19 Mart 2009 Perşembe

Kavafis - Barbarları Beklerken


Yunan şiirinin önemli isimlerinden Konstantin Kavafis 20.yy ın başlarında İskenderiye, Mısır'da yaşamının çoğunu geçirmiştir. Özellikle yaşadığı kent ve Hellenik milliyetçilik teması etrafında yoğurduğu şiirleri Orhan Veli gibi duru ve alaycı bir teknikle yazılmıştır. Bahsettiğim milliyetçilik politik olmaktan ziyade romantik ve nostaljik bir öğe olarak kullanılırken tarih şair için oyun alanı işlevi görmüş. Dikkat çekici bir öğe de şairin cinsel yönelimini hikayeler aracılığıyla ortaya koyması.
Kitap aldığım vakitte 16 TLlik fiyatıyla oldukça pahalı gelse de giriş yazıları, kronoloji ve biyografisi , Erdal Alova-Barış Pirhasan çevirileri ve basım kalitesiyle nadide bir eser görünümünde.


Barbarları Beklerken


-Neden toplanmış bekleşiyoruz pazaryerinde?

Barbarlar gelecek bugün
-Neden böyle hareketsiz senato?
Boş oturuyor senatörler,yaalarla uğraşacaklarına?

Çünkü barbarlar gelecek bugün
Senatörler neden uğraşıp dursun yasalarla?
Barbarlar gelince yapıcak nasıl olsa
-İmparatorumuz neden sabahın köründe kalkmış,
tacıyla tahtıyla kurulmuş oturuyor
kentin ana kapısında?

Çünkü barbarlar gelecek bugün
İmparator şeflerini karşılamak için
bekliyor. Bir de ferman hazırlattı
sunmak için. Şan şerefler dolu
adlar, unvanlar yazılı üstünde
-İki konsülümüz ve yargıçlarımız neden
kırmızı, işlemeli harmanileriyle gelmişler;
ya taktıkları mor taşlı bilezikler,
ışıl ışıl zümrüt yüzükler,
neden yanlarına almışlar bugün, paha biçilmez
altın ve gümüş kakmalı asalarını?

Çünkü barbarlar gelecek bugün
böyle şeyler gözlerini kamaştırır onların.
-Hani, n'erde saygıdeğer söylevcilerimiz
gelip konuşmuyorlar her zamanki gibi?

Çünkü barbarlar gelecek bugün
söyleler, ince sözler canlarını sıkar onların.
-N'oluyor, nedir bu huzursuzluk, bu kaynaşma?
(Yüzler nasıl asıldı birdenbire)
Hızla boşalıyor sokaklar, alanlar,
evinin yolunu tutuyor herkes düşünceler içinde?

Çünkü karanlık bastı, barbarlar hala görünmedi
Sınır boylarından gelenlerin dediğine bakılrsa
barar marbar yokmuş ortalıkta.

Peki, şimdi halimiz n'olcak barbarlarsız?
Onlar bir tür çözümdü bizim için.

Miris:İskenderiye, İS 340

Felaketi, Miris'in öldüğünü öğrendiğimde
evine gittim, ben ki
Hristiyan evlerine gitmekten kaçınırım,
özellikle yas günlerinde ve bayramları

Koridorda durup bekledim. Fazla içeri
girmek istemedim, merhumun akrabalarının
gelişimden duydukları memnuniyetsizlik
ve şaşkınlık gözlerinden okunuyordu

Onu büyük bir odaya yatırmışlardı
bulunduğum yerden az çok
görebiliyordum, hep değerli halılar,
gümüşten, altından kaplar

Koridorun köşeinde durmuş ağlıyordum.
Toplantılarımızın, gezmelerimizin
Miris'siz ne anlamsız olacağını düşünüyordum
onu bir daha göremeyeceğimi,
bütün gece süren o güzelim, hayasız cümbüşlerimizde
eğlenip gülüşünü, Yunancasının kusursuz ritmiyle
şiirler okuyuşunu bize,
nasıl kaybettiğimi düşünüyordum güzelliğini
sonsuza dek, çılgınca tapındığım bu genci.

Birkaç yaşlı kadın yanımda, fısıl fısıl
son gününü konuşuyorlardı-
ağzından hiç düşmüyormuş İsa'nın adı,
haçı hep elindeymiş-
Derken,kendilerinden geçmiş, dualar okuya okuya
dört Hristiyan rahip girdi odaya
İsa'ya yakararak,
ya da Meryem'e (dinlerini pek bilmem)
Miris'in Hristiyan olduğunu tabii ki biliyorduk.
Önceki yıl grubumuza katıldığı
ilk günden beri biliyorduk.
Kesinlikle bizden biri gibi yaşamıştı.
Hepimizden çok hazza verdi kendini
har vurup harman savuruyordu parasını alemlerd.
Etraf ne der diye düşünmeden,
seve seve katılırdı geceleyin sokak kavgalarına
ne zaman düşman bir çeteyle
karşılaşsa çetemiz.
Dininden hiç sözetmezdi.
Hatta bir defasında kendisini alıp
Serapeion'a götüreceğimize söyledik.
Şakamız hiç hoşuna gitmemiş gibiydi,
hatırlıyorum da şimdi.
Of, iki şey daha geliyor aklıma.
Poseidon'un şerefine içkilerimizi döktüğümüzde
aramızdan ayrılarak başka tarafa bakmaya başlamıştı,
İçimizden biri aşka gelip
"Güzeller güzeli, yüce Apollon
yoldaşlarımızı gözetsin
ve korusun" deyince -Miris
(öbürleri duymamıştı onu) "Ben hariç" diye mırıldanmıştı.
Hristiyan rahipler; yüksek sesle
gencin ruhu için yakarıyorlardı-
Pür dikkat kesilmiş,
büyük bir ilgiyle izliyordum ki
dini vecibelerini yeine getirişlerini
Hristiyan cenaze töreni için yaptıkları hazırlıkları,
birden tuhaf bir duyfu
kapladı içimi. Anlatılmaz bir biçimde
Miris'in benden koptuğunu hissettim,
bir Hristiyandı o, kendi toplumuyla
birleşiyordu şimdi, bense yabancı,
tümüyle yabancı oluyordum giderek. Bir kuşku
düşmüştü içime, tutkularım aldanmıştı
belki de beni, her zaman bir yabancıydım onun için-
Kendimi dar attım korkunç evlerinden,
Miris'in anısı alıp götürülmeden, başkalaşmadan
Hristiyanlıklarıyla, çabucak uzaklaştım oradan.

Kent

Dedin, "Bir başka ülkeye, bir başka denize gideceğim.
Bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet.
Yazgıdır yakama yapışır neye kalkışsam;
ve yüreğim gömülü bir ceset sanki.
Aklım daha nice kalacak bu çorak ülkede.
Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam
hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma,
yıllarıma kıydığım, boşa harcadığım."

Yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler
bulamayacaksın.
Bu kent peşini bırakmayacak. Aynı sokaklarda
dolaşacaksın. Aynı mahallede yaşlanacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Bu kenttir gidip gideceğin yer. Bir başkasını umma-
Bir gemi yok, bir yol yok sana.
Değil mi ki, hayatına kıydın burada
bu küçücük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder