30 Kasım 2018 Cuma

Ildjarn - Strength and Anger (1996)

Kısa, daha ham ve kaba halinden kurtulamamış şarkı başına ancak bir riffin düştüğü bir black metal kaydı bu. Belk de daha az çünkü gereğinden uzun süren basit ama etkili ambiyatik besteler de bulunuyor. Çiğ, leş bir prodüksiyon da cabası. Ambiyans parçalar dışındakilere isim vermeye bile tenezzül etmemiş. Strenght and Anger 1, 2 diye devam ediyor. Dinleyiciye ne büyük saygısızlık! Darkthrone'un efsane dönemini alıp ters yüz etmiş gibi. Ya da şöyle izah edeyim: be-ğen-dim! Metal ruhu budur. Cilalı işleri beğenenler beğenmeye devam etsin. İçgüveysileri dışarı alalım, biz yolumuza bakalım.

8,0+/10

28 Kasım 2018 Çarşamba

Hayalet Gemi (1-2-3), Trip #7, Maison Française #281

Birbirinin aynısı dergi ve fanzin bolluğu yaşadığımız günlerde iz bırakmış dergilerden Hayalet Gemi arşivini açarak başka şeyler arayan okuyuya zamanın ötesinden güzel şeyler sunuyor. İlk üç sayı daha bebek adımları olmasına rağmen farkını ortaya koymaya yetmekte. 92 yılında çıkmaya başlayan dergi her sayısında bir ana tema belirleyerek yoluna devam etmiş. Sırasıyla ilk üç sayının temaları da ilüzyon, yüzler ve zaman. Güncele dokunan yazılar farklı bir bakış açısı sunarak bayağılığın önüne geçmekte: pembe diziler, ansiklopediler, yeşilçam, teknoloji gibi. Üstelik kaliteli çeviriler de sayfalarda yerini bulmuş. Hamlet'in evrenselliğinin tartışıldığı yazı mükemmeldi. İdeolojik olarak bugün büründüğü günahlar ayyuka çıkmasından dolayı liberal post-modernizmin sayfalara yansıyan izleri bir miktar gze bakmakta. Neyse, devamın getirmek için bu sayılar yeterli sebep teşkil ediyor.

Öncelikle keşfettiğiniz şu kapak egzantrikliğini her sayıda denemenize gerek yok. Bu sayıda olmamış çünkü. Ki aslında son zamanlarda sosyal adalete vurgu yapan Jim Carrey'e değinmeleri güzel bir olay iken. Yazılar için fazla söze gerek yok. Hala bir şeyler öğretebilecek, ufuk açacak yazılar sunuyorsa, o dergi takip edilmelidir. Popüler bir dergi aynı zamanda nasıl kaliteli olabilirin ender bir örneği.





Ev dekorasyonuna ilgim var, en azından ne nasıl birbirine uyar konusunda az çok fikrim bulunmakta. Doğan grubu bir süredir  dergilerine indirim yapıyor. Sahibiyeti sanırım Sabah grubuna geçmemiş hala. Neyse bu vesileyle Maison Française'in sayfalarını karıştırma fırsatı buldum. Bu arada aklımda cevabını bulamadığım bir soru peydah oldu. Bu dergi Fransız dergisi mi aslen? Orada da yayınlanıyor mu acaba? Dergi çok yoğun reklam barındırmakla birlikte içi boş da değil. Ajanda namındaki ilk bölüm sergileri ve diğer sanat etkinliklerini tanıtmakta. Takip eden kısım Tasarım başlığını taşıyor. Röportajlar, ürün tanıtımları ile birlikte sektörün yaratıcı tarafına tanık oluyoruz. 3. bölüm ise Takip, trend ve marka haberlerine ağırlık veriyor. Deko-Stil ile birlikte nihayet oda oda evlere konuk oluyoruz. Mobilyada kütüphaneler araştırma konusu seçilmiş. Ayrıca yeşil ile uyumlu ev ve renkle şifa vermeye odaklı dekorasyon konuları ilginç. Sondaki Dosya bölümünde ise çocuk odaları konu edilmiş.





27 Kasım 2018 Salı

The Oscar Peterson Trio - Night Train (1963)

Her ne kadar oynak ritimler dinletiyi anlamlı kılsa da ruhen piyano ağırlıklı bu kayıt, rastlantı değil Oscar Peterson gayet titiz ve yetkin bir piyanist, aslında şık restoranlarda çalınan arka fon müziğini hatırlatmakta. Bu bir bakıma eleştiri de değil zira cool jazz denen alt tür tam da kulakta böyle tınlıyor. Yumuşak ve hoş geçişler ile neşe zerk eden melodiler arasında uyum hiç de fena değil.

7,25/10

25 Kasım 2018 Pazar

Jorge Reyes - Mexican Music Prehispanic (1990)

Antik Yunan müziği, antik Mısır müziği gibi kayıtlara şüpheyle yaklaşmamak elde değil. O antika zamanlardan ne kalmış olabilir ki? Bir asırda bir millet tarihini unutuyor ve tarih baştan yazılıyor. Bu kayıt da İspanyol fethi öncesindeki Meksikalı halkların şarkılarını içerdiğini iddia etmekte. Belki doğru belki değil ancak doğadan alınma kuş sesleri ve ambiyans lezzeti de bu kayıt vasıtasıyla bu kulaklar duyunca en azından new age'in dokunuş olarak müziğe sızdığını söylemek mümkün. Bununla birlikte içerdiği yalın ve samimi notalar, farklı duyguları uyandırması kaydı oldukça zengin kılıyor. Modern elektropopun saçmalığından ziyade buradaki dans ritimleri (Dance namındaki şarkıda misal duyduğumuz) benim kanımı kaynatmakta çok daha başarılı, örnek vermek gerekirse.

7,50-/10

24 Kasım 2018 Cumartesi

Allah-Las - Worship the Sun (2014)

Bandcamp'te grup müziğini Kalifornia kültürünün geçmişinden ve şehirlerinin, denizinin, sokaklarının ve kumsallarının muhteşem karışımından harmanlanmış şeklinde tanımlıyor. Garaj rock bir tür olarak grup için belirlenmiş olmakla birlikte bu kayıtta 60'ların saykedelik rock, hard rock ve surf rock sentezini daha belirgin duydum. Kısacası özel ve özgün bir şeyler yok. Yine de eğlendirmeyi, daha doğrusu dinleyiciye keyifli dakikalar yaşatmasını başarıyorlar. Bir kaç şarkı özellikle akılda kalıcı melodi sunmakta. Grup ismi dolayısıyla tehdit aldıklarına dair ağlak röportajlar vermesiyle de gündeme gelmiş durumda. Sartre'ın felsefesine bağlıyım ben. Seçimlerin sonucunu göğüsleyeceksiniz arkadaşlar. Ya da grubun ismini değiştirin, bana ne yani.

7,25/10

22 Kasım 2018 Perşembe

Death in Rome - V2 (2018)

Martial Industrial. İkinci albüm. Ayırt edebildiğim kadarıyla şarkıların en az yarısı cover. It's A Sin artık yeniden yoruma tabi tutulmasın. Şarkının kendisi o kadar ayrı bir karakteristik sergiliyor ki farklı tarz yorumlar üzerinden zeytinyağı gibi kayıyor. Lambada?İlginç. Parçaların sözsüz outro düzenlemeleri çok şık. Bu türde sırtını coverlara dayamış bir kayda fikren karşıyım. Yine de grubun güçlü bir potansiyeli var. Ama denizleri aşıp gelemeyecekler.

6,50+/10

18 Kasım 2018 Pazar

Fuzz - Fuzz (2013)

Ty Seagall diye bir adam var, yalnız veya şürekası ile birlikte her sene üç albüm felan çıkartıyor. İşin garibi her yapıtı da beğeniliyor. Her ne kadar yeniden pişirilip pişirilip sunulan garage rock soundunun hayranı olmasam da bu adamcağızın grubunun bu albümünü beğendim. 60 ve 70'ler rock müziği ile haşır neşer olmayan biri olarak bile sound oldukça tanıdık, tür içinde çok da yeni bir şeyler sunmuyor. Ancak şarkıları olabildiğince melodik bir hale getirip kendisini can kulağıyla dinletmesini biliyor. Biraz ne derler, ee yavşak, terbiye mi takınayım gevşek vokali saykedelik musikiye yakışmayan bir punklık tarzında icra etse de yine de müziğine uydurmayı başarıyor. Sonuçta bir kaç dinleyişte ısınabileceğiniz gayet rock'n roll bir kayıt çıkıyor ortaya. Albüm kapağı da müthiş diğer yandan.

7,50++/10

14 Kasım 2018 Çarşamba

RETRO: Cemetery of Scream - Melancholy (1995)

Zamanında dinlediğimde aklımı alan albümlerden biridir bu. Polonyalı gruba en basitiyle gotik etkili death doom metal gibi bir etiketi yakıştırabiliyor olsak da çok daha renkli ve farklı bir iş kotarmışlar burada. Aklıma ilk gelen sözcük yoğun ve karanlık bir romantizm içeren atmosfer olsa gerek, evet bir sözcük değil bu, pek çok sözcük. Kimi zaman fısıltılı konuşmalı kimi zaman derin börülceli sert erkek vokale kimi zaman da bir hanımleydiablamız eşlik ediyor. Keyboard olmazsa olmaz zaten atmosfer mevzu bahis ise. Sözsüz Gods of Steel parçası ise ambiyans düzenlemesiyle titretiyor. Bununla birlikte bestelerin düzenlemesi de bir değişik. Vokal önde gitar arkada miksajlanarak çok da iyi olmayan prodüksiyon sayesinde yeterince sert ve metalik bile sayılmaz albüm. Bu ve bunun gibi sebepler albümü emsallerinden iyi anlamda ayırıyor. Ama şöyle de bir şey var, zaman her şeyin efendisi. Onca geçen zamanın ardında yeniden kulak verdiğimde biraz erozyona uğradığını söylemek mümkün kaydın. Bayağı da değerlendirmemi etkiliyor ister ve de istemez.

7,50/10

12 Kasım 2018 Pazartesi

Jerry Cole and His Spacemen - Surf Age (1964)

60'lı yılları çok bilmem ama bu surf rock soundu bana dönemine göre oldukça aykırı ve devrimci geliyor. Uzaydan gelmiş gibi. Hem niye surf rock diye tanımlanmış? Neşeli, kaygısız sesi tek sebebi olmasa gerek. Vardır bir hikayesi herhalde. Kesin, vallah billah araştırmadım ama Kalifornia kıyılarından çıkmıştır. Tek başına zamana belki de ciddiyetsiz ve sığ soundu sebebiyle yenik düşse de eminim diğer tarzlarla etkileşimde kombo etki bırakacak bir özelliği var gibi bu türün. Daha çok faydalanmalı yani. Bu grup da türün içinde en bilindikler arasında yer almıyor, bir Beach Boys değil diğer bir deyişle. Yine de sözsüz bestelerden oluşan bu kayıt, türü anlayabilmek için hoş bir alternatif olabilir. Ayrıca benim gibi yaşlılar tombalak bir İngiliz dayının güldürüsü Benny Hill'i hatırlayacaktır. İşte aklıma o geldi nedensiz.

7,50-/10

11 Kasım 2018 Pazar

Andre Gide - Kalpazanlar

Bu romanı okurken belli yerine kadar neden bahsettiğini anlamakta güçlük çektim. Günlük, mektup, üçüncü ve tekil bakış açısı gibi dağınık anlatım tekniği çok sayıda isim ve karakterle iç içe geçince ve olayların yavaşlığını da göz önüne aldığımızda sürükleyicilik konusunda problemler yaşadığı aşikar. Ancak çok boyutlu içeriğin evrenselliği zamanın ötesine taşıyor romanı. Birbirlerini seven hem cins üvey dayı ve yeğen arasında birbirlerine fazlasıyla duyarlı olmanın sonucu gelişemeyen diyaloglar ve iletişim bozukluğu ya da kaygısız, incitici ve alaycı tavırlarının arkasında gençlik sorunlarını saklayan yeni yetme gibi. İnsan psikolojisinde hala gözlemlediğimiz gerçeklikler bunlar. Konu olarak bir grup gencin ergenlik sorunları, acımasızlıkları, suça ve cinselliğe bulaşmaları, bohem hayat tarzları mekan olarak geçtiği 20. yüzyılın başları Paris de söz konusu olunca Fransız edebiyatına dair kaygılarıyla birleşiyor. Kalpazanlar ismindeki romanı için malzeme toplayan baş karakter de belki de Gide'in yansıması olarak romancılık namına düşüncelerini aktarmaktan uzak durmuyor. Diğer yandan ahlak yönünden kusursuz bir emsal olarak neşredilmesi biraz gerçeklikten uzak. Zordu ama beğendim.

10 Kasım 2018 Cumartesi

Chominciamento di gioia - In vinea mea (2005)

Ortaçağ Avrupa musikisi klasik müzik tarihi içinde yer almakla birlikte folk-halk müziği karakteri de
çok baskın. Aklıma gelen ilk soru özellikle bayan vokallerin daha zor temsil edilen meleksi tınıları. Neredeyse dans şarkılarına benzeyen örnekler üzerinden sıradan halk bu voakl tarzı ile ne kadar içiçe , merak ediyorum. Ya da bu rnekler yine daha çok kilise ve saray eşrafının meşgalesi mi? Bu kayıtta beni tam doldurmayan şey vokal performansların çok da polifonik-çok sesli örnekler sergilemiyor olması. Kayıttaki grup daha sade ve ufak ve mütevazi olmasından kaynaklanıyor olabilir. In Taberna favorim.

7,75-/10

6 Kasım 2018 Salı

Dido - No Angel (1999)

Dido anam dido... Bi ara ablamız pop piyasasını bayağı sallıyordu kaliteli işleriyle. Ama ses tonu ve söyleme tarzı o kadar kendine has ve değişmez ki tüm şarkıları birbirine benziyor. Çıkış yaptığı şarkıyı misal albüm içinde ayırt edemiyorum. Daha ağırbaşlı, trip hop'un karamsarlığını taşıyan bir atmosfere sahip kayıt. Farklı bir şey de beklenemezdi sahiden de. Ancak yine de kendinize özel şarkılar bulabilirsiniz kayıtta. Örnek vermek gerekirse diğerlerine nazaran daha az bilindik kapanış şarkısı Take My Hand benim akılcağızımı aldı. Dramatik keman nağmeleri pop ritimleriyle mis gibi de uyuşmuş, uyuşuyor ve uyuşacak. Nasıl kaliteli pop yapılır örneği olarak gösterilebilir.

7,75+/10

4 Kasım 2018 Pazar

Black Mirror (4. sezon) - Carbon Altered (1. sezon) - Dark Matter (3. sezon)

Dizinin son sezonu izleyicileri de bölmüş durumda. O kadar net olmamakla birlikte benim de zihnimde soru işaretleri oluşmadı değil. Lafı uzatmanın gereği yok, bizi alıştırdıkları o güzelim bölümlerden sonra bu sezon bir miktar hayal kırıklığı yaşattı. İlk bölüm Uzay Yolu'na göndermeler içeren kara mizah örneği olmasıyla gayet keyifliydi. İkinci bölüm de kızının hayatını onun gözlerinden izlemeye bağımlı hale gelen bir anneyi izliyoruz. Garip ve rahatsız ediciydi. En iyilerden sayılmaz. 3. bölümde sigortacı bir ablamız iplik iplik sırları açığa çıkarırken trajediyle sonuçlanacak olaylar silsilesini de başlatmış oluyor. Katil ablanın soğukkanlı oyunculuğu fevkalade. Yeri gelmişken tekrar söyleyeyim, İngiliz oyunculuğunun büyük hayranıyım. Hang the DJ, San Junipero gibi bir aşk hikayesi. Gizem ile ilgili aslında oyuncular bir diyalog esnasında spekülasyon yaparken büyük bir ipucu veriyor. Serinin en sevilen bölümlerinden biri olmakla birlikte sebebini açıklayamadığım bir şekilde, belki de oyunculuk, ben süper düper müper etkilenmedim. 5. bölüm ise tam tersine serinin en az sevilen bölümlerinden biri belki de. Lineer ve na-orijinal konusu ve bir kaç yerde saçma monoloğuyla iyilerinden biri olmadığı kesin. Son bölüm de çok seviliyor, konunun vardığı yeri, yaşanılan dehşeti tahmin edemiyor senaryo boyunca sürükleniyorsunuz. Yalnız artık sonu sürprizli intikamlı soğuk tatlı sunan senaryolar beni ne şaşırtıyor ne de tatmin ediyor. Tam tersine yine mi öff diyorum.

Carbon Altered kitabını okumuş ama 2. seride devam etmemiş biri olarak diyebilirim ki dizi romandan sadece esinlenmiş. Flashback'li kahramanın geçmiş hayatına bakış fazlasıyla uzun tutulsa da hikayeye amaç vermekte. Ve biraz da etik değerler, olmazsa olmaz. Ana konu değişmemekle birlikte yeni ve güçlü karakterlerin ve yan konuların , Poe otel, takıntılı kızkardeş misal, eklenmesi büyük fark yaratmış. Romandaki klostrofobik ve can sıkıcı atmosferi de başarıyla yansıtmakta. Dolayısıyla son dönemlerde çıkanen etkileyici dizilerden biri. Ancak herkesin harcı değil izlemek. Her ne kadar bağlantısı birebir olmamakla birlikte romanın okunması, hikayenin anlaşılırlığı için şart gibi görünüyor.

3. sezon sonrası konu derlenip toparlanıp sonlanmadan yayımı sona eren Dark Matter fena olmayan dizilerden biriydi. Yayından kaldırılmasının sebebi reyting düşüklüğü değilmiş de bilmem bilmem neymiş, çok anlamadım. Sonuçta kemik bir kitlesi ve yayına devam etmek için can atan yapımcısı var, arayış içindelermiş. Bu son sezon eleştirmen ve dinleyiciler tarafından diğerlerine göre daha fazla beğenilmiş. Gerçekten de aksiyon ve tempo yükseklerde. Benim tarzım ise gizem ve oyunculuk ağırlıklı olduğu için bu değişiklikler bana pek etki etmedi. Fakat sanki yapımcılar dizinin akıbetini biliyormuşçasına her bölümde arka arkaya bilim kurgu klişelerini bombalamaları komiğime gitti: zaman yoluluğu, zaman döngüsüne yakalanma, android direnişi, bedeni ele geçen yaratıklar, şirketler savaşı ve en nihayetinde ne eksik kaldı?, uzaylı istilası!

3 Kasım 2018 Cumartesi

Bon Iver - For Emma, Forever Ago (2007)

Bir ayrılık albümü olarak lanse ediliyor olabilir, gerçekten de tümü olmasa bile bestelerin çoğu öyle de. Fakat derbeder meyhane şarkıları beklemeyin. Ses ve düzenlemeler ferah. Ayrıca bana Bon Iver'in sesi huzur veriyor. Ya da ben bi değişiğim bilemeyeceğim. İndie folk alemlerinde bayağı ismi geçen bir albüm. O bilinç ile dinleyiniz.

7,50++/10

2 Kasım 2018 Cuma

Spoon - Ga Ga Ga Ga Ga (2007)

Fuck Indie Rock! diyesim var ama bu doğru albüm değil. Dinledikçe ısındığınız, ritmik bir kayıt bu. Böyle terbiyesiz yakıştırmaları hak etmiyor. Üstelik vokal en olgun seviyelerinde. Kapak da şık. Albümün ilk yüzü açıkça diğer yarısını dövüyor. Yine de iddia ediyorum yeterince maceracı değil. Bonus sidisi kadar değil en azından. Bir kaç dakikalık taslak parçacıklardan oluşan ek bonus sidi rulzz diyorum ve evet garip biriyim.

7,25+/10

1 Kasım 2018 Perşembe

Block B - Montage (2017) EP

Bu beş şarkıda bile pek çok farklı janranın işlendiğini duyabiliyoruz. George Michael'ı bile duydum gibime geldi. Elektronik, pop, funk, hip hop ve R ve B başat unsurlar. Sonuçta bu aşırı esinlenmeler K-pop için çok şaşırtıcı değil. Ancak bu kaydı dinlememin sebebi çılgın klibiyle grubun Shall We Dance namındaki şarkısı. Yine K-pop için sıradan bir gün zira görselliğin olmaması şarkıda bir şeyler eksiltiyor. Sonuç olarak kalbur üstü dinlenebilir bir çalışma, tür içinde. Bayağı da eski bir grupmuş, ilk kısa albümlerini 2011'de çıkartmışlar.

6,75--/10