27 Şubat 2017 Pazartesi

Salah Ragab and The Cairo Jazz Band - Egyptian Jazz (2006)

Bir caz orkestrasının Arap müziğini çalabileceğini bırakın, bu tarzda böylesine etkileyici bir şekilde çalabileceğini tahayyül bile edemezdim. Ardı ardına sıralanan hop tempolu yorumlareşliğinde Nil çöllerinden bu yana getirdiği rüzgarı derun derun soluyunuz efenim. Bu toprakların funk'ı da bu olsa gerek. Mezdeke kasetlerine göz süzerekten misafir odasının tam ortasında gerdan kırmayı kendine yakıştıramayan entelektüel teyzemm. Bu albümü senin için kaydetmişler. Üzüldüğüm şey bu toplama albümün bu dinlemiş olduğum versiyonunda bazı şarkıların eksik olması.

9,0/10

26 Şubat 2017 Pazar

RETRO: Satyricon - The Shadowthrone (1994)

Önceki albümün nekro prodüksiyonunun bir kaç adım ötesine geçmekle beraber bence biraz odaklanma sorunu taşıyan bir çalışma bu. İçinde bolca melodik öğe bulundurmakla beraber viking havasını soluduğumuz ki albümün en gaz parçası Vikingland gibi örneklerin yansıra sondaki hafiften Summoning'i andıran ambiyans parçasıyla, synthleriyle, akustik müdahalelerle (daha az olmakla beraber) düşündüğümüzde hedefin etrafında dolanan bir etkide bulunuyor. Kısacası sounddaki çeşitlilik üstbaşlığı değiştirmeden sergilenmiş durumda. Kıyaslarsak vokaller ve bahsettiğim prodüksiyon ve hatta müzikal ifadedeki gelişim göze kulağa çarpan yoğunlukta. Mantıklı bir sıra takip edeceksek elbette Dark Medieval Times'ın ötesinde. Ama çürümüş toprak kokan atmosferde tutarlı bir sese sahip olan ve amatörlüğün ruhunu sergilemekten kaçınmayan kayıtları da seviyorsanız başabaş gidiyorlar.

7,75/10

23 Şubat 2017 Perşembe

RETRO: Motörhead - 1916 (1991)

Grup bu albümde hiç beklenmedik şeyler yapıyor. Bunlardan en sarsıcı olan 1916 ismindeki savaş ağıdı olsa gerek. Ve gerçekten de etkileyici. Dumanlı sesine Lemmy amcamın tam oturmuş. Şarkıların bir kısmı klasik rock'n roll tarzda, yine blues tüten besteler de var.  Ramones'e adanmış punk'ımsı şarkı içerdiği gibi Nightmare gibi gerim gerim geren bir parçayı da bünyesinde barındırıyor kayıt. İşin aslı kaydın ikinci yarısı daha değişik örneklerle kulağa hitap ediyor. Ve albüme bir slow yetmiyor, diğeri de kusura bakmayın ismini geçirmek zorunda hissediyorum kendimi Love Me Forever ekleniyor. Velhasıl örneklerle verdiğim üzere değişik değişik soundda ama hepsi Motörhead olan şarkılardan mütevellit heyeti bir albüm bu. O duygudan bu duyguya sürüklenmeniz elde bile değil.

7,75--/10

18 Şubat 2017 Cumartesi

Dark Tranquillity - Atoma (2016)

Dinlemekten hiç bir zaman pişman olmayacağım türüne, dinleyicilerine sadık grubun son albümü, daha sert bir sounda yönelen trendin tersine bir gelişim gösteriyor. Depeche Mode tarzı tertemiz vokal ve synth ağırlıklı şarkıların da yer almasıyla Projector günlerini hatırlatıyor. Yine de sert ve sağlam şarkılar yok değil. Hatta akılda kalıcı yönleri ki son dönemde en çok göze çarpan eksiklikleri oluyor, Encircled, Neutrality ve Clearing Skies gibi şarkılarla pekişiyor. Gitarın tonu ve melodi yazımı bunda büyük etken. Ayrıca bahsettiğim slow şarkılarla duygusal yönden de doyuma ulaşabilirsiniz. Yalnız şöyle bir şey var ki insanın derisi yaşlandıkça katman katman oluyor, kalbimiz kabuk bağlıyor. Gençlik vakitlerimde dinlerken hissettiğim ah ulannn! dakikaları burada kulağımı okşayıp geçebiliyor. Tamamıyla benle ilgili bir durum. O yüzden çok daha iyi bir değerlendirme notuyla kapayabilirdim, objektif olduğumu hiç bir zaman söylemedim zaten. Öyle böyle çocuğumu emanet edecek kadar güveniyorum bu gruba. Evet, olmadığı için bu kadar rahat konuşabiliyorum.

8,0-/10

16 Şubat 2017 Perşembe

Car Seat Headrest - Teens of Denial (2016)

2000'lerden sonra rock öldü, biliyorsunuz. Biraz can çekişti garaj rock olsun indie rock olsun biraz süründü, sonra tık diye gitti zavallım. Indiegillerden rockçılar ise bu albüme bel bağladılar. Bir şey söyleyeyim mi, gerçekten sıkı bir şey bu beybi. Alternatif rock, lo-fi, amerikan kırsal emosu, garaj gibi alt dallardan beslenip hepsini birbiriyle uyumlu hale getirebilmenin öyküsü bu. Kaydın başlangıcında Fill in the Black, Destroyed by Hippie Powers ve özellikle epik Vincent gibi şarkılar etkileyici. Epik demişken 11 dakikayı aşan süresiyle The Ballad of Costa Concordia'nın da en azından ismini analım. Saga of Frank Sinatra'nın Strokes'luğunu da düşününce hmmm sonu da başı gibi bir adım öne çıkmakta. Albümün uzun süresini de göz önünde bulundurursak yalpaladığı şarkılar da yok değil. Yine de bu parçalara dahi öyle böyle ilgi çekici bir kaç öğe sıkıştırmayı başarıyor grubun baş aktörü Will Toledo. Ki trompetin tuz, baharat gibi az oranda serpiştirilmesi tada tat katan önemli bir katkı misal. Üstelik sözler biraz fazla genç işi kaçsa da depresyonla kafa bulabilen gözlem yanı güçlü garip mizahı ile kıpkısa öyküleri hatırlatmasıyla son yıllarda okuduğum en hoş şarkı sözleri oluyor. Biraz fanboy gibi yazdım lakin abartmamak lazım. Devrim yaratmıyor sonuçta. Yine de umutdenen köz ateşini bir alevlendirdiği kesin rock namına.

What happened to that chubby little kid who smiled so much and loved the Beach Boys?
What happened is I killed that fucker and I took his name and I got new glasses
Tell my mother I'm going home, I have been destroyed by hippie powers

7,50+/10

14 Şubat 2017 Salı

TotorRo - Home Alone (2014)

Albümlerin çoğu üzerine vakit harcanıp dinlendikçe açılır seçilir bir güzelleşir. Nitekim son dinlemelerimde kişisel değerlendirmemi yukarı yönde değiştirdiğim pek çok kayıt olmuştur. Bazıları ise tersine dinlendikçe kendini tüketmekten geri kalmıyor. Math rock namıyla müzik icra eden bu Fransız grubun albümü de maalesef bu grupta. Yine de eli yüzü düzgün hoş bir çalışma olmanın altına indiği söyleemez. Math rock türünde bir tek Battles'ın bir kaydını dinlemiştim ve göndermede bulunduğu alt türlerin çeşitliliği ile daha renkli bir sunum sergilemişlerdi. Bu albüm ise çok çok büyük oranda sırtını post-rock'a dayıyor. Ki özlemişim, bir süreliğine hasret giderdim. Özellikle fazlasıyla heyecanlı çıkışlar yapan o seyrek vokal coşkun hissiyatı dinleyiciye geçirmekte başarılı. Ritimler hızlı, müzik tamamiylen hoş bir enerji dalgası gibi yayılım gösteriyor. Fakat dediğim gibi dinledikçe, elde ne var diye kendime sorduğumda pek de akılda kalıcı bir şey göremiyorum.

6,50+/10

13 Şubat 2017 Pazartesi

Wax Poetic - Istanbul (2007)

Müzik koleksiyonumda zor dinlenenler arasında kısa sürede yerini alan bu kayıt buram buram Ağır Roman kokuyor. Albüm ismi üzerinde İstanbul temalı olmakla beraber hani şehirliliği şamanistik izlekten geçirmiş gibi. Tekinsiz hava her yanına sinmiş durumda. İlhan Erşahin'in bu projesi eklektik terimini fazlasıyla hak ediyor. Samplelar (en çarpıcı olan Zeki Müren), konuşmalar, sayıklamalar, ambiyans, çarpık ritimler folk, jazz, trip hop gibi farklı kulvarlara çarpa çarpa yol alıyor. Vokallerde Nil Karaibrahimgil, Athena'dan Gökhan ki albümdeki favori şarkılarımdan birini seslendiriyor (Athena'nın slow şarkılarının tadını belki de fazlasıyla almak mümkün), Dilara Sakpınar ve Murat Toktaş  yer almakta. Yalnız kayıt kulaklarda doğaçlamaymış gibi bir etki bırakıyor. Lounge kıvamında bir beklenti ile dinlemeye başlamışken geminin çoktan güvenli limanları, koyları terkettiğinin farkına varınca ister istemez küçük çapta bir şok yaşayabilirsiniz. Bu noktada bu ansızın gelen macerayı kucaklayabilir ve yeni dünyalara yelken açarsınız yada benim gibi bu benim tarzım değilmiş der yolunuza gidersiniz.

4,25/10

12 Şubat 2017 Pazar

Mahmoud Awad - Sheikh to the F.U.T.U.R.E (2009)

İlk dinlediğimde kaydın bozuk olduğunu düşünüp yuğtupdan kontrol etme gereği duymuştum, o kadar yağni. Bandı saran kaset gibi efektlerle Arapça şarkılara çeşitli müdahalelere boğ, dinlenmesi meşakkatli ve çaba isteyen bir kayıt yap, işin özeti bu. Yoksa Mahmoud Anwar diye biri yok. Ya bir internet parodisi, trollemesi yada entel hipsterliğin vardığı en uç nokta. Dördüncü şarkının başındaki efekt ve alkış benzeri ritimlerin havası müziğe biraz katkıda bulunuyor. Bir de arkadaki geleneksel, düğün ve Mezdeke sınırlarını zorlayan Arapça şarkıların tüm tesirlere karşı kendini koruyan ayrı güzelliği. Şaşkın da var aralarında yanlış duymadıysam. Onun dışında bu proje ne yeterince fütüristik ki olduğunu vaat ediyor ne de günümüze hitap edebilecek güçte. Böyle bir garip deneme. Proje kapsamında iki kayıt daha çıkarılmış, sonuncusuna da bir kulak atıp en azından teknik müdahalelerde nasıl bir değişim olmuş, duymaya çalışacağım.

3/10

9 Şubat 2017 Perşembe

June Tabor - Airs and Graces (1976)

İngiliz halk müziği böyle oluyormuş demek. Biraz ortaçağ ezgileri biraz RPG oyunlarındaki tavern müziği, bol hikayeli, az çalgılı hatta çoğu vakit çıplak çıbıldanak sesle. Anlatmak zor, dinlemeniz lazım. Örneğin dinlemeye Çanakkale savaşından ülkesine uzvunu kaybederek dönen Anzak gazinin dilinden yazılmış The Band PlayedWaltzing Matilda yada karanlık tınılarda ürkütücü Young Waters'dan başlayabilirsiniz.

6,75--/10

8 Şubat 2017 Çarşamba

Bohren & der Club of Core - Bohren for Beginners (2016, Comp)

Tam manasıyla dark jazz yapan grup, temposu düşük, yalın, melankolik besteler sunuyor dinleyiciye. Beginners ve Advanced altbaşlıklarına sahip iki CD, grubun diğer albümlerinden toplama şarkıları içeriyor. Ve anlaşıldığı üzere parçaları yeni dinleyicilerin alışma-anlama süreçlerini tahmin ederek sınıflandırmışlar. Bir kaç bin kayıt dinlemiş biri olarak ve de oldukça açık fikirli olmamdan kaynaklı dünya üzerinde değişik değişik musikileri arayıp aşinalık kazanma çabamı da unutmaksızın kendimi ileri seviyede görüyor ve bu derleme çatma kaydın ikinci yarısını kendime daha bir yakıştırıyorum. Yine de yine de gruptan beklentim çok çok daha üst seviyelerdeydi. Şöyle de bir gerçek var ki böyle bir kayıt kendine özgü duygusal bir modla ancak pekişebilir. Ki bu aralar depresif havada kanat çırpmıyorum. Aksi takdirde bu albümü dinlerken bileklerimi kesebilirdim. Ya da mübalağa ettim canım cancağızım. Sözlere sahip tek şarkı Catch My Heart ki mikrofonun konuk efendisi Faith No More'dan bildiğimiz Mike Patton olmakta, albümün en iyisi. Zombies Never Die gibi ilk seferinde parıldayan şarkılar kulağa çarpmakla beraber bu kadar ağır ve yavaş tonlarda minimalist şarkı arasında kendinizi bocalar bulacağınız kesin. Fakat bu benim gibi böğrü kapkara imlenmiş ruhların grubun diskografisini kurcalamasını önleyecek bir durum teşkil etmiyor.

7,50/10

5 Şubat 2017 Pazar

RETRO: Motörhead - Rock 'n' Roll (1987)

Grubun diskografisinde beğenilenler arasında yerini bulmasa da bu kayıttan ben pek bir hoşlandım. Hard rock ağırlıklı eğlendirici besteler grubun belki de en sığ işi. Evet, mevzu bahis Motörhead ise ve bu albüme özellikle sığ diyorsam düşünün artık. Sonuçta görevini yapıyor. Elinizi kolunuzu ve bilimum uzvunuzu hareket ettiriyorsunuz. Tek başıma dans ederken beni ağlatmayıp keyif veren bir çalışma. Ki tek başınıza dans ediyorsanız haliniz tam ağlamalıktır. Yani kafa sallamaktan çok oranızı buranızı sallatacak bir bar ortamı sağlıyor. Biranızı alın elinize ve keyfinize bakın.

7,50/10

4 Şubat 2017 Cumartesi

RETRO: Satyricon - Dark Medieval Times (1994)

Satyricon hiç bir zaman ayıla bayıla dinlediğim gruplardan biri olmamıştı ve Volcano sonrasında da takibi bırakmıştım zaten. Biraz haksızlık ettiğim ortada. Bu ilk uzunçaları dönemin black metal ruhunu karakalem albüm kapağının da yansıttığı gibi başarıyla yansıtmakta. Synthler ve gitar ve dörtnala giden çıstıraklı bateri soundu sayesinde karanlık çağlarda tekinsiz yerlerde, örneğin albüm kapağındaki o kalenin çevresinde -taktım bu kapağa :), geziniyor hissini bütünüyle yaşayacaksınız. Ama , olmazsa olmaz amalar da mevcut. Nekro, primitif kalite black metale yakışmakla beraber bir düzey prodüksiyon burada iyi olmayı hakediyor. Müthiş atmosferik rifler tekrarlanıyor, çok güzel. Yalnız parçalar biraz kopuş anına, bir kreşendoya ihtiyacı hissettiriyor. Onun yerine huzurlu akustik folk pasajlar aralara giriyor. O ayrı güzel, bu ayrı güzel. İçiçe geçmeleri konusunda ise entegrasyon sorunu var. Gitarın cızırdamaları ve bazı bateri atakları melodiyle birleştiğinde erken dönem Burzum geliyor biraz aklıma. Akustik ve folk dokunuşlar da grubun kendi imzası olarak üzerine ekleniyor. Biraz iltimas geçerek notumu veriyorum.

8,0-/10

3 Şubat 2017 Cuma

Alcest - Kodama (2016)


Neige'e geçenlerde mektup gönderdim. Dedim ki gittiğin yol, yol değil. Dream pop-shoegaze sularında boğulacaksın, aynı duyguları gitarın teline sertcene vurarak, bateriyi tıngırdatarak da yaratabilirsin. Metalci geçmişini unutma. Tamam ağbi dedi. Kerata, sonunda bu albümü kaydetmiş. Gerçekten de enstrümanlar daha canlı ve hmm parlıyorlar. Vokalde ise black ve shoegaze karma eğitime geçmiş. Japonyada'ki intihar ormanında kayıp ruhların ötesinde orman ruhları (kodama) üzerinden doğa ve insan birlikteliğinin imkanlarını sorgulamak gibi ciddi bir konsepti açımlayan albüm sound olarak grubun ilk dönemlerine yakın bir yerde duruyor. Lakin bu konsept ve sound kardeşliği nostaljik duygular içinde geçmişe bir ağıt olmaktan daha derin bir anlam ortaya koyuyor. Lafı evirip çevirmeden söylersek depresyondan öte umudu da taşıyan olağan insanlık panoraması hissediliyor. Vokalin hayalperest durumlara kaydığı anda müziğin görece canlılığı çok da hoşuma giden bir tezat oluşturmuyor. İtiraf etmek gerekirse Alcest işleri yoluna koyarken, örneğin albüme adına veren giriş şarkısı grubun en iyi bestelerinden ve devamındaki şarkı da oldukça sıkı bir motife sahip, işte bu şarkılardan sonra şunun farkına varıyorum ki, grup artık beni o kadar da etkilemiyor. İnsan kaç yaşına gelirse gelsin değişmeye devam ediyor. Biliyorum ki dinlediğim hiç bir zaman Alcest beni hayalkırıklığına uğratmayacak. Yine de dediğim gibi böyle bir kayıtla bile içimde bir şeyler hareket etmediyse (tamam bir kıpırdanma olmadı değil) o gruba karşı ilgimi kaybetmeye başlamışım demektir.

7,75-/10

1 Şubat 2017 Çarşamba

Gece - İçinde Saklı (2008)

Dans motiflerine sıkça başvurulan alternatif rock grubu Gece'nin ilk albümü Türk damarından duygusallığa da yer vermesiyle sadece kendini dinletmesini bilmiyor, kalbimize özel bir yer de kazıyor. Tek tük şarkı bazında Placebo, Koray Candemir sebebiyle Kargo ve erken dönem Mor ve Ötesi tadını almakla beraber albüm geneline bakıldığında daha ilk albümünde grubun kendine özgü bir ses yaratabildiğini söylemek mümkün. Sözler genelde aşk meşk ve ilişkiler üzerine kurulu. Bir yandan bu sayede sözlere eşlik edebiliyorken "dans etmekten dönmüş başım" diğer yandan içten içe de farklı konulara değinilmesini istemiyor değilim. Toplamda dört albümle istikrarlı bir seyir izleyen grubun bu ilk çalışmasını zamanında dinlesem sanki daha anlamlı olurmuş. Hatta bahisleri bir kat arttırıyorum ve bu kayıtlarını bir kaç yıl önce yayınlasalarmış belki de daha farklı bir yerde olurlarmış diyorum. Sonuçta zamanın ruhu diye bir şey var ve pek de rock lehine rüzgar esmiyor bugünlerde. Belki de hiç bir şey değişmezmiş, ne bileyim işte...

7,25+/10