Büyük bir tanıtımla ve olumlu kritiklerle resmen piyasaya pompalanan Yaşar Kemal'ın bu romanı aslında geçmişte yazılmış ve sadece o döneme değil bugüne de hakim havayı yansıtmayı bilmiş bir öykü. Öykü; çünkü bu kitabı büyük puntolarla , satır arası boşluklarla romanmış gibi yayımlayabilmek, nasıl bir vicdan anlayamadım. Olsun diyelim, internetteki mütevazi fiyatı ile okuma imkanı bulduk.
Bundan sonrası spoiler:
Kitabı okumadan önce göz gezdirdiğim hakkındaki makaleleri yanlış anlamış olacağım ki kitabın konu aldığı kişilerin o terkedilmiş kasabaya ulaşamaması beni biraz hayalkırıklığına uğrattı. Yine de başı sonu olmayan ve bir aralığı yansıtan kitapları ve filmleri sevmişimdir. Hiç bitmeyecekmiş gibi bir hava verir. Kitap, ilginçtir Kafkaesk bir seyir izler. Doğu Avrupa'nın kasveti yerine Anadolu ve insanının sıcaklığının kitapta yer bulması bu Kafkaesk havayı oldukça renklendirir. Kahramanlarımız yeni atandığı kasabaya ulaşmaya çalışan postane müdürü ve karısıdır. Kasaba terk edilmiştir ve hiç bir dolmuş kasabaya yanaşmamaktadır. Dedikleri gibi kasabaya korku sinmiştir, tekinsiz bir yerdir artık. Kasabayı uzakta görür şekilde bir ceviz ağacının altında yol sapağına eşyalarını kor ve beklerler. Bir ümit kasabaya ulaşacaklardır. Ardı ardında diğer yolcular gelir. Derdini kitap boyunca postane müdürüne aktaramayan ama her seferinde derdinin büyüklüğünü vurgulayan çoban, Almanya'da refaha kavuşup caka satmaya köyüne dönmeye çalışan işçi kız ki alıp başını kasabaya koşar. Kuşların üzerine üşüştüğü bir hayal ile kendinden geçer. Bir tespit bu kuşların evlerini terketmek zorunda kalan, öldürülen Ermeniler ve bu geriye dönememe ve gidememe endişesinin de toplumsal belleğimize sinmiş bu pişmanlığı temsil ettiği olabilir. Bu sayede bir ölçüde kitaptaki alegorinin altı doldurulmuş oluyor. Fakat kitap bir olay kitabı değil. Karakterlerin kendi aralarındaki iletişimi, düşünceleri daha mühim. Başka bir devlet memuru askerin kasabayı terkedişini gördüğü halde oradan ayrılmayan görevine sadık ve eşine aşık postane müdürü, komşuları tarafından sevilen, kadınlık görevlerini eksiksiz yerine getirmeye çalışan oyuncu kisvetinden ayrı düşünemeyeceğimiz klasik ev kadını modunda karısı, Zeliha ismindeki Almancı işçi kız ile postane müdürününün karısı arasındaki dinamik ve eşit olmayan ilişkinin boyutu... Nihayetinde düşününce eksikliğin de ete kemiğe bürünüp sahneye bir karakter olarak çıktığı bu uzun öykünün (ecnebiler novella diyorlar ya) neden senelerdir yayımlanmadığından yola çıkarak kalitesininin sunulduğu gibi olmadığı konusunu irdelemek lazım. Yine de bu öykü Yaşar Kemal'in kaleminden çıkma. Orjinal okunası bir öykü...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder