28 Eylül 2008 Pazar

Murray Bookchin - Kentsiz Kentleşme:Yurttaşlığın Yükselişi ve Çöküşü

İsmi ile dikkat çeken ve mantık yürütme çalışması başlatmamıza sebep olan kitap, Chomsky kadar olmasa da belli bir tanınılırlığa sahip anarşist teorisyen Bookchin tarafından 1987'de ilk kez yayımlandı. Çevreye uyumlu bir anarşizmi, bazı Marxist paradigmalarla kurmaya çalışan Bookchin, Toplumsal Ekoloji adıyla bilinen düşünce sisteminin kurucusu olarak biliniyor. Yazar, bu akım aracılığıyla ulus devletin ve merkezi yönetsel anlayışın belediyeler üzerinde yükselecek yerel bir yönetim programı ile ikamesini hedeflemekte. Yazdığı bu kitap ise sosyolojik açıdan gittikçe büyüdükçe ve sakinlerine yabancılaştıkça kentsel fonksiyonlarını kaybeden kentler aracılığıyla konunun irdelenmesinden ibaret.
Yapıtın ilk kısmı amaçlananın aksine kafada daha fazla soru oluşturacak şekilde, kondeferasyonlara dayalı yerel yönetim anlayışının tarihsel süreç içinde varolduğunu ve şu an ve gelecekte varolma mümkünatının olduğunu/olacağını kanıtlamaya çalışıyor. Kitapta temsili sisteme dayanan cumhuriyetçilik, devlet gibi iktidar yapılarıyla birlikte reddedilip eski Atina'dan ortaçağ komünlerine ve nihayetinde Abd'nin kuruluş aşaması dönemlerindeki New England kasaba meclisleri ve doğrudan halk demokrasisi örnekleri büyük bir iyimserlikle aktarılırken, tüm örneklerin batı kültürü üzerinden verilmesi ya da kullanılan dil Avrupa merkezcil bakış ve Fransız rasyonalizmine bağlılık derecesi konusunda kafa karışıklığı yaratıyor.
Kitabın ikinci kısmı ise somut olarak günümüzdeki hedefi gösterdiği için daha net. Evrensel bir doğrular silsilesi sunamayacağını belirten yazar, görüşlerini belirli bir çerçevede sunduğunu, toplumlar arasında uygulama ve ulaşma konusunda farklılıkların öğreticisi olamayacağını ima ediyor. Marksizmin burjuva ve proletarya arasındaki sınıf savaşı teorisi yerine kentleşmenin iradi ve kültürel bir sebep, din, ile başladığını (Göbeklitepe örneğini yazar henüz bilmiyordu kitabı yazarken) ve savaşımın merkezi yapı savunucuları (dönem dönem feodalite, krallık yanlıları, aristokrasi, büyük burjuva) ile alt tabaka halk arasında olduğunu belirten yazarın kitapta altını çizdiği diğer hususlar şöyle:
-Devletin yerine belediye meclislerinden oluşan konfedere bir ağın getirilmesi
-İktisadi kuruluşların işçi yada devlet kontrolüne bırakılmayarak bağlı olduğu yerleşim biriminin/meclisinin eline bırakılması. Bu sayede küresel olarak birbirine ihtiyaç duyacak yerel birimler, eşgüdüm ve planlama görevini yürütecek bir üst kurul etrafında/konfederasyon çatısı altında birlik oluşturacaktır.
-Ani bir devrim stratejisi yerine hazırlanma sürelerine ve bilince dayalı bir süreç mevcuttur. Strateji devlet kurumları yerine önce ikili iktidarın alttan oluşturulması daha sonra zayıflayan devletin herhangi bir andaki çatışma döneminde yıkılacağına dayanmaktadır.
Devletin bu sürece seyirci kalmayacağı gibi bir nokta es geçilmektedir. Ama es geçilmeyen bir nokta yerelleşmenin içine kapanık hatta faşist yerel birimlerin oluşmasına sebep olma riskinin herzaman bulunduğunun kabullenilmesidir.

Hypocrisy - Hypocrisy Destroys Wacken (1999)



Grubun konser albümü 4'ü yayımlanmamış stüdyo kaydı olmak üzere 15 parçadan oluşuyor. Parça seçimi muhteşem olmuş. Ayrıca vokalleri Peter Tägtgren tarafından yapılmayan eski parçalar da daha yırtıcı bir versiyonla albümde yeralıyor. İlginç bir nokta şarkılar o kadar iyi yorumlanmışki bazen bir stüdyoda elden geçmiş şüphesi yaratıyor. Seyircilerle etkileşimde de eksiklik var sanki, seyirci hınkırışlarını seyrek, daha çok parça başları yada sonlarında duyabiliyoruz. Bir daha düşününce bu da gayet doğal, seyirciden death bir parçaya eşlik etmesini beklemek yanlış olur.
Stüdyo parçalardan Time Warp ve Fuck U bariz ve pek ala punk-thrash şarkıları, Till The End atmosferik ağır bir parça iken Beginning Of The End daha klasik formda.
8,50/10

27 Eylül 2008 Cumartesi

Black Box Recorder - England Made Me (1998)





Genç iken şu an ismini hatırlamadığım bir radyoda parçalarını defalarca dinlediğim (kent fm veya eksen?) ve liderliğini kült bir ismin yaptığı,Luke Haines, grubun bu ilk albümü, İngiltere'nin sıkıcı hayatından ilham alınarak ironik sözlere bezenmiş downtempo bir yapıt. Vokallerini Sarah Nixey adlı bayan bir vokalin yaptığı albümün ironik tarafı duygusal konuların olduça soğuk sözlerle ve müzikle icra edilmesi. Bu arada back vokallerde Haines'ın sesi de duyulabilmekte.
Albümde boş şarkı bulunmamakta, başta Child Psychology, I.C. One Female, Up Town Top Ranking (trip hop beybe)olmak üzere, Girl Singing in the Wreckage, England Made Me, New Baby Boom, It's Only the End of the World, Ideal Home, Swinging, Kidnapping an Heiress, Hated Sunday, hepsi iyi parçalar.
Bugünün hızlı ve gürültülü tarzlarına göre biraz sade kalabilir, ama kesinlikle tavsiyemdir efendim.

Life is unfair, kill yourself or get over it

9,0/10

Deathspell Omega - Si Monumentum Requires, Circumspice (2004)



Vay vay Holy Sh**t!!!!
Birkaç aydır aralıklı olarak dinlediğim DSO'nun bu 3. albümü öyle bir intro ile başlıyor ki (aslında first prayer) tüyleriniz diken diken olacak! Olmadı mı, demek ki biraz önce tümden tüylerinizi dökmüşsünüz! Ardından arka arkaya saldıran Sola Fide I ve II'den ise sağsalim kurtulabildiğinize hiç inanmıyorum.
Black metalde tür içindeki diğer grupları etkileyecek özellikleri taşıyan ve ecnebilerin essential bizim ise 'o bir klasik' dediğimiz albümler vardır. De Mysteriis Dom Satanas,A Blaze in the Northern Sky, Hvis lyset tar oss gibi. 2004'de aralarına katılan yeni bir albüm oldu:Si Monumentum Requires, Circumspice.Pek çok black dinleyicisini annelerinin eteğine doğru İzmir marşıyla gönderecek bir albüm!
3 adet prayerla ve 11 dakikalık Carnal Malefactor ile 4 adet bölüme ayrılmış albüm oldukça uzun ve dinlemesi güç. Birkaç aylık aralıklı ( bu kadar yıkıcı bir yapıtı dinlemek için bir de uygun ruh hali ve dinçlik gerekli, malumunuz) dinlemeler sonucu albümü parça bazında değerlendirmeye karar vererek adapte olabildim. Aslında prayerları araya sıkıştırmak ya da bazı parçaların içindeki tempo ve tarz (black metalden evil gregoryana ) değişiklikleri bu durumu önlemek için hazırlanmış sanki.
First , second ve third prayer (albümün 1,4 ve 7. parçaları) gregoryan ilahileri de içeren, ilahi dediysem anlayın nesnenin kim olduğunu, albümün geneline göre daha deneysel olmalarından dolayı ilk göze çarpan ve sevilen parçalar. Soğuk, dijital ve keskin bir sounda sahip olan albümün asıl bombası Carnal Malefactor. Beyin tırmalayan bir rif, gregoryan kısım ve başlangıça geri dönüş. Jubilate Deo da hemen öncesinde , etkili bir parça. Teknik özellikleri ağır basan albümde ilginçtir Odium adlı parçada sludge/doom rifini duymak mümkün.
Tamam, depresif bir karakterim, hayattan pek beklentim yoktur vesaire. Ama hayattan henüz bıkmadım. O yüzden

8,0/10

26 Eylül 2008 Cuma

Türkiye'den Alternatif Rock Vol.1 (2007)



Voltaj adlı müzik firması tarafından hazırlanan bu derleme,birçoğu albüm kaydetme fırsatı bulamamış alternatif grupların tanınmasına yönelik güzel bir çalışma olmuş. Gruplar:Ayyuka, Ars Longa, Horanta, DDR, Kafabindünya, Neon, Cank, Grangulez, Fungu, Güray Binay, Otr,Dehr-i Yalan ve Mai. Hoşuma giden parçalar ise biraz daha indie rock formatındakiler oldu. Yani Ayyuka (Takınak), Ars Longa (Gözyaşı Şişesi), Cank (Kış), Otr (Kolomb , biraz brit biraz Duman biraz punk) gibi. Kafabindünya'nın Platonik Aşk'ı albüm geneline göre (indierock ve elektronik) daha ayrık bir yerde duruyor. Biz albüm bekliyorduk sizden? Fungu'nun parçası da vokalsiz daha etkileyici olabilirmiş.
Asıl beni etkileyen parça ise Mai'nin Ayna'sı oldu, güçlü bir sound, halk müziğinden beslenerek yaratıcı bir dışavurum (cümlede güzel oldu yafu). Albümde kötü parça yok demek isterdim ama Dehr-i Yalan'ın Yangın Var yorumunu oldukça itici bulduğumu söylemek zorundayım. Çıkışını ünlü şarkıları rock çizgisinde yorumlayarak yapmaya çalışan ama gitarın distortionunu körüklemekten öteye gidemeyen grupların performanslarını andırıyor biraz.

8 /10

21 Eylül 2008 Pazar

Fall Out Boy - Infinity on High (2007)

Abd'de alternatif/modern rock genellikle başka kulvarlardan beslenmiş, diğer türleri dönüştürmüş ve hatta içini boşaltmıştır. Misal, grunge, sonra punk (poplaştırarak), nu-metal ve en son emo (/hardcore/pop gibi bişeyler). FOB da ülkesinde sürüyle albüm satan pop-punk sounduna sahip bir emo grubu.
İlk dinlediğinizde heyt burda birşeyler dönüyor, ikinci dinlemede vay punkımsı hoş şarkılar diyorsunuz. 3. dinleme ve ötesi için pop ağır basıyor ve sıkılmalar başlıyor. Azçok varolan yaratıcılığın popa kurban edilmesi, eh yazık olmuş! Örneğin ilk parçadaki çok kısa gitar atak büyük ihtimal geçmişlerinden kalma bir iz. Ya da bariz R ve de B/soul tarzından hatta ve de hatta 80ler diskosundan etkilenmeler. Ve tabiki girişi ile güzel bir punk parçası başlıyor havası veren ve sonra tüh bee nidalarını döktürten Don't You Know Who I Think I Am?
Başarılı bir düzenleme ile akılda kalıcı ve kitlelerin (tiineyç) kolayca eşlik edebileceği besteler ile albüm dikkat çekiyor. Zaten single olarak da basılan This Ain't a Scene, It's an Arms Race, Thnks Fr Th Mmrs ile Bang the Doldrums ve You're Crashing, But You're No Wave buna örnek gösterilebilecek hoş parçalar. Ama dans rock ritmiyle bence albümün en etkileyici parçası Fame Infamy.
Çok şükür henüz emo olmadım. Ama Sezarın hakkı Sezar'a.


7,25/10

20 Eylül 2008 Cumartesi

İki Ucu Keskin Bıçak

American History X adlı oyunculuk açısından oldukça iyi bir film izledim. Abd'deki ırkçılık sorunu hapisten çıktıktan sonra fikirlerini değiştirmiş bir nazi etrafında inceleniyor. Nazilerin sembol düşkünlüğü ve Abd'deki kültürleri inanılamaycak kadar ilginç gözükse de (belki de gerçekten öyledir) yönetmenin ırkçılığın kökenini irdelemesi ile bu tehlikeli renk cümbüşü aralanıyor. Yani çete, para ve kadın metaları üzerinde durmadan pompalanan siyah kültürü hakkında hangimiz olumlu bir düşünceye sahip ki? Bunun sonucunun beyazların ırkçılığına dönüşmemesi için siyahların arasından birinin hikayeye dahil edilmesi daha etkili işlenebilirdi. Sonuçta ideolojisini terkeden eski nazi, diğer nazilerin ikiyüzlülüklerinden dolayı nazizmden soğumaya başlıyor. Ve bu tutarlı bir nazizmin meşruluğunun anlaşılmasına sebebiyet verebilir.

İyi,Kötü ve Çirkin'i de nihayet TV'de denk gelip baştan sona izleyebildim. Evet, o bir kült.

Avantasia - Lost in Space Part 2 (2007)


Scarecrow'dan önceki ikinci EP de Lost In Space ile açılıyor. Eminim hala bu parçadan sıkılmamışınızdır. O yüzden bir de canlı kayıdı eklenmiş. Süperr? Galiba Tobias Amca paraya sıkışmış. O zaman albüm öncesi 4 EP yayınlamak da bir çözüm. Hatta 4-5 single, albümün remix ve konser versiyonları , hatta ve hatta bu albümdeki şarkıların yorumlandığı bir tribute. Evet, Abd'li rapçiler söylesin parçaları!!
Promised Land Kiske ve Jorn vokalini taşıyan hoş bir parça. Dancing With Tears In My Eyes ise nakaratı muhteşem bir Ultravox şarkısı. Diğer bir vokalini Tobias Sammet'in yaptığı parça Scary Eyes giriş rifi ile dikkat çekiyor. Freddy Mercury cover'ı In My Defence ise ortalama bir balad olmanın ötesine pek geçemiyor.
Aslında fena olmayan bu EP, albüm için beklentilerimi düşürmeme sebep oldu.
7,0/10

17 Eylül 2008 Çarşamba

Mercyful Fate - Melissa (1983)


Metallica'ya Mercyful Fate potporisi (medley) için binkez teşekkürü borç bilirim. Zamanın pekbir değerli olduğu bugünlerde 40 dakikalık bir albümü 10 dakikaya indirmek gayet hoş ve de boş bir gayret olabilir. Ama bana artısı, bu efsanevi albüme daha kolay ısınmak oldu.
Elmas Kralın falsetto vokali yer yer geçişlerde güzelim 2000ler müzik teknolojisi nerdesin diye sorulara sebep olsa da dinlenmiyor değil. Oldukça dirişken rifflerle ve teatral yapısıyla işin sadece King Diamond tarafından kotarıldığını da aklınızdan çıkarabilirsiniz. Yani tekdüze heavy metal soundundan oldukça uzakta bir çalışma.
Favoriler:Into The Coven, Satan's Fall ve bittabi Melissa.
Allahaşkına albüm kapağında neyin resmedildiğini anlayan?
7,5/10

16 Eylül 2008 Salı

High On Fire - Death Is This Communion (2007)



Yine sludge metal, yine mükemmel bir albüm kapağı. Vokali ile hayli Motörhead Lemmy'i andıran grup, anlaşıldığı kadarıyla kendi piyasasında hayli biliniyor. Bu 4. albümleri ile de pek çok eleştirmenin 2007'nin en iyileri listesinde yer aldılar.
Aslında belli bir kısırlığı paylaşan ve benim hiç bir zaman favorilerimden biri olmayacak bu tarz içinde grup, ufak tefek progresif özellikler geliştirerek sankim farklılaşmaya çalışmış. Örneğin etnik öğeler taşıyan enstrümantel parçalar: muhteşem Khanrad's Wall (yurtdışı reviewlerde tambur olarak geçse de bariz bağlama soundu etrafında örülü parça, kendi müzisyenlerimizin -metal babında- kendi kültürlerine ne kadar yabancılaştığını gösteriyor. Etnik enstrümanları ya göbek havası kıvamında 'kullanan' ya da bu enstrümanların her şekilde kullanımını yobazca eleştiren bir güruhtan oluşuyor metal camiamız maalesef. İşin kötü yanı sözkonusu parça öyle ahım şahım bir orjinallik taşımıyor) Headhunter ve oldukça melodik DII gibi. Albümle aynı adı taşıyan parça epik gitar rifi ile keşke daha kısa olsaymış dedirttiren güzel bir çalışma, Rumors Of War ise albümdeki en agresif ve thrash etkili şarkı. Albüm, üstelik Turk adlı bir parça da bulunduruyor, arkasındaki hikayeyi bilmemekle beraber merak ettiğim.
"Unprophet's truth"
7,75/10

14 Eylül 2008 Pazar

Hypocrisy - The Final Chapter (1997)


Nihayet , baştan sona dinlerken zevk aldığım bir Hypocrisy albümü!
Derli toplu yapıyı kaybetmeden melodik, agresif, doomy, atmosferik ve hatta epik özelliklere sahip değişken parçalar ilginizin uçmasını engelliyor. Parçalar grubun klasikleşmiş mevzusu uzaylılar, uzaylı istilasi, uzaylılarca kaçırılma ve deneylere maruz kalma gibi konular hakında. Favorilerim Shamaetur, Adjusting The Sun ,Evil Invaders (aslı Razor adlı bir gruba ait thrash parçası) ve The Final Chapter (mevzusu traji-komik biraz, uzaylılarca tecavüz edilen bir adamın ağıdı gibi birşey, nıhaha)
8,25 /10

12 Eylül 2008 Cuma

Sear Bliss - Phantoms (1996)


Macar grubun ilk albümü;
Hızlı ya da yavaş kısımlar olsa da genelde orta tempo black metal
Vokal çok klişe , Oz Büyücüsü kıvamında
Atmosferik, hatta biraz da depresif
Klavye ve akustik bölümler cozurtulu gitarın önüne geçmiyor, arkada kaybolmuyor, tam kıvamında
Bir şey daha var, acaba nedir nedir?
Tamam şimdi buldum, trompet trompet! (çok kötüyüm öyyk)
Yine atmosfere katkıda bulunan , içimizdeki boşluğu su damlası gibi yankılatan bir etki yaratıyor
Yaratıcılık bağlamında birkaç ufak deneme de var (Fakat özgünlük oranını fazla yükseltemiyor). Örneğin Aeons of Desolation parçasındaki gitar solosu dahice olmasa da hoş bir dinleti oluşturuyor. Bas gitarın ve sonrasında folklorik bir melodinin sürüklediği tempolu parça 1100 Years Ago, abartılmamış Beirut trompeti kısmı ve çığırtkan vokali ile ilgi alaka uyandırıyor. Tıpkı melodik rifi ve takatuka bateri atağıyla As The Bliss Is Burning gibi.
Bazen formüllere fazla bağlı olsa da trompet gibi farklı bir enstrümanla cıvıklaşmadan müziğini icra eden grubun ilk albümü vasatın üzerinde, umut vaat eden, acaba diğer albümleri nasıl sorusunu sorduran bir ürün olmuş. Ama ekstrem müzikten bu aralar haz etmiyorum psikozum devam ediyor.
6,50/10

11 Eylül 2008 Perşembe

Tindersticks - Curtains (1997)


Bir önceki albümüne göre dinlenebilirlik ve alışılabilirlik katsayısı çok daha yüksek olan Curtains'de kemanlar, trombonlar acı acı ağıt döküyor geceye. Karanlık puslu hava biraz dağılırken bunun iyiye işaret olduğunu sanmayın. Çünkü ortalığı kaplayan umutsuz aşk şarkılarının şarap kokusu...
Kolay adapte olmamızın bir sebebi de deneyselliği düşük seviyede tutmaları. Bununla birlikte albümde en sevdiğim parçalardan biri rahatsız ve gittikçe güçlenen soundu ile deneysel bir yana sahip Don't Look Down oldu. Özellikle melodik yönden güçlü parçalar olan Another Night In, Rented Rooms, Let's Pretend, (Tonight) Are You Trying To Fall In Love Again, Bathtime diğer sevilesi öpülesi yiyilesi parçaları oluşturuyor.
Benden başka birisi İspanyol esintisine maruz kaldı mı albümü dinlerken bilmiyorum ama önceki albümüne göre daha bütünlüklü bir çalışma .
8,0/10

5 Eylül 2008 Cuma

Battles - Mirrored (2007)


Müzik Nedir?
Müzik felsefesi diye bir bilim dalı var mı bilmiyorum ama böyle bir felsefenin başat sorusunun kafanızda yankılanmasına sebep olacak bir albüm bu. Türü hakkında bir saniye bile düşünmeye gerek duyulmuyor yani.
Aslında 2007'nin en iyi parçaları arasında yer alan Atlas'ı dinlememle başladı herşey. Klip olarak Dart Vader (ya da ne haltsa ismi, hiç bir zaman Star Wars hayranı olmadım), Freddie, Hannibal gibi kötüüü karakterlerin elele kırlarda koşup dans ettiği , break dans yapmaya çalıştıkları süper eğlenceli bir senaryo dolanıp duruyor bu parçayı dinlerken aklımda. Albümdeki diğer parçalardan ayrı istisna bir sounda sahipdir kesin diye bir kanıya varıyorsanız yanılıyorsunuz. Bir internet sitesindeki yorumda haklı olarak benzetildiği üzere dünyadışı canlıların parti marşı olan Atlas gibi eğlenceli ve garip parçalar albümde arka arkasına sıralanmış. Üstüne üstlük bazı parçalarda birkaç sanayi tüpü helyum yutmuş vokal de cabası!
Tonto (çok etkileyici bir klibi mevcut), Leyendecker, Tij diğer dikkat edilesi şarkılar.

7,5/10

3 Eylül 2008 Çarşamba

Avantasia - Lost In Space Part 1 (2007)


Ne vakittir şöyle güzel bir power metal dinlemek istemişimdir ki akılcağzıma Metal Opera albümleriyle beni benden alan Avantasia geldi. Bu sene çıkardıkları Scarecrow albümü öncesi Lost In Space adını taşıyan iki EP yayınlamıştı grup. İlk part, Lost In Space ile başlıyor. Her iki EPlerinde yer alan bu parçanın özelliği neymiş diye baktığımız da vasatın üstü hoş bir parça olduğunu görüyoruz ama o kadar. Sıradaki ABBA coverı Lay All Your Love On Me, dehşet gitar tonu ile dehşet bir yorum olmuş. Ardından gelen Another Angel Down da vokali Jorn almış, pek bilmediğim ama pek çok solo albümü olan Norveçli bir abimiz, pek de iyi yapmış (3 pek!). Nakarattaki 80'ler biraz baysa da ses rengi ve güçlü power düzenleme ile çok etkileyici bir çalışma ortaya konmuş. The Story Ain't Over ise Bob Catley ve Amanda Somerville ikilisi eşliğinde söylenen hard rock stadyum parçası. Eskilerden 47 saniyelik Return To Avantasia kuplesini takiben Lucifer's Friend adlı tarihteki kayıp kabilelerden pardon gruplardan birinin Hammond yüklü Ride The Sky adlı enfes parçası EP'yi sonlandırıyor.
Senfonik ve teatral bir Avantasia yerine daha köklere dönüş yapmış buram buram 80ler ve hard rock kokan bir power icrası. En azından bu EP boyunca bu formül işlemiş. Albümü ise duyacağız daha...

8,0/10

Tad Williams - Stone Of Farewell (Memory, Sorrow & Thorn part2)


George R.R.Martin'e efsanevi Song Of Ice and Fire serisini yazması için ilham kaynağı olan MS&T üçlemesinin (dörtleme de sayılabilir) bu ikinci kitabı akla tek soru getiriyor.
Ne gibi mucizeler olacak da sefillerin sefillerini oynayan bu iyiler kazanacak?
Dediğim gibi favori listeme girebilecek bir yapıt olmamakla birlikte kendisini okutacak kurguya ve özgünlüğe sahip bir seri. Bitireceğiz inşallah.