31 Ekim 2018 Çarşamba

Deafheaven - Ordinary Corrupt Human Love (2018)

Sadece belki biraz da soundlarına alışmaktan kaynaklı beklediğim heyecana kapılamadım bu albümde. Ya da bayan vokallerin ve piyanonun olduğu kısımlarla black metal bölümler arasında gelgitler bir türlü hoşuma gitmedi, bilmiyorum. Halbuki atmosferik ve prog rock gitarların tınısı ve rifflerin güzelliği yabana atılacak cinsten değil. Çok da zorlamasınlar bence, alternatif rock kulvarına tümüyle geçsinler artık.

7,75/10

30 Ekim 2018 Salı

Nemrud - Nemrud (2016)

Medar-ı iftiharımız desek yeridir. Progresif rock akımının alt türü space rock ve saykedelik rock ilgi alanları. Bu kadar tanımlamanın ötesinde gerçekten keyifli dakikalar sunuyor dinleyiciye bu kayıt. On dakikanın üzerinde dört beste kendi içinde pasajlarla ve bölümlerle zenginleştirilmiş. Space rock dedik ya keyboardın etkisi belirgin. Ama komik dereceye varan bir sırıtması yok. Ben bilmem Eloy diye bir gruba esin kaynağı olarak benzetilirler. O grup bu kadar Anadolu ezgilerini damıtmış mıdır kendilerinde, sanmam. Kısacası güzel ve epik bir Anadolu rock sentezi de barındırmakta kayıt. Dinledikçe, uzun vadede bir miktar sararıp solması bir dezavantaj iken ki sözden çok soloların zenginliği dinledikçe keşfedecek bir şeyler sunmakta, diğeri de her ne kadar rengi ve tınısıyla gruba karakteristik bir katkı sunduğu aşikar vokalin yine bir miktar yetersiz kalması ki kendini bilip maceralara atılmaması da eksiklikleri kapatmaya yarıyor. Bu cümleyi toparlamakla uğraşmayacağım. Bayağı bayağı yan yatmış cümle yafu, kolonlar patlamış, çatı kaymış. Mesaiye kaldığım bu akşam iş çıkışı arkadaşla buluş mağazaları gez uykuluk midye ayran hüplet eve yürü de yürü bir saat önce gel, bu kadar oluyor vallahi. 2 şarkının radyo versiyonu da bulunmakta, hangi radyo çalacakmış bilmem ama kısa süresiyle ayrı bir vurucu, ayrı bir şükellalı fıstık olmuş. Kapağın güzelliğinden hiç bahsetmiyorum.

8,25/10

28 Ekim 2018 Pazar

The Body - Christs, Redeemers (2013)

Bu albümü nereye koyayım bilemedim. Bu albüme hangi türü biçeyim onu da. Drone metal demeyi
uygun gördüm. Avan-garde da olabilir, neden olmasın, neyi eksik yani. Bir yandan temiz sesli kadınlar korosu diğer yandan banyoda adam keserken testerenin çıkardığı ses, Kaşıkçı'nın bedeni doğranırken dinledikleri müzik de olabilir bu. Tüm şizofrenik, çift kişilikli manyaklara gelsin. Bilakis bu tayfanın yorumlarını merak etmekteyim. Yağni bana bile fazla geldi, titremekteyim efenim. Titredim titredim kendime gelemedim.

6,75--/10

27 Ekim 2018 Cumartesi

RETRO: Tiamat - Skeleton Skeletron (1999)

Post punk kökenli gotik rock'ın atmosferini özellikle vokal yorumu ve kaydında sergileyen, bir miktar daha sert bir zeminde durmasıyla metal köklerinden kopmamış bu albümde benim hoşlanmadığım şeyler: a) boğuk, yankılı, soğuk vokal b) keyboardın tınısının bazı parçalarda düğün salonlarındaki arkaik tonlara benzemesi. Hoşlandığım şey ise kabul edelim, bestecilikte iyi bir yerdeler. Seksenlere göndermeleri yakalayabilmekle birlikte o tarza hakim olmadığımdan başkalarının benzetmelerini kopyalarsak, Sisters of Mercy, Joy Division ve Type O Negative derler. Üçüncü şarkı Dust Is Our Fare Metallica ritimlerini andırmasıyla ve ayağını sürürcesine zorlanan albümün genel temposuna istisna oluşturması sebebiyle en sevdiğim parça oldu. Tiamat maceramı da böylelikle sonlandırıyorum.

7,0/10

23 Ekim 2018 Salı

Cogito - Selçuklular

Günlerdir giriş yapmak istemedim bloga, zorluyorum kendimi. Kısa kısa geçeceğim. Cogito'nun Selçuklular kapaklı sayısındaki bu dosya konusu 330 sayfanın ancak yarısını işgal etmekte. Yeni bir şeyler denedik manasındaki açıklamaya kansak mı yoksa dosya konusu ile ilgili dişe dokunur makalelerin azlığına mı bu durum dalalet etmekte sorusunu mu düşünsek, bilemedim. Sonuçta tarih yazımı çok ilginç bir mevzu. Düşünün dedelerimizin hikayelerini az çok biz bilsek bile sonraki kuşakta her şey unutulacak. İnanır mısınız, sıradan Yunanlar modern çağın eğitiminden geçmeden önce bir vakitler antik Yunan'dan kalma kalıntıların devlerin işi olduğunu sanırlarmış. Kısacası ağızdan kulağa her şey toza dönüşüyorken manastırların yada sarayların himayesinde yazılan tarihi kayıtların içeriklerini ve karşılaştırmasını veri almaktan başka çaremiz yok. Bu da elbette daha baştan doğal olarak öznel kaygılarla yazılmasının üzerine yapılan öznel yorumlara da davetiye çıkarmakta. Sonuçta bir yeniden inşa durumu söz konusu, birilerinin niyetine göre. Buradaki makaleler de ister istemez tatsız, kronolojik, kitabi bir ruhta ortaklaşmakta. François Hartog söyleşisi, Kadın tarihi, Osmanlı biyograficiliği, İsmet İnönü'nün günlüğünden Churchill ile müzkareleri anlattığı alıntılar gibi derginin diğer yarısını dolduran makale başlıkları konu itibariyle tarihten çok da uzaklaşmamakta.

18 Ekim 2018 Perşembe

Erkan Oğur & Djivan Gasparyan - Fuad (2001)

Erkan Oğur'un  kayıtlarında yavaş tempoyu tercih ettiğini çözdük bugüne kadar. Ortaklığa gittiği diğer müzisyenleri de kendine mi benzetiyor, yoksa kendine benzer insanları mı seçiyor, merak konusu benim açımdan. Bu kayıttaki birlikteliğin diğer tarafında hemen sınır ötesinden, Ermenistan'ın ünlü duduk sanatçısı Djivan (Civan olsa gerek) Gasparyan yer almakta. Parçaların çoğu geleneksel besteler olsa da sonuçta perdesiz gitara da uyum sağlayacak düzenlemelere tabi tutulmuş. Türkülerin asıllarının modern yorumlara göre bir nebze yavaş olduğunu biliyorum. Belki de daha da yavaşlatıyor ve özellikle enstrümentallerde odaklanma sorunu yaratıyorlar. Evet, taktım bu yavaşlığa, başka konuya geçemiyorum. Diğer bir handikap yine Erkan Oğur'un sesi. Açılış parçasını seslendirmesi dinleyici karşılıyor olması sebebiyle biraz talihsiz olmuş. Ermenice seslendirilen parçalar daha bir sevilir kabilinden. Ama tekrar edelim, sözsüz çalışmalar haylice bulunmakta albümde. Öyle olmasına imkan vermemekle birlikte kimi zaman ayrı stüdyolarda mı sanatçılar şarkıları kaydetmiş de sonradan mikslenmiş gibi bir soru aklıma gelmedi değil. Ayrı ayrı müzisyenliklerine bir şey denemez elbette. Lakin birbirlerine ne tam ısınmışlar ne tam ısınamamışlar gibi, fifti fifti. Yandan yandan albümü gömüyor gibiyim, ahaha. Öyle değil aslında. Uzun lafın kısası böyle bir birliktelik bomba gibim olmalıydı, sarsıyor devirmiyor. Bu sarsıntının da baş müsebbibi Mayrig. En azından bu şarkıyı bir dinleyiniz efenim.

7,50--/10

15 Ekim 2018 Pazartesi

The Quintet - Jazz at Massey Hall (1956)

Gelmiş ve de geçmiş en iyi caz albümleri arasında 36. sırada bulunan bu çalışma ki kim bu sıralamayı yapmış diye sormayın, bilmiyorum amma ve de lakin hepsini yüklemişim fi tarihinde, aslında bir süper grubun kaydı. Demem o ki tek başlarına dahi isim yapmış sanatçılardan oluşuyor. Bassda Charles Mingus, trompette Dizzy Gillespie, alto saksafonda Charlie Parker, bateride Max Roach ve piyanoda Bud Powell. Bana bile bu isimlerin çoğu aşinaysa varın siz düşünün artık. Albümün en keyifli yanı seyirci tepkisini de duyabileceğiniz canlı kayıt olması. Temposu yüksek ve eğlenceli bir atmosferde dinleyiciyi coşturmakta. Yalnız kulağa sabrinas gibi gelen salt peanuts çığırışları güldürsün mü ağlatsın mı bilemedim. Dinledikçe sinirime dokunur hale geldiği kesin. Böyle işinde ehil insanların ortaklığı söz konusu olunca kulağı bu türe çok alışkın olmayan benim gibiler kendini kaotik bir ortamda hissedebiliyor. Büyük ihtimalle spontane icraya dayalı olması da yarattığı bu etkinin en önemli sebebi olsa gerek.

7,25/10

13 Ekim 2018 Cumartesi

Scorpions - In Trance (1975)

Grubun müzik dünyasına adım attığı saykedelik ve bluesy soundunu bu üçüncü uzunçalarında geri bırakıp slowlara da bolcana yer veren hard rock etiketli tanıma nihayet kavuştuklarını duyuyoruz. Baladlar grubu dinleyenleri ortasından ikiye ayıran alametifarikası grubun. Yarısı hiç sevmiyor yarısı ise bayılıyor, sanırım ben ikinci gruptayım. Dumanı üstünde Life's Like A River gibi bir şarkı nasıl sevilmez, Allahasen? Ayrıca heavy metal gölgesi düşmüş bestelerde gitar tonu çok leziz ve sololara da sıkça başvurulmuş.

7,75--/10

10 Ekim 2018 Çarşamba

In The Woods... - HEart of the Ages (1995)

Biraz pagan biraz progresif biraz doom amma kesinlikle atmosferik black metal. Bu türler arasında efsanelerden sayılan bir kayıttır bu. Hoş gel zaman git zaman grup kayıplara karıştı ve 2000'leri atlatamadı. Ta ki bir kaç sene öncesine kadar, 2016 da uzun , pek bir uzun süre ardından yeni bir stüdyo albümü kaydetmişler. Neyse, kompozisyon konusunda kayda getirebileceğim herhangi bir eleştiri olamaz. Pastoral bir yolculuk, sonbahar ve kış modunda. Gitarın soloya bağladığı anlar, evet böyle anlar bulunmakta, ağzımın suları aktı. Bir kaç ufak eleştiri: ruh hali çok fazla değişkenlik içeriyor, synthlerle birlikte meldoram, sonra epik, kreşendo, ardından drama, duygusallık, hop agresif ataklar. Evet bir yolculuk ama manik depresifliğin dozajı bir tık , hani, bir tık azaltılsa... Bir de çığlığa saran black vokallerini severim sevmesine de rüzgara karışan histerik bir seviyeye varınca.. ı-ııh. Neyse ki çok sık değil ve çoğunda da müziğin arasına kaynaşmakta. Doksanlar güzeldi yafu.

8,0+/10

9 Ekim 2018 Salı

Yozoh - My Name Is Yozoh (2007)

Bu albümü hangi kafayla yükleyip dinleme listeme aldığımı bilmiyorum ol geçmiş zamanda. Fenomen K-pop dünyasını hiç duymamıştım bile. Aynı ülkeden çıkmak dışında şarkıcının bu türle çok da ortak bir yanı yok. Ama alt-tür olarak duyduğum Koreli indie pop soundundan da çok farklı değil. Azcık bıkkın, biraz saf ve kimi zaman da hınzır (Banana Party diye bir şarkı var, lütfen masum sözlere sahip olduğunu söylemeyin, çünkü kulaklarım let me taste your banana gibi bir cümle duyuyor) bir vokal, minimal ses ki mızıka, akustik gitar, azcık perküsyon ve basit besteler. Tarifimiz bu şekilde. Bir kaç şarkının gerçekten tatlı melodilere sahip olduğunu inkar etmeyeceğim. Hatta belirttiğim özelliklere istinaden melodi yanının çok daha etkileyici olduğunu söyleyebilirim. Bir de ismini Yoco diye telaffuz ediyor zira Benim adım Kırmızı pardon My Name is Yozoh diye bir şarkısı içermekte kayıt.

6,50/10

8 Ekim 2018 Pazartesi

Giant Squid - Minoans (2014)

Atmosferik ve progresif sludge alanında gelenekselin dışında arayışlar gerçekleştiren grup yine, çünkü önceden kısa bir albümlerini de dinleme fırsatı bulmuştum, kritik bir eşiğin kenarında duruyor. Bu albümüyle de o eşiği aşamamakla birlikte keyifli bir dinleme sunmakta. Konseptin ortaya koyduğu Antik Yunan öncesi Giritli Minoan medeniyeti ezgisel olarak da hakimiyetini hissettirmekte. O dönemin ezgilerini bilmesek de... Her zamanki etkileyiciliğinde keman ve gitar tonu albümü eşsiz kılıyor. Bestecilik ve bazen yayvanlığıyla kendi sınırlarını zorlayan vokal ki kayıtta geniş bir yelpazede performans sunmakta, kulakları da alışılmışın dışında olması sebebiyle zorlamakta. Diğer yandan gerilim ve hatta sevinç dahil farklı duyguları harekete geçen şarkı inşası oldukça ilginç. Zaten bu öğeler ilgiyi ayakta tutmakta. Yine de albümün biraz dinleyiciden çaba istediği de aşikar.

7,25/10

7 Ekim 2018 Pazar

RETRO: Tiamat - For Her Pleasure (1999) EP

Neyse ki bu elektronik-gotik rock denemesi 4 şarkıyla sınırlı kalmış. Beğenmedim diyemem, aksine dumtısların ardından seçebildiğim kadarıyla son iki şarkı oldukça sıkı. Yine de sık sık duymak istediğim bir sentez değil bu. Doom ve gotik metal müzisyenlerin kimlik bunalımına girdiği döneme ait farklı bir kayıt diyelim, en hafif tabir ile.

