20 Ekim 2012 Cumartesi

I Kill Giants (Joe Kelly/Jim Ken Niimura) - Horde (Baranko) - Dark Sun (Irvine/Bergting)

Bu entrynin ismi iyi, kötü ve çirkin olmalıydı. İyiden başlayalım. I Kill Giants, yani tercümesi ben devleri öldürürüme tekabül eden grafik roman 7 ciltte tamamlanıyor. Öncelikle siyah beyaz, bazen baştan savmalığı tam da hikayenin bir gereksenimi olduğu ortaya çıkan, animelere göz kırpan çizgisi dikkat çekiyor. Asıl başarısı ise hikayesi ve bu hikayenin çizgiye aktarımı esnasında temposunun da sayesinde hiç bir anlam yitirmemesi , tersine anlam katması. İlkokul sonda (artık 4+4+4 oldu ya , yaşasın imam hatipler, başkahraman kızımız herhalde  4+1. sınıfa gidiyordur) okuyan kızımız anti sosyal davranışlar gösteriyor. Derslerden kopuk, kendini devlerle savaşmaya hazırlayan, en güçlü silahi minyatür bir çekici yanındaki çantasında taşıyan kızımız perilerle dolu hayali bir dünya imgesinde yaşamaktadır. Ablası bir yandan çalışırken diğer yandan abisiyle kıza gözkulak olmaya çalışır. Kızımıza yine kızlardan oluşan bir serseri grubu rahatsız ederken ve döverken, hayatına önce bir komşu kızı sonrasında rehber öğretmeni girer. Kızımızın bu gelgit aklı ve dev takıntısı aslında hayatındaki bir dramı saklamaktadır. Görürüz ki yatalak hasta annesi üst katta ölümünü beklerken kızımız üzerinde bir travma etkisi yaratmıştır. Dünyaya inip tarumar yıkıntılara sebebiyet verecek devler aslında annesinin ölümü ile ilgili korkuları ve bu korkularla yüzleşmesini temsil etmektedir. Altı üstü berisi bir çizgi roman serisinin dokungaçlı bir hale bürünemeyeeğini iddia edenlere iyi bir yanıt olabilir.

Kötümüz ise Dunevari bir çöl gezegenindeki zor yaşamı konu alan Unutulmuş Diyarları andırır bir fantastik kurgu ya da FRP (neyse) den esinlenen belki de birebir uyarlanmaya çalışan bir beşleme. Dark Sun. Alternatif olarak Iontho'nun Türbesi başlığını taşıyor. Öncelikle bu dünyaya ait kavramlara yabancı kaldığımız için ne coğrafyasına ne fraksiyonlarına ve tarihine, pek bir şey anlamıyoruz. İkincisi konusu çok çiizi kraker. Bir şehir devletinden kaçmış barbar savaşçımızın yanına bir köle avcısı gelir, team oluşturup şehrin altındaki karanlık dehlizlere hazine bulmaya maceraya atılırlar. Bu savaşçının yavuklusunu bulup ellerindeki anahtarı diğer yarısı ile birleştirirler. Ki buz ve yanındaki başka bir adam büyücüdür ve takıma katılır. Bu arada elfvari bir arkadaşın ihanetine uğrarlar. Bu dehlizlerde birbirinden bayık yaratıkların saldırısı ardından Iontho'nun türbesini bulurlar. Ölü Iontho'yu bir daha öldürürler. Paraya ve çöl gezegenin tekrar yeşermesi umuduna kavuşurlar.

The Horde ise çirkin daha doğrusu çirkin güzelimiz. Heavy Metal dergisi çizgilerini taşıyan Avrupai bu roman, iç gıcıklayıcı entrika ve kültürel altyapı ile dolu bir hikaye sunuyor. İleride bir gelecekte Rusya , Çeçenistan'ı bir nükleer savaşta ortadan kaldırmış ve biraz deli bir diktatör tarafından (ne zaman Rus liderler biraz deli olmadı?) yönetilen bir ülke haline gelmiştir. Kalan bir avuç Çeçen Allah'tan cennetteki Çeçenistan'a ulaşmak için işaret beklerken içlerinden biri kendini sonu Ukrayna'da biten bir yolculukta bulur. Bu diktatör Cengiz Han'ın enkarne ruhunu uyandırıp bir tür Moğol-Rus imparatorluğu kurma planları içerisinde bolşeviklerle zamanında işbirliği yapmış bir budist rahibin mezarını bulmaları için adamlarına emir verir. Adamları bu budist rahibin kendisinden ayırdığı cinai ayinlerle bugüne kadar hayatta kalmış dişil yarısını bulup mezarın peşine düşerler. Diğer yandan Moğolistan yakınlarında bir budist kız meditasyonla Cengiz Han'ın ruhunu bulmayı başarır. Neyse sonuçta bu Çeçen arkadaşın sayesinde mezarında tekrar canlanmayı bekleyen bu rahipin bedeni yok edilir. Cengiz Han kendisiyle barışır, Çeçen arkadaş cennete gider. Diktatörü de yardımcısı ortodoks papaz öldürür. Zaten her şey yanılsama değil midir tarzında budist felsefeciliği sızar sayfalara.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder