1 Haziran 2014 Pazar