29 Ekim 2012 Pazartesi

A Silver Mt.Zion - "Born Into Trouble as the Sparks Fly Upward." (2001)

Son dönemde yaptıklarının anti-tezini yapmışlar bu ikinci albümde (bak, şimdi kendi kendime merak ettim, niye bundan önce ilk albümünü dinlemedim ben bu arkadaşların?). Efraim'in vokali müziği ezmiyor, bilakis yer aldığı 2-3 şarkıda dahili bir parça olarak yerini bulabiliyor. Manik depresif bir yörüngede kaybolmuyoruz. Ayrıca grubun, bir GY!BE olup onu müzikalleştirerek aşma gayreti içinde çabaladığını da görebiliyoruz. Örneğin sokağa çıkma çağrısı  Built Then Burn ya da diğer çocuk alıntıları kendi halleriyle kalmıyor. Duygusal olarak da post-apokaliptik umutsuzluktan da sıyrılınmış durumda. Ki bu da mantiki bir yönelişin varacağı nokta. Ancak herbirkeslerin çok sevdiği bu albümün, çok ilginç bir şekilde, beklentilerimi karşılamadığını görmek beni üzüyor. Bunun bir sebebi yeterince bir hissiyat oluşturamaması içimde. Diğer bir faktör ise içime çöreklenen ve kulağına gelen her melodiye, off olmamış, hayır diye mırıl mırıl söylenen, oflayan ve poflayan huysuz bir minotaur'un varlığı. Evet, hepsi onun suçu.

7,75/10

Blindead - Affliction XXIX II MXMVI (2010)

Bir bakıma Cult of Luna'yı hatırlattı bana. Atmosferik sludge yapıyorlar çünkü. Bir bakıma da Neurosis'i. Çünkü amansız ve doom bir sounda takılıp kalınmandan, müzik ilerletilmiş post-rock ve progresif metal özellikleriyle süslenilmiş. Gerilimi bol sükuneti ihtiva eden dakikaların yanısıra, kimi zaman bu grunge yafu dedirttirebilen bir kaç farklı vokal tarzı ya da parkta oyun oynayan çocuk cırıltısı alıntıları albümü renklendiriyor, girinin değişik tonları şeklinde oluyor bu renklendirme daha çok. Genelde yavaş tempolu ve karanlık besteler kurşuni bir ağırlık çökerttiriyor dinleyene. Bir de albümün neredeyse tek şarkıdan oluşuyor hissi vermesi, parçaların akılda kalınabilirliğini düşürüyor. Polonya'dan yine güzel bir performans kısacası.

8,25-/10

27 Ekim 2012 Cumartesi

Beastie Boys - Licensed to Ill (1986)

Beyaz rapçiler sözkonusu olduğunda isimleri genelde unutulan Beastie Boys aslında rock öğelerini de türe yedirerek farklı bir sentez elde etmişlerdi. İşin içinde rock olursa ister istemez sert, tepki dolu ve kızgın bir tavır beklemeniz mantık dahilinde. Ama burada özellikle funk öğelerinin de başarıyla kullanılması sonucu bugün de türü geliştirip kısa bir süre içinde de dejenere ederek popülerleşmesine ve bence çığlıklar içinde can çekişmesine sebep olan parti/kulüp hip hop'ının babası olduklarını kanıtlıyorlar. O zamanlar gerçekten daha güzel daha doğrusu daha samimi bir gösterge bu. Ve daha grubun ilk albümü. 3 adet tenorün vokali , özellikle daha masküler MCA'yi (ki yakın bir dönemde genç yaşında kaybetmiş durumdayız) bir miktar kenarda tutarsak gayet genç ve çiğ tınlıyor. Böylece Eminem'i de hatırlamış oluyoruz. Bunun yanısıra yapmak istediklerini tam da ortaya koyduklarına şüphe yok. Albümün hiti gençlik marşı ayarında Fight For Your Your Right olmakla birlikte eğlence dozajı yüksek bir Girls, bir Brass Monkey, Ali Baba'lı Rhymin & Stealin de enfes parçalar. Zaten konu hip-hop/rap olunca ben biraz daha hereketli ve eğlenceli olanları dikkate alabiliyor, tabir-i caizse katlanabilir buluyorum.

8,0+/10

25 Ekim 2012 Perşembe

Orson Scott Card - Alvin Maker I: Yedinci Oğul

Şimdilik 6 kitaptan oluşan fantastik seri, yeraltı edebiyatı konusunda yıllardır sabırlı çalışma gösteren 6.45 yayınlarından çevrilmeye başlanmış. Hangi cilde geldiler bilmiyorum, TÜYAP'da devamını görebilir ve satın alabilirim. Bu seriyi ilgi çekici hale getiren en önemli özellik Amerikan tarihine getirdiği alternatif tarih anlayışıyla dünyadan çok da kopuk olmayan fantaztik unsurları gayet köklü bir zeminde birleştirebilmesi. Daha ABD yeni kurulmuştur. Fransız destekli yerliler yeni yerleşimlere sorun olurken körpe devletin bir parçası olarak yerlilerin bir kısmı da kendi eyaletlerini yönetmektedir. Ayrıca güneyde hala İngiliz krallığına bağlı topraklar mevcuttur. Yeni topraklara püriten yani bağnaz bir hristiyanlık anlayışını egemen kılmaya çalışan motiflerle,  bir tür büyü sayılabilecek doğayla uyumlu şifa, kehanet gibi olağanüstü güçlerin zıtlaşması üzerinde ilerliyor hikaye. Tarihin önemli aktörleri George Washington ya da Benjamin Franklin gibi isimlere de farklı biyografileriyle ile tanık oluyoruz.
spoiler
Annesi daha Alvin'e hamileyken batıya göçleri esnasında üzeriden geçmeye çalıştıkları nehirde kazaya uğrar. Anne ve yedinci oğul Alvin hayatlarını kurtarır. Fakat abisi nehirde ancak Alvin'in doğumuna kadar hayatta kalabilir. Böylece Alvin, yedinci oğulun yedinci oğlu olur. Bu da metafizik olarak onu Tanrı-Şeytan dualizminin ötesinde evreni hiçlemeye çalışan Yokedici'nin karşısına Maker yani yaratıcılık gücüyle donatır hale getiriyor. Değirmentaşını kayadan çocuk oyuncağı gibi oyabiliyor, ziyaretine gelip güçlerini farkındalığını sağlayan ve bu yetiyi kendi çıkarı için kullanmaması gerektiğini öğreten yerli Parlayan Adam'ın içini iyi ediyor, tamirat işinde ustalığını konuşturuyor vs. Fakat Yokedici su elementini kullanarak çocuğun başına yirmiden fazla kez dert olarak onu öldürtmeye çalışıyor. Bu da yetmiyor, Alvin'in ailesi, dindar anne ve agnostik baba ile bir sürü çocuk, ile birlikte yaşadığı kasabanın katı doktrinci ve hurafelere inanmayan papazına melek gibi görünüp Alvin'e zarar verdirmeye çalışıyor. Fakat bu ufaklığın doğumunu müjdeleyen ve kahin güçleri sebebiyle meşale olarak adlandırılan bir kız uzak bir yerden de olsa onu koruyor. Ve Taleswrapper isimli yaşlı bir hikayeci gezgin de Alvin'in gücünü keşfettiğinde bu kızcağıza misyonunda katılıyor. Nihayetinde babasını Alvin'i bu kızın da bulunduğu kasabadaki demirciye çırak olarak götürebilmek için ikna ediyor.

24 Ekim 2012 Çarşamba

RETRO: Helloween - Number One (1992) Single

Eh fena değil Number One, isminden çok daha fazla duyguya hitap eden ve gayet leziz sözsüz Les Hambourgeois Walkways ile o dönemlerde yazdıkları en iyi parçalardan You Run With the Pack ki melodik ve hızlı nakaratı ile grubun diğer şarkıları arasında ayrıksı bir yerde duruyor, yani 3 parçadan müteşekkil bu single. Tekçalar mı diyorlardı öztürkçede. Beklentilerin üzerinde kannımca.

7,75-/10

23 Ekim 2012 Salı

RETRO: Marduk - Opus Nocturne (1994)

Zamanında grubun en sevdiğim sözkonusu albümü grubun diskografisinde de çok ayrıksı bir yerde duruyor. Parçalar hayli atmosferik, doomdan gotik musikiye değişik alttürlerden besleniyorlar, fakat bu etki hem az hem de ayrı bir hüviyete büründürecek kadar belirgin ki albümü lezzetli bir hale getiriyor. Bununla birlikte baskın soundun klasik black'den pek de fazla uzaklaşmadığı da aşikar. Gel gör ki, köprülerin altından nice sular geçiyor, post-black metal çıkıyor, tür metaformoz geçiriyor, avangartlaştıkça avangartlaşıyor. Bu gelişmeler ışığında hoşlanmışlığım dereke dereke eriyor, erozyona uğruyor ki aslı mümkün değil. Lakin Materialized In Stone her daim favori parçam olmuştur, sadece bu albümde değil tüm grubun eserlerinde. Ayrıca atalarımızı kazıklarda katleden Kont Dracul'a adanan şarkı ile yağmura bağlayan kapanış parçası da gayet keyifli. Eski günler hatrına biraz torpil geçmiyor değilim.

8,0--/10


21 Ekim 2012 Pazar

Nihil Kaos - Thy Black Dominance (Demo/2006)

Yarım saate yakın süren bu demo hem kapağı hem şarkı isimlerinde işaret ettiği gibi black metal türünde. Grubun bu demoyu takriben bir uzunçalar albüm çıkarttığını biliyoruz. Demo atarlı ataklı yanıyla dinleyicinin kulağına amansızca saldıran bir soundu taşıyor. Bunun ile birlikte keskin tonlar türün daha modern bir tercihle icra edildiğini gösteriyor. Demo olmasından mütevellit kayıt anlamında sıkıntılar mevcut. Gitarın sesi bence fazla geride, bir kaç yerde ciyakladığı oluyor. Zil ve vokal sanki bir adım öne çıkmış, gibi. Yıldızlararası yolculuk yapacak teknoloji geliştirilmiş bir uzaylı formuna ev sahipliği yapan yeni bir gezegen keşfetmiyor grup. Kaotik DSO tarzına yüksündüklerini tahmin edebiliyorum. Tersine sertliği ve melodiyi tek birleştirdikleri anda somutlanan açılış parçası The Scourge On The Human Race övgüleri fazlasıyla hakediyor.

7,0+/10

20 Ekim 2012 Cumartesi

I Kill Giants (Joe Kelly/Jim Ken Niimura) - Horde (Baranko) - Dark Sun (Irvine/Bergting)

Bu entrynin ismi iyi, kötü ve çirkin olmalıydı. İyiden başlayalım. I Kill Giants, yani tercümesi ben devleri öldürürüme tekabül eden grafik roman 7 ciltte tamamlanıyor. Öncelikle siyah beyaz, bazen baştan savmalığı tam da hikayenin bir gereksenimi olduğu ortaya çıkan, animelere göz kırpan çizgisi dikkat çekiyor. Asıl başarısı ise hikayesi ve bu hikayenin çizgiye aktarımı esnasında temposunun da sayesinde hiç bir anlam yitirmemesi , tersine anlam katması. İlkokul sonda (artık 4+4+4 oldu ya , yaşasın imam hatipler, başkahraman kızımız herhalde  4+1. sınıfa gidiyordur) okuyan kızımız anti sosyal davranışlar gösteriyor. Derslerden kopuk, kendini devlerle savaşmaya hazırlayan, en güçlü silahi minyatür bir çekici yanındaki çantasında taşıyan kızımız perilerle dolu hayali bir dünya imgesinde yaşamaktadır. Ablası bir yandan çalışırken diğer yandan abisiyle kıza gözkulak olmaya çalışır. Kızımıza yine kızlardan oluşan bir serseri grubu rahatsız ederken ve döverken, hayatına önce bir komşu kızı sonrasında rehber öğretmeni girer. Kızımızın bu gelgit aklı ve dev takıntısı aslında hayatındaki bir dramı saklamaktadır. Görürüz ki yatalak hasta annesi üst katta ölümünü beklerken kızımız üzerinde bir travma etkisi yaratmıştır. Dünyaya inip tarumar yıkıntılara sebebiyet verecek devler aslında annesinin ölümü ile ilgili korkuları ve bu korkularla yüzleşmesini temsil etmektedir. Altı üstü berisi bir çizgi roman serisinin dokungaçlı bir hale bürünemeyeeğini iddia edenlere iyi bir yanıt olabilir.

Kötümüz ise Dunevari bir çöl gezegenindeki zor yaşamı konu alan Unutulmuş Diyarları andırır bir fantastik kurgu ya da FRP (neyse) den esinlenen belki de birebir uyarlanmaya çalışan bir beşleme. Dark Sun. Alternatif olarak Iontho'nun Türbesi başlığını taşıyor. Öncelikle bu dünyaya ait kavramlara yabancı kaldığımız için ne coğrafyasına ne fraksiyonlarına ve tarihine, pek bir şey anlamıyoruz. İkincisi konusu çok çiizi kraker. Bir şehir devletinden kaçmış barbar savaşçımızın yanına bir köle avcısı gelir, team oluşturup şehrin altındaki karanlık dehlizlere hazine bulmaya maceraya atılırlar. Bu savaşçının yavuklusunu bulup ellerindeki anahtarı diğer yarısı ile birleştirirler. Ki buz ve yanındaki başka bir adam büyücüdür ve takıma katılır. Bu arada elfvari bir arkadaşın ihanetine uğrarlar. Bu dehlizlerde birbirinden bayık yaratıkların saldırısı ardından Iontho'nun türbesini bulurlar. Ölü Iontho'yu bir daha öldürürler. Paraya ve çöl gezegenin tekrar yeşermesi umuduna kavuşurlar.

The Horde ise çirkin daha doğrusu çirkin güzelimiz. Heavy Metal dergisi çizgilerini taşıyan Avrupai bu roman, iç gıcıklayıcı entrika ve kültürel altyapı ile dolu bir hikaye sunuyor. İleride bir gelecekte Rusya , Çeçenistan'ı bir nükleer savaşta ortadan kaldırmış ve biraz deli bir diktatör tarafından (ne zaman Rus liderler biraz deli olmadı?) yönetilen bir ülke haline gelmiştir. Kalan bir avuç Çeçen Allah'tan cennetteki Çeçenistan'a ulaşmak için işaret beklerken içlerinden biri kendini sonu Ukrayna'da biten bir yolculukta bulur. Bu diktatör Cengiz Han'ın enkarne ruhunu uyandırıp bir tür Moğol-Rus imparatorluğu kurma planları içerisinde bolşeviklerle zamanında işbirliği yapmış bir budist rahibin mezarını bulmaları için adamlarına emir verir. Adamları bu budist rahibin kendisinden ayırdığı cinai ayinlerle bugüne kadar hayatta kalmış dişil yarısını bulup mezarın peşine düşerler. Diğer yandan Moğolistan yakınlarında bir budist kız meditasyonla Cengiz Han'ın ruhunu bulmayı başarır. Neyse sonuçta bu Çeçen arkadaşın sayesinde mezarında tekrar canlanmayı bekleyen bu rahipin bedeni yok edilir. Cengiz Han kendisiyle barışır, Çeçen arkadaş cennete gider. Diktatörü de yardımcısı ortodoks papaz öldürür. Zaten her şey yanılsama değil midir tarzında budist felsefeciliği sızar sayfalara.

19 Ekim 2012 Cuma

Pink Floyd - The Piper at the Gates of Dawn (1967)

Pink Floyd Pink Floyd olmadan önce ilk çıkışını şimdi bile gayet sıradışı bir yaratıcılığa sahip olmakla tanımlanabilecek bir psykedelik (her nasıl yazılıyorsa artık) soundun hakim olduğu bu albümle yapmıştı. Sene, tarih öncesi, 70'den öncesi benim için hepsi bir. Saykedelik demişken özellikle günümüzün sayke pop gruplarına ilham veren bir trendin temsilcisiler. Müziği tanımlamak için garip sıfatını kullanmaktan çekinmeyeceğim. Efektleri vokalle yapmaktan çekinmeyerek kuş, maymun gibi sesler çıkarılsa eğer öznel, nesnel değerlendirme felan hepisi açısından bu gariptir. Diğer yandan saykedelik deyince insan uzaysı tribal bir enfeksiyon bekliyor. Burada ise sözlere de bakarsak daha İngiliz kırsalına özgü bir naturalizm ağırlığını hissediyor. Yeşil bir tablo gibi, ışık prizmaların içinde.

7,0+/10

18 Ekim 2012 Perşembe

Patrick Rothfuss - Kralkatili Güncesi II: Bilge Adamın Korkusu

Bilge adamın korkusu üçtür. Şimdi 1139 sayfa arasında nelerdir bu tırsak mevzuları araştıracak değilim. Mühim husus şu ki, 1139 sayfa olması bu ikinci cildin.Kvothe'nin 2. gün anlattığı hayat hikayesi buysa 3. gün sanırım ayrı bir üçleme olacak. Ve konuşmaktan Kvothe'nin çenesi düşecek. Çünkü hala 17 yaşlarına kadar gelebildi hayat hikayesi. Yazarın müthiş akıcı dili özellikle çevirinin de şıklığından kaynaklı bir akıcılık bu, konusunda bir problemim yok. Sorunum yazarın seçimleri ile ilgili biraz da. Üniversite yıllarına takılıp, o efsanevi yargılama sahnesini ya da işte gemi battı, her şeyimi kaybettim, az daha ölüyordum ama anlatmaya gerek yok tavrını anlamakta gerçekten ama gerçekten zor-la-nı-yo-rum. Ha, Kvothe'nin sadece 1 saatini 1139 sayfada anlatsa onu da zevkle okurdum, okumasına da yine de içimde ukte kalıyor. Kitabın sonlarına doğru, özellikle peri kızıyla yaşanan 1001 gece fantazyasıyla birlikte ciddiyet sorunu baş gösterse de güzel bir roman, 3. cildi dört gözle, ben ve gözlüğüm, hevesle bekliyoruz.
spoooiler.
Yine bir mülakat ve harç belirlenme stresi... Öncesinde Kvothe, Ambrose'nin kumpasına gelir ve aptalca şeyler yapmasına sebep olan bir ilacın etkisinde bulur kendini. Mülakatını Fela'nın yardımıyla, kütüphaneci kız, erteletir. Mülakatta Hemme ile çatışır yeniden. Elodin Heme'nin odasını yakarken onun yanındadır ve şüpheleri üzerine toplamıştır Kvothe. Harç ücreti için yine Devi'yle görüşür ve arşivin gizli kapılarını ona vermemeyi başarır. Bu arada Elodin ile yakınlaşmaya başlar, onun sayesinde arşiv yasağı kalkar. İsimlendirme dersine kaydını yapar ki ders aldığı vakitlerde hayalkırıklığı yaşar, Elodin'in yöntemlerini çok daha sonra anlayacaktır. Denna ile görüşmelerin birinde kızın Ambrose ile çıktığını öğrenince hayalkırıklığı yaşasa da bu ilişki de kısa sürer. Kız, yüzüğünü Ambrose'ye kaptırmıştır ayrıldığı sırada. Kvothe de arkadaşları Sim ve Will ile tertibat kurup Ambrose'nin hanodasına sızar. Ama camlar büyülü olduğu için Ambrose hırhız uyarısını alıp hana döner. Kvothe'de camdan kendini zor atar. Bu sefer asistan hemşire kızımız Mola'nın hünerli ellerinden deva görür. Ardiyede ise artık güverte lambasından başka yaratıcı fikirler geliştirmenin vakti gelmiştir. Zaman içinde Kvothe kendini bir aşırı sıcak bir aşırı soğuk içinde bulur. Sonunda birisine kendisinin sempatiyle zarar vermeye çalıştığını tahmin eder, kanını elde etmiş biri. Zaten kanını rehin almış olan tefeci Devi'den şüphelenip ona kafa tutar. Beklediğinden daha güçlü çıkar Devi. Araları bozulur. Ancak onu öldürmeye çalışmış olan kişi o değil sonra ortaya çıkar ki Ambrose'dir. Hanodasında bulduğu kan üzerinden büyüyü uygularken aslında hedefinin Kvothe olduğunun çok da bilincinde değildir. Kvothe bu tarz saldırılardan gelebilecek zararı önleyen grem ismindeki bir tür alet edevatı yapar. Sonunda Sim, Will, Fela , Mola ve hatta Devi bir araya gelip Ambrose karşıtı bir ittfak oluşturur. Fela Ambrose'yi bir yemek randevusu ile meşgul ederken, Kvothe ve arkadaşları Ambrose'nin odasında yangın çıkarır. Kvothe'de yangını söndürme bahanesiyle odayı talan eder, kanlı giysi parçasını da ateşlere atmayı başarır. Odaya dönen Ambrose'nin cebinden de Dena'nın yüzüğüne ait rehinci fişini aşırır. Ambrose- sen yaptın sen yaptın derken, insanlar tarafından - yafu, o sonradan geldi, odanı söndürmeye çalıştı hatta gibi laflarla cıkcıklanır. Kısaca Ambrose faka basmıştır. Sonra, Kvothe'yi ejderustan kurtardığı köyden bir kız gelir bulur. Ona katliamın olduğu düğüne ait hatırladıklarını anlatarak, vazo üzerinde gördüğü Chandria suretlerini anlatır. Bu arada Chandrialıların can düşmanı Amyrler hakkında da kayıtların silindiği ya da değiştirildiğine inanmaya başlar. Kendilerini gizlemeye çalıştıklarına göre şövalye benzeri bu nizamın (order için bulunan  en şık tercüme) hala faal olması gerekir diye çıkarsamada bulunur. Bu arada atölyede oktutar dediği bir tür savunma aracı icat eder. Sonradan çok iyi para getirdiğini görecektir.  Ardından  Ambrose'a rüzgar çağırıp zarar verdiği için demir yasası gereğince tutuklanır ve davası görülür. Üniversitedeki bazı hocaların ve ünlü savunmasının da desteğiyle beraat eder. (ayrıntılar yok tabi) Neticesinde ikisinin çatışması üniversiteye de zarar vermeye başladığı için en uygunu bir kaç dönem ara vermektir. En uygun zamanda Threpe'den umulmadık bir haber alır. Vintas'da önemli bir lord olan Maer Alveron tam da onun gibi bir adam aramaktadır. Referans notu lavta kutusunda gemiyle yola çıkar.
Bilge adamın üç korkusuna bu esnada rastlamış bulunmaktayım: fırtınalı bir deniz, aysız bir gece ve yumuşak başlı birinin öfkesi. (üçüncüsü ile hemfikirim) Neyse gemi batar kalkar bir şey olur beş parasız, sırtında borç, yırtık pırtık kıyafetiyle Severen kentine varır. Lavtasını rehin bırakıp kendine çeki düzen verdikten sonra saraya uğrar ve hastalığından dolayı olduğundan yaşlı gösteren Alveron ile görüşebilir. Bazı bazı sohbetler neticesinde sarayda kalmaya başlar. Bu arkadaş, soylu bir kadına kur yapmak istemektedir ve böyle bir ozanın yardımına ihtiyaç duymaktadır. Fakat kısa sürede anlaşılırki bu yörenin ve sarayın örfleri adetleri pek gariptir. Kısa sürede Alveron'un doktorunun aslında onu yavaş yavaş zehirlediğinin farkına varır. Nihayetinde ikna etmeyi de başarır hasta adamı. Fakat simya ve sempati gücüne sahip bu doktor kaçmayı başarır. Alveron da kendine gelmeye. Talihe bakın Denna da Severen'dedir. Kendisine kötü davranan gizemli hamisinin tekrar desteğini kazanmıştır. Kvothe neden ona katlanıyorsun dediğinde de bozulur. (işin aslı bu hami Chandrialı çıkacak ya neyse) Hatta Denna Chandrialıların tarihiyle ilgili bir şarkı yazmıştır ki burada Amyrler kötülenmektedir. Buna da Kvothe kızar. Bu kadar güven kötü patlar ve kuzeyde ormanlık bir alanda Alveron'un krala gönderdiği vergilerin durmadan çalınmasını önlemek için hazırlanan keşif grubuna liderlik etmesi istenir. Aklı ve büyü gücünün etkisi  fazla göze batmaya başladığı da inkar edilemez bir gerçektir. Bir ormancı izci, biri erkek diğeri bayyan sonradan yakınlaşacak olan fedai bir çift ve kendi dili haricinde aturca'sı zayıf, sessiz, kızıl giysiler içinde Adem genci. Yolculuk esnasında bir yandan otoritesini kabul ettirmeye çalışırken diğer yandan da ilginç Adem geleneklerinden etkilenmeye başlar. Tempi her gün dansı andırır savaşçı hareketlerinden oluşan bir egzersiz yapmaktadır. Ademler el hareketlerine dayalı bir duygu gösterme dili kullandıkları için yüzleri genelde sabittir. Savaşçılıkta ustalaşmış bir halka üye olarak kendi ülkesinin dışında becerilerini satışa çıkarırlar. Onun yanındayken yavaş yavaş dilini ve egzersizlerini öğrenmeye çabalar Kvothe. En sonunda haydutları bulurlar ki bir gruptan ziyade bir kaç düzine askerdirler aslında. Gayet kanlı bir baskın ve Kvothe'nin kendini de aşan büyü gücü yardımıyla kampı darmadağın ederler. Ancak kampın başındaki adamın Chandrialılardan biri olduğunu anlar Kvothe. Bu küçük zaferin ardından biraz da korkutarak saygı kazanmayı başarır. Dönüş yolunda grup bir fey kızı görür. Bu kızlar erkekleri etkileyip kendi dünyalarına götürmekte aşktan yorup çıldırmalarına ve ölmelerine neden olmaktadır. Kvothe ileri sempati gücüne de güvenerek kaybedecek neyim var ulen deyip kızın peşine takılır. Günler boyunca fantazya neticesinde dünyaya geri dönmek için kıza oyun oynar, geri dönmesi şartıyla gitmesine izin verir fey kızı. Bu arada geleceği bilen ama hep kötümser bir şekilde onları etkileyen bir ağaçla konuşur ve rahatsızlanır o dünyada. Bast sonradan derki, Fey polisi o ağaçla konuşanlar kötülükleriyle dünyaların kaderini etkilediklerinden dolayı önlem almasına rağmen bunu başarman çok iyi bir şey değil. Zira Fey polisi bu kişileri normalde öldürür. Kız da aslında Kothe'den etkilenmiştir. Ona gölgeden bir pelerin örer. Sonra ayrılırlar. Kvothe arkadaşlarını bir handa bulur, tüm insanlara hikayesini anlatır. Destan destan yayılır ünü. Bu esnada Tempi'yi tanıyan diğer Ademler onu yargılamaya Ademre'ye çağrırılar. Zira gizli öğretilerini Kvothe'ye öğretmeye başlamıştır. Kvothe'de onla birlikte yol alır. Hanım üstad Sheyn onun ders almasını sağlar. Ufak bir Adem kızçocuğunu dövebilecek kıvama gelir. Bu esnada diğerlerinden tepki görür, hocasıyla sonra başka bir kızcağızla yakınlaşır felan. Severen'e dönmek için çıktığı yolculukta Edema Ruhu bir kafileye rastlar. Halbuki onlar Edema kılığında komşu kasabadan kız kaçırmış bir haydut grubudur. Kvothe hepsini öldürür, kızları kurtarır. (demiştim Fey mevzusundan sonra kitabın sağlam bastığı zemin çatırdamaya başlıyor) Neyse Alveron'un yanına gelir. Alveron kur yaptığı kadın ile evlenmiştir. Bu kadın hiç sevmediği Edema Ruhlar hakkında ileri geri konuşunca Kvothe de zıvanadan çıkar. Kısa sürede istenmeyen adam ilan edilir. Cebi para doludur ve o güne kadar yaptığı iyiliklere karşılık üniversitedeki masraflarını karşılamak için Alveron'dan açık çek verilir. Üniversitedekilerin ise onu öldü bildiğini öğrenir. Mutlu, mesut anlar, arkadaşlarıyla buluşunca. Harç zammı artık onu etkilemez. Yine Denna'yı bulur, yüzüğünü teslim eder. Handa ise yaşlı Kvothe iki asker tarafından dövülür ağzı burnu kırılır her ne kadar direnmeye çaba gösterse de. İşin aslı bu tezgahı gizlice yardımcısı Bast planlamıştır. Bakalım altından ne halt çıkacak.

14 Ekim 2012 Pazar

Friedrich Nietzsche - İşte Böyle Dedi Zerdüşt

Kasıtlı olarak okumayı uzun süredir ihmal ettiğim Nietzche'ye, artık her yerde karşılaştığım referanslardan gına gelmesinden ötürü bir el atmanın vakti geldi de geçiyor. Nazizmden anarşizme oradan modern felsefeye herkesin kendinde bir şey bulduğu ya da orasından burasından çekiştirdiği yazarın en ünlü eseri tabi ki İşte Böyle Dedi veya Buyurdu Zerdüşt. Kabalcı baskısı bir dönem başbakanlık da yapmış Ord.Prof.Dr.Sadi Irmak tarafından çevirilmiş. Yani sözkonusu kitabın ilk dlimize çevirisi.
İlk olarak hedef tahtasına koyduğu dinlerin sembolik diliyle kutsal kitap ayetlerine benzer yazım tekniği ve dikkati üst noktada tutacak masalsı anlatımı kafamızda oluşmuş kasvetli Nietzche imgesini bir noktaya kadar yıkıyor. Yine de kolay bir okuma olduğunu söylemeyelim ve anlatılanların hepsinin üstünden geçmek gibi bir gayret içine de girmeyeceğim. Öz olarak bugüne kadar bize öğretilen sebatkar, ahlaklı, öbür dünyaya çalışan kısaca minimal yaşamayı öğreten anlayışı tersine çevirerek hayatı olumlayan, arzu ve istenci ön plana alınması gerektiğini vaaz eden bir bakış açısı sunuyor bize. Buradaki amaç Tanrı'yı aşmış yaratıcı bir sıfata sahip üstinsanın doğuş aşamasına hazırlık aslında. Gündelik hayatta karşılaştığı olumsuzlukları kendini güçlü kılmak için selamlayan bir savaşçı, iyilik-kötülük gibi ikili zıtlıklara dayalı geleneksel ahlakı aşmış bir üstinsan modeli çobanın da oyunu bir sayan ayaktakımınca lekelenmiş bir demokrasi tanımın da ötesinde konumlanacaktır. Dolayısıyla geleneksel ahlakı temsil eden dinadamları, bilgeler ve siyasetçiler bu ayaktakımı ile birlikte aynı eleştiri yağmurunun hedefidirler. Peki ben bu okuma neticesinde ne düşünüyorum? Özünü daha önce bilmekle birlikte güçlü sembollerle desteklenmiş aforizmaların temsilinde bu görüşler, her ne kadar öyle yaşamasamda şu an, geçmişimde önemli bir ağırlığı bulunan sufilikle yoğrulmuş benliğimi yine de afallatmakta büyük bir başarı gösteriyor bu yapıt.

RETRO: Helloween - The Best, the Rest, the Rare (1991)

Güzel ve dengeli bir toplama diyip geçelim.

8,25+/10

13 Ekim 2012 Cumartesi

Fabrizio Paterlini - Autumn Stories (2012)

Elit klasik müzik dinleyicilerin pek sevmeyeceği bir yapıt bu. Sebebi de minimalist bir tekrarcılığa ve übermelodiye sırtını yaslamasına bağlayabiliyoruz. En sevdiğim şey! Sadece piyano var ve gönüllere hitap ediyor, sadece piyano tuşları değil kalp kapakçıklarım titriyor vallahi. Bir kaç şarkıda yaylılar sadece atmosfere destek amaçlı devreye giriyor. iyi de oluyor. Atmosfer de huzurlu bir hüzün etrafında şekilleniyor. Sonbaharın hüznü nasıl huzurla birleşiyor ne tür bir sadomazoşizmdir bubilmiyorum. Halihazırda huzur denen şeyi nadiren tadan biri olarak karşıma çıktığında belki de bu duyguya yabancı olduğumdan tarifi başarıyla yapamıyorumdur. Hissiyatım lakin bu. Dinlerken gözümü kapattığımda bir dere, kapalı bir hava, gölgeler altında çayır ve ardından gri bir ev geliyor aklıma. Elbette albümdeki ağaçlar kuru parmaklarını göğe yükseltmiş durumdalar. Yine de halimden hoşnutluk ar bu tabloda. İşte, huzur burada devreye giriyor demek ki. Erik Satie'ye yakın bir isim arıyordum, sonunda buldum.

9,0/10

12 Ekim 2012 Cuma

Ne Obliviscaris - Portal of I (2012)

Demosu ile dikkat çeken grubun bu çıkış albümü özellikle melodik death severler arsaında bir süredir büyük bir beklenti yaratmıştı. Süresi demodan uzun olmasından dolayı soundlarını daha derli toplu sergileme imkanına bağlı olarak icra ettikleri türün melodik death'in ötesinde bir yere konuşlandığını görmek daha doğrusu duymak mümkün. Bir kere yapılan müzik tam anlamıyla arada bir avangard sınırına uğrayan bir progresif metal. Atağa geçen bateri veya diğerlerini kıskançlıktan çatlatacak kadar kaliteli (ya da benim tercih ettiğim bir brütal vokal diyelim, mütevazi olsun) vokal sebebiyle black metal. Değişken tempolar, polifonik ritimler, temiz brütal vokal reveransı, egzotik doğuya özgü melodiler, keman başta olmak üzere (kaliteli bir keman solosunu bir metal albümünde duymak büyük bir şans, gotikler! siz hele bir kenarda bekleyin!) farklı enstrümanlar, albümün baştacı hürrem sultanı tam radyoluk As Icicles Fall'da somutlanan ele avuca sığmayan alternatif metal soundu, anlat anlat bitmiyor yafu. Her bi şeye 1 saat 10 dakika içinde el atmışlar yani. Haaaaaa işte! Tam burada problemler oluşmaya başlıyor. Bazı anlar bu kadar öğeyi aynı tencerede karıştırmaya çalışırlarken kontrolün ellerinden kaçtığını hissediyorsunuz. Kontrolü genelde yakaladıklarında sımsıkı bir şekilde çaldıkları gibi dinleyenleri de yerlerine mıhlayabiliyor. Ancak ilginçtir, komplex ve sert bir sound ile örülü albümler dinledikçe açılır, kabak çiçeği misali, bir keşif yolculuğu gibimdir. Burada tersini tecrübe ettim. Dinledikçe etkisi alına alan büyü gitti giderekten sönümlendi.

8,25+/10

10 Ekim 2012 Çarşamba

Arditi - Marching on to Victory (2003)

Martial Industrial tarzını gerilimi ve fear factorü yüksek bir atmosferle sunmaktan başka tür içinde bir orjinallik sergilemiyor bu İsveçli arkadaşlar. İtalyan gibi gösterip İsveç vuruyorlar. Bilindik İkinci Dünya Savaşını hatırlatırşarkı isimleri, nutuk alıntıları, dıdıdın efektleri, top gümbürtüleri... Müzikallikten çok dönem belgeseli fonuna daha çok yaraşıyor. Duyusal bir belgesel yani. Ya, galiba bu tür, bu janırr, böyle bir yere gitmez durumda. Fabrizio Paterlini'yi bekliyorum gözlerim kapalı.

7,0/10

9 Ekim 2012 Salı

Sting & The Police - The Very Best of Sting & The Police (1997/2002)

Vallaha, konsere geliyor diye değil zamanlama tamamiyle tesadüf. 18 şarkı , yarısı The Police yarısı Sting. Benim yaşıtlarım az çok Sting'in The Police vokali olarak ünlendiğini bilir. Yine de bu şarkıların hangisi gruba ait hangisi Sting'e, ayırt etmek de umursamak da zor. Aslında büyük bir ipucu var, eski şarkıların ritmi biraz  reggaemsi tınılarda. Bununla birlikte genç kuşağın ise bırakın The Police'i Sting'i duyduklarından bile şüpheliyim. En son hiti Desert Rose'un ki bu toplamada da yer alıyor, 99 yılında çıktığını düşünürsek, oy oy yüzyıl geçmiş gibi aradan. Fakat biz biliyoruz ki Fragile gibi Roxeanne gibi Every Breath You Take gibi, Englishman in New York gibi klasikleşmiş 80'ler besteleri de bu sanatçı şürekasının eseri. Albümde sadece bu şarkılar değil yine sevilen ve sayılan Message in a Bottle, So Lonely, Can't Stand Losing You, Don't Stand Close To Me de yerini buluyor. Şöyle isimlerine bile bakınca ne kadar güzel şarkılar çıkarmış olduğunu görüyoruz Sting ve sazekibinin. Lakin notlarımı topladım belgelerle geldim, nerede Shape of my Heart? Soruyorum ahali nerede? Ya Mad About You? Rock Steady, Let Your Soul Be Your Pilot? Düşününce amma da şarkısı varmış adamın albüme dahil edilmemiş. Bir de anglosakson diyarlarda tekdüze Fields of Gold hayranlığı ( şarkıyı çok da sert eleştiremiyorum, rahmetli anne babasına ithafen yazmış) ve Fragile'a karşı bir hazımsızlık bir ne de amma apartılmış bir şarkı eleştirmenliğine bürünmüşlük var ki protesto ediyorum. Ve şunun farkına varıyorum, şarkı sözleri aptal aşk temasının ötesinde, Fields of Gold'dan demin bahsettim, Fragile savaşların ve şiddetin anlamsızlığı ve insanların kırılganlığına yönelik Nikaragua iç savaşından esinlenen bir şarkı, Every Breathe You Take romantik bir aşk şarkısı değil aşkını saplantı haline getirmiş bir sapığın hikayesini konu alıyor. Roxeanne de aslında bir hayat kadını yafu!

8,50/10

7 Ekim 2012 Pazar

RETRO: Marduk - Those of the Unlight (1993)

Etkileyici bir kapak çalışmasına etkileyici bir müzik eşlik ediyor demek isterdim. Biraz Mayhem'in efsanevi albümü DMDS'ye benzetiyorum. Dönemin ortodoks ruhunu temsil ediyor bir bakıma. (Bir bakıma diyorum çünkü melodik bir yan da var bu albümde) Kötücül bir atmosferi dinleyenlere iletebiliyor. Ama ekstem bir sıfat kullanamıyorum bu albüm için. Biraz melodik, bazı şarkılarda rifler şık hareket içinde, atmosfer fena değil. Akustik enstrümental parça bile yapmışlar yafu. Yani hiç bir sıfat baskın değil, orta sınıfa hitap etmişler. Bu da albümü vasata doğru çekiyor işin doğrusu. Neyse ki hala Fabrizio Paterlini var.

6,50/10

6 Ekim 2012 Cumartesi

The Cast of Cheers - Family (2012)

Kapağındaki sevecenlik dinlemem için tek sebep oldu. Yaptıkları müzik Battles gibi math rock grupların şirin şekerpare ve sıkı ritimlerle örülmüş gitar tonu ile bildiğimiz İngiliz dansıbıl rock melodilerin senteziyle ifade edilebilir. Albümün başlangıcı özellikle çok iyi. Albüm kapağında olduğu gibi güneşli bir vokal eşlik ediyor parçalara. Ancak kaçınılmaz oluyor ve albümün ikinci yarısı dibe vuruyor. Besteler sadece ritimlerin ve hızın değiştiği aynı melodiler üzerinde inşa ediliyor. Bir miktar eğlence ve ileriye yönelik potansiyel barındıran bu indie de bindie albümün böylece herkeslere hitap edeceğini söylemek güçleşiyor. Dolayısıyla Fabrizio Paterlini'den kat be kat uzak bir yerde olduğunu tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok.

6,75/10

5 Ekim 2012 Cuma

Drudkh - Eternal Turn of the Wheel (2012)

Her ne kadar bu son işleri grubu daha önce bilenler tarafından kendini tekrar ve hatta hatta açık seçik bayıklık tabirleriyle etiketlense ve yapıştırılsa da ben tam da aradığım şeyi buldum. Bir kere daha önce sadece Swan Road'u dinlemiştim. Çok daha artistik akustik bir o kadardan da fazla folklorik idi. Buradaki sound ise minimal hipnotize bol tekrar riflere dayalı orta yavaş tempo bildiğin canhıraş black metal. Bir başlangıçta bir sonlangıçta atmosfer ağır basıyor. Sonbaharın Üzgün Bezgin Kuşlarına Elveda isimli şarkıda elbette arkada martılar çığrıyor. Son şarkıda ağırlığını hisettiren bas gitar nağmeleri şarkıyı güzel-çirkin spektrumunun dışında bir noktaya taşıyor. Anlattıklarım kadarıyla klasik değil de ne? Nerdeyse Fabrizio Paterlini.

8,25+/10

2 Ekim 2012 Salı

The Black Heart Procession - Six (2009)

Karanlık ağır tempo bir alternatif rock musikisi, bir yanıyla Devotchkavari amerikana çöl tarzı, bir yanıyla gotik rock (bir iki sefer acaba bir Lake of Tear mi oluyor derken köşeyi döndüler her defasında) biraz da Tinderstick'i andırır barok pop. Atmosferi methini duyduğum kadar dinleyeni etkilemiyor bence. Yine de dinlenebilir kimilerince hoşlanabilir, yanağından öpülebilir. Ama bir Fabrizio Paterlini etmez. Bu arada albümün kapanışını yapan şarkının adı Iri Sulu. İri ve sulu, ne olabilir ki acep? Şeftali!

7,0/10