: Bir Vlad Taltos Macerası

Steven Brust serinin ikinci cildinde geçmişe dönüp Vlad Taltoş'un nasıl mafya ağında ilerlediğini gösteriyor. Dili Jhereg'e istinaden çok daha sürükleyici. Çünkü o dünyanın efsanelerini, gizemlerini, kültürünü bize tanıtma gayesi önceki kitapta baskındı. Burada ise maceraya atılalım beybi bir tarz güdülmüş. Hem 'iş' yapan hem de ufak çapta bir mahalledeki kirli işleri yürüten Vlad'ımızın alanına komşu mahallenin mafyası Laris tarafından yeni işletmeler açtırılarak tacizde bulunulur. Mafyatik bir hesaplaşma oldukça kanlı bir hale gelir kısa sürede, imparatoriçenin dikkatini çekecek kadar. Fakat bu durum aslında çok daha büyük bir entrikanın parçası mıdır? Kahramanımız aslında kendisinin direkt hedef değil kolayca yok edilebilecek bir tür piyon olduğunun farkında mıdır? Öğrenince kalbi kırılacak mıdır? Para tüketen bu çatışmalardan sağ kurtulacak mıdır? Ölürse tekrar diriltilebilecek midir? Ölümü müstakbel karısının elinden nasıl olacaktır?  Karısının 'iş' ortağı ejderha ailesinin veliahtı olabilecek midir? Yeşilli büyücünün planları nelerdir? Genç Sethra kimin nesidir? Neden Morrolan ve Aliera'nın ejder ailesi işlerine karışmaktalar? Laris ile bağlantıları neler? Konuyu böylece anlatmış oldum. Açıkçası roman boyunca zaten kötü adamların ismi geçtiği için failler şaşırtmıyor. Ama motivi , sebebi öğrenmek için Vlad'ın fikir yürütmesine ihtiyaç duyuyoruz. Sürükleyici anlatım tarzına eşlik eden bir öğe de ironik ve alaycı izahatın gittikçe belirgin hale gelmesi. Eğlenceli mi? Bir noktaya kadar, evet.

Kapı açıldı ve Phoenix ailesine has altın rengi üniformalar giymiş iki Draegaralı içeri girdi. Bir tanesi küçümseyen bakışlarla büromu inceledi. Bakışları adeta 'pislikler böyle yaşıyormuş demek' diyordu. Diğeriyse aynı küçümseyen bakışları yüzüme dikmişti: adeta 'pislik buymuş demek' diyordu.

15 Şubat 2015 Pazar

Bathory - Epicus Dominius Satanikus (2001) Bootleg

Bathory lisanıyla War Pigs, Ace of Spades, God Save The Queen ve Sleeping (bak burada oricinal grubun ismini hatırlatmam gerekli: Beatles) dinlemek istiyorsanız hoşgeldiniz. Viking havasını yansıttıkları bu yorumlar bambaşka bir evrene yepisyeni pencereler açmıyor, doğrudur. ama ziyadesiyle memnun ediyor dinleyeni. Motörhead coverını tempo düşüklüğü sebebiyle bir beğenmedim, onu da söyleyelim. Ayrıca 2 tane sonradan Jubileum III'de de yer bulacak şarkı iliştirilmiş, son daha doğrusu doğru yola dönüş yapmadan önceki son dönemlerine ait olan bu parçalar grubun kirli thrashy yüzünü sergiliyor. Bu izinsiz toplamanın son şarkısı ise her daim grubun en etkileyici şarkısı olacak olan yürek burkan gönül kıran One Road to Asabay. Huzurlu bir gülümseme ile albüm dinletisini sonlandırıyoruz.

8,0+/10

14 Şubat 2015 Cumartesi

Perfume Genius - Too Bright (2014)

Mike Hadreas, bu albümüyle kendi sınırlarının ötesine geçiyor. Sessiz sakin tarzının ardından müzikal olarak kaosa düşmekten kaçınarak dalgalı sulara yelken açmış görünüyor. Kimlik sorunlarını işlediği şarkılarda yansıtılan tüyler ürpertici sözler tüyler ürpertici müzikal düzenlemeler ile eşleştiriliyor. Müthiş bir uyum ortaya çıkıyor. My Body örneğini verebilirim tam da burada. Dolayısıyla albüm kapağındaki ışıltıların tersine kendine yönelip kendi içine kapanmanın soundtracki bir konsept formunda dinleyiciye iletiliyor. Kimlik, aşk, ayrılık ve direnişin itirafı diğer yandan. Şarkılar birbirinden ayrı değil bütünleyici olarak düşünülmeli yani. Madem şarkı isimlerini verdik primitif çığlıklarla ve yükselen temposuyla Grid ne acayip bir şey yafu! Değişik değişik remix bekleriz. Diğer bir single Queen, sonra No Good, folk selamı çakan Don't Let Them In ve pek bir iç karartan, ruh mengenesi I'm a Mother ismi anılması gereken diğer şarkılar. Kesinlikle sözleriyle birlikte dinlenmesi gereken bu çalışmayı da Perfume Genius'un yeni huzursuz halini de pek beğendim.

7,75/10

12 Şubat 2015 Perşembe

Inti-Illimani - Viva Chile! (1973)

Şili'deki darbe esnasında yurtdışında konserde olmalarına borçlular belki de hayatlarını. Aynı sene yayınlıyorlar bu albümü de. Illimani Güneşi manasına gelen isimleri coğrafyalarındaki bir dağın ismine gönderme içeriyor. Geleneksel müziğin toplumsal normlarda yenilenmesine dayanan tarzlarıyla sol protest müziğin ülkemizde dahi gelişimine etkide bulunabilmiş bir grup. Sanırım 70 sonlarında Türkiye'ye de gelebiliyorlar. Bu albümde de gördüğümüz gibi müziklerini kaba slogan ya da marş anlayışıyla kısıtlamamaları çok hoş. Belki de Güney Amerika yerli kültüründen beslenen ve bize yabancı gelen ezgiler, yalın ve temiz bir yoruma tabi tutuluyor ve naif bir iş ortaya çıkıyor. Politiğin doğayla sentezi bir bakıma. Her ne kadar vokal kimi zaman duygusunu sesini yükselterek aktarsa da müzik ile öyle güzel bir uyum sağlanmış ki insanı rahatsız etmiyor. Politik yönleri ile oldukça güçlü bir albüm bu. Romantize etmenin ötesinde net sözlere sahip olduğunu tahmin ediyorum. Müzikal olarak ise vazgeçilmez akustik gitarın yanı sıra tef benzeri vurmalı çalgılar ve çeşit çeşit flüt performansta yerini buluyor. Cancion del Poder Popular gibi oldukça beğendiğim güçlü parçalar kadar sözsüz ve unutulmaya yakın besteye de albümde yer verilmesi, dinleme keyfini o ana hapsediyor ve tekrar tekrar dinleme arzusunu öldürüyor bir bakıma.

7,75/10

11 Şubat 2015 Çarşamba

RETRO: Iced Earth - The Dark Saga (1996)

İnsanın hangi yaşta neler öğreneceği hiç belli olmuyor. Iced Earth sevgilisi uğruna ölen bir adamın hayatını konsept olarak almış bu albümde. Sevgilisini de kankasına kaptırmış, durumlar vahim. Öbür dünyadan geri dönen kahramanımız iyi kötü savaşında gri bir alanda güçlü bir aktör olur, felan. Yafu burada hayatı konu alınan Spawn ismindeki bir çizgi roman karakteriymiş. Bir çizgi roman kahramanı hakkında heavy metal albümü... Yeni öğrendim vallahi. Kuul mu? Yessorrayt!
Alışageldiği üzere karanlık bir albümle karşı karşıyayız. Riffler azaltılarak bu karanlığı daha rahat teneffüs edebilmemiz amacıyla sanki atmosfer daha bi ağırlaştırılmış. Sert ve thrashy besteler de hem nitelik hem de nicelik olarak güç kaybetmiş görünüyor. İşin doğrusu grubun en sıradan şarkısına ve ayrıca yaratıcılıktan uzak rifflerine bu albümde rast geldim. Diğer yandan I Died For You ve A Question of Time gibi güçlü baladlar ile bu zayıflık dengelenmiş. Albümün ruhu bir kat gerçeğe yakınsamış.

8,0-/10

10 Şubat 2015 Salı

Reiner Stach - Kafka: Kavrama Yılları II

Ne istersen söyle benim aleyhimde, sen beni benim kendimi küçülttüğümden daha fazla küçültemezsin.

Kafka'nın ölümüne doğru sayfalar yaklaştıkça okumayı yavaşlatarak kaçınılmaz sonu erteleyebilirmişim gibi garip hallere büründüm. Nihayetinde Alman yazarın soğukkanlılığı ile karşılaşmam yine de gözümde bir şeylerin birikmesine engel olmadı. Her insan öldüğü sürece acıklı bir hayat sürüyor.

Brod'a karşı insanları "Tanrı'nın kafasından çıkan nihilist düşünceler" olarak betimliyordu; ama bu onun bazı gnostiklerin savladıkları gibi hain bir dünya yaratıcısı olmadığını, aksine "keyfinin kötü olduğunu" gösterir diyordu. Brod tedirgin olarak bu koşullar altında bizim dünyamız dışında bir umut var mı diye sorduğunda Kafka gülümsüyor ve "Çok umut var - Tanrı için sonsuz umut, ama bir tek bizim için yok" diyordu.

8 Şubat 2015 Pazar

RETRO: Beseech - Drama (2004)

Gotik metal de neymiş ki diye soran bir yeni yetme arkadaşımızı memnun edebilecek kapasitede olmasına rağmen ben eskileri özledim, bir Theatre of Tragedy bir The Gathering gibi bir şeyler dinleyeyim diye düşünen büyük ihtimalle yaşı kemale ermiş dinleyiciye ise eh dedirtecek cinste bir çalışma. Beseech dördüncü albümlerini, nedense üçüncüyü dinlemedim, Akmar yapımı mp3 CD içinde yok idi ne yapayım, ahh özensiz korsancılık faaliyeti bir asır önce böyle işlerle uğraşıyorduk!!,  synth-elektronik etkisi tabana yayarak modern bir sound eşliğinde takdim ediyor. Bu tarz modern gotik metal, erkek bayan vokaller, besteler, düzenlemeler... O kadar aynı ki ... Hatta Friend Emptiness şarkısında vokal kızımız o kadar Anneke ki. Uzun lafın özü on sene önceye göre bayağı bir yaşlanmış bu albüm.

6,75/10


7 Şubat 2015 Cumartesi

V.A. - Amadeus (1984, Neville Mariner) OST

Klasik müzik ağırlıklı, Jaroslav Krce bestesi bir kaç dakikalık güzel çingene havası  haricinde, bu soundtrack Franelli'nin hayatını anlatan filmin değil daha çok Mozart odaklı bir konu işleyen Amadeus isimli filmin müzikleri imiş. Kastrato sesiyle ortalığı inleten Franelli'nin filmini hayal meyal izlediğimi hatırlamakla beraber bu filmi görmedim. Aslında Mozart temasını albümde yer bulan parçalarda da bulmak mümkün. Giovanni Battista Pergolesi adlı bestecinin melek sesli çocuklar korosu minvalindeki  Stabat Mater yorumundan bir parça ise bu temayı bozan diğer bir istisna olmakla beraber sound olarak cukkadanak oturuyor, yerini buluyor albümde. Klasik müzik üstbaşlığı altında tanımlanabilen senfoniler, piyano konçertoları, requiem ve mass gibi dini besteler, aryalar ve operalardan örneklemeler, hepsi bu albümün kanatları altına doluştuğundan olsa gerek ben klasik müzik severlerde oluşan büyük beğeni dalgasında kulaç atamaz durumdayım. Başta Figaro'nun Düğünü olmak üzere operadan seçkiler albümün ayağında ağırlık oluyor, dibe çekiyor. Bunu klasik müzikte vokale bir türlü alışamamış biri olarak söylüyorum. Bir buçuk saati aşkın süren kayıt başlarken ki etkisini sonuna kadar sürdüremiyor yani. Bununla birlikte Mozart'ı belirgin sounduyla brilikte yine usta bir şefin yönetiminde elbette dinlemek ayrı bir zevk. Bu arada aklıma takılan bir kaç soru: Neden triolar bütün elemanların ismini paylaşmaz, MFÖ değil de neden Kerem Görsev trio'dur misal. Bir de neden bizim basın illa Tsipras der? Çuprayı tsipura diye mi yazıyoruz?

7,75+/10

4 Şubat 2015 Çarşamba

Island - Orakel (2008) Comp

Almanya'nın bağrından çıkmış bu grubu daha büyük zannederdim. Yanılmışım. Atmosferik sludge metal yapıyorlar diye biliyordum. Asıl belirgin olan ise progresif death metal. Bu yapıtı stüdyo albümü olarak düşünmüştüm. Önceki EP'lerindeki şarkıların bir araya getirilip yeniden düzenlenmesinden ibaretmiş. Zaten biraz prodüksiyonda bariz şekilde de tarz değişiminde farklılığı hissedebilmek mümkün. Aklımdayken grubu dinlerken aklıma gelen diğer grupları aklım uçmazdan evvel sayayım. Cult of Luna ve Opeth. Hafiften jazz yöntemleriyle progress olan death gruplarını da ekleyebilirsiniz. Manik depresif değişken tempolu, gitarın cazi akışı, atmosferiyle ile birlikte dinlemesi ilginç bir çalışma. Vokalin brütalleştiği, ki müziği boğmayan süresine rağmen clean vokalden daha fazla yer kapsıyor, anlar bu ilginçliği biraz zedelemekte. Bestelerin tam anlamıyla pişmemiş olmalarıyla birlikte düşünürsek bu ilginç dinleme zor dinlemeye dönüşmüyor değil. İşin ironisi ise sert şarkılardan River Source über yafu.

7,0/10

1 Şubat 2015 Pazar

İnci Delemen - Antik Dönemde Beslenme

Eski Yunan ve Roma medeniyetleri ağırlıklı bu incelemede sadece o çağlardaki insanların nasıl beslendiklerini değil mutfak araç gereçlerini, yeme içme alışkanlıklarını ve şölen adabını da okuma fırsatını buluyoruz. Kısacası yemek kültürü tümüyle kapsanmaya çalışılmış. Sürpriz olarak da yemek tariflerini hatta ve de hatta bir yemek daveti menüsünü bile içeriyor. Bu kitapçık vasıtasıyla örneğin nasıl domates, patlıcan gibi bugün mutfağımızın vazgeçilmezleri haline gelen sebzelerin ancak Amerika'nın keşfinden sonra oradan tüm dünyaya yayılması gibi, Akdeniz coğrafyasında antik çağda bazı meyvelerin, baharatların da her yerde yetişmediğini ve aşılama yöntemiyle yaygınlaştırıldığını öğreniyoruz. Eski Romalıların nasıl bazı baharatların neslini kuruttuğu gibi şaşırtıcı detaylarla kitap zenginleştirilmiş. Ayrıca bolca yer verilen resimler ile birlikte iştah açıcı bir okuma bekliyor okuyucuyu, uyarması benden.

Büyük Ev Ablukada - Full Faça (2012)

Son yıllarda hayırlısıyla bizim de indie rock gibi genel bir tanımlamayla tarif edebileceğimiz tür dahilinde, janr demeyi sevmiyorum pek, peşi sıra ürünlerini çıkaran pek çok grubumuz oldu. Akustik ağırlıklı olmaları, cin sözleri, ironik ifadeleri, piyasa koşullarını iplememeleri, moderen şehir gençliğinin nabzını yakalayabilmeleri gibi bazı ortak noktaları sayabiliriz. Konser performanslarıyla da dinleyicisini kısa sürede avucuna alan Büyük Ev Abluka, bu ikinci (emin de değilim amma) albümleriyle şarkılarını akustiğin ötesine taşımışlar, elektriklendirmişler ortamı diğer bir deyişle. Bu yüzden de uzun süredir kendilerini takip eden dinleyiciyi pek de memnun etmemiş görünüyorlar. Ben ilk defa dinleme fırsatını bulabildiğim için, tanıma tanışma şerefine, puan veren sağ elimi sıkı sıkı kapatmadığımın  farkındayım. Evet, indie mindie bir şeyin ismi çok dillendirildiğinde ona bulaşmamak gibi huysuz bir huyum var. Burada da ters köşeye yatıverdim. Zira ilk kez dinlemenin etkisiyle olsa gerenk, ziyadesiyle beni memnun eden bir çalışma ile karşılaştığımı itiraf etmeliyim.  Canavar Banavar, Galvaniz Gelbiraz, Gelicem Nerdesin, Bas Bariton, Bentek Sizhepiniz gibi mahlaslara sahip grup elemanları konserlerde maskelerin ardına sığınmadıkları için kimliklerini pek de gizlemiş olmuyorlar. Misal vokali başarısıyla götüren ismin Yalan Dünya'daki Orçun olduğunu anlamak zor değil. Dizideki çarpık ağzıyla yayvan yayvan konuşan bu karaktere ne kadar tilt olduysam burada da o kadar hoşuma gitti performansı. Kayıt daha doğrusu şarkıların biraz acelesi varmış gibiyse de kulaklıkla, sözleri tekrar ederek dinlenmesi keyif dozajını arttıran tavsiye edilebilecek dinlenme yöntemleri. Nihayetinde konserlerinin nasıl geçtiğine dair eğlenceli emareleri hissedebiliyoruz. Bağıra çağıra söyleyip kendimi bulduğum şarkı Çıldırmıcam olmasının yanısıra özellikle bazı şarkılarda, misal sondaki, bizim sayke indie kulvarında müzik yapan grupların bir türlü yapamadıklarını yapmış olmaları takdire şayan. Şifreli konuştum, böyle kalsın amaaan.

8,25/10