26 Ekim 2022 Çarşamba

Ruhi Su - Dostlar Tiyatrosu Konseri (1991)

Sümeyra ile birlikte seslendirdiği bu konser kaydının orijinal kayıt tarihini bilmiyorum ama performanslar nispeten biraz yorgun geliyor kulağa. Parça seçiminde de genelde daha politik ve sosyal bestelere yer verilmiş gibi. Salon konseri olmasından mütevellit sergilenen minimal performansa (voakl+saz) karşılık gelen seyirci tepkisi de heyecan uyandaramıyor.

6,75-/10
 

24 Ekim 2022 Pazartesi

RETRO: Sertab Erener - Sertab Gibi (1997)

 

Rock parçaları ile dolu olduğu aklımda kalmış. (Demir Demirkan) Var var da balad da var, eğlenceli parçalar da, folk havası da. Levent Yüksel'in Akdeniz iklimini taşıyan La'l'inden sonra Balkan ve Slav esintileri belirgin bir şekilde yerini almış. Albümün geneli bir değişik. Klibiyle , bestesiyle İncelikler Yüzünden şarkısı gibi. Güzel anlamda söylüyorum. Böyle eklektik bir yapıt çok da fazla çıkmıyor karşımıza. Bu yüzden dinleyen tepkisi de bi karışık sanki. Şarkıcı sesinin sınırlarını tam anlamıyla bu albümde deniyor. Sesinin tınısını, rengini sevmekle beraber ne sopranosunu ne de peslerini pek hazzedemediğimi hemen belirtmeliyim.


7,75/10

23 Ekim 2022 Pazar

Beirut - Gallipoli (2019)

 Yağnii, bilemedim. Bilemeyeceğimi bildiğim için dinlemede acele etmemiştim. Öne çıkan parçaların eksikliği, yine de tanıdık sıcak atmosfer, bir yaz esintisi, kubbede hoş bir sada, kumsalda bırakılmış geçici ayak izleri gibi. Albüm kapağı çok şık. Ses tellerinde ve kulağındaki arızlara rağmen müzik yapmaya ısrar ki 2022 plakalı yeni kaydı bu kanımı perçinliyor. Türkiye'deki gönül ilişkisinden dolayı, galiba ayrılmışlar ki pek magazine düşmüyor Zach'in hayatı, kaydın ismini bizim Çanakkale'den aldığını düşünmeyin. İtalya'ya gitmeniz lazım. Ah, Zach ve şarkılarında lokasyon isimlerine düşkünlüğü! Not: Kış güneşi parlarken yüksek sesle dinlemenin belki de bir kadeh fiskiyle faydası görülür.

6,75-/10

18 Ekim 2022 Salı

Borknagar - Empiricism (2001)

 Vokali bu albümden itibaren Vintersorg üstleniyor ve temiz sesinde kozmik dalgaları, yıldız ışıklarını getiriyor. Kendine has ses rengi sıkı sımsıkı bestelerle uyum içinde dinleyene umut dağıtıyor. Yalnız ilginçtir bestenin inşa safhaları progresif bir anlayışın ürünü olduğu için içine girmekte oldukça zorlandım. Not: Vintersorg gibi imzasını bırakan öğelerden biri de Hammond org. Bu nedenle favori Borknagar albümlerimden biri olmadı maalesef. 

6,75/10

16 Ekim 2022 Pazar

DIIV - Deceiver (2019)

Grup  bir türlü yeterli verimi alamadıkları kendine özgü sounda son verip hiç de yabancısı olmadıkları ki işin aslı kendi özgün soundlarının bileşeni klasik shoegaze unsurlarını vurguluyor ve türün günümüzdeki önde temsilcilerinden biri haline dönüşüyor. Ben bu türe halihazırda da çok sıcak olamadığım için bu patırtıyı anlayamıyorum. Sevildiklerinin, ahan da şimdi oldu nidalı tepkilerin patırtısı! Zilyon kez dinlediğimden ötürü artık parçaları az çok biribirnden ayırt edebilir hale geldim. O kadar sabır gözteremeyenleri de canı gönülden anlıyorum. İyi hoş, dinlerken böyle böyle kafa sallayabileceğiniz güzel melodiler de içermiyor, böyle naif naif. Blankenship çok güzel bir örnek. Hatta albümün değerini biraz daha artırıyor. Bu şarkıyı ayrıca bi kenarda tutacağım, döner döner dinlerim belki. 

6,0/10

14 Ekim 2022 Cuma

Yves Tumor - Heaven to a Tortured Mind (2020)

 

İddia ettikleri gibi fütüristik bir ses yaratabilmişler bu albüm ile. Hallucinogenic pop gibi bir şeyler. Rock diyorlar ya buna o zaman brütal death metal bence, eksiği yok fazlası var. Jamiroquai ve Lenny Kravitz gibim bir şeyler. Soul ve modern bir r+b tarafı daha belirgin. Böyle rengarenk , mücevherat parıltısı önünde beyaz kürkünü giymiş, altın kolye ve yüzüklü, göğsü çıplak afro bir genç imajı, bilmem anlatabildim mi. Prodüksiyon da gürültü-ses kalabalıklığı üzerine ihtisaslaşarak sonik ajitasyonların uygulandığı bir alan olmuş. Yeni nesil en azından ecnebi olanlar pek beğenmiş. Yaşlı kulaklara ise iyi bir haberim var, dinledikçe ısınıyorsunuz. Eh bir yere kadar.

6,75/10


13 Ekim 2022 Perşembe

Innercity Ensemble - II (2014)

 

Farklı dünyaların tınısını kulağa geçirmeye çalışan ambiyans tarafı baskın, caz duyarlılığı, doğaçlaması ve enstrümantasyonu (biliyorum böyle bir kelime yok) ile post-rock besteciliğini birleştiren sözsüz bir çalışma. Çok da takdir görmüşler. Polonyalılar (bu ülkeye dikkat etmek lazım müzikte) ve toplamda dört uzunçalarları var. En çok ses getireni ahan da bu 2. Kaydı siyah ve beyaz olarak adlandırdıkları 2 bölüme ayırmışlar. Ambiyans dedik ama atmosferi güçlendirecek dinamik bir yaklaşımı takip etmişler. Durmadan ziller titreşiyor, trombon çınlıyor alttan alttan. Farklı duyguları uyandıracak Etno-saykedelik tarafı da yok hani. Kağıt üstünde o kadar fantastik şokomelli görünüyor ki. SOfistike ve takdir edilesi hakikaten. Yine de bu proje  akılda kalıcı, akıcı bir dinletiye dönüşmeyi en azından bende başaramadı. Ne zaman dinlesem kaymak gibi bilinçaltımdan kayıp geçiyor. Demem o ki çalışırken, gece çıt çıtmıyorken, ruhsal deneyim (Black 5 ne yafu) arıyorken arkafon olarak güzel gidiyor. Sonuçta bu aralar dinlediğim pek çok albüm gibi odaklanamama sorunu yaşıyorum. Belki de sorun bende midir nedir.

6,75+/10

12 Ekim 2022 Çarşamba

Akbaba - Moonlight (1990)

 

Akbaba ilk heavy metal gruplarımızdan biri ve bu kayıt da ilklerden. CD olarak piyasada olmayabilir bile. Arşivcilerin bildiği bir çalışma olarak gözden de kaçmaya müsait yani. Seksenlerin ülkemize geç sirayeti sebebiyle hayli hard rock, glam, hair metal etkisi belirgin. Haksızlık etmeyelim 1990'da bu tür hala zirvesinde olabilir, son demler belki de. Performans icraat olarak dönemine göre gayet sıkı. Biraz da naif, eğer turist bir sevgiliye yazılmadıysa hala Suzie'lere felan aşk şarkıları yazıldığı bir dönem. Ha, İngilizce misal "Aysel, never go away" diye çığrılması kulakta nasıl tınlar, onu da izah edemedim şimdi. Tarz meselesine takılıyoruz, ben de çok yer edemedi. Ama o dönem müziğine meraklı koleksiyoncularca, hatta ecnebileri kastediyorum, gayet beğenildiği de olmuş. Okült diyorlardı galiba, meraklısını cezbeden az bilinen şeyler manasında.

6,75/10

10 Ekim 2022 Pazartesi

RETRO: Sertab Erener - Lâ'l (1994)

 

Doksanlar popun klasikleştiği bugünlerde gençlerin hoşlandığı parçalar hareketli ve eğlenceli olanlar oldu çoğu zaman. Gerçekten de ağır şarkılar nostaljinin tozlarına gömülmüş durumda. O dinlediğimiz günlerde ayılıp bayıldığımız bu kayıtların mihrabı biraz sallantıda diğer bir deyişle. İşin ilginç tarafı prodüksiyonun yalınlığı o zamanda dahi naftalin bir koku bırakıyordu o klasik albümlerde. Demet, Emel ve bu albümüyle Sertab Erener gibi. Yine de kendine özgü bestecilikleri o günlerden beri bizzatihi kendileri tarafından bile geçilemedi. O günün prodüktörleri, bestecileri , güftecileri artık neyle beslendiyse öyle. Demem o ki bu klasik eserin bende 9'u ezer geçer toza boğar diye düşünmüştüm.

8,75-/10


7 Ekim 2022 Cuma

Bruce Springsteen - Born in the U.S.A. (1984)


 Neye ihtiyacım olduğunu bilmiyordum. Tam da buymuş ya hu. Amerikalıların deyişiyle babacık rock. Patron lakaplı usta şarkıcının biraz da albüme adını veren şarkı tarafından ezilen bu kaydı Cover Me, Downbound Train, I'm On Fire, I'm Goin' Down, Dancing In The Rock gibi klasikleri, tatlu lezzetleri barındırıyor. Beklemediğim bir heyecan yüzünden fazlasıyla iyi bir değerlendirmede bulunuyorsam da önceki albümlerinin daha bir sağlam olduğuna dair okuduklarım beni iyice etkiliyor. Olumsuz bir şeyler söylemek için silah tutulduğunu varsayarsak kafama, 3 ve 4 nolu şarkıların zayıf performansı ve babanın sesinin çok da güçlü olmaması diyebiliriz. 

9,0-/10

5 Ekim 2022 Çarşamba

İhsan Oktay Anar - Efrasiyab'ın Hikayeleri

 

Uzun süredir okumayı ihmal etmemin sebebi eseri öykü kitabı olması sanmam ve buna şüpheyle yaklaşmamdı. Her ne kadar roman olsa da işkonu Ölüm ve yaşını başını almış Cezzar dede'nin birbirlerine anlattığı kara mizah öğesi bol hikayeler ve masallar tahminimin çok da isabetsiz olmadığını kanıtlıyor. Yazar menzilden çok yolun güzelliğini vurgulamakta. Ayağı pek de yere basmayan kurguyu okuma serüveni ile eğlenceli vakit geçiriyoruz. Nihayetinde çocukluğun cennetin kendisi olduğuna dair bir savla noktalıyoruz eseri. Onun dışında post-modern anlatının genel kabulü olarak oradan oraya savruluyoruz. Yaşlandıkça beğenilerim gerçekçiliğe doğru kayıyor sanırım.