Tatilde okuduğum kitapları yazmaya Yaşar Kemal ile başladım. Orucu haftasonları tutabilmemin neticesinde yorulmaya başladığım bu anlarda benim yerime Satranç'ı yayınevinin kendi blogu anlatsın istiyorum.
Mart 1938’de, Almanya’nın Avusturya’yı ilhak etmesinden sonra Gestapo, pek çok manastırın malvarlığını yöneten Viyanalı ünlü avukat Dr. B.’yi tutuklar. Gestapo tarafından tek başına bir otel odasında tecrit edilen avukat, aylarca sorgulayıcılarından başka kimseyle konuşamaz. 4. ayın sonunda, sorgulamaya götürüldüğü bir gün, bekleme odasında tesadüfen bulduğu bir kitabı çalar. Satranç tekniklerini öğreten bu kitap sayesinde bu oyunda ustalaşır ve serbest kaldıktan sonra çıktığı bir yolculukta dünya satranç şampiyonuyla karşılaşır. Nasyonal sosyalizmin ve faşizmin koyu bir eleştirisine dönüşen bu küçük roman, unutulmaz bir başyapıt.Açıkçası unutulmaz bir başyapıt tabirini abartı bulmakla birlikte Nazi işkencelerinin fiziksel olmadığı zamanlarda da ne kadar tehlikeli olabileceğini net olarak aksettiren bir kitap. Rahatsız olduğum ve ya anlamadığım bir kaç gönderme var kitapta: dünya satranç şampiyonunun dünyası satranç ile sınırlı ahmak bir köylü olması , diğer yandan da hayatını zekice kurgulaması çelişkisi aklımı çelmedi değil. Biri bu, diğeri manastırların ve kraliyet ailesinin zihinsel işkencelere maruz kalmış bu avukatı , kraliyetçi olması sebebiyle çok da sempati gösterebileceğiniz bir karakter değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder