27 Aralık 2023 Çarşamba

On Thorns I Lay - Crystal Tears (1999)

Çok güzel kemanlı, yürek burkan bir parçayla açılıyor bu albüm. Eskiden de bilirim, grubu da tanıma sebebimdir. Keman önemli. Lake of Tears ve bilumum grubu da özel yapan bir enstrümandır. Fakat albüm önceki çizgiden bağımsız bir hat izliyor. Gotik metalin klişelerine yaklaşıyor. Kemanıyla, hoş atmosferiyle henüz aynılaşmamasına rağmen. Doksanlarda bu tarz gruplar yerinde duramıyor elektroniğe dek uzanan hep bir arayış içinde hareket ediyorlardı.

7,50/10


26 Aralık 2023 Salı

Dino Sabatini - Shaman's Paths (2012)

 Ambiyansı yoğun trans etkili mini mini minimal tekno ve alt notalar tribal etnik felan filan. Yolda izde dinlendiğinde inceliklerin farkedilmesi gerçekten zor iş. Bayağı emek istiyor, sakin bir ortam , belki biraz da karanlık. Kalp atışlarınızı yavaşlatıp günlük kaygılardan ve hızlı yaşamdan uzaklaşacaksınız. İşte o zaman anlayabilirsiniz. Yine de tam anlamıyla hoşunuza gitmeyebilir. Bir menzili, varış noktası yok çünkü. Fütüristik bir Amazon ortamında , Uzay Yolu'ndaki holografik oda misali, gizemli bir ruhun peşinde dolanıyorsunuz misal. Dinledikçe takdir ettim ve puanım yukarıya doğru ilerledi. Nihayetinde beni teknoya alıştırmayı başaran bir yapıt değil. Ama türü öğrenmek için başvurulabilecek, tribal yönüyle de farklılık yaratabilmiş bir eser.

6,25/10




24 Aralık 2023 Pazar

V.A. - Dragon Attack: A Tribute to Queen (1997)

 

Queen grubu ve vokali Freddie Mercury ses, tavır ve besteleriyle nevi şahsına münhasır isimler. Ve dolayısıyla onların şarkılarını yeniden yorumlamak yürek ister. anlarım, tekno yaparsın, modern klasik müzik yaparsın ama hele ve hele aynı tür içinde şarkıların başkalarınca seslendirilmesi ve çalınması ise bir o kadar manasız. Seversiniz sevmezsiniz ama bu besteler Freddie Mercury'nin sesiyle ve yorumlama tekniğiyle özdeşlemişmiş. Ötesinde bizzatihi varoluş nedenleri bu karakterizasyon. Bu bilgiler ışığında demem o ki benim için bir şey ifade etmeyen bir çalışma olmuş. Gruplardan ziyade müzisyenler bir araya gelip şarkıları coverlamışlar. Yer yer sololarda vesair sergilenen hüner kulakta parıltı yapıyor . Müziyenlerin adlarına bakınca, Yalmsteen'i görüyorum hiç kaçırmaz böyle işleri, Glen Hughes, Mart Friedman, Soto vs... , bundan doğal bir şey olamaz elbette. Günün sonunda neden bir Queen best of'u yerine bu kaydı dinleyeyim sorusu cevapsız kalıyor.

6,25/10

23 Aralık 2023 Cumartesi

Badluck - Badluck (1992)

 

Türkiye'de böyle de bir grup çıkmıştı ve kaset bile yapabilmişlerdi. 80'lerin parıltılı hard rock türünde. Gayet de iyi yapmışlar. Buralı oldukları bile çok belli değil. Kaset kalitesi kötü olmasına rağmen eğlence ihteva eder. Tabi türü çok sevmiyorum ben. Sevenler daha mutlu mesut olacaktır. Kadroda Müebbet Muhabbetten Cenk var. Sonra duramamış Malt ile müzik dünyasına tekrar adım atmıştı. 

6,50+/10

20 Aralık 2023 Çarşamba

Tamikrest - Toumastin (2011)

 

Kendi yazacağıma kendi söyleyeceğime inanamıyorum, bu kulaklar ne duyacak bu gözler ne görecek daha. Genel kanı öyle olmasa da bana hitap etmedi bu albüm. Sönük ve durağan buldum. Belki fazla duygusal geldi bana. O coşkudan eser yok. Şaşkınlık içindeyim.

6,75/10

18 Aralık 2023 Pazartesi

IDLES - Crawler (2021)

 

Son yıllarda rock namına ilginç şeyler oluyor. Dördüncü albümüne yetişebildiğim IDLES da kısa sürede büyük bir başarıya ulaşan ve görülüyor ki bunu hak eden gruplardan biri. Ve daha enteresanı bu kaydın ilk iki albüm kadar güçlü olmadığı kanısı hakim. Yine de sağlam yani, özellikle ilk kez dinleyen için. Alt notalarda post-punk belirgin olmakla birlikte grup türler arasında kalıplara sığamıyor. Vokale alışmak biraz zor. Ben ısınamadım ama çiğ ve ham haliyle değişik bir enerji kattığı da doğrudur. Uysallardaki punk gibi orta yaş krizine eşiğindeyim galiba bende. Bu tuhaflığı sevdim. Lemmy dans pistinde gibi bir şeyler.

7,50+/10

17 Aralık 2023 Pazar

Septicflesh - Modern Primitive (2022)

 

Senfonik death metal gibi spesifik bir türde istikarlı bir şekilde ürün verip bir numaraya yükselmek kolay iş değil. İşin daha zor tarafı ise şampiyon olarak kalabilmek. Açıkça konuşmak gerekirse ben bu albümden hiç etkilenmedim. Her zamanki işlerini yapmışlar. Grubun daha önceki işlerini bildiğim için orkestral kısımlar bile şaşırtmadı. Biraz zorlayan karakteri vardı zaten senfoni tarafında, fazla üsteleyen. Albümün sonlarında bu daha da belirgin hale geliyor. Ortadoğu ezgileri var zaten ki eski Yunan kültürü aslında bakarsanız doğudan gelen etkiler üzerine inşa edilmiş durumda, batılılar pek görmek istemese de gerçek bu. Yunan grupları da bu konuda daha açık fikir sergiliyor. Ne diyeyim, bildiğimiz Septic Flesh ya da septicflesh.

6,75-/10

15 Aralık 2023 Cuma

Nils Petter Molvær - Switch (2014)

 

Norveçli caz müzisyeni Nils amcadan dinlediğim bu üçüncü albüm. Eski günlerinin izini taşımakla birlikte füzyon tepkimeye elektronikayı ve ilginç amerikana tarzı efektleri sokmuş. Trompet sololarına söylenecek bir şey yok. Biraz tempoları ağır. Belki de çeşni olsun, dinlenirlik açısından zengin bir sofra sunsun diye bu farklı türlerle kaynaştırmış olabilir müziğini. Yine de atmosfer dingin , dinlendirci, kafa boşaltıcı, rahatlatıcı ve medidatif . Ara ara parlayan anlar , sinematik perküsyon tıkırtıları (Bathroom!) sunmakla birlikte albümün uzunluğu da göz önünde bulundurulunca bayağı bayağı sıkıcı diyebilirsiniz. Ben öyle dememeyi tercih ediyorum, akılda kalıcı değil diyorum. Yetmiyor bünye, daha fazlasını istiyor.

6,75/10

14 Aralık 2023 Perşembe

The xx - xx (2009)

 

Indie Pop türünün klasikleşmiş eserlerinden biridir. Bu çıkış albümünün ardından iki adet daha uzunçalarları bulunmakta. Çok da acele etmiyorlar bir bakıma. İlk dikkati çeken prodüksiyonun yalın ve sade olması. Albüm daha çok erkek ve kadın vokalin dansına dayanmakta. Bu da bir rahatlam ve ferahlık hissi veriyor ki günümüzün revaçtaki gümbürtü prodüksiyonları arasında bir nebze nefes almamızı sağlıyor. Bu minimalist yaklaşımın mini mini şekerler, lolipoplar sunmasını beklerken beste ve performans tam tersine durgun bir hüzün ve gereksiz bir drama sergiliyor. Sanki numetal ve alternatif rock dinlemeyi henüz keşfedememiş bu yüzden de bunalımını aşmayı öğrenememiş gençlerin bıkkınlığını paylaşıyor. Diğer bir deyişle ben pek de bağlantı kuramadım. 

6,50+/10

13 Aralık 2023 Çarşamba

V.A. - In From the Storm (1995)

 

Jimi Hendrix saygı albümü basitçe yeniden yorumlardan oluşmuyor, orkestral düzenlemeler de aktif bir aktör. Hendrix'i biliyoruz ama şarkılarını çok da oturup dinlemiş değiliz. Farkına varıyorum ki bir kaç parçasına aşinalığım var. Dolayısıyla coverları beğenmeyip orijinalini aratıyorlar şeklinde eleştirenlerden olmayacağım. Asıllarına riff riff, melodi melodi hakim değilim çünkim. Dolayısıyla yeniymiş gibi dinlemenin keyfine varıyorum ve özetle beğendiğimi söyleyeceğim. Orkestranın fazlaya kaçan uyumsuz yanları olabiliyor. Ve Sting gibi bir vokal de biraz alakasız gelebiliyor kulağa. Böyle kusurları var elbette. Katkıda bulunan müzisyenlerin ismini geçirmeye başladıysak,  duyulmuşlardan Carlos Santana, Steve Vai, Brian May, Paul Rodgers'ın isimlerini de geçirelim.  

7,50+/10

12 Aralık 2023 Salı

Allan Megill - Aşırılığın Peygamberleri: Nietzche, Heidegger, Foucault, Derrida / Felsefe Yazın #23

 

Aydınlanmanın başarısızlığı yani modernizm-post modernizm gerginliği ile bağlantılı aynı çizginin savunucuları olarak addedilen dört filozofun, Nietzche, Heidegger, Foucault, Derrida, başta estetik,  sanat ve kriz ekseninde olmak üzere yakınlıkları ve farklılıklarını inceleyen bu yapıt son iki felsefecinin yazıldığı dönem hayatta olması ile tam anlamıyla tamamlanmış bir projeye dönüşmese de kendi içinde hedefine ulaşmış durumda görünüyor. Yazarın Varlık ve Zaman isimli eserini okumaya bir türlü başlayamadığım Heidegger'ın bu eserinden sonraki dönemlerde ilk fikirklerinden uzaklaştığını belirtmesi, bir bakıma Foucault'nun da görüşlerini dinamik bir doğrultuda ama hep mükemmele yakınlaştırması geliyor akla, biraz hayal kırıklığı yaratmadı değil bünyemde. Yine de Heidegger'ın Nazizm ile flörtü kısa sürse de sonrasında hiç özeleştiri vermediği gibi gerçeklikleri öğrenmemize müsade etmekte.

Aslında tarihçi olan yazar Megill,  kriz derken aklın ulaşabileceği muteber iyi, doğru ve güzel standartlarının ve bununla birlikte Kitabı Mukaddes'teki Tanrı Kelamı'nın yitirilmesini kastettiğini belirtiyor. Zaten modernizmin yenilgisi bu boşalan konuma yerleştiriği insan aklının soğuk bilimselliğe dayalı evrensel sorumluluk altından kalkamamasına dayanmıyor mu? İdeoloji sosyal insanın tinsel ihtiyaçlarını bir noktaya kadar oyalayabildi. Sonuçta sunaklar tekrar kuruldu ama bu sefer insanlar birbirlerini kurban ettiği bir dipsiz çukurdan, en baştan başladılar hayatı anlamlandırmaya. Döngüsellik...Kavramların içi zaten hiç dolu değildi ama varmış gibi davranılıyordu bir aralar. Şimdi herkesin orasını burasını tutup çekiştirdiği demokrasi, eşitlik, insan hakları gibi kavramlar saygınlıklarını hiç olmadığı kadar kaybettiler. Kötü birer şaka her biri. Güçlü olanın kendini haklı ilan ettiği ve ona göre davrandığı bir dönem dünya geneline yayılıyor. Bazıları öyleydi, şimdi hepten öyle, öyle de olması gerekir. Neyse uzun bir parantez oldu.

Ancak yazar, bu yukarıda kendimce özetlediğim teolojik kırılma yerine krizi tarihselciliğin (kabaca bir yorumla ilerleme inancının) çökmesine bağlıyor. Konu ettiği estetizmi sanat ya da dil ya da söylem ya da metini birincil insan deneyimi alanını oluşturan şey olarak tanımlıyor. Aydınlanma ideolojisinin muhalifi sanatın ve şiirin gücünü önemseyen romantikler ile ilk iki filozof arasındaki bağlantılar. ortaya konuyor.

Yaşamı olumlaması ile tanınan Nietzche sanata dünya yaratıcı bir önem atfediyor. Dünya bir sanat eseridir ama Tanrının elinden çıkma değil kendi kendini doğuran bir sanat eseri. Sanat , bizi kusurlu bir dünyaya karşı koruyan"iyi görünüş istemi"dir. İnsanların ağırbaşlı ve ciddi yönlerine karşı, coşkun, gezgin, dans eden, alay eden, çocuksu ve mutluluk verici bir şeydir. Mit de sanatın üzerine inşa olduğu bir zemin olarak merkezi bir rol oynar. (Nietzche'nin sanatın karşısına bilimi konumladırdığı pozitivist bir dönemi olduğu da unutulmamalı) Miti antik Yunan kültürünün dini gerçeklikle somutlanmadan önceki zemininde yeniden inşasını umut eder. Romantizm klişesine düşene kadar Germen efsaneleri canlandıran Wagner'e de bu yüzden bel bağlamıştır. Üslübu ile birlikte Zerdüşt de bu çabadan bağımsız okunmamalıdır. 

Heidegger dünya yaratıcı gücü ilk başlarda sanat olarak belirtmişken sonraları dil olarak revize ediyor. Dünya kendi kendini yazan bir şiir diye betimleniyor. Sanat yapıtı şeyleri daha iyi görmemizi sağlamanın ötesinde yeryüzünün yeryüzü olmasını sağlar. Foucault da benzer şekilde deneyim ve dil uğraklarını terkedip söylemin yaratıcı güç olduğu tezine sarılıyor. Nietzche'de kriz paradigması Tanrı'nın ölümü nosyonu iken Heidegger'de dünya savaşı etkisiyle kriz ete kemiğe bürünüyor. Krizin nedenini bilimin özünden yani Yunan kültüründeki köklerinden- uzaklaşmış olmamıza bağlıyor. Varlık zamanda ve uzayda mevcudiyettir. Heidegger'deki baskın nostalji teması her türlü ayrımın,ayrılığın ve farklılığın dışlandığı bir mevcudiyete duyulan bir özlemdir. Köylülerin dünyasını idealize etmesi, teknolojinin Varlığı tehdit eder bir hal alması, çözüm olarak hiç bir şey yapmamaya yani itidale davet belli başlı konu ettiği izlekler. Ve biz Varlık (büyük V ile başlayan) neye tekabül ediyor, açıkca bilemeyeceğiz.

Foucault için merkezi önem taşıyan metin değil faaliyettir, bu yüzden kuralları yeniden formüle eder ve sonra da yıkar. Ne geçmişi ne de geleceği temsil etmekle ilgilenir, asıl derdi mevcut düzene bir dizi saldırıda bulunmaktır. Heidegger her eylem düzenin parçası olacağı kabulüyle edilgen bir tavır geliştirmişken Foucault kesintisiz bir eylem taraftarıdır. Çünkü nesnel bilgi yoktur ve tüm bilgiler iktidarla bağlantılıdır. Bu saldırıların amacı mevcut düzeni başka bir düzenle değiştirmek değildir. Devrim süreklidir çünkü gerçekleştirmeye çalıştığı ideal bir toplum imgesi yoktur. Yazılarında kurmaca ve parodi öğeleri saklıdır. Diğer aşırılığın peygamberleri gibi yazıları programatik olmaktan çok kışkırtıcı, yapıcı olmaktan çok sağaltıcı (tedavi edici) olma niyetindedir.

Derrida o kadar anlaşılmaz yazar ki onunla ilgili sadece birbirinden farklı görüşler, yorumlar öne sürülebilir. Örneğin Derrida'nın fikrinin edebiyata uyarlaması, doğru ya da yanlış bir temeli amaçlamamasına dayanır, yorumun ortaya konuşundaki teknik ustalık ve sözel parlaklıktır ve başka yorumları harekete geçirebilme gücüdür. "Metin dışında hiçbir şey yoktur" Yazının görevi bir şey söylemek değildir, tam tersine gerekçesi kendisidir. Derrida yazılarında Yahudi kültürünün izlerini taşısa da Levinas'ın Batı felsefesi karşısına koyduğu İbranilik anlayışını da yapıbozuma tutar. Diğer üç filozof gibi hesaplaştığı Hegel ve Kant gibi isimler de yapıbozuma uğramaktan kaçınamazlar. Dolayırısıyla yazarın kabul etmemesine rağen post-modernizmin son ismidir, belki de sonlandıracak measihi.


Heidegger okumasına başlamadan önce bu kitapla birlikte Felsefeciler Derneği'nin yayın organı Felsefe Yazın'ın bu son ve gerçekten sanırım son sayısındaki Heidegger eleştirisine rastlamam da ilginç oldu. Tabi her eleştiride olduğu gibi muhafazakar devrimci Heidegger'in Nazi geçmişi ortaya konarak başlanıyor. Sadece bir süreliğine organik olarak bağlantılı olmanın ötesinde Alman halkı, Avrupa krizi gibi öğeler içeren metinleriyle de Nazizimi beslemesinden bahsediyor. Materyalist bir bakışın ürünü olan makale felsefecinin ünlü Varlık kavramını Tanrı ile özdeşleştiriyor. İlkel bir düşünme tarzı olan mitosa geri döndürmeye çalışıyor felsefeyi. Tıpkı kitapta da belirtildiği gibi Nietzche'nin eserleriyle tanıştıktan sonra değiştiğini, felsefeyi ve hatta bilimi şiirselleştirerek mistik anlayışların kapısını araladığını belirtiyor. Kitap bundan hayırhah bahsederken aynı veri makalenin eleştiri konusu olmakta. Derrida'dan aktarımından hareketle makalenin yazarı Heidegger'ı ömrü boyunca teoloji yazmakla suçlar.

Dergideki diğer bir makalede ötekileştirme terimi tartışılmaktadır. Karşı çıkılacak şeyin ötekileştirme değil aynılaştırma olduğu vurgulanır ve öteki / başka olma hakkının öneminden bahsedilmektedir. Elbette kapakta yer verilen Simone de Beauvoir ve Hannah Arent gibi isimler hakkında akademik yazılar bulmak mümkün. Felsefe hakkında yazmak hakkında da bir araştırma yazısı oldukça bilgilendirici.

9 Aralık 2023 Cumartesi

Agalloch / Nest (2004, EP Split)

 

Sadece iki parçadan oluşan bu kayıt neden tekli değil de EP diye etiketlenip satılmış, anlamak namümkün. Ön yüzünde ünlü amerikan atmosferik black metal grubu Agalloch'un kış mevsimine özgü havaya uygun düşen minimal bir ezginin defaatle tekrarına sırtını yaslamış sözsüz ve akustik parçasıyla açılış yapılıyor. Kapanışı da hemen arkasından Nest namında çok da bilinmeyen ama araştırınca hiç de öyle küçücük olmadığının farkına vardığınız neofolk grubu yapımakta Kanuna benzeyen kantele ya da flüt benzeri başka bir enstrümanla parça farklı bir hüviyete kavuşmuş. En azından Agalloch parçasından daha fazla üzerine düşülmüş, emek edilmiş. Clean ama hava kaçıran yani fısıltılı, nefes vererek telaffuza dayalı bir vokal de eşlik ediyor. Akustik gitarın duhulü Summoning vari karanlık orman gölgesini Akdeniz misali aydınlatıyor. Anlaşıldığı üzere kaydın arka tarafı dinleyeni daha fazla heyecanlandırmakta. Aralık ayı reçetesine 1 adet  neo/dark folk albümü yazıyorum, tekli, maksi felan değil şöyle uzunca bir albüm.

6,75/10

8 Aralık 2023 Cuma

Turnstile - Glow On (2021)

 

Punk damarım azdı. Dans ve punk. kalipso hardkore. pop hunk. dream core. pozitif clouds. bumbastik hoy hoy. saykedelik tıntın. 

BOMBOMBOM

8,25/10

6 Aralık 2023 Çarşamba

Dragon's Dogma - Black Mirror (6. sezon) - Stranger Things (4. sezon) - Kadim Uygarlıklar - The Office (1. sezon)


Dragon's Dogma namındaki sevdiğimiz ve bu aralar ikincisi çıkacak RPG oyunun 7 bölümlük anime dizisi Netflixde. Coğrafya ve bazı mekanlar tutsa da oyundaki hikayenin bir alakası yok. Yine de bir noktaya kadar ilgi çekici. Ana karakter 7 büyük günah ile sınanıyor, ailesini öldüren ejderhayı ararken. Konu oyunu sevenleri pek tatmin etmiyor. Peki ya çizgiler nasıl? Seinfield'in bir bölümü geliyor aklıma. Çıktığı kadın için güzel mi çirkin mi karar veremiyor. Işık yüzüne nerden vurduğuna bağlı olarak güzel ya da çirkin çünkü. Burada da öyle. Çok kötü çizimler de bulunmakta. Lafı sünnetlersek, pek de şey yapmayın yani.

Black Mirror'ın 6. sezonu bilim kurgudan ziyade psikolojik-gerilim sularında izleyiciyi boğuyor. 5 bölümden en aklımda kalanı absürd bir sıcaklığa sahip olan sondaki Şeytan 79. Karakterlerden kaynaklı genel bir iticilik hakim bu sezona. Bu öok kültürcü politik doğruculuk gerçekten baymaya başladı. Bir kez daha altını çizmek istedim.

Stranger Things en abartılı şekilde beğenilen dizilerden biri. Ama bu sezon belki de en iyisi. Bir kere bu alternatif tersine dünyadaki baş kötüyü ve arkasındaki hikayeyi, 11 ile olan bağlantısını öğreniyoruz. Taşlar yerine oturmaya başlıyor ve son savaşa doğru çatışa çatışa ilerliyoruz. Ama soınu için gelecek sezonu bekleyeceğimiz aşikar. Bir Türk vatandaşı olarak burada anlatılan 80'ler hikayesine nostaljik bir bağlantı kuramıyorum. Veledlerin her şeyi ellerine alıp dümnyayı kurtarmalarını saçma buluyorum. Ruslarca kaçırılan göbekli şerifin kurtuluş hikayesine katıla katıla gülüyorum. Çocujların romansını sıkıcı buluyorum. Ve se ve se. Ama prodüksiyonu ile temposu ile helecanı ile dizi kendini izletiyor. Biraz daha süreden kısabilseler daha iyi olurmuş.

Kadim Uygarlıklar ve bu belgeselin sunucusu ve ideologu yani her şeyi bu sağdaki adam resmi arkeoloji topluluğunca Netflixdeki en tehlikeli, en bilim dışı şey seçildi. Bu adam çok uyanık. Bilime eleştirel yaklaşmak her zaman iyi ama bilim kendi içinde de kendine eleştirel baktığı için daha korkak adımlar atıyor ve her şey yavaş gelişiyor. Çünkü tez, hipotez, anti-tez gibi çeşitli sınamalarla bilimsel gerçek kesinleşiyor. Ve bilim her zaman "şu an bildiğimiz kadarıyla"   şerhini koşuyor zaten. Fizikteki inanılmaz gelişimlere bakmak bile yeterli. Bu adam ben UFOların medeniyeti yarattığını iddia etmiyorum diye başlıyor, resmi arkeolojinin bazı gerçekleri görmek istemediğine dem vuruyor ve özellikle denizdeki yükselmeler neticesinde geçmişte ileri bir medeniyetin olabileceğini söylüyor. Dünyada Göbeklitepe'yi de örnek göstererek belli anıtların geçmişlerinin daha eskiye gittiğini söylemekle başlıyor. Başlarda mantıklı, vay yazık etmişler adama dedirtiyor. Ama en sonda kendi de bir kanıt sunmuyor aslında. Vardığı nokta da yine Atlantis, Mu felan. Sorgulanabilir kanıtın var mı? Yok. Hiç olmazsa arkeoloji ve antropoloji ve teoloji  pür dikkat gözünü Taştepeler'e dikkat çekmiş durumda. Derinden derinden düşünüyor, çalışıyor ve yavaş yavaş değişimler göz önüne düşürüyorlar.


Komik dizi ihtiyacım için Steve Carell başrolündeki Ofis'i seçiyorum zira bu  İngiliz kökenli başarı kazanmış Ofis dizisinin Abd versiyonu. Bunun da beğenisi felan arş seviyesinde. Ben anlamadım. Yani buradaki komediyi anlamadım. Bir sezon boyunca belki de bir kez güldüm. Hani utanç duruma düşürücü hareketler, kırılan potlar, farkına varılmadan yapılan hakeretler felan. Gülmeliyiz galiba. Gülme efekti de yok ki anlayamıyorum nerede güleceğimi. Zaten kara mizah denen şeyden zerre de anlamam da bu nedir onu da anlamadım. Komedide ben biraz daha klasik noktadayım. Aile sit-comu. Herkes gülsün eğlensin sorunları çözsün en sonunda sarılsınlar bitsin. Sadece 6 bölüm süren ilk sezonundan sonra açılıyor zaten diyorlar. I-ııh, benden bu kadar.

On Thorns I Lay - Orama (1997)

 

Grup daha bu ikinci albümüyle başyapıtına erken bir dönmede kavuşmuş görünüyor. Albümün profesyonel ve leziz olduğu geçiş görevini üstlenen sözsüz parçaların ucuz klavye melodileri yerine atmosferi güçlendiren ambiyans türüne dayanmasından belli oluyor. Kadın vokal ve brütal erkek vokal geleneksel eşlikçiliği gayet yerinde dozajlarda kullanılmakta. Belki de yeniden yağılmış versiyonu dinliyorumdur, prodüksiyon tertemiz, net ve pırıl pırıl. Sözleri okumamakla birlikte konsept bir hava sezinleniyor. Tempoda ve beste formülasyonunda bazı çekinik tavırlar var. Onun dışında karamel.

7,75/10

5 Aralık 2023 Salı

Mastodon - Hushed and Grim (2021)

 

Paradise Lost konserine gidemediğim şu gün başka bir sert gruba kulak verelim, her ne kadar diskografilerinde en softu olarak seçilse de bu son albümlerini  geçen aylarda pek çok kez dinledim. Ama asıl dikkati ilk başta çeken şey bu değil. Grubun alametlerinden olan o güzelim vokalin kendini geriye çekmesi ve grup elemanların her birinin , davulcu arka vokal olmak üzere, mikrofon başına geçmesi. Garipsedim. Diğer noktalar müziğin yumuşaması, alternatif modern rock çizgisinin ufukta belirmesi, melodi melodi melodi ve çift sidiye sığan bir buçuk saatlik bir şölen. Negatiften pozitife yorumum değişti, farkındayım. Grup çok güzel melodiler yazıyor ve bu kayıtta da çok şık şarkılara yer vermişler. Tabi kaydın uzunluğu biraz kafa yoruyor amma bir kaç dinleme şarkılara ısınmak için yeterlidir.

7,75/10

1 Aralık 2023 Cuma

Holyarrow - 靖難 / Fight Back for the Fatherland (2018)

 

Çin'den black metal. Yerel ezgiler ve çalgılar bekliyorken oldukça klasik bir melodik black metal ile karşı karşıyayız. Dili ve belki de ölçekte ince detaylarda istisna olabilir. Paganik keyboard melodileri ise avrupai izler taşıyor.  Konusu da ilginç bir o kadar. Vakti zamanda Çin'in bir limanında müslüman tüccarlar çok nüfuslanmış. İsyan edip etrafı ele geçirmişler. Sonra aralarında sünni- şii diye bölünmüşler. Eh, sonra Çinliler gelip isyanı bastırmakla kalmamışlar, işkenceler ve daha da anlatılmaz kırımla yok etmişler isyancı ve ailelerini. Bu Çinliler de bazen değil her zaman aşırıya kaçan bir millet. Tarihlerine bakınız. O kadar incelemedim de eminim bu blekçiler gururla bahsediyordur. Gel gel gelelim müziğe klasik geleneksel melodik black metal dedik amma sımsıkı ve layıkıyla yapmışlar işlerini. 

7,25/10

Dragon Age:Origins - Metro 2033 Redux - Bastion- Wolfenstein (2009)

 

İlk Dragon Age oyunu klasik rol yapma oyunu hayranlarınca yere göğe sığdırılamıyor. Gerçekten de ek paketli sürümünü oynarken ben de hırs yaptım ve saatler sonrasında final savaşı da yapıp oyunu bitirdim. Dedikleri gibi eski Baldur's Gate serisindeki çarpışmaların hazzını veriyor, oyun ilerledikçe dahi çok da  kolaylaşmayan ama bir kaç tekrarla biraz da oyun yapay zekasının bir kaç denemeden sonra kolaylaştırdığını da düşünüyorum, geçebildiğiniz çatışmalar tam ayarında ve sonuçta hırs yapmamak elde değil. Az çok konu da iyi sonuçta. Tünellerden goblin ork sürüsü geliyor, başlarında bir ejder var. Olmazsa olmazımız. İnsanların kralı bu karanlık yaratıklarla mücadeleye ömrünü adamış Greywarden ki en yeni üyesi sizsiniz ekibine güvenmişken ihanete uğrar, Greywardenlar kumpasla suçlu gösterilir. Siz yeni krala karşı muhalif bir dükün, elflerin ve cücelerin desteğini alıp onu alt etmek ve karanlık orduya karşı savaşa liderlik etmelisiniz. Ama yan görevleri yapmadan ilerlemek can acıtabilir. Yine de söylemeliyim ki oyun abartılıyor. Üç boyutlu kontrollerin zorluğu sebebiyle tamamiyla izometrik oynayabildim. Görüntüler çok da iyi değil sanki sarı bir filtre var. Steam'den oyun sürekli çöküyordu. Bayağı ayarlarla oynayıp internette farklı bir crack dosyayı indirmek zorunda kaldım. Lokasyonlar arası yolculuk can sıkıcı, binalardan ve kasabalardan çıkmak yol katetmek zorundasınız ki haritaya ulaşabilesiniz. Ekipteki karakterler, onların hikayeleri ve seçime göre hikayede belli unsurların değişmesi oldukça etkileyiciydi, itiraf edelim. Ve güzel yaşlanmamış. Ara videolar ve konuşma ekranı iyi olsa da oyun ekranı sıkıntılıydı bence. Tabi çok da yüksek kalite oynamaktan çekindim. Uzun bir serinin ilk adımı olarak dikkate değer yine de.

Metro biliyorsunuz bir bilimkurgu roman serisi ve oyunları da çok sükse yapmış. Bu girizgah oyunu da ayrı bir sevilmekte. Post-apokaliptik bir dünyada yüzeyin radyoaktivite kirliliği sonucunda mutasyona uğramış yaratıklarca istila edildiği Moskova'nın yeraltındaki metro durağı ve hattı boyunca hayatta kalmaya çalışan insanları arasında buluyoruz kendimizi. Duraklar naziler ve komünistler gibi birbiriyle çatışan fraksiyonlarca da bölünmüş. Oldukça lineer bir hikayeyi takip ederek karakterimizi oradan oraya sürüklüyoruz. En sonda da yüzeyde bir kuleye çıkıp uydularla saldırı gerçekleştirerek yaratıkların toptan kökünü kazıyoruz inşallah. Sonunu zorlu boss savaşı yerine halüsinatif bir deneyim ile geçiştirmek garip olmuş. Bir de ben açık dünya oyunlarına alışmışım ya bu kadar doğrusal akışı pek ısınabilmiş değilim. Yine de fena değil. Zaten FPS'leri hem canım çekiyor  hem de oynarken tam randıman keyif alamama gibi bir izdırabım var.. 

Aksiyon indie hit oyunu Hades'in stüdyosunun önceki işi Bastion retrospektif şekilde popüler olan bir oyun. Bu da aksiyona dayalı. Sürekli haritada parkur açıyorsunuz ve farklı silahlarla hikaye doğrultusunda ilerliyorsunuz. Haritada silahlarda ustalaşacağınız arenalar da var. Değişik bir seslendirme, renkli grafikler ve benim hiç dikkat etmediğim ama başkalarının pek bi övdüğü senaryo. İşin aslı havada duran yollar, ilerledikçe tetris gibi mekanın parça parça oluşması fantastikkare bir etki yaratıyor ki benim oyunun dünyasına girmemi engelledi. Keyifli ama bitirecek kadar etkileyici olduğunu düşünmüyorum.

Wolfenstein video oyunlarının taş çağı döneminde başlayan (1981 diyorum başka bir şey demiyorum) bir seri ve aynı adlı taşıyan bu oyun ise 2009 yılında çıkan ve unutulmaya bırakılmış bir bölümü. Çok iyi karşılanmamış, vasat bulunmuş çünkü. Biraz haksızlık etmişler belli ki. Wolfenstein serisi biliyorsunuz Nazileri konu alıyor ve bu oyunda da alternatif evreni ve büyü gücünü bulmuş canavarlaşmış Nazilerle uğraşıyoruz. Bence dönemine göre grafikleri ve oynanışı çok iyi. Karakter olarak kısa süreliğine mana benzeri bir güçle alternatif evrenlerde geçici güçlere sahip oluyorsunuz ve çatışmalarda çok işinize yarıyor. FPS yani. Şehir içinde aynı sokaklar içinde debelenmeniz can sıkıcı. Tekrara düştüğünüz anlarda zorlu rakipler, bosslar çıkıyor, oyun biraz canlanıyor. Ama bu formüle çok bel bağlamışlar. Silah çeşitliliği de iyi. Oyunun yarısını geçtim ama bir çatışmada takılınca hevesim kaçtı. Çakıl taşlı köy yolu gibi, manzara iyi de pek sallıyor.
Hollow Night'ı başlattım ama platform oyunları özürlüsüyüm. Bir kademe aşamadım, kendiliğinden save olan alana ulaşamadım, öyle diyeyim. Çok şık görünüyor valla. Oynayabilene keyifler dilemekten başka bir şey gelmiyor elimden. EU4 otomatik güncellemeyi kapatmama rağmen yine kendini güncelledi ve kaydettiğim oyuna daha ulaşamıyorum. Halbuki Alman şehir devleti Bremen'i emperyalizmin kalesi yapmış idim. Tabi ki de hilelerle. Yalnız artık EU4'e güle güle demenin vakti geldi sanırım.

30 Kasım 2023 Perşembe

Fahir Atakoğlu - Fahir Atakoğlu (1994)

 Fahir Atakoğlu'nun ilk albümü çıktığı dönem ve konseptten ayrı düşünülemez. Zira başarısını büyük oranda buna borçlu. İnternetin, cep telefonların olmadığı bir dönem vardı inanır mısınız? Mehmet Ali Birand ve Can Dündar gündemi etkileyen belgeseller yapıyordu. Habercilik diye bir şey vardı. Doğalgazın olmadığı bu vakitler ailecek bir odaya tıkışır pazar günü Bizimkiler'i, Olacak O Kadar'ı, Yasemince'yi izlerdik. Fahir Atakoğlu'nun müziklerini yaptığı bu belgesel programları da. Şu an bu geçmişi yaşamayanlar için ki pek çoğumuz o zamanlar aynı hayatları yaşıyorduk, bu albüm o kadar da etkileyici gelmeyebilir kulağa. Caz, new age, elektronik arasında salınan kolay dinlenir ve dramatik bestelerin bugün için bile kıymeti vardır diye düşünüyorum.

7,75-/10 

29 Kasım 2023 Çarşamba

Jack Kerouac - Yolda

 

50'li yıllar serseri Beat kuşağı edebiyatta gençler arasında pek ün yapıp sonrasında etkisini büyütmüş de büyütmüş ve klasikleşerek yeraltı edebiyatın başlangıcı olmuştur. Kutsal kitaplarından biri de bilmeseniz de okurken tahmin edeceğiniz üzere otobiyografik izler taşıyan ahan da bu eser: Yolda. Abd'nin doğusundan batısına, batısından doğusuna, oradan da güneye, Mehiko'nun içine yollarda aç sefil bir hayat geçiren ve bursluyla geçinen geçkin öğrenci Sal Paradise'ın ağzından 3 senelik bir seyri okuyoruz. Ancak asıl hikaye idolleştirdiği vurdumduymaz arkadaşı Dean'in etrafında gelişiyor. Yaşlandım mı bilmiyorum ama yarınını planlayarak, okuyacaklarımı, izleyeceklerimi, oynayacaklarımı ve işte yapacaklarımı kafamda tekrarlayarak kendini sakinleştirebilen bendenizi anksiyete krizlerine boğan bir okuma oldu. Doğaçlama yazılması edebi kaygıları baskılarken, yolu, hayatı, "hızlı" yaşamayı, cazı, bağlanmamayı (ilişki , mekan vs), berduşluğu, dostluğu güzellemektedir kitap. Savaş sonrası 50'ler amerikan muhafazakarlığının kurallarıyla cendere altına aldığı topluma tepkisel bir kaçış psikolojisinin timsali olarak  sadece edebiyatta değil tarihte de önemli bir konumda kendini bulsa da aynı zamanda iddia edilenin aksine edebiyatın neden yüzde yüz evrensel olmadığının da kanıtlamakta. Diğer bir deyişle sanki o kadar yolu ben teptim, pek yoruldum.

28 Kasım 2023 Salı

V.A. - Kiss My A**: Classic Kiss Regrooved (1994)

 

Kiss şarkıları ama daha değişik bir yeniden yorum meselesi şeklinde allanmış pullanmış. En bir popüler şarkıların olmaması ile dikkat çekiyor toplama kayıt. Klasik rock yorumları da var zira Lenny Kravitz ile açılışı yapıyoruz , Gin Blossoms, Extreme gibi o dönem bilinen isimlerle devam ediyoruz. Amma Anthrax gibi sert bir grup ile countryci Garth Brooks'u da yanyana duyabiliyoruz. Bir tutam da grunge. Albümün ilginci Black Diamond'ın sözsüz klasik müzik coverı ise sürprizi  Unholy'nin Alman baskısındaki Almanca endüstriyel punk yorumu olsa gerek. Kısacası beş benzemez bir arada ve modernleştirmeye çalışılan şarkılar aksine hiç de güzel yaş almamış. Yine de bir eğlence barındırıyor içinde.

6,75/10

26 Kasım 2023 Pazar

Tamikrest - Adagh (2010)

 

Tuareg blues denince bu grubun yeri bende başka. İlk albümü Adak (olsa gerek) 2010 yılında çıkmış. Güçlü bir çıkış olmuş elbette. Yine farklı duyguların tetiklendiği, bizi alıp başka bir dünyaya götüren, kah şenlik ateşinde kutlamaya katılacağınız kah cenaze merasiminde ağıt yakanlarla göz yaşı dökeceğiniz bir çalışma. Nedense türün diğer temsilcileriyle kıyaslandığında yeterince ilgi alaka görmüyorlar gibime geliyor. Onların kaybı, ne diyelim.

8,75/10

23 Kasım 2023 Perşembe

Sarathy Korwar - More Arriving (2019)

 

Politik caz hafiften sıkmaya başladı mı sizi de? Bu sefer İngiltere'deyiz ve İngiltere'nin sayıca zencisi Pakileridir. Yani eski sömürgesi tüm Hint alt kıtasından göçenleri. Bu arada zenci demek ne kadar kırıcı ve hakaretvari bir tanımlama ise Paki de öyleymiş. Bundan sonra öyle demeyelim. Ne diyelim ben de bilemedim. Kimse duymasın ama İngiltere başbakanı da Hint kökenli ve istifa eden bakanı da. Ve de gayet muhafazakarlar. Obama'nın Bush versiyonu gibim bir şey mi acaba. Neyse Sarathy arkadaş baterisinin başında ama besteleri ve pek çok arkadaşını toplamış, birbirinden ezgili Hindistan kokan, funk ve maceracı ve azcık spiritüel ve hip dereni hop etkili bir kayıt meydana getirmiş. Allahu Ekber bile geçiyor sözlerinde ki o kadar açık fikirli bir o kadar da cesurlar.  Niye bu kadar sarkastik takıldım şimdi? Çünkü müziğin sağaltıcı gücünün hayli bireysel olduğuna inandım bu aralar. Ayrıca kim ki eziliyorsa, sömürülüyorsa yıllardır belki de Allah'ın aptalları ve miskinleri sevmemesindendir.

7,75-/10

21 Kasım 2023 Salı

Genesis - Trespass (1970)


 Özellikle progresif rock/metal albüm değerlendirmelerinde başkalarının etkisinde kalıyorum ister istemez. Çünkü hemen her albüm büyük bir ilgiyle karşılanıyor, ayın elemanı, yılın heyecanı, yüzyılın klasiği gibi sıfatlarla layıklandırılıyor. Ben ise bir gariban, bu şamatayı anlayamıyor bir kenarda he he iyi galiba demek zorunda hissediyorum kendimi. Genesis'in ikinci albümü için de benzer şeyler hissediyorum. Ama artık cepcesur bir şekilde söyleyebilirim. Kimsenin beğenmediği ilk albümlerini bile bundan fazla sevdim. Tamam burada artık progresif rock, folk, fantastik hayaller, naiflik, akustik çalgı çeşitliliği, senfoni, şiirsellik içiçe geçiyor. O tarzın soundunu belirliyor albüm. Ama gitar yerine org liderlik ediyor şarkılara. Gitar da bir garip zaten 12 telli. Ve vokalde hala Phil Collins değil Peter Gabriel var. Hareketli ve melodik olduğu ölçütte dinlenebilir anları yok değil elbette. Tam tersine ezgilerin altı çizili olsa da hani, beni yeterince sarsmadı. Bir dahakine inşallah.

6,75/10

19 Kasım 2023 Pazar

Four Tet - Sixteen Oceans (2020)

 

Four Tet mahlaslı sanatçının bugüne kadar hiç bir albümünü dinlememişim. Burial ile hemhal olduğu ölçüde teklilerini bilmişim, o kadar. İşin aslı Burial'ı da hayalperest nostaljik ambiyans sınırına çektikçe Four Tet'e karşı bir antipatim oluşmuştu. Bu onuncu albümü de sözsüz üst kümede elektronik parçalardan oluşuyor. Bir yandan minimal tekno bir yandan da ambiyans arası bir hatta salınmakta. Beklediğimden daha somut karakterleri var parçaların. Hatta neşeli, güneşli ve renkli yüzleriyle Baby ve Teenage Birdsong umutlandırıyor. Yine de albümde çocuk sesleri, zil çıngırtıları, su damlacıkları, serçe çığırtıları kısacası dreamy atmosferik klişeleri duymak mümkün. Ve kaydın gerisini dinledikçe umudumuzun kısa çöpü çektiğini görüyoruz. Kaydın sonunda da bu ambiyans oluş, meditatif bir hale bürünerek hoş ama boş huzurlu bir duyguyu uyandıra uyandıra sönümleniyor.

6,75/10

17 Kasım 2023 Cuma

On Thorns I Lay - Sounds of Beautiful Experience (1995)

 

Bir gotik metal dinleyeyim diye canımın çektiği anlara konseri gelme ihtimaliyle Yunan kardeşlerimiz eşlik ediyor. Grup tür içinde ilk akla gelen isimlerden olmasa da istikrarlı faaliyeti sebebiyle öyle ya da böyle isimlerini duyurabilmiş durumdalar. Benim gibi üç-beş bilemedin bir iki vatandaş varsa konser öncesi dinlemeye başlayacak, sizlere sevabından bir iyiliğim dokunacak. Bu merhaba, biz geldik albümünü esterabim geçebilirsiniz. Fısıltıyla söylenen ama yüksek volümde mikslenmiş kliğn vokal, çok da etkilemeyen ama ara ara VAOWW çığlığıyla he iyiymiş dedirten brütal vokal, dönemine uygun ama kiç klişe besteler, bin kere duyduğumuz hem romantik hem epik beşibiryerde keyboard tınısı felan fiğlan. Araya bir adet black metal parça da karışmış, bu da grubun kafa karışıklığına delalet ediyor. Bir kaç yerde birden gitar enteresan bir şeyler yapıyor, böyle bir jazzy bir şey yapıyor, ona da he iyiymiş dostum diyorsunuz. Çok da zorlamamak lazım, zira zaman dört nala koşan bir at.

5,25/10

16 Kasım 2023 Perşembe

Be'lakor - Coherence (2021)

Yeni Bela Okur'a pek ısınamadım. Dramatik bir kopuş yok geçmişlerinden elbette, Opeth ve Insomnium benzeri frijit bir atmosfere yanaşma var. Sıkı bir albüm Allah var yukarıda lakin, lakin çokça da etkilenemedim. Genel kanı bu değişime olumlu bakıyor. Yine de herkesin kabulü şu ki en iyi albümü bu değil .

7,50-/10

15 Kasım 2023 Çarşamba

Hakan Peker - Yak Beni (2004)

Hakan Peker ilginç bir şarkıcı. . 90'lar pop furyasından da önce ismini duyurdu bir kere. Camdan Cama , Hey Corç  gibi pop hitlerini seslendirdi. 90'larda da sapasağlam durdu. Amma Velakin, Köylü Güzeli, Bir Efsane şarkıları da o döneme damgasını vuran şarkılarından ilk akla gelenler. Hatta Karam parçasını içeren İlla Ki albümü tam da o günlerin sonunda en çok satan albümlerden biri oldu. Dansçılıktan şarkıcılığa gönlünü kaptıran Hakan Peker kendini aşırı ciddiye alan biri de olmadı. Yaptığı müzik pop türünün krem şanti-köpük kısmı. Popun popu. Kendisi de biliyor bunu zira sesi de güçlü felan değil. Gönül işi bu ve eğlence , gerisi lafü güzaf. Bugün ise görmezden gelinen , kasıtlı unutulan, unutturulan bir isim sanki. Müziği olması gerekenden ciddiye almaya gerek yok. Eğlence sektörü bu sonuçta. Gündemde olduğu dönemin ertesinde çıkan bu albüm ise o döeneme özgü gerilemeyi sergiliyor. Albümün en güçlü şarkısı Taner'in ünlü hit parçası Affetmedim Kendimi coverı. Bununla birlikte alaturka pop cihetinde gayet keyifli, eğlenceli, yormayan şarkılar içermekte, kimisi de Felsefe gibi basbayağı irrite edici bir kitschlik sergiliyor. İşin garibi nakaratlar da güçlü. Albümün çoğuna hiç de yerli popu takip etmememe rağmen aşina olduğumun hayretle farkına varıyorum. Ama şarkıcının bir beş 10 sene  öncesini aratıyor tabi ki. Bir de çokça slow da içermekte. Demek ki bu albümde biraz ciddi olmaya da çalışmış gibi. Bu zaman diliminden bakıyoruz ki tutmadı bu çabalar.

6,50/10


14 Kasım 2023 Salı

Attila İlhan - Duvar

 bir şarkı gibi dağdan denize yürümüş


Attila İlhan ilk şiir kitabının sonraki baskılarında kendi şiirini ziyadesiyle tanımlayarak edebiyatta durduğu yerin altını çiziyor. Garip akımına, bireyciliğe ya da İkinci Yeni'ye karşı geleneğin, folklorün, toplumculuğun bayrağını dalgalandırıyor. 2. Dünya Savaşının gölgesi şiirleri belirleyen  önemli bir etkene dönüşmüş. Bu yüzden belki de kimi zaman kendini idamlıkların önğne dizildiği bir duvar kimi zaman direnişçi yerine koyarak  hürriyet şairi sıfatını kullanmaktan çekinmiyor. Türk şiirinde romantizmin piri diye bilinen, şiir entelijansiyasından da dışlanan ama her daim okuyucuyla buluşmayı bilen şairin ilk şiirleri kaleme aldığı esnadaki yaşı olan yirmiyi aşan bir olgunluk, ustalık göstermekte. İlk bölümde yetiştiği yörenin efsanelerinde epik halk türküleri geleneğiyle şiirleri biçimleniyor. Bu cihette imgeler sergileyen şiirden çok kah Kurtuluş Savaşı direnişini konu alan kah kırsal yaşamın zorluklarını irdeleyen poetikadan uzak pastoral öyküye yakın durmakta kitaptaki eserler. Şiirlerin bir çoğunun özel isimlerle adlandırılması tesadüf değil. 

deli gönül içlenir birden umud kırılır 

 kervan gözden nihan olur görünmez 

 gelir çan sesleri gelir yalnız 

 gelir çan sesleri ıraktan gelir 

 vakit ve saat gelince 

 karanlık gurbette bir gece 

 yıldızlar düşerken ağlanır 

 gözyaşı yürekten gelir 

 gel gelelim yıkılmaz gam sarayı 

 kale kapıları açılmaz 

 vurursun duvar sağır 

 vurursun kapılar sağır 

 bakarsın dört taraf kara 

 kapanıp yüzü koyun taşlara 

 mahzun düşünürsün 

***

benim gönlüm şarkıcıdır şarkı yakar aşk üstüne 

 şarkılarım deniz nefes şarkılarım pehlivan 

 kanat vurur rüzgara şahan gibi doğan gibi 

 hey gümbür gönül şarkımız dünyakaridir

Şair büyükşehirle tanışınca odak noktası da Nazım Hikmet'ın yaptığı gibi  işçilere, dünya savaşına ve harbin yurttaki olumsuz yansımalarına taşınıyor. Sonraki hattını belirleyecek romantizmin öğeleri daha çok erkenden inceden inceye sayfalara sızmaya başlamış. 

benim bir sevgilim var gözleri menevişli 

 her akşam yorgun kuşlar gibi erken yatar 

 yünlü dokur rüyasında ömrünü dokur

***

gördün mü yine nasıl kan kırmızı karanfiller 

 süt gibi bir ışık dökülmüş komşudan dalyalara 

 kalbimiz bir avuç su bir dilim ekmek 

 ve buğday savrulur gibi yıldızların doğuşu 

Şiirinin tarzı nasıl olursa olsun öyle yazıyor ki ciğerleri şişirerek sesli bir okuma ihtiyacı güdüyorsunuz. Modern bir destan olarak devam eden son çeyrekte kelimeler ardı ardına boca edilmiş.

kalbimizde insan ve hürriyet sevgisi 

 önümüzde insanlar ardımızda insanlar 

 yürüyelim sabaha kadar

12 Kasım 2023 Pazar

Haruna Ishola & His Apala Group - Mba B'Ejire Mba Yo (1975)

 

Apala müzik türü, kökeni Nijerya olan ve aslında ilahi formunda bir tür. Arabistan yarımadasından ve doğal olarak o kültürden çıkan bir dinin küresel yansımaları inanılmaz çeşitlilik gösterebiliyor. Demem o ki, bu kaydı dinlerken bu parçaların ilahi olduğunu tahmin etmeniz çok güç. Sibel Can fantazilerine söz yazıp söylenen moderen ilahilerimiz de öyle. Ama bu ikisinin artkasındaki niyetler nazarıyla karşılaştırma yapmak yanlış olur.  Afrika tamtamları yani vurmalıları eşliğinde daha çok vokal ağırlığında icra olunan parçalar birbirine benzer bir formül izliyor. Türün önde gelen ismi Haruna kendi repliğini söylüyor ve ardından bir koro cevap veriyor. Sürekli a b a b mısraları birbirini takip ettikçe hangi parça nerede bitiyor, diğeri ne zaman başlıyor, ayırt etmek güçleşiyor. Melodik olarak da yine Arap değil kıtanın yerel kültürü belirleyici. Dolayısıyla bizim kulaklarımız için yabancı ve egzotikliği beş bilemedin 10 dakika için geçerli.

6,50/10

8 Kasım 2023 Çarşamba

Felix Mendelssohn - Ouvertüren (1988)

Klasik müzikte uvertür parçalar bale, müzikal , opera gibi uzun programların girizgahı niteliğinde olan, o müzikalin genel temasını da tekrar eden hareketli canlı popüler ve doğallıkla kolay dinlenir performanslar olarak bilinir. Mendelssohn ise romantik dönemin önemli bir bestecisi. Romantizmin beni de bazen sıkan hülyalı terennümlere ya da pek hoş gelemediğim sessiz sakin bir flüt mırıltısından ormanların gümbürtüsüne bağlandığı çılgın dinamik yayılımlar gibi karakteristik özelliklere bu kayıtta da rastlamak mümkün. Etkileyici bir açılışla bazı melodilere kulaktan aşinalığı kısım kısım yakalıyoruz. Ama bazı parçalar ise türün müdavimleri için bile ender bulabilecekleri kayıtlarmış. Trompet overtürü bu minvalde dinleyiciyi şaşırtan bir aksiyon gösterebiliyor. Nihayetinde albüm tatlı ve hoş ama zararsız bir sada olmanın ötesine geçmiyor. Belki emsallerinden biraz daha olumlu pozitif ve renkli olmasıyla ayrılıyor besteler. Yine de romantizme dair kanılarımı değiştiremiyor hülasasıyla. Ünlü şeflerden Claudio Abbado'ya Londra Senfoni Orkestrası eşlik ediyor ki klasik arenada ilk beş kurumdan biridir herhalde. 


 7,50/10

5 Kasım 2023 Pazar

Radiohead - A Moon Shaped Pool (2016)

Grup gıcur gucurlu elektronik sahayla iyice hemhal olunca benim de hevesim kaçmıştı. Hala olumlu tepkilerin sürdüğünü görünce aradaki kayıtları geçip bu son albüme odaklanayım dedim. Son albümün de üzerinden yedi sene geçmiş.Ohara ne diyem. Bir kere grubun hüzünlü tavrını devam ettirdiği için çok sevindim yani üzüldüm. Hala ince ruhların gününü daha da berbat ettiğini duyabilmekteyiz. Süper! yani yuuuh. Berbat bir yıl geçirmenin de etkisiyle yer yer kadehe sarılacağınız yer yer bir kaç damla gözyaşı dökeceğiniz bir kayıt. Gitarın sesini özlüyoruz ama olsun. O kadar yokluk da var olsun. Benim özellerim Ful Stop ile Present Tense oldu. Nihayetinde hangi sebep Radiohead'ın her eseriyle ses getirdiğini anlayabiliyoruz. Her işi yeni bir heyecan dalgası yaratabiliyor çünkü.

8,75/10
 

2 Kasım 2023 Perşembe

Spectral Lore - Ετερόφωτος (2021)

 

Yeni black metal örneklerinden çok da farklı değil. Bu yüzden çok iyi yine de şahsen kişisel olaraktan benim için hep bir şey eksik. Sıkı ve gürültülü. Lakin güzel bir farklılık var. Grek black metali diye alt bir tür isimlendirmesini hakedecek bir ortaklıkta buluşuyor hemşerileriyle bir. Gitarın melodik nağmeleri. Kültürel olarak moderen batı medeniyeti her ne kadar kökenini, varoluş sebebini antik Yunan'a dayandırsa da aslında bir geçiş noktası olarak ve tam da kültürel olarak doğu'ya daha bir yakın mıdır ise değilse nedir? O yüzden millet olarak kulağımızda parlar bu işler. Işıl ışıl olur. Neredeyse Pentagram riffi duymuyorummudur. O gürültünün içine ustalıkla işlenmiş iğneli matkap dokunuşları da hipnotik etkisiyle yakışmışmıdır yahşidir. Eyidir eyidir.

7,75/10

31 Ekim 2023 Salı

Gülşen - Of... Of... (2004)

 

Tam bir 2000'ler kaydı. Çok da bildiğimden değil, biraz hafızamdan biraz okuduğumdan, klasik doksanlar soundunu takiben alaturka popu dibine kadar benimseyerek yaptığı bu kayıtla bir kopuş yakalamış ve kalabalık kitlelere ulaşmış. Sound olarak Hande Yener'in alaturka versiyonu benzetmesi yapıyordum da satışlar söz konusu olduğunda onu kat kat geçiyormuş. Hakikaten de konserinde gözlediğim üzere genç kitlelere de ulaşmada maharetli olduğu hemen göze çarpıyor. Bir de oryantal söyleme tarzını garip bir şekilde teknoya boğması. Ben şahsen sevmiyorum ama kabul etmek gerekir ki bunu en iyi yapanlardan biri de o. Dolayısıyla albüm bilindik, bugüne de kalabilen, hani yeni tarz meyhanelerde elleri kaldırıp gönül acısı çekiyor gibi nağmeyle dans edimine eşlik edebilecek potansiyelde pek çok şarkı içermekte. Bir de Sezen Aksu'dan bildiğimiz Sarışınım yorumu var. Şarkıların çoğunu bizzatihi Gülşen yazsa da ilginç bir şekilde Hande Yener, Yıldız Tilbe gibi vokallerin performanslarını da hatırlıyorsunuz. Biraz da düzenlemelerin de katkısı vardır elbette. Ama vokalde kendini bulduğu anlar da yok değil. Uzun lafın sünnetlisi 2000'ler Türkçe pop'un pop manasıyla top pop albümlerinden.

5,50+/10

29 Ekim 2023 Pazar

Tzusing - 東方不敗 (2017)

 

Çin usulü endüstriyel tekno denince hele bir de albüm kapağı Kill Bill tarzı olunca doğal olarak beklentiler de çok yüksek oluyor. Tabi lokal müzik etkisi belirgin, belirgin amma heyecan uyandıracak deneyselliği yüksek kıvamda değil. Dünya müziğini sömüren batılı müzisyenler füzyon yapınca yani klişeleri tekrarlayıp daha da abarttıkça benim de o kadar hoşuma gidiyor. Buradaki iş ise Malezya doğumlu sonradan Tayvan'a geçen halis muhlis Asya'lı birine ait olunca bir miktar daha düz bir seyir izliyor. Ederi bir çeyrek, bir yarım daha fazla olabilirdi. Haksızlık ettiğimin farkındayım. Ama beklentilerim kısmi karşılanınca çok vahşi birine dönüşebiliyorum. Grrr.

6,75+/10

26 Ekim 2023 Perşembe

Murder King - Fiyasko (2019)

 

Normalde pek tutmam ama elektronikanın dokunduğu metalkor/melodik death işi bu albüm enerjisiyle beni yakalayabildi. Yerli malı yurdun malı yerli ve milli grubumuzun ikinci albümü Fiyasko Türkçe de sert parçalar içermekte. Yıllarca yanılmıyorsam Dorock'ta da program yapan grup yakaladığı istikrar ile emsalleri arasından sıyrılıyor. Şans verilmesinden yanayım.

7,0/10

25 Ekim 2023 Çarşamba

Isaac Asimov - Galaktik İmparatorluk Serisi III: Gökteki Çakıl Taşı


 Gökteki çakıl taşı, efendim, bizzatihi dünya oluyor, yaşlı koca şişko dünya. Serinin diğer eserlerinde sıkça göndermelerde bulunulduğu üzere uzak gelecekte dünya radyoaktive bölgeler arasında bölük pörçük yaşayan az nüfuslu ve kaynakları kıt bir gezegene dönüşmüştür. Evrendeki binlerce gezegen tarafından itilmiş, kakılmıştır. Çünkü dünyalılar dışarlıklara düşmanca yaklaşan, şüpheci, bağnaz ve radyoaktive sebebiyle de her ne kadar uyum sağlasalar da azcık farklı bir ırk haline gelmiştir. Evrende pek inanılmasa ve bilimsel gerçekliği müphem de olsa insanlığın evrene dünya'dan yayıldığına dair hipotezler de mevcuttur. İşte bunu araştıran Sirius'lu bir bilimadamının, 1960'larda geleceğe kaza eseri ışınlanan kelli felli bir adamın, bu adam üzerinde zeka geliştirici deneyler yapan ve yaşamının sonuna yaklaşmış (kıt kaynaklar sebebiyle dünyada 60 yıldan fazla yaşamaya müsade edilmez) bir doktor ve onun kızının yolları kesişir. Yine gizli planlar ifşa olunur. Casuslar, gaddar imparatorluk askerleri, ırkçılık... Galaktik İmparatorluğun parçası olsa da defaatle isyan etmiş bu dünyanın gerici yönetici komitesi evrendeki herkesi etkileyecek bir biyolojik silahı salıvermeye yakındır. Sorgulanan şey ise her ne kadar mazlumda olsa bir millet haksızlıkların bu şekilde ölümcül bir yolla üstesinden gelmeye hakkı var mıdır?


Isaac Asimov - Galaktik İmparatorluk Serisi II: Uzay Akımları

 Bu romanı okuyalı çok oldu ama buraya kayıt düşmeyi unutmuşum. Aslında bu Galaktik İmparatorluk serisinde yer alan eserler birbiriyle direkt bağlantılı değil. Konunun geçtiği evren ortak sadece. Bu eser de yine inanılmaz komplolarla, takiplerle, plan projelerle dolu. Hafızası silinen bir uzay analisti mahsur kaldığı ve fatihler için boğaz tokluğuna çalışan ırk ayrımından muzdarip ahaliden oluşan bir gezegende bakıcısı gibi ona kol kanat geren bir kadın tarafından bebek gibi bakılır. Hafızası gelmeye başladıkça daha önce bu gezegenin yok olmaya mahkum kaderini keşfettiğini ve başının bu yüzden derde girdiğini anlar. Ama ne daha önce çalıştığı ve hala onu arayan ajansı, ne bu gezegenin halkını ne de egemen yönetici gezegendekileri ne de onların düşmanlarını ilk başta ikna edebilmiştir. Daha kötüsü bu güçlerin arasındaki bu entrikaların içinde kullanılmaya başlanır. Su yolunu bulur, şüpheler açıklığa kavuşur. Sömürge konumundaki bu gezegen tıpkı Dune gibi kendine özgü bir metanın üretici olmasından dolayı özgün bir özelliğe sahiptir. Benim naçizane görüşüm bu eserde olay örgüsünden çok karakterler ve onlar arasındaki etkileşimin gücü öne çıkmaktadır.

23 Ekim 2023 Pazartesi

June Tabor - Abyssinians (1983)

 Yerel müzikler evrensel anlaşılırlığı en zayıf türler belki de. Kültürel olarak anlatılan hikayeden tutun, alışageldik melodilere , farklı bir geçmişe sahip olanların tam da idrak edemeyeceği bir mesele. Duygulanımların kesişim kümesi dar. Böylesi normal ve böyle olmalı zaten. Ortaçağ izlerini de taşıyan İngiliz halk müziği de bize pek yabancı. Hemen hemen (tamamıyla değil) yalın vokalle icra edilen bu sakin şarkılar elbette modernitenin çemberinden geçmiş gibi geliyor kulağa. Aksi halde bu kadar dingin olmazlardı. Eskiler bizden daha eğlenceye düşkündü derler. Böyle yumoş yumoş kış modu türküleri. Ama ötesi değil. Bülent Ortaçgil severlere gelsin.

6,75/10

22 Ekim 2023 Pazar

Miles Davis - Water Babies (1976)

 Klasik cazın şaşaalı günleri sona ermiştir 70'lerin ilerleyen yıllarında. Türün önde gelen isimleri de doğal olarak arayış içine düşeceklerdir. Miles Davis'in sonraki dönem eserlerinden biri ama 80'ler kadar füzyona bulaştığını söylemek güç. Bu arada kendimi hatırlatayım. Tür olarak klasik yada post-bop'un sıkı hayranı değilim, Miles Davis'in de ki belki de cazın en büyük ismi addedilir. Caz kabul edelim fazlasıyla kültürel belirlenimcilik eseridir. Bu yüzden dünyada kendi ezgilerini caz ile birleştiren pek çok müzisyenin de cevap vermesini teşvik etmiştir. 60'ların ardından dedim ama işin esprisi şu, buradaki parçalar daha önceki albümlerine girmeyen hani utanmazsak artık diyeceğimiz parçalar. Bu eserde Waune Shorter, Herbie Hancock, Dave Holand, Chick Corea gibi her biri kendi namını yürütmüş müzisyenlerle birlikte biraz daha ağır kanlı ve güvenli bir yol izlendiğini duyuyoruz. Benim kararım ise şu, parçalar güzel başlıyor ama ilgiyi ayakta tutmakta zorlanıyorlar. Genel kanı ise eski parçalar olmasından mütevellit biraz da, iyi olduğu noktasında. Sound olarak da albümün ilk tarafı daha eski model, son tarafı ise daha laytve o dönemin güncelliğine yakın. Garip olan ise bonus parça albümün en iyisi.

6,75/10

20 Ekim 2023 Cuma

Sumerlands - Dreamkiller (2022)

 

Son vakitlerde ismini çokca duyuran bir heavy metal grubu Sumerlands. 6 yıl aradan sonra çıkardıkları bu ikinci albüm de ilki kadar sevilmiş görünüyor. Doom tadı hissedilse de power metal ritimleri ve delişmen bir gitar işi göze çarpıyor. (bir şarkıda neoklasik rif gülümsetti doğrusu) Yalnız ben vokali pek sevemedim. Müziğin enerjisine eşlik edemediğini ve bir tık cılız kaldığını düşünüyorum. Epik metal denince Manowar o kadar baskın bir tarz hattı çizmiş ki insan ister istemez kıyas noktası için daha azını kabul edemiyor. Ayrıca besteciliği de zayıf buldum. Bütün şarkılar birbirine benziyor yafu. O kadar da çok dinledim halbuki. He, aynı değiller elbette ama fazlasıyla başka gruplara gönderme yaptığını hissediyorsunuz. Tekrar tekrar 80'ler hard'n heavy albümlerini hatim edenler için hoş bir meşgale olabilir. Benim için ise vokal tınısı, vokal prodüksiyonu ve tempo sorunsalı , Atlantean Kodex'de dinlediğim gibi devasa engeller olarak önüme dikildiler.

6,75/10

19 Ekim 2023 Perşembe

V.A. - Thunderbolt: A Tribute to AC/DC (1998)

 Vokali sebebiyle beni zorlayan gruplardan biridir AC/DC. Bu sebeple Accept'e de bir türlü başlayamamışımdır adam akıllı. O kadar yırtıcı olmasa da bu saygı albümündeki performanslar o efsanevi vokal tarzına yaklaşmaya çalışıyorlar. Bunu tam anlamıyla başaramamaları da iyi bir şey zira o seviye, dedim ya, bir kaç şarkı neyse de albüm boyunca beni gererdi. Burada da kadrosu oturmuş gruplardan ziyade karışık müzisyenlerden teşkil bir insan topluluğu tarafından parçalar icra edilmekte. Vokaller tabi parça başına çalışıyor. Kimleri görüyoruz, Sebastian Bach (Skid Row),  Joe Lynn Turner, Jack Rusell (Gret White), Kevin Dubrow (Quiet Riot), Dee Snider (Twisted Sister), Lemmy (Motörhead) gibi hard'n heavy'nin ağır isimleri başta olmak üzere aynı kulvarın hasadamlarını.Şarkıların çok da değişmemesi ve asıllarını bu sebeple geçememeleri önemli bir etken olsa (yine de her sanatçı kendine ait bir şeyler katmış) da aynı ruhu sergileyip gayet eğlenceli anlar yaşattığı da doğrudur. Ayrıca bu sayede AC/DC'nin Back in Black, TNT, Highway to Hell gibi  hitlerden çok daha fazlasına sahip olduğuna tanık olma imkanını yakalıyoruz. Ben biliyorum da zaten bilmeyen de öğrenir vesselam. Yalnız Thunderstruck gibi bazı önemli parçaların da es geçildiğini görüyoruz.

7,0+/10

18 Ekim 2023 Çarşamba

İlhan Berk - Pera

 Pera yani Beyoğlu, Galata'nın az biraz üstü, İstiklal Caddesi yani eski Cadde-i Kebir'in sağlı sollu sokakları. Eskiden Taksimci derdim kendime. Bakırköy yakındı, yakındı da sıkıcıydı. Kadıköy ise bir o kadar uzak. Saatlerce yürürdüm sokaklarında. Türkü cafelerden metal barlara, Atatürk kitaplığından Yüksekkaldırım'a doyasıya dolaşmışım. Karların kapattığı bir gecede mahsur kalmıştım. Sonra bozuldu da bozuldu, diğer bir deyişle iki kere bozuldu, üç kere bozuldu. İlhan Berk'in kaleme aldığı diğer benzer eseri Galata'ya nazaran daha poetik yazılar sergileyen bu kitabı da okuduktan sonra tekrar o yolları aşındırmaya heveslendim geçen hafta. AKM'den aşağıya yeni açılan sergi salonları ile biraz biraz umutlandım. Kalabalıktı da her biri, gençlerle doluydu. Yine umutlandım.

Sadece sahaflarda bulabileceğiniz ciltli özel baskı fiyatını hakediyor. En azından ben aldığımda öyleydi.

15 Ekim 2023 Pazar

Erkin Koray - Elektronik Türküler (1974)

 

Merhum'un arabeske kayan tarzı bir önyargı yaratsa da, popülizm ekseninde diyorum küçümseme manasında değil,  tabi öncesinde böyle etkileyici işlere imza attığını bilmek lazım. Progresif, saykedelik ve halk müziği tabanlı, maceracı, arayışçı ve yine de eğlenceli. Karlı Dağlar'ın rifi enternasyonal alanda ün yapmış, Hele Yar'ın Hint ve türkü hibridi hoş havası, devasa coşkuda Türkü, mistik avantür Sır, ismi üstünde ki neyseki kısa süren Korkulu Rüya, rock'n roll ritmiyle Yalnızlar Rıhtımı, çok çok sevdiğim Kapadokya türküsü Cemalim'deki surf rock etkisi... Her parçanın bir hikayesi, bir izi, bir karakteri var. Böyle yapıtlar pek yapılmıyor artık. Bu albümü de sadece ülkemiz sınırlarında değil global çapta klasik hale getiren de bu korkusuz yaratıcılık olsa gerek. Bugünün şartlarına göre bile öyle.

9,25/10