31 Mart 2018 Cumartesi

Asya - Asya (2, İsyankar) 1996

İlk iki albümü de kendi ismini taşıdığı için bu ikincisi albümün başlangıç şarkısı İsyankar namıyla da bilinmekte. İsyankar, bir Gökhan Kırdar bestesi. Doksanlar Türkçe Pop'un sesini taşıyan ama Gökhan Kırdar'ın dokunuşunu hissettiren bir çalışma. Tıpkı diğer şarkı Beni Aldattın gibi. Mustafa Sandal'ın ilk dönemlerini hissettiniz değil mi? Saz ve etnik katkı denge açısından tam da yerli yerinde dozajda. Bununla birlikte prodüksiyon ve düzenlemeler dönemin kusurlarını taşımaktan geri kalmıyor. Zaten bu kaydı da doksanlar Türkçe popunun klasikleri arasına katan sebeplerden biri de bu. Ayrıca yeri gelmişken söylemeliyim ki, arabeske yaslanmayan Türkçe slow şarkı dinlemeyi o kadar özlemişim ki farkına varmamışım. Bununla birlikte bir kaç şarkı, Vazgeçmedim yada Affetmem, isimlerini geçirmek gerekirse, sinir bozucu nakarat ve vokal harmonileri içermekte, benden uyarması.

7,50

30 Mart 2018 Cuma

Zhrine - Unortheta (2016)

Modern black metal tanımını son yıllarda dinlediğim kadarıyla fazlasıyla hak eden grup İzlanda'nın uzak yörelerinden çıkıp gelmekte. Doğal olarak oradan babam çıksa dinleme gibi bir alışkanlık edindim zaman içinde. Altyapıda ilginçlikler barındıran, riffleriyle göz dolduran, death metal'e göz kırpmanın ötesinde bayağı bayağı bürünen bir çalışma bu. Bu dediğim ilginçlikler uyumsuz akorlar ve türe damgasını vuran ve belki de artık klişeleşen gitar tonuyla Deathspell Omega'lıklar olarak somutlanabilir. Death börülcesi ve çığlık tarzındaki iki vokal zaman zaman harmoni içinde ilerlemekle beraber ağırlığını ortaya koyan death vokal tempoyu biraz ağırlaştırıyor. Bunda elbette genel doomvari hissiyatın, ambiyatik intro ve outroların ve yavaş pasajların etkisinin olduğunu da es geçemeyiz. Anlayacağınız üzerine melodik ve gruuvi bir hat belirlemek yerine atmosferi güçlü bir şekilde hissettirmek amaçlanmış. Bu da modern black metal'e yabancı bir kavram değil. Yani bana albümün ortasına kadar sıkıcı gelmedi değil. Ancak World ile biraz daha kayıt ilgimi çekmeye başlıyor. Empire'a bağlandığı an çok şükela. Bitene kadar da güzellikler devam etmekte.

7,50-/10

28 Mart 2018 Çarşamba

Legend of the Galactic Heroes (96-105. Bölüm) - Star Trek: Next Generation (4. Sezon) - The Expanse (1-2. Sezon)

Dünya tarikatı ve Phezzan eski derebeyinin anlamsız müdahaleleri ve hızlı ve mantıksız bir sürüklenmeyi takriben soğumaya başlamışken animeden, güzel toparladı ve bitti. Reinhard'ı dizi boyunca tutmamak elde değildi. Beklendiği gibi bir uzlaşma ile dizi sonlandı. Üstelik son bölümde yıldızlara elini uzatan çocuk figürü oldukça dokunaklıydı. Neyse ne, bittiğine sevindim bu maceranın da. Aklımda Attack of Titans var da seri sonlanmadığı diye biliyorum. Yeni bir animeye başlayacak enerji kalmadı bende.

Uzay Yolu 4. sezonu hakkında ne diyebilirim ki, artık akraba gibi oldum karakterlerle. Işınlamacıbaşı O'Brien core kadroda yer almalıydı bence. Normalde komedi filmlerindeki rolüyle çok sevdiğim Whoopi Goldberg maalesef konuk olduğu bölümlerde pek fark yaratamıyor. Ama egzantrik karakter Q çizilen itici karakterine rağmen benim sempatimi kazandı. Q'nün bu kadar üstüne gitmeyin yafu. Şu an izlediğim 5. sezonda da tanık olduğumuz üzere uzay fenomenlerine ve uyduruk teknolojik terimlere bel bağlanması arttıkça dizi sıkıcılığın pençesine düşüyor. Belki de artık bütçe gittikçe daralmaya başlamıştır, bilemeyeceğim. Sanırım bu sezonun sonunda da tıfıl Wesley nihayet akademiye kabul ediliyor. İzlemeye devam...

İlk kitabını da okuduğum Enginlik serisinin dizi hali de the Expanse namıyla Netflix'de gösterimde. Sadece ilk kitap değil devamını da ekranlarda izlemek mümkün. Belirttiğim üzere romanında hoşuma gitmeyen şeyler vardı. Dizi de buradaki açıklıkları kapamak için belki de olması gerekenden fazla müdahalelerde bulunmuş. Örneğin Holden ve tayfasının birbirine kardeşçe bağlılığını, Holden'ın doğruluğun peşinde hiç savrulmadan koşturmasını ve aşırı iyimserliğini dengelemek adına daha ilk bölümde ekip içinde gerilimler icat edilmiş. Bu kadar kavgaya çoktan birbirlerini boğazlamaları gerekliydi mantıken. Üstelik tam bir Hollywood klişes değil mi bu, stres altındaki grubun birbirine düşesi meselesi. Ha, burada kavga dövüş yine de can ciğer kuzu dolmaları. Diğer yandan Holden'ın bu davranışının köklerine inerek psikolojik bir sebep sunmaları şık olmuş. Ayrıca tonla yeni eleman ekrana taşınmış. BM'deki şu yaşlı teyze tam bir psikopat ve ben psikopatları severim. Miller hakkında ise kararsız kaldım, kuul mu değil mi diye. Aklıma gelmişken bu oyunculuk dünyasında bilimkurgu oyunculuğu diye yerleşmiş bir kavram mı var arkadaş? Biraz vasat, duyguyu geçiremeyen, yapmacık ve tutuk. Burada da sıkça karşımıza çıkıyor çünkü. Yine de, evet yine de, soluksuz bölümleri arka arkaya hüplettim, hakkını vermek lazım. Tempoyu, heyecanı iyi ayarlamışlardı.


26 Mart 2018 Pazartesi

Unica Zürn - Kara Bahar

Son yıllarda okuduğum en parça tesirli çalışma . Genç bir kızın gözünden cinselliğin, ensestin, sevginin ve sevgisizliğin itiraf edercesine ki yazarın otobiyografisinden izler taşıdığı da aklınızın bir ucunda kalmışsa eğer, bu kadar açıklıkla yazılması ister istemez okuyucuyu sarsacaktır. Hala sevip sevmediğimden emin değilim, ama üzerime düşürdüğü gölgeyi uzun bir süre taşıyacağıma eminim. İsterdim ki Encore , Duygu Çağı Kitapları serisine devam etsin.

25 Mart 2018 Pazar

Savatage - Streets : A Rock Opera (1991)

Down Town Jesus ismindeki bir müzisyenin yükselişi ve çöküşünü konu alan konsept bir albüm bu, ismi üzerinde rock opera. Streets dediği de New York sokakları. İçinde az da olsa konuşma alıntıları, az olması iyi, hızlı tempolu ve slow şarkıların olduğu albüm çeşitlilik sunmakta başarılı. Sound olarak bayat ve klişe hard rock numaralarının çekilmesi, keyboardlu ritimler gibi, benim açımdan kötü. Bu tarz müziğin ses olarak hiç de akla modern çağ abd şehrinin arka sokaklarını getirmediğini de söylemeliyim, en azından ben bağdaştıramadım. Konsept bir albüm için önemli bir detay bu. Çünkü parça başına değil tümüyle bir değerlendirme yapabilmem için açık çağrı oluyor konsept kayıtlar. Besteler de kendi içinde dengesiz. Baladlar ve Can You Hear Me Now, Ghost in Ruins gibi vokal performansının da üst aşamaya dokunduğu şarkılar iyiyken hareketli parçaların çoğu dönemin hard rock esintilerini taşıdığından zayıf. Bununla birlikte sololar felan iyi ama bir an öylebir şeye dokunuyor ki illet oluyorum. Keyfimi kaçırabiliyor. Böyle bir potansiyel varken ben isterdim ki daha sert ve bütünlüklü bir şeyler ortaya çıksın, dönemin çizii aksiyonlarına kapılmasın. O yüzden ceza niyetine kullandıüım sopamı ortaya çıkarıp elemanları dürteceğim.

7,75/10

23 Mart 2018 Cuma

Matthew Halsall & The Gondwana Orchestra - When the World Was One (2014)

Japon esintili Kiyomizu-Dera diyorum başka bir şey demiyorum. Albüme damgasını vuran fevkaladenin fevki bir parça. Diğer örnekleri de göz önünde bulundurursak dünya müziği etkisiyle spiritüel caz diye bilinen akıma dahil edilebilir bu kayıt. Şarkılarının birinin isminin Tribute to Alice Coltrane olması da bu minvalde tesadüf sayılmaz. Ayrıca çok değişik, orijinal bir şey ortaya koymasalar bile tarzı 2010'lara gayet modern ve pasparlak bir prodüksiyon kalitesiyle taşımaları takdire şayan. Güçlü canlı ve keyifli bir çalışma dinlenmeyi bekler efendiler!

8,25/10

22 Mart 2018 Perşembe

Prince Nico Mbarga & Rocafil Jazz - Sweet Mother (1976)

Nijerya'dan Fela Kuti'nin Afrobeat müziğine benzer şekilde Afrika ritimleri ve melodileri ile yüklü caz esintili orkestra dans funk musikisi. Hayli enerjik. Çok da tarzım değil. Ama tür konusunda bilgilenmek isteyenler için hoş bir örnek.

6,75-/10

20 Mart 2018 Salı

Godspeed You! Black Emperor - "Luciferian Towers" (2017)

Albümün girizgahının gerçekten sevmediğim drone perdeli avantguarde cazımsı bir parça ile yapmaları gerçekten talihsiz bir olay, ne kadar istemeseniz de dilinizdeki buruk tat sonrasına da kalıyor. Ta ki son şarkıya kadar. Orada grubun kalitesini bir kez daha duyabiliyorsunuz. Yalnız şöyle bir şey var ki, grubun ürettiklerine iyice alışmış durumdayız. Ne artık fazlasıyla heyecanlandırabiliyorlar ne de eleştirilerimiz olmakla birlikte hayal kırıklığı yaratıyorlar. Bu da illaki tehlike çanlarını çalmasa bile bir tıngırdatmakta.

8,0--/10

18 Mart 2018 Pazar

Boxcutter - Oneiric (2006)

Dubstep türünde bir çalışma bu. Otantik bir atmosfer, özellikle drum'n bass, glitch efektleri, oryantal dokunuşlar gibi etkilenimler ile müzik çeşitlendirilmeye çalışılmış. Bir dub şarkısı var ki örneğin, farklılığıyla öne çıkmakta. Genel olarak ise kaydın bazı anları kulağa çarpmakla birlikte çok güçlü bir yanı yok. Atmosfere ağırlık vermekle beraber beatler ile orta ayar bir denge tutturulmaya çalışılmış. Ancak ritimler her ne kadar bahsettiğim etkilerle birlikte karmaşıklaştırılsa da heyecan uyandırmaktan uzak. En azından ben de. Yani oldukça türün standartlarını sergileyen standart bir çalışma.

6,50+/10

17 Mart 2018 Cumartesi

Terra Tenebrosa - The Purging (2013)

Aslında Elder ile birlikte stoner-sludge dinleme kampanyamı ufaktan başlatmış bulunuyorum. Bu macerada ikinci adım daha önce de dinleme imkanı bulmuş olduğum Terra Tenebrosa. Her ne kadar atmosferik sludge metal etiketiyle tanımlanıyor olsalar da bence bir ayağı da black metal üzerinde duran modern bir avantgarde müzik yapmaktalar. Keskin ve cilalı gitar tonu orijinal olmamakla birlikte sevdiğim gibi. Vokal ve atmosfer o kadar efektlerle çarpıtılıyor ki dinleyiciye işkence edilmesi kasıtla planlanmış gibi şüpheler beyinde peydah oluyor. İrkiltici ve itici atmosferi yoğunlaştıran çığlıklar cızırtılar vesair fazla yer tutuyor. Müzikal altyapı ise güzel işaretler vermekle beraber bu katmanın altında kayboluyor. Sonuçta her müzik değerlidir ama kendime sorduğum asli bir soru var. Farklı bir zamanda veya mekanda dahi olsa bu albüm kendini dinleme isteği bende uyandırıyor mu? maalesef bu albüm için cevabım hayır olacak. Hem de oldukça etkileyici albüm kapağına rağmen.

5,25/10

15 Mart 2018 Perşembe

RETRO: Amorphis - The Karelian Isthmus (1992)

Bu albümün sorunu vokal ve prodüksiyonun ne yapıp edip parçaları birbirine benzer hale getirmesi. Öyle ki bazen şarkı nerede başlıyor nerede bitiyor anlayamıyorum. Altyapıda yoksa delişmen riffler yok değil. Keyboard bataklığına saplanmadan (hiç yok değil bu arada) melodik ve hatta folk esintileri dikkatli dinleyici elbette duyacaktır. Bununla birlikte parçalar sertliğinden bir milim taviz vermiyor. Eski mektep death metal sevenler için bayağı güzel malzeme sunduğu kesin, kısacası. Üstelik grubun nerelerdeeen nerelere geldiğini görebilmek, duyabilmek için güzel bir fırsat.

6,50+/10

14 Mart 2018 Çarşamba

Hermann Hesse - Siddhartha

Romanın arkasındaki söz önemli: Genel olarak herkesçe kabullenilmiş Buddha imgesini aşan bir Buddha yaratmak, daha önce eşine rastlanmamış büyük bir başarıdır.
Brahman yani Hint dini kast üyesi olan genç Siddhartha, ayinlerin ve tanrı ve tanrıçalara yapılan sunuların kendisine iç huzur kazandırmadığını fark edince arkadaşıyla birlikte donları dışında hiç bir mala mülke sahip olmayan, yiyeceklerini dilenen gezgin Samanalara katılır. Benliği yok etmek mümkün değildir. Tam tersine bu kadar tevazu, açlığa dayanıklılık, dünyadan elini eteğini çekebilmek aslında başka bir tür kibrin dışavurumu değil midir? Siddhartha, arkadaşı ulu din adamı Gotama'nın müridi olduğunda arkadaşıyla yolları ayrılır. Her jestinde, her sözünde huzur akan Gotama kendi hayat felsefesini bulmuştur. Ama bu yol diğerlerini de kurtarabilecek midir? Artık yaşlanan arkadaşı Govinda hala huzuru aradığını itiraf edecektir son karşılaşmalarında. Büyük bir şehrin girişinde hiç bir zaman sevmediği hayat kadını Kamala'ya tutulur Siddhartha. Hayat dersi ilginç tesadüflerin arkasındadır. Siddhartha yolunu terk eder, Kamala'yı hoşnut edecek kadar para kazanmaya bakar bir tüccarın yanında. Paranın, zevk ü sefanın esiri olmuş eleştirdiği çocuk insanların arasında kaybolur bir süre sonra. İş oyun olmanın dışına çıkar, heyecan arar, kumarda evini bahçesini bir kaybedip bir kazanana kadar. İçindeki boşluk benliğini kavurdukça arkasına bile bakmadan yine yollara düşer, çocuğunu taşıdığını bilmediği Kamala'yı dahi geride bırakarak. Bir ırmak kenarında salcılık yapan ihtiyarın yanına sığınır. Irmağı dinlemesini öğrenir gel zaman git zaman. Irmak konuşur, hikayeler anlatır, alay eder, öğretmeni olur. Zamanın yokluğunda yüzler, olaylar birbirine karışır suların yansısında. Gotama'nın huzuruna hacı olmaya giden Kamala zehirlei bir yılan tarafından ısırıldığında Siddhartha'nın kulübesinde son nefesini verir, çocuğu babasının yanında bırakarak. Çocuğun da şehre dair, hayata dair hırsları vardır, yaşayacağı günahları, yapacağı hataları.. Siddhartha'nın onu alıkoyması hiç bir şeyi çözmez. Çünkü

sevgi her şeyin başı değil midir? Tek önemli şey dünyayı sevebilmektir, onu aşağılamamak,ona ve kendine hınç ve nefret beslememek, ona, kendine ve bütün varlıklara sevgiyle, hayranlıkla ve huşuyla bakabilmek. Yoksa kurtuluş ve erdem de sözcüklerden başka bir şey değildir. Dünya mükemmellikten yoksun yada mükemmellik yolunda ağır ağır ilerliyor değildir, her an mükemmeldir o, tüm günahlar bağışlanmayı, tüm küçük çocuklar yaşlıyı, tüm bebekler ölümü, tüm ölenler sonsuz yaşamı kendi içinde taşır. Hiç kimse bir başkasının yürüdüğü yolda ne kadar ilerlemiş olduğunu göremez, haydutların ve zar atıp kumar oynayanların içinde bekleyen bir Buddha, Brahmanların içinde bekleyen bir haydut vardır.
 Siddhartha bunları öğrenmiştir, kendi kendine, her şeyi herkesi kendine öğretici addederek.
 Bilgelik bir başkasına anlatılamaz; bir bilgenin başkalarına anlatmaya çalıştığı bilgelik aptalca bir şey gibi gelir kulağa. Bilgi başkasına aktarılabilir, bilgelikse keşfedilebilir, yaşanabilir.

Fikret Kızılok - Singlelar 2

1971:Emmo ve Vurulmuşum, ilk şarkı tamamı ile bir Fikret Kızılok şarkısı. Sanatçının Anadolu ruhunu sözüyle bestesiyle yeniden yaratıyor olması hakikaten etkileyici. Bağlama melodisi kulakta çok zengin yankılanıyor. Vurulmuşum ise bir Ahmed Arif şiirinden bestelenmiş. Darbuka sanırım, alışıldık eğlenceli oynak bir ritim tutturmaktan ziyade dramatik etki yaratmada kullanılmış. Genel şikayetimi bir kez daha tekrar edeyim, şarkılar çok kısa.
8-/10
Aynı yıl Gün Ola Devran Döne/Anadolu'yum: İkinci şarkıdan başlayayım. Favori şarkılarım arasında yer almayacak bir şarkı. Draması bol ağır tempolu lirik bir şarkı. Sözler yine büyük şair Ahmet Arif'e ait. İlk şarkı ise hani neredeyse halay formunda diyeceğim, bağlamalar zurnalar, sanırım bu noktadan sonra hareketli bir parça olduğunu söylememe gerek yok. Ah, söyledim bile. Güzel.
7,50/10

1972: Leylim Leylim (Kara Tren) / Gözlerinden Bellidir: Bu iki şarkı da sözüyle bestesiyle sanatçıya ait çalışmalar. Leylim Leylim altyapıda grek'imsi ve oryantal ritimlerin süslediği bir aşk şarkısı. Gözlerinden Bellidir, kavalla ağıt gibi açılıp sonra neredeyse, azıcık Mısır usulü ritimlere bağlanıyor. Halbuki bunun da sözleri Mecnun'vari aşk ve özlem dizelerinden oluşuyor. Ayrıca bu iki şarkıda vokalin vibrasyon tekniği pek bana hitap etmedi.

7,0/10

Ursula K. Le Guin - Anlatış

Doğruyu söylemek gerekirse yazarın en iyileri arasına girmesi zor bir roman bu. Türkçeye çevrilmesi oldukça uzun zaman alan bu eser, yine üzerine düşünülecek, analizler yapacak pek çok fikri damarlara zerk ediyor. Bu yüzden de heyecanla karşılanmış olması doğal. Hele de üstüne benim de neredeyse aşık olduğum yazarın vefatını da eklersek... Ancak burada yazarın başvurduğu  teknikler, üçüncü gözden değerlendirmeye tabi tutulan antropolojik belgesel tarzı demek istediğim, ya da ayrı kutuplardaki iki ayrı sosyal dokunun kıyası, ya da Budizme benzer Anlatış olarak burada nitelenen dinsel (din değil ama) hayat felsefesinin aşırı idealleştirilmesi, ya da bu üçüncü bakışla temsil edilen kişinin cinsel, sosyal kendi dertlerini de taşıyor olması (aslında bu bir yenilik olabilir şimdi düşündüm de), kısacası daha önce yapılanlardan çok da farklı bir şey yok. Dolayısıyla didaktizmi baskın geliyor ve modern bir Siddhartha önermesi olarak huzura aç ruhlara hitap ediyor. Sonuçta her eseriyle darma duman olup yeni dünyalara yelken açacağız diye bir kural da yok. Bu haliyle bile okuması oldukça keyifli. Zaten yazarı bilenler okumayı es geçmeyecektir, okumamazlık da yapmamalılar zaten.

8

13 Mart 2018 Salı

Caina - Setter of Unseen Snares (2015)

Aklınıza gelen bütün post-ları ekleyebileceğiniz modern ve atmosferik black metal yapıyor Caina. Daha önce dinlediğim bir kaydına istinaden diyebilirim ki çok da akılcı kalıcı, taş taş üstüne ekleyen bir şey ortaya koyamıyor. Bu kısa albüm de buna bir istisna değil. Amma daha doğrusu AMA kaydın B yüzünü kaplayan, kaydın kısa olduğunu söylemiştim, bir şarkı var ki Orphan, işte buna şapka çıkarılır. Dinleyene doom kederi geçiren, doom doom kurşunu gibi bir şarkı, acılar içinde clean vokalle açılıyor. Devamını söylemeyeceğim. Kaydı dinlenir kılan yegane parça bu. Uzun süresi sebebiyle normalde çok daha altlarda değerlendirebileceğim kayda doping etkisi yapıyor bu şarkı. Bir de eklemeden geçemeyeceğim bir şey var ki; hani bazı tek tabanca grupları dinlersiniz ve aa bunu tek kişi kaydetmiş olamaz dersiniz ya, Caina bunu dedirtmiyor işte. Anlatabildim mi bilemedim. Bir de eklemeden geçemeyeceğim ikinci şey var ki, albüme mevcut çiizi intro gibi karanlık bir outro yakışırdı doğrusu.

7,0-/10

12 Mart 2018 Pazartesi

Georges Ifrah - Rakamların Evrensel Tarihi 7

Uzun süredir ara verdiğim seriye geri dönüş yaptığım bu cilt İslam Dünyasında Hint Rakamları alt başlığını taşıyor. İslam coğrafyasının (çünkü bu coğrafyada bilime Yahudi ve Hristiyan alimler de katkıda bulunabiliyordu, çünkü Avrupa'da başka dinlere sahip kişiler o zamanlar barındırılmazken, öyle yada böyle Ortadoğu, Orta Asya ve Kuzey Afrika, en başta Endülüs hatırlanmalı, gayrimüslimlerin de yaşayıp zenginleşebildiği, toplumu zenginleştirebildiği yerlerdi) sadece Hint rakamlarını ileten bir görev üstlenmekle kalmayıp bilim ve tekniğin de antik dünyadan günümüze gelişiminde aracı rolünü kitap hatırlatmakta. Bununla kalmayıp somut örneklerle pekiştirmekte. Gazali'nin etkisi olabilir, Moğol istilası tabi ki. Ama Osmanlı döneminden itibaren fikri cenah dahil, edebiyat bir yana bırakılırsa, pek de örnek verilememesi acı bir gerçek.

Bauhaus - In the Flat Field (1980)

Post punk mı gotik rock mı bilmem ama bir o kadar deneysel bir o kadar yıkıcı bir müzik bu. Bir kaç delişmen şarkı var ki albümü benim için değerli kılıyor. Bu tarz müziğe biraz mesafeli olmakla birlikte eleştirmenlerce türünün en iy örneklerinden biri olarak değerlendirildiğini söylemeliyim. Ama şimdiki nesil ne der bilmem. Çünkü atmosferi bi değişik, farklı normlarla işleyen farklı bir dünyanın, sosyal yapının tezahürü gibi. Tezahürü de cümle içinde kullanmış oldum böylece. Bir de pek bi edepsiz kapağı var yafu. Aman birileri görmesin, sonra bilmemkaçıncı mahkeme kararı ile notunu yapıştırırlar alimallah!

7,0/10

8 Mart 2018 Perşembe

Elder - Lore (2015)

Kesinlikle bu grubun stoner rock/metal türündeki emsallerinden ayrılıp neden ismini duyurduğunu, nasıl bu kadar parlayabildiğini anlayabiliyorum. Sözleri kısıp enstrümental kısımlara, sololara yüklenmişler. Bu yönüyle takdire şayan. Ancak benim tercihlerime göre bu kısımlar kendini fazlasıyla tekrar ediyor ve bazı yerlerde dengesini kaybedip bağlantıyı kaçırıyor. Bazı anlarda da vokal ya da anlık gitar tınılarında Mastodon'a benzetmedim değil de kötü bir şey değil zaten bu. Dinlerken keyif verici olduğu şüphe götürmez bir gerçek.

7,50--/10

7 Mart 2018 Çarşamba

Nusrat Fateh Ali Khan - Mustt Mustt (1990)

Önceki albümüne göre qawwali olarak bilinen sufi Pakistan müziğinin usta isminin bu albümünü biraz zayıf buldum. Okuduğum kadarıyla biraz da o dönemdeki dünya müziğine yönelişten faydalanmaya çalışıp batılı kulaklara göre, onların zevkine göre uyarlamadan geçmiş bu kayıt. Gerçekten de bu etkiyi hissediyorsunuz. O tutkulu, yakarış dolu performans kısıtlanmış. Kısacası uçları törpülenmiş. Ve bu tarz bir uygulama bu müziğe yakışmıyor. Yoksa Ta Deem gibi içinde hoş parçalar yok değil. Bir de pek beğenilen Massive Attack remiksi içeriyor ki beni etkilemeden uzaktı. Değerlendirmem iktisadi rasyonel beklentiler etkisinin altında.

6,75-/10

6 Mart 2018 Salı

Einherjer - Av oss, for oss (2014)

Einherjer'e son vakitlerde ne yaptıklarına dar bir bakış attıktan sonra herhalde gönül rahatlığıyla veda edebilirim. Burada gayet geleneksel viking metal yapmaları ilginç. Çünkü grubun zayıf halkası vokal bu tarz müziği bayağı bir baltalıyor. Besteler, sololar (evet gitar solo var) iyi kötü iş görür durumda. Ancak bu vokal pek de ciddiye alınmayacakları, eğlenceli işlerine yakışıyordu. Yine de albümde kaydı vasat emsalleri arasına düşürmeyecekleri silahları var. Epik Trelldom ve Av Oss, For Oss, yani son iki parça. Ankara'nın en çok İstanbul'a dönüşünü seviyorum sözü gibi bu kaydın da en çok kapanışını sevdim. Epik hava sağlayacağım diye keyboarda yaslanmamaları da ayrı bir takdir teşekkür kırmızı kurdeleyi hak ediyor.

7,0/10

5 Mart 2018 Pazartesi

RETRO: Korn - Follow the Leader (1998)

Garip bir albüm bu. Rap'in iyice belirginleştiği Cypress Hill'i hatırlatan ama uzağında vasat parçaların yanısıra Freak On A Leash, Got the Life, It's On gibi ala şarkılar da içeriyor. Eh fena değiller de var. Her telden yani. Zaten Korn, çok da takip edip umursadığım gruplardan olmamıştı. Yine de müzik dünyasına özellikle türü dahilinde düşündüğümüzde bir dönem damgasını burması sebebiyle, sadece belgesel niteliğiyle bile bir kulak verilmeyi hak ediyor.

7,0/10

1 Mart 2018 Perşembe

Björk - Utopia (2017)

Başlarda gerçekten hiç sevmedim. Kayıt hece hece söyleme tarzı ile Selmasongs'un çok uzağında olması, sürprizsizliğiyle Vulnicura'dan çok da uzaklaşamaması, arkadaki prodüktör Arca'ya mal edebileceğimiz suni doğa göndermeli irkiltici sesleri atlamam gereken engeller olarak önüme serdi. Üstelik şarkılar hiç bir yere bağlanmıyor, kendi içinde birbirlerinden de pek farklılaşmadan devri daim edip duruyor. Dinledikçe yani öyle böyle değil ama dinledikçe bu unsurların dahi albüme ayrı bir güzellik kattığına ikna oluyorsunuz. Ama hiç bir şey, tekrarlıyorum hiç bir şey şu albüm kapağına beni alıştıramaz.

7,50+/10