6,0+/10

4 Ekim 2018 Perşembe

Candan Erçetin - Melek (2004)

Melek gibi oldukça vasat çıkış şarkısının ve klibinin takdim ettiği bu albümden hoşlanmamak için çok çabaladım. Amma zor işmiş yafu. Dinlediğim şarkıların sözlerine ehemmiyet vermeyen ben , kendimi eşlik eder buldum. Bir kere, kayıt sound ve tür olarak birbirinden çok farklı akımlardan besleniyor. Karanlık elektronik tınılı Mete Özgencil destekli dönemini severdim normalde, lise yıllarıma da derin derin işlemiştir. Bu albümde o dönemi hatırlatan Ceza'nın eşlik ettiği Şehir, Sonsuz ve Bu Sabah gibi bir kaç örneğe rastlamak mümkün iken genel hava aşk acısı da yaşasa da oynak melodileri müziğinden eksik etmeyen Balkanlar üzerinden estiriyor. Yıkılmadım ayaktayım diyor şarkılar, bir yandan kadehler tokuşturulurken, dans pisti kenarında. Meğer, sevenin de sevenin de ah edenin de aaahhhh Canı Sağolsun (normalde klarneti sevmem ama bu şarkıdaki başka bir şey) bu minvaldeki leziz misaller. Dramayı da eksik etmiyor şarkıcı, yaylı çalgıların girizgahı ile Sitem'i seslendiriyor. İşte ben böyle bir hal içindeyim, aslında keder içindeyim... İlk kez Zeki Müren'in seslendirdiği Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar ve Bir Yangının Külünü hakim atmosferi beslemekte. Candan Erçetin vokaliyle şarkıların ruhuna uygun bir performans sergileyerek düz okumanın ötesine geçemeyen pop şarkıcıları ile arasındaki farkın altını çiziyor.

8,0-/10

3 Ekim 2018 Çarşamba

Marshmello & Anne-Marie - Friends (2018) vs Dua Lipa - New Rules (2017) Single

Babasının bebek yeğenimi yabancı pop şarkılarına alıştırmasından dolayı maruz kaldığım şarkılardan biri. Son yıllarda adını duyurmuş ve sebebini anlamadığım bir şekilde isim olarak kendisine Marshmello seçen ve bununla kalmayıp kova gibi yüzünü saklayan marshmallow şekerlemesi başlığıyla arzı endam eyleyen Dj bir arkadaşın tekliği. İnsanlar popüler olma gayretiyle ne uğraşlar içinde ya Rab! Yuğtup kanalında milyonlarca izleyeni olduğundan bahsetmeye gerek bile yok. Friends için vokal desteğini Anne Marie ismindeki bir kızcağızdan almış. Özel bir yanı yok, amerika'daki diğer pek çok şarkıcı gibi. Senle sevgili olamayız, ısrar etme, arkadaşız sadece, bunu kalın kafana sok. Sözler böyle. İtiraf etmek gerekirse şarkının tek akılda kalıcı gitarın da devreye girdiği nakarat kısmı. Böylesine bir elektro pop şarkısında böyle yürek kabartan bir etkisi var. DJ arkadaşın  trap, elektronik geçmişine göre daha yumuşak ve pop dinleyicisine hitap etmekte. İzlenme sayısı da başardığını gösteriyor.

Dua Lipa namındaki genç kızımız son zamanlarda dikkatlerimden kaçmadı. Pop piyasasında güzelliğiyle ve başkalarının deyişiyle (dinlemedim çünkü)  kaliteli müziğiyle rüzgar gibim esiyor. Bu klibi gördüğünde ekrana bakıp dona kalan , eli havadaysa havada, olduğu haliyle kalakalan erkek cinsinden yeğenim de bu yorumlara katılıyor olsa gerek. Pek değerli şarkıcı kardeşimiz Marshmello'nun aksine arkadaş da kalamayız diyor, bittiyse bitti, artık yepisyeni kurallarım var demekte. Hayır, çikolata renkli değil. Şimdi itiraf kısmına geldik: Şık bir klip, güzel bir şarkı. Bir pop şarkısına göre tüm süresi boyunca vokallerde özellikle, incelikler barındırmakta. Altta, derinlerde böyle atlatılmış bir hüzün, bir özlem sezinlemedim de değil. Genel depresifliğimden dolayı da olabilir, bilmedim, bilemeyeceğim. Bildiğim tek şey bu karşılaşmanın galibinin kim olduğu, hem de açık ara farkla.


4,5/10 vs 7,25/10