31 Mart 2009 Salı

Moonspell - Under Satanæ (2007)


Zamanı ne kadar istersek isteyelim geri döndüremeyiz.
Bu Wolfheart değil, olamaz da.
Wolfheart öncesi şarkıları cillop bir kayıtla sunmak güzel bir fikir gibi gelebilir. Uyuşmamanın asıl sebebi de bu, yer yer komik kaçmış. Yafu bir kaç saniye sürse bile uygunsuzluğundan bir şey kaybetmeyen flamenko dansçıları eşliğindeki el çırpma sesi ile kişisel kanaatimce kötü bayan vokaller gibi. Ve işin ilginci bu albüm grup fanlarınca el üstünde tutuldu, pek bir sevildi. Güzel, güzel ama bir başyapıt değil, abartmayalım.
Güzel olan kısmı ise fevkalade , daha tanıdığımız bildiğimiz Moonspell tadında Goat on Fire ile thrash riff bazlı Ancient Winter Goddess.

7,75/10

30 Mart 2009 Pazartesi

RETRO: Koray Candemir - Sade (2001)


Kargo solisti Koray bu albümle ilk ve maalesef tek solo çalışmasına başlamıştı. Bence sesine çok daha uygun olan bestelerle dolu bu albüm, soundu bazen başkalarını anımsatsa da , isim sayamacağım ama ingiliz rock örnekleri gibi, iddiasız piyasaya çıkmıştı. Lakin işin aslı farklıydı, besteler derinden zihnimize nüfuz ediyordu. İsmi gibi sadeydi, kişisel duygularla yüklüydü filan. Nefesini Tut, İçini Dök, Sade, Aşk, Ailemin Yanında Dururken gibi.
Fakat kırılamayan bir bariyer vardı, çıkmayacak olan yeni bir albümle çok daha profesyonel açıdan iddialı ve sakin besteler ortaya konup bentler çiğnenebilirdi. Onun yerine Kargo ile Yıldızların Altında felan yapıldı. Kendileri bilirler.

7,50/10

29 Mart 2009 Pazar

RETRO: Massive Attack - Mezzanine (1998)

Angel, Teardrop, Inertia Creeps, Black Milk, Risingson, Dissolved Girl, Man Next Door, Group Four

Meleksi bayan vokaller, duygusal ve hatta oryantal melodiler, umut ve karanlık, dub ve reggae etkisi, gitar kısacası çeşit çeşit şarkıyla dengenin çok iyi kotarıldığı trip hop türünün en kırral albümlerinden biri.
Beni rahatsız eden tek şey ve albümün kusursuzluğu da zedeleyen bu şey özelliksiz Exchange adlı parçanın iki versiyonla albümde yer alması. Bu kadar kusur kadı kızında da olur demeyin, mükemmelliyetçi olun.

9,50/10

28 Mart 2009 Cumartesi

RETRO: Massive Attack - Protection (1994)


Vokalde Tracy Thorn ( Everything But The Girl)'un olduğu Better Things (diğer Thorn vokalli ve single parça Protection'dan sıkıldım aslında), bahsi geçmiş olan Karmacoma, Nicolette adlı Afrika/caz karışımı karanlık bir vokalin seslendirdiği Three ile Sly bu albüöün içerdiği süper şarkılar. Ayrıca Light My Fire'ın reggae-dub cover'ını da içeriyor. lakin albüm mükemmel değil, e daha var canım.

8,75/10

Ergun Candan - Antik Mısır Sırları


İtiraf etmeliyim ki bu kitabı e kitap formatında ve tamamiyle fantastik zihinle okudum. Hatta sonlarına sadece biraz göz gezdirdim.
Şimdi şöyle: dünyada ve ülkemizde ezoterik bilgilerle uğraşan ve en basitiyle "günümüzde" dinler ötesi olarak nitelendirilebilecek çeşitli gruplar var. Bu gruplar arasında farklılık olsa da Mısır, Atlantis ve ya Mu kaynaklı hermetik öğretiler, uzaylı, ruhani ya da evrim aşamasında bizden çok daha ileri varlıklarla iletişim, reerkarnasyon, ustalar tarafından gizli öğretilerle yönlendirilerek kişisel gelişim gibi ortak özellikleri paylaşıyorlar. Sayın Ergun Candan da Türkiye Metapsşik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Derneğinden koparak Sınır Ötesi Yayınlarını kuran kişidir. Bu kitabında Hermetik öğretilerin ara kaynağı Mısır'a dönüyor ve rahiplerin gücünü "öğreniyoruz". Meditasyon ve yıllarca süren izolasyonla ezoterik bilgilerin aktarılabildiği ve böylece bu rahiplerin -insanüstü- güçlere sahip olduğu gibi. Fantastik kurgu olarak süper. Şunu açıkça söyleyebilirim ki kitabın kaynak olarak gösterdiği eserler ve kişiler zaten tartışmalı iken bir de ayinler ve duaların ayrıntısına girilerek Mısır Ölüler Kitabının batini bir yorumunun yapılması kitabı fantastik kurgu olarak nitelendirmem için gayet güçlü ve yeterli sebepler.
MTIA olarak kısaltmaya sahip olan dernek 1950 yılında kurulan köklü bir dernek ve bugün faaliyetlerini BİLYAY (İnsanlığı Birleştiren Bilgiyi Yayma Vakfı) çatısı altında da sürdürüyor. Yayınları Ruh ve Madde dergisi.
Kısa bir araştırma yaptıktan sonra bu grupların burada bitmediğini öğrenmiş bulunmaktayım. ŞOK ŞOK ŞOK.
Refet Kayserilioğlu tarafından MTIA'dan ayrıldığında kurduğu Dostluk Derneği Sevgi Yayınları ve www.dostluk.org ile daha çok sanatçı çevrelerinde aktif durumda. Daha doğrusu ikiye bölünüp şu an aktivitesini kaybetmiş durumda, imiş. Sanırım Çelik ile bağlantılı olan Dost tarikatı ile karştırmamak lazım. Bu Cenk Koray'ın dahil olduğu grupmuş.
Vedia Bülent Çorak etrafında örgütlenen ve etkileyici bir çevreye ulaşan Dünya Kardeşlik Birliği(Mevlanacılar) 4500 üyeye ulaştıklarını iddia etmekteler sitelerinde. (www.dkb-mevlana.org.tr) Görüldüğü gibi gittikçe yozlaşan, tarikatleşen ve medyatikleşen bir akım durumuna dönüşmüş spiritualizm.
Bitti mi? Bitmeez. Yukarıdaki gruptan kopan ve Cenap Başman tarafından kurulan Maron Hareketi var, humanizma.net etrafında faal. Reklamlarını yaptığım sanılmasın, araştırmacılık mevzuu bahis.


www.sinirotesi.com
www.bilyay.org.tr

27 Mart 2009 Cuma

The Monolith Deathcult - Trivmvirate (2008)

Brütal death metal+endüstriyel metal+senfonik metal?
Endüstriyel metal içinde 3. şarkıdaki tekno ritimleri ve kalabalık çığrış efektleri dahil. Senfonik demişken de orkestral bir şeyler beklemeyin, ama yakın.
Uçuk mu? Sadee myspace aracılığı ile bir parçasını dinleyebildiğim Genghis Tron adlı grubu dinlemediniz demekki.
Üstteki garip ama ekstrem müziğin dışına çıkmayan düzenlemeler ile birlikte geleneksel brütal vokal yer yer farklılaştırılarak daha dinlenebilir hale sokulmuş. Üstteki karmaşık birleşim de albüm boyunca dengeli değil, örneğin enstrümental MMFD adlı parça hayli ortadoğu ezgilerine sahipken, 3. parça Kindertodeslied endüstriyel ağırlıklı. Master of Bryansk Forest ise daha ortodoks death sounduna yakın. 16 dakikalık son parçayı dinlemek ise biraz işkence sınıfına giriyor, gerek yokmuş yani bunu albüme katmaya. İşlenilen konular ise uzaylı ve gaddar Mısır tanrısı, oradan Baas üzerinden Saddam ve taifesinin Kürdlere yaptığı soykırım (evet, lirikler aynen böyle, ama neden ambargoda öldürülen bir milyon Iraklı hatırlanmazki?) aracılığıyla İncildeki kötülüğün anası olarak anılan Babil medeniyetiyle eşleştirilmesi, Nazi Almanya'sında çocukların kullanılması (parça Almanca olduğu için ayrıntı veremeyeceğim), yine bir Nazi kıt'ası, Spartalıların artık bıktıran Pers direnişi (tabi ki burda Persler üzerinden İranlılara giydirilmiş) ve Rusların Kursk denizaltı faciası. Grup burada da Yecüc ve Mecüc ile kıyasladığı Rusların kibirine dokunduruyor. Kısacası klasik batı demokrasisi ırkçılığını sezinlemek gayet mümkün. Zaten önceki albümde İslam karşıtı öğeleri içeren (sorun bu değil aslında, sorun dinlerden birinin seçilip din mefhumundan da çıkılarak milletlere açık açık ve ya yarı gizli küfür edilmesi) şarkıları yüzünden resmen ırkçılıkla suçlanmış.

8,0/10

26 Mart 2009 Perşembe

RETRO: Yavuz Çetin - Satılık (2001)


Şu an bu adamın nasıl bir müzik yapacağını gerçekten çok merak ediyorum. Allah rahmet etsin, Yavuz Çetin bu ikinci albümüyle blues rock'ı popülerleştirmenin ilk adımlarını yakalamıştı. İşte bu yüzden bu açılımın devamı nasıl olurdu, bunu merak ediyorum. Ayrıca lafını gediğine koyması ve bunu bluescuların şiirselliği tadında yapabilmesi takdire şayandı. Bkz. Cherokee.
Gitarın cayır cayır ortalığı yakan tonu albümdeki şarkıların ortak özelliği iken daha da fazla göze çarpan bir öğe de albüme baştan sona sinen ve artık Yaşamak İstemem ile çığlık halini alan hayattan bıkkınlık.
Hala şahsımı fena etkileyen Benimle Uçmak İster Misin? ile sanatçıyı yadedelim ve susalım.

8,25/10

25 Mart 2009 Çarşamba

RETRO: Massive Attack - Karmacoma (1995) Single


Retro serimize Massive Attack ile devam ediyoruz. Protection albümünden çıkan Tricky destekli muhteşem parça Karmacoma single'ı karanlık ama chill out parçanın albüm yorumunun yanısıra Portishead, Unkle gibi dev isimlerin 4 adet remiksini+ yine Tricky destekli Daydreaming adlı albüme giremeyen diğer bir parçanın remiksini içermekte. Napoli Trip'in bol Hindistan soslu versiyonu ve Portishead'in kendine özgü barok egzantrizmi içeren gitarla tatlandırılmış remiksi özellikle öne çıkan yorumlar. Unkle yorumu ise hızlandırılmış ve etnik öğelerden arındırılmış olduğu için yavan kalmış. Parçanın Mad Proffesor remiksi ile trip hop'un hop kısmının ağırlık kazandığı Daydreaming de gayet hoş olduğu için bu single'ın notu şudur:

9,50/10

24 Mart 2009 Salı

In Flames - Come Clarity (2006)


Leeches, Vacuum, Come Clarity, Versus Terminus
Tamam bunlar güzel şarkılar, scream vokalle birlikte clean nakaratlar, hatta bayan bir vokal (kimmiş hiç araştıracak modda değilim ama çok tanıdık), yer yer aslında seyrek de olsa ritim gitarı aşabilen melodik riffler. Bu albüm yeni tarzın iyi bir albümü fakat bir yere kadar. Aynı tas aynı hamam! Be Anders, çığlıklarına dayanamıyorum artık. Böylece son dönem tüm albümlerini dinlemiş oldum ama hiç bir yere gidilmiyor, hiç bir yere varılmıyor. Sadece başağrısı.
In Flames, öptüm yanaklarından.
Ciao!


We steal from beggars and ask for understanding

7,50/10

Theatre of Tragedy - Machine (2001) Single

Machine adlı hoşlanamadığım şarkının single'ı çıkmışsa normalde uzak durmam lazımdı. Elimde varken en azından birkaç kez dinlemeye karar verdim. Beklentilerimde haklı çıkmaktan gurur duydum. Şöyle ki 3 tane Machine+Radio+Reverie+Image versiyonları mevcut. Tümü zaten Musique albümünde yer alan parçalar. Tamam, bir ihtimal daha var, remiksleri güzel olabilir, değişik bir hava katmıştır. Dur bir tarafımla güleceğim : Nıhahaha! Belki Radio, biraz. O yüzden de ..

2,25/10 (Ayna'dan bir çentik iyidir)

23 Mart 2009 Pazartesi

RETRO// Teoman : Gönülçelen (2001) vs Athena : Herşey Yolunda (2002)



Ama bu haksızlııık! Bir yanda mızmız romantik aşk şarkıları ile alkol kadın depresyon halini ifade eden aykırı ses: Teoman diğer köşede ise optimist hedefle politikasız ska kulvarında bizi coşturan Athena! Benzer bir tarz bile değil, nasıl karşılaştırılabilinir?
Sus, edepsiz! Sanğa ne. İstediğimi yaparım. blog benim, ee yani blog benim.
Pek çok incık gıncık özelliğiyle pek hazzedemediğim Teoman'ın bu albümü Börülceler, İstanbul'da Sonbahar, Zampara'nın ölümü ile vaktinde bayağı ses getirmişti. Sanırım çok da satmıştı. Bense eski vakitlere göre şu anki dinlememde maalesef daha az hoşlandım.
Kötü bir şarkıda da olsa saksafon solosu, İstanbul'da Sonbahar ve tutkuyu hissedebileceğimiz Sevdim Seni Bir Kere yorumu (yorum çok iyi kotarılmış demiyorum, sadece burada sahte mırmırizm yerine tutkuyu hissettiğimiz bahsediyorum) , benim için olumlu noktaları oluşturuyor albümün.
Etliye sütliye karışmadan eğlenceli parçalar yapan Athena ise bu albümde biraz sönük bir performans gösteriyor. Gang koronun cilalattığı Bak Takılmana ya da Öpücük kıpır parçalar. (tek kıpır yalnız, kıpır kıpır değil) Ama albümü alıp götüren hit eksikliği hemen göze çarpıyor.
Gökhan'ın yanık vokalini Kayıp ya da Yalan gibi dramatik parçalara aslında çok yakıştırıyorum. An adlı kapanış parçası bu tarzın henüz olgunlaşmamış bir örneğini ilginç klarnet süslemeleri de dahil şekilde gösteriyor bize.

5,50/10 vs 6,25/10

22 Mart 2009 Pazar

RETRO: Şebnem Ferah - Perdeler (2001)


Sil baştan, Sigara, Aşk
klasikleşmiş parçalar.
Günaydın sevgilim genç iken, henüz umutlarım var iken sevdiğim bir parçaydı. Şimdi ise hopidik melodisi ile dinlemeye dayanamıyorum.

8,25/10

RETRO: Rotting Christ - Theogonia (2007)


Tekrar eden riflerle gerilimi iyi taşıyan parçalar muhteşem nakaratlara ve egzotik korolara sahip bölümleriyle yürek hoplatıyor vallahi. Tarafımıza aktarılan mitolojik hikayelerin tüm dramasını özellikle Ortadoğu ezgileri ile Yunancanın ezoterik tüyler ürpertici telaffuzu sayesinde iliklerinizde hissediyorsunuz. . Orta tempolu gotik parçaların kıçına bir tekmik savuran Sakis ve ekibi sadece yürek değil vücudun her bir hücresine headbang yaptırıyor.
Aman trafiği bol olan caddelerde sokaklarda kulaklıkla dinlemeyin. En basitinden araba altında kalırsanız vebali Rotting Christ üzerinde olmayacaktır. Kafanızı tükkanların camekanlarına da geçirebilirsiniz tabi. Self-destruction misali.

9,75/10

21 Mart 2009 Cumartesi

Theatre of Tragedy - Inperspective (2000) EP


Aegis albümünden Samantha, Virago ile Lorelai remiksi+ önceki albümlerden 3 parça remiksi içeren EP neyseki hayalkırıklığı yaşatmadı bana. Remiksler fena değil, iğreltici durmuyor.
Hatta Masquerader and Phonex remiksi için kısaca brütal club mix diyebiliriz. Coş coş coş eller havaya oltugedırr börgghhh !!.


7,25/10

Jay Jay Johanson - Poison (2000)


Keep It A Secret , Alone Again, Anywhere Anytime, Poison, Far Away, Colder
Muhteşem şarkılar.
Bu albümüyle farklı etkileri aynı potada biraraya getirerek uyumlu bir sound yaratabilen JJJ olgunluk döneminin ibaresi olarak lirikleri de biraz daha sofistike hale getirmiş. Gençlikten erkekliğe geçişini tamamlamış olan şarkıcının bu süreci diğer müzisyenlerden destek alarak aştığına inanıyorum. Yani bu albümde kimle çalışmışsa iyi bir kimya yakalamış gözüküyor.
Depresyonsuz melankoli.

Every word is like a knife
But the silence cuts you twice


8,75/10

20 Mart 2009 Cuma

Harry Harrison - Yer Açın! Yer Açın!


Yıl 1999, uzak gelecek
Yer dünya ve New York
Nüfus 7 milyar , 35 milyonu New York'da

1999, yakın geçmişe dahil oldu, 7 milyar nüfus ise hikaye. Ama bu öngörüler, bilimkurgu klasiklerine "aşırı nüfus"un doğal kaynaklarını tükettiği ve açlığın kol gezdiği dünyamızda hayata tutunmaya çalışan bir New York polisinin gözünden amerikanın muhafazakar toplumu eleştirisinin eklenmesine vesile oldu.

Ayna - Bostancı Durağı (2002)


Evimde eski Türkçe rock albümlerinde oluşan bir cd buldum ki bu albümlerin beğendiklerimi zamanında dinlemiştim. Diğerlerini bittabi dışlamış idim. Şimdi reytingleme uğruna bir kulak vermeye karar verdim.
N.Ş.A. özellikle metal albümleri için bir fikir oluşturmak bir kaç dinleme ile geçiştirilecek bir olgu değildir. Minimum 8-10 dinleme gerekir değişik ortamlarda ve kesinlikle bir kulaklıkla. Bu albüm ise hiç dinlemeden kafanızda bir kanı oluşturur. Buna rağmen önyargı denilen çirkin yaratıktan sıyrılıp 3-4 kez dinlemeyi başardım.
Ancak bu ürün için önyargı vakitten kazandıran bir önlem olacakmış. Pragmatik, arabesk- halk-pop-rock bilumum pratik öğeleri kullanan bu gruba şahsen bir gıcıklığım vardı zaten. Ama haklarını yememek lazım. Bostancı Durağı gibi azcık eğlenceli parçalar Türk popunun bugün ne kadar vahim durumda olduğunu tasdiklemesine istinaden bol keseden puan dağıtmama vesile oldu.

2,0/10

19 Mart 2009 Perşembe

Dreamtone & Iris Mavraki’s Neverland - Reversing Time (2008)

Prog-power grubumuz Dreamtone, Yunan İris Mavraki ile işbirliği neticesinde kurdukları Neverland projesi ile geçen sene oldukça iddialı bir çıkış yaptılar. Yoğun orkestral düzenlemeler ile senfonik prog power ayarında çıkartıkları bu ilk albüm özellikle katkıda bulunan isimlerle dikkat çekiyor. Başta Blind Guardian solisti Hansi Kürsch'ün seslendirdiği To Lose The Sun tam BG kıvamında, Hansi'nin vokaline cuk oturmuş bir parça, albümün nambır vanı. Shadow Gallery'den merhum Mike Baker'in Reversing Time'daki katkısı ve parçadaki gitar ile kısa bağlama soloları da pek etkileyici. Evergrey vokalisti Tom Englund ve yine Shadow Gallery gitaristi Gary Wehrkamp'ın destekleri de fark yaratmış.

Senfonik grupların beni sinir eden bir özelliği tekdüze olsa mükemmel olacak şarkıların baltalanması. Burada da hoş bir melodik power rife sahip olan Black Water erkek bayan vokal ve daha iyi olabilirdi düzenlemelerle katledilmiş. İşin aslı senfonik metal benim yüzde yüz sevdiğim bir tarz değil. Kendine has ama yetersiz Dreamtone vokalistinin de maalesef ilerleme kaydetmediğini düşünüyorum, kişisel görüşümdür. Mavraki'nin ses renginden de hoşlanmadım.
Kısacası görünen köy kılavuz istemez, senfonik müziğe karşı olan duygularım sebebiyle (negatif değil ama kolayca etkilenmeyen) oluşan öznel bir sebepden ve müzikal katkılara fazla yaslanması sebebiyle de (ki albümü kurtaran bir öğe bu) gayet aşikar nesnel sebeplerden ötürü beklentilerimi karşılayamadı bu albüm maalesef.
Albüm kapağı kayıtlar ve sunumdaki profesyonellikle uygun şekilde süper , grubun web sitesinden masaüstü indirebilirsiniz.

7,0/10

İşsiz Adam

İşsiz Adam figuranları arasında yerimi almış bulunmaktayım.
Biraz daha süre geçmesini bekledikten sonra kötü yola da düşmeye hazır ve nazırım diyerekten açıklama yapacağıma inanıyorum.

Kavafis - Barbarları Beklerken


Yunan şiirinin önemli isimlerinden Konstantin Kavafis 20.yy ın başlarında İskenderiye, Mısır'da yaşamının çoğunu geçirmiştir. Özellikle yaşadığı kent ve Hellenik milliyetçilik teması etrafında yoğurduğu şiirleri Orhan Veli gibi duru ve alaycı bir teknikle yazılmıştır. Bahsettiğim milliyetçilik politik olmaktan ziyade romantik ve nostaljik bir öğe olarak kullanılırken tarih şair için oyun alanı işlevi görmüş. Dikkat çekici bir öğe de şairin cinsel yönelimini hikayeler aracılığıyla ortaya koyması.
Kitap aldığım vakitte 16 TLlik fiyatıyla oldukça pahalı gelse de giriş yazıları, kronoloji ve biyografisi , Erdal Alova-Barış Pirhasan çevirileri ve basım kalitesiyle nadide bir eser görünümünde.


Barbarları Beklerken


-Neden toplanmış bekleşiyoruz pazaryerinde?

Barbarlar gelecek bugün
-Neden böyle hareketsiz senato?
Boş oturuyor senatörler,yaalarla uğraşacaklarına?

Çünkü barbarlar gelecek bugün
Senatörler neden uğraşıp dursun yasalarla?
Barbarlar gelince yapıcak nasıl olsa
-İmparatorumuz neden sabahın köründe kalkmış,
tacıyla tahtıyla kurulmuş oturuyor
kentin ana kapısında?

Çünkü barbarlar gelecek bugün
İmparator şeflerini karşılamak için
bekliyor. Bir de ferman hazırlattı
sunmak için. Şan şerefler dolu
adlar, unvanlar yazılı üstünde
-İki konsülümüz ve yargıçlarımız neden
kırmızı, işlemeli harmanileriyle gelmişler;
ya taktıkları mor taşlı bilezikler,
ışıl ışıl zümrüt yüzükler,
neden yanlarına almışlar bugün, paha biçilmez
altın ve gümüş kakmalı asalarını?

Çünkü barbarlar gelecek bugün
böyle şeyler gözlerini kamaştırır onların.
-Hani, n'erde saygıdeğer söylevcilerimiz
gelip konuşmuyorlar her zamanki gibi?

Çünkü barbarlar gelecek bugün
söyleler, ince sözler canlarını sıkar onların.
-N'oluyor, nedir bu huzursuzluk, bu kaynaşma?
(Yüzler nasıl asıldı birdenbire)
Hızla boşalıyor sokaklar, alanlar,
evinin yolunu tutuyor herkes düşünceler içinde?

Çünkü karanlık bastı, barbarlar hala görünmedi
Sınır boylarından gelenlerin dediğine bakılrsa
barar marbar yokmuş ortalıkta.

Peki, şimdi halimiz n'olcak barbarlarsız?
Onlar bir tür çözümdü bizim için.

Miris:İskenderiye, İS 340

Felaketi, Miris'in öldüğünü öğrendiğimde
evine gittim, ben ki
Hristiyan evlerine gitmekten kaçınırım,
özellikle yas günlerinde ve bayramları

Koridorda durup bekledim. Fazla içeri
girmek istemedim, merhumun akrabalarının
gelişimden duydukları memnuniyetsizlik
ve şaşkınlık gözlerinden okunuyordu

Onu büyük bir odaya yatırmışlardı
bulunduğum yerden az çok
görebiliyordum, hep değerli halılar,
gümüşten, altından kaplar

Koridorun köşeinde durmuş ağlıyordum.
Toplantılarımızın, gezmelerimizin
Miris'siz ne anlamsız olacağını düşünüyordum
onu bir daha göremeyeceğimi,
bütün gece süren o güzelim, hayasız cümbüşlerimizde
eğlenip gülüşünü, Yunancasının kusursuz ritmiyle
şiirler okuyuşunu bize,
nasıl kaybettiğimi düşünüyordum güzelliğini
sonsuza dek, çılgınca tapındığım bu genci.

Birkaç yaşlı kadın yanımda, fısıl fısıl
son gününü konuşuyorlardı-
ağzından hiç düşmüyormuş İsa'nın adı,
haçı hep elindeymiş-
Derken,kendilerinden geçmiş, dualar okuya okuya
dört Hristiyan rahip girdi odaya
İsa'ya yakararak,
ya da Meryem'e (dinlerini pek bilmem)
Miris'in Hristiyan olduğunu tabii ki biliyorduk.
Önceki yıl grubumuza katıldığı
ilk günden beri biliyorduk.
Kesinlikle bizden biri gibi yaşamıştı.
Hepimizden çok hazza verdi kendini
har vurup harman savuruyordu parasını alemlerd.
Etraf ne der diye düşünmeden,
seve seve katılırdı geceleyin sokak kavgalarına
ne zaman düşman bir çeteyle
karşılaşsa çetemiz.
Dininden hiç sözetmezdi.
Hatta bir defasında kendisini alıp
Serapeion'a götüreceğimize söyledik.
Şakamız hiç hoşuna gitmemiş gibiydi,
hatırlıyorum da şimdi.
Of, iki şey daha geliyor aklıma.
Poseidon'un şerefine içkilerimizi döktüğümüzde
aramızdan ayrılarak başka tarafa bakmaya başlamıştı,
İçimizden biri aşka gelip
"Güzeller güzeli, yüce Apollon
yoldaşlarımızı gözetsin
ve korusun" deyince -Miris
(öbürleri duymamıştı onu) "Ben hariç" diye mırıldanmıştı.
Hristiyan rahipler; yüksek sesle
gencin ruhu için yakarıyorlardı-
Pür dikkat kesilmiş,
büyük bir ilgiyle izliyordum ki
dini vecibelerini yeine getirişlerini
Hristiyan cenaze töreni için yaptıkları hazırlıkları,
birden tuhaf bir duyfu
kapladı içimi. Anlatılmaz bir biçimde
Miris'in benden koptuğunu hissettim,
bir Hristiyandı o, kendi toplumuyla
birleşiyordu şimdi, bense yabancı,
tümüyle yabancı oluyordum giderek. Bir kuşku
düşmüştü içime, tutkularım aldanmıştı
belki de beni, her zaman bir yabancıydım onun için-
Kendimi dar attım korkunç evlerinden,
Miris'in anısı alıp götürülmeden, başkalaşmadan
Hristiyanlıklarıyla, çabucak uzaklaştım oradan.

Kent

Dedin, "Bir başka ülkeye, bir başka denize gideceğim.
Bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet.
Yazgıdır yakama yapışır neye kalkışsam;
ve yüreğim gömülü bir ceset sanki.
Aklım daha nice kalacak bu çorak ülkede.
Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam
hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma,
yıllarıma kıydığım, boşa harcadığım."

Yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler
bulamayacaksın.
Bu kent peşini bırakmayacak. Aynı sokaklarda
dolaşacaksın. Aynı mahallede yaşlanacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Bu kenttir gidip gideceğin yer. Bir başkasını umma-
Bir gemi yok, bir yol yok sana.
Değil mi ki, hayatına kıydın burada
bu küçücük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada.

18 Mart 2009 Çarşamba

RETRO: Placebo - Sleeping With Ghosts (2003)


Uzun süre lezbiyen bir hatunun vokal yaptığını zannettiğim grup gençliğimizin rock yıldızları arasındaydı. Gerçeği öğrendiğimde şaşkınlığını no way çığlığıyla karşısındakini devirecek kuvvette iterek gösteren old Christine tadında tepki göstermiştim. Tabiyi o günlerde körpeydim, gözüm açılmamıştı.
Şimdi yıldızları sönse bile benim fikrimce elektronik altyapısı ile ,melonkolisi tartışmalı, Mor ve Ötesi gibi grupları etkilediğini düşünürüm. Protect Me From What I Want, The Bitter End, English Summer Rain ya da I'll Be Yours gayet güzel dinlemelik hoş beş şarkılar. Ama albümde bir şeyler eksik, doldurma melodiler şarkılar var, bu da gayet açık.

Come on fallen star i refuse to let you die
Cause that's wrong and i ve been waiting far too long
It's wrong i ve been waiting far too long
For you to be.. be me.. be .. be mine

7,75/10

Knight Errant - Divan (2005)

Hala eksiklikleri vokalde, liriklerde hissediyorsak ya da yer yer bar performansı dinliyoruz hissine kapılsak da toplumsal konulara duyarlı olan grubumuz güzel melodiler , zaman zaman ilk Türk opera vs. çalışmalarını hatırlatır yerellikte keman ezgileri (Türkler ve İrlandalılar kardeş mi acep) bulmakta zorluk çekmiyor. Buram buram samimiyet kokan albüm üstte saydığım sebeplerle her heavy metal dinleyicisinin seveceği bir albüm değil.

Black is my soul, but your heart!
Black is my skin, but your blood!
Black is my nation, but your empire!
Black is my name, but your god!

8,0/10

17 Mart 2009 Salı

RETRO:Rotting Christ - Sanctus Diavolos (2004)


MORALİM BOZUK//
Ortalarında biraz monotonlaşsa da black gotik azcık endüstriyel ve yerel kokular epik felan işte. Bir de Athanati Este.
Vokal tatmin edici değil maalesef.

9,0/10

16 Mart 2009 Pazartesi

Kamelot - Ghost Opera (2007)


Intro ardından başlayan giriş parçalar Rule The World ile Ghost Opera ayarında albümde parça bulmak zor. Diğer parçaların kısım kısım güzel anları mevcutsa da bunu büyük oranda mükemmel orkestral düzenlemelere ve grubun müzikal kalitesine borçlu. Love You To Death ile Silence of Darkness örnek olarak gösterilebilir. Daha çok silik melodiler hakim olmakla birlikte sonuçta tüm titizliğiyle profesyonelliğiyle bu bir Kamelot albümü. Senfonik prog-power metal sarmalına hapsolmuş orjinaliteden yoksun ama hala zevkle dinlenebilen bir Kamelot albümü

7,75/10

15 Mart 2009 Pazar

Justin Timberlake - FutureSex/LoveSounds (2006)


Evet, Justin Timberlake, yanlış okumuyorsunuz..
Timbaland destekli şarkılarını sevdiğimi itiraf ediyorum. İşin püf noktası Timbaland'ın ordan burdan esinlendiği elektronik beatleri (ve backvokali ve pop tarzı için alışılmadık parça düzenlemeleri) üzerine görevini yapan bir adam .
İtirafımın ikinci kısmı: papaz efendi, my love'da şahsın falsetto vokali pek bi seksi yaw.
ohh rahatladım
Bu aşamadan sonra ne kadar ilgilenizi çeker bilmem ama albümün 7. parçasından sonra sıkıcılaşmaya başladığını da eklemeliyim.

7,25/10

The Last Shadow Puppets - The Age of the Understatement (2008)


İlk albümünü pek sevdiğim Arctic Monkeys'in beyni ve vokalisti Alex bilmemne veledi ile Rascals adlı grubun gitaristi başka bir veledin 60lara hiç te orjinal olmayan retrospektif bir açılım getirme maksadiyle kurdukları bu proje ülkeleri İngiltere'de pek bir ses getirdi. Orjinalliği Amy Winehouse ya da Duffy gibi örnekler yüzünden ne kadar sorgulansa da getirdikleri daha dinamik ve genç yaklaşım takdire şayan. Bir de şu Alex bilmemne pi..i güzel pop şarkıları yazıyor. Beatles saçı da yakışıyor şerefsize. Biz yapınca komedi klap oluyor. Yok yok kıskanmadım canım, bi şey olmuyor :-))
Sound olarak 60ların orkestral zenginliğini fazlasıyla içeren albümde bazı şarkılardaki kovboy ritimleri, açıkcası o yıllarda da varolup olmadığı yönünde kafamda soru işaretleri oluşturuyor. Sonuçta yarım yüzyıl önceki bir hadiseden söz ediyoruz şurada!!
Kötülüyor gibi görünmeme rağmen şöyle toparlayayım: dinlemesi keyif ihtiva eden 60'lar popu. Favorim Standing Next To Me.

8,25/10

14 Mart 2009 Cumartesi

Anime for Animation

Tekkon Kinkreet



M U H T E Ş E M
Japon kültüründen çok da ayrık fikirlere sahip olmayan Amerikalı bir yönetmen, Michael Aris'ın ( Animatrix projesi ile de bilinmekte) Japon animesine sihirli dokunuşu!
Kelime anlamıyla betonarme'ye denk gelen film Taksim'e benzeyen bir mahalle ve bu mahallede tutunmaya çalışan iki çocuğun hikayesi gibi görünse de içerdiği yan konular, yin-yang felsefesi, mangadan uyarlandığı için içerdiği gizem, renkli ama karanlık çizimler, arka taraflardaki ayrıntı zenginliği ile çok etkileyici bir çalışma.
Biz hala iki katlı müstakil evlerde yaşayan aileler ve bitmek bilmeyen aptalca aşklarla süslü saçmasalak dizilere para ve zaman harcayalım. Eloğlu yapıyor.



Sihirli Kedi

Daha çok yaşı küçüklere hitap etse de çılgın bir hikaye örgüsü ile film ilgi çekiyor insan kişisine.
Hayatını kurtartığı kedinin kedilerin prensi olduğunu bilmeyen kızcağımız bir anda kendini kediler kralı tarafından oğluyla evlendirebilmek için kedilerin sihirli ülkesine kaçırılmış olarak bulunuyor. Neyseki önceden içinde ruh olan bir kedi heykeli, şişko ve gizemli başka bir kedi ile , ayy bayıldımmm... yeterince çılgın bir macera işte!
Miyazaki yapıtları ile karşılaştırma yapmayın, hayalkırıklığı potansiyeli mevcuttur.

Tales From Earthsea

Bir film festivalinde izleme fırsatı bulduğum film beni çok şaşırtmıştı. Hayır hayır film çok vasat. Ursula Leguin'in bilindik hikayesinin yine tersyüz edildiği film, Heidi animasyonlarını hatırlatan eskilikte (yine de hoşlanabiliyorsunuz); zayıf karakter çizimleri ve heyecan içermeyen konu akışı diğer özellikleri. Beni şaşırtan şey sinema salonunun hıncahınç dolu olması ve pek çok seyricinin hem LeGuin hem de animasyon hakkına bilgili olmasıydı. Normal hayatta asla çakışacağına inanmadığım bir olasılık gözlerimin önünde gerçekleşmişti.

Dolu Düşün Boş Konuş

Tiyatroyu sevmem ve hala da sevmiyorum. Oyunculuk çok iyi . Sahnenin oyuncuların seslerini rahatça duyuracak kadar küçük ve rahat olması de olumlu . Hala sevmiyorum tiyatroyu bu arada. Tamamiyle kişisel.

Erkan Karagöz - Kars ve Çevresinde Aydınlanma Hareketleri ve Sol Geleneğin Tarihsel Kökenleri 1878-1921


Rusya ile bir dönem el değiştirip duran ve Rus kültüründen oldukça etkilenen Kars, Ardahan, Batum gibi illeri kapsayan bölgede 20. yüzyılın başında, Türkiye Cumhuriyeti'nin de kuruluşundan önce, bolşevik düşünce etkilenimli demokratik ve çoğulcu niteliklere sahip Cenub-i Garbi Kafkas Cumhuriyeti'nin ilanını inceleyen kitabın yazarı daha baştan haklı olarak dönemin Ermeni, Azeri, Gürcü ve Rus kaynaklarından da faydalanılması gerekliliğini beyan ederek tarihimizin unutulmuş bir süreci için işin daha başında olunduğunu kasdediyor. Oldukça kısa bir dönem yaşayabilen ve bence gereğinden fazla önem addedilen bu yerel hükümetin kısıtlı bir entellektüel çevre tarafından yönlendirildiği anlaşılsa da yazar farklı bir düşünceye sahip. Kemalist cumhuriyetin Kars ve yöresindeki "aydın halk" ile zıtlık içinde olduğu düşüncesi kitabın içine yerleştirilmiş ana düşünce. Oldukça iddialı bir sav. Konu o kadar bilinmezlik sisiyle kaplı ki insan bir fikir oluşturamıyor aklında.
Kitabın ilginç konularından biri Rus döneminde yerleşen ve Ortodoksluğun farklı bir koluna ait inancı sahiplenen yirmi bin kadar Malakan Rus'un süreç içinde rolü. Ermeni yönetimine bağlandığı ve müslüman halkın zulme uğradığı dönemin ya da daha öncesi Güneybatı Kafkas Cumhuriyeti döneminde Ermeni yerleşiklerin ve temsilcilerinin bu devlet karşısındaki tutumları ise eksik kalan mevzular olmuş.

Theatre of Tragedy - Musique (2000)


Liv Kristin'in güzel pop melodilerine dayanan nakaratları haricinde vassat kardeşim! olarak nitelendirilebilecek albümün türü için endüstriyel rock ya da electro-pop denebilir.
Bu grup aslında benim için başından beri kaçan fırsatların somut bir örneğini teşkil ediyor. Yassık!
*City of Light*

5,75/10

Jay Jay Johanson - Tattoo (1998)


JJJ'ın ilk iki albümü duygusal ve melankolik kıvamda parçalar içerse de Björk, Massive Attack gibi adlarla aynı kulvara ulaşabilmek için biraz daha zamana ihtiyacı var.
Bu albüm iseçıkış albümündeki hit parçaları da içermemekte. Buna rağmen özellikle Lychee ve Friday At Rex adlı parçalar ilgimi çekti.

7,50/10

13 Mart 2009 Cuma

Moonspell - Memorial (2006)


İlk iki albümüyle dinleyeni dinleyenden koparan Moonspell'in sonraki ürünlerini pek dinlememiştim. Memorial ile eski tarzına döndü yakıştırmalarını duyunca bir içim ürperdi, bir hoş oldum. Acaba dedim.
Albümün soundu depreme dayanıklı çimento kadar sert, yıldızsız bir dağ gecesi kadar karanlık ve veba kadar ölümcül ve bulaşıcı melodilere sahip. Kan temasının albüm kapağıyla çoğu parça sözü de dahil işlendiği albümü kısacası gotik/dark metal olarak tanımlayabiliriz. Yani ilk albümün atmosferinden folklorik ezgilerin ve black rifflerin eksiltilerek günümüze uyarlanmış/modernize edilmiş death hali. Orgla ve akustik gitarla yaratılan ürkünç gotik ambiyans sertliği dengelemiş. Buna ek olarak clean vokaller ile başrole sayunmayan hafiflikte bayan vokaller albüme ayrı bir tat katmış. Şarkılar arasındaysa ayrım yapamayacak durumdayım. Hernasıl albümün ilk kısmı ile son kısmı arasında hafif bir sound farklılığı mevcut olsa da parçaların ve sözsüz geçiş parçaların albümiçi yerleşimi güzel oturmuş, hatta konsept bir havayı andırmakta.
Nihayetinde yapıt dudak ısırtan cinste atmosferik bir gizli parça ile sonlanarak etkileyici kapanışını yapıyor.

The ones you love the most
Are the ones you hurt as deep

...........................
Man, condemned again
Created at the image of pain
..................
Remember!
Once it was ours
We have waited forever
We are to blame
For once it was ours
8,75/10

12 Mart 2009 Perşembe

Mazhar Alanson - Türk Lokumuyla Tatlı Rüyalar (2002)


İlginç bir albüm, bir yandan gayriciddi matrak eski MFÖ şarkılarının benzerleri diğer yandan İlhan Şeşenvari baladlar, bir yandan irkiltici itici eklektik parçalar (bkz. ilk parça), diğer yandan bünyeyi basan afakanlar. E biraz da kafakarışıklığı mevcut, havai wah wah gitar, gibi.
Ah Bu Ben, Yandım, Benim Hala Umudum Var amerikan folk sanatçılarının tarzına benzer yalın slow pop rock parçaları olarak oldukça başarılı. Alanson'un İlhan Şeşen bayıklığına düşmeyerek kendini ifade edebileceği çizginin bu olduğunu düşünüyorum. Eğlenceli olanlardan ise sadece Hamak ile Hindistan beni çocuksu melodisi ile tatmin edebildi. Albüm Cem Yılmaz faciası Piskopatı da içeriyor bu arada.

6,0/10

Colour Haze - All (2008)


Tek kelimeyle şöyle özetleyebilirim: çok keyifli!
iki kelime mi? boşverin zaten dumanlı dağlar offf
Stoner rock kökenli grup 70'ler ve özellikle Hendrix (diyorlar), jazz ve bilimum progresif öğe (özellikle şarkılardaki enstrüman ağırlığının değişmesi ile kendini belli eden bir taraf) lakin basit tınılarla içinizi eritiyor. Ve bunu kaotik gürültü içermeden yapıyor. Zil ve derin bas etkisiyle aynı rifin gittikçe yükselen tempo ardından kreşendoya varması, nirvana misali ilk parça Silent'ı tanımlıyor. Yerinizde kıpır kıpır kıpırdanıp duramayacak ve hatta headbang yapacaksınız. Fazla heyecanlandırmamak de gerek. Çünkü her parça aynı ayarı tutturamıyor. Misal 8 dakikalık enstrümantel Lights orgla süslü 60 lar çeşnisi gibi, hani uyuşturucu alemlerinde kapıcı kızın yoldan çıkartıldığı Türk filmlerimizde kalabalığın daha doğrusu potansiyel tecavüzcü ve ırıspıların dans ettiği parçalara benziyor. Ya da sitar ile başlayan Stars da beni etkileyen bir parça olmadı. Bununla birlikte alışılmadık bir uçuş provası All ve hemen ardından gelen Fall gayet göz dolduran , etkileyici parçalar.
Albümün en sevdiğim yanlarından biri de vokalin az olması. Kişinin kendini nitelikli müziğin akışına bırakması kadar keyifli bir şey yok.

Set my home in the skies so high
And every time I wanna jump up it turns me down
On a wheel, under a spell I'm bound

8,75/10

11 Mart 2009 Çarşamba

Rotting Christ - Passage to Arcturo (1991/1995) EP


Birkaç bonus parça içeren ve grubun ilk dönemlerini sergileyen EP'nin yeni baskısını dinlerken tarzın aslında proto-black olduğunu görüyorum. Ham kayıt yine de benim gibi Rotting Christ seven birine şeker gibi geliyor. Evet grubun en zayıf albümü, alıştığımız gotik unsurlar yok, sound garajda çalan bir gruptan çıkıyor gibi, vessair vessair. Lakin hiç bir şey albümün karanlık ve majestik tarafını etkilemiyor.
Aman gizemli N'gai ormanında kaybolmayın...

8,25/10

Mono - Walking Cloud and Deep Red Sky, Flag Fluttered and the Sun Shined (2004)


Japon post-rock grubu bu albümüyle mutsuz edici bir huzur (ne demekse) içeren atmosfer sunmakta başarılı iken diğer pek çok post-rock albümlerinde olduğu gibi zor kavranılabilir zor dinlenilir kategorisini olabildiğince işliyor. Ayrıca derin boşluklarda yanına bonus olarak ekleniyor. Albümdeki uzun parçalar, aslında sadece iki tane, statik ve sahte huzur içeren başlangıç aşamasından ardından gittikçe yükselen bir melodiyle ruh öğüten iç acıtan kısma bağlanıyor. Bu taktiğin uygulandığı Lost Snow kanaatimce albümün en iyi parçası. Albüm uykuya meyilli, soyut ve biraz disiplinsiz de olsa nihayetinde o bir post-rock çalışması. Onu böyle seviyoruz.

8,50/10

10 Mart 2009 Salı

Black Omen - When Pure Darkness Covers False World of Light (2005)

Eskişehirli grubumuz piyanolu bir intro ardından albüme bomba bir giriş yapıyor. Cradle of Filth tarzı vokalin ağırlıklı olduğu albüm dinamik yapısı ile dikkat çekiyor. Eski reviewlerde bu tarz gruplar hemen Cradle of Filth-Dimmu Borgir arası, pek fevkalade diye tanımlanılırdı. puhaha. Azcık zaman geçince thrash etkisi taşıyan black gruplarına Immortal gibi, atmosferik olanlar Emperor gibi, leş ve monoton bir soundu olanlar Darkthrone gibi vesaire örnekler çoğaldı çok şükür. Klavye ya da bestelere biraz daha kulak kesilirsek diğer Türk melodik black gruplarla ortak yanlarını rahatlıkla keşfediyoruz. Albüm sonlara doğru disiplinini kaybedip biraz dağılsa da ve hatta o kadar çığrıştan sonra beyninizin ön lobunda hafif bir sızıya yol açsa da güzel bir çalışma olmuş.

7,50/10

9 Mart 2009 Pazartesi

Jay Jay Johanson - Whiskey (1996)


Sol köşede bize cin cin (puhaha) bakan dj arkadaşımız ülkemizde pek sevilen ecnebi sanatçılardan biri. Gerçekten de hem kuul hem karanlık parçalar yazan ve seslendiren JJJ, daha ilk albümünde It Hurts Me So, So Tell The Girls I'm Back In Town gibi parçalarla arz-ı endam ediyor. Her şey iyi hoş güzel de ne parçalardaki yaşlanma ve kız takıntısını ne de 7. parçadaki hawai'de emekliliğini süren Elvis vokalini anlamanın pek mümkünatı yok.

7,75/10

8 Mart 2009 Pazar

Theatre of Tragedy - Image (2000) Single


endüstriyel rock ve eletronik kırması yeni sounduyla grup beni bile şaşrttı ya, helal olsun vallaha. Kötü ve robotik erkek vokal, garip sözler , vasat bestelerle örülü single çalışmasını, üzülerek söylüyorum, özellikle nakaratlarda güçlenen Liv Kristin'in katkısı bile kurtaramıyor.
Allahım ! sen büyüksün...

5,25/10

Lindsey Davis - Gümüş Domuzların Esrarı


Dedektiflik hikayesini eski Roma'nın gerçeğine uygun atmosferinde üstelik gerçek tarihi olaylarla güçlendirerek anlatan yazarın tarih bilgisi yanında güçlü olduğu bir özelliği de eğlenceli ve alaycı bir dili kitabın kahramanı ile bütünleştirebilmesi. İşin aslı Agatha Christie'nin bir kitabının son sayfalarında katilin ikiz kardeş olduğunun ortaya çıkmasıyla dedektif romanları maceramı sonlandırmışken bu egzotik kitap ilgimi çekmeyi başardı. Tarihi gerçeklikler, kişiler, olaylar ile biraz kafamız dönsede kitap fuarında 5 (Y)TL değeriyle en ufak bir pişmanlığa mahal vermiyor.
Güzel, muhteşem olmasa da pek hoş, mmmm.

Grand Magus - Iron Will (2008)


Kaçılun kaçılun, boşuna direnmeyun
Grand Magus komutasında Heavy Metal Army geliyor
veletlerinizi eşlerinizi kendi elcağızlarınızla öldürün
çünkü gösterecek merhametleri yok
gibi bir giriş yapmak isterkene bu mübarek mevlit gecesi haftalardır uzak kaldığım internete kavuşmanın sevinci ile şükrederek yazıma başlıyorum. Haleluya!!
Neurosis den beri beni en çok heyecanlandıran grup oldu Grand Magus. Eski tarzları stoner-doom etkisini sezinlensek de albüm tam bir epik dinamik boyun kopartan heavy metal çalışması. 3.parça Iron Will'e gelince herhalde daha gaz bir parça olamaz diyorsunuz albümde. Yanlıyorsunuz dostlar yanılıyorsunuz. Hemen ardından başlayan Silver Into Steel kafi bir cevaptır. Grup yaptıkları güçlü müziğe uygun şekilde süperdüper bir vokaliste de sahip, Janne Christoffersson ismini hafızada tutmak lazım, çift f ve s leriyle birlikte tabi.

There is no true or false in the world
You might be right but I'm not wrong

9,50/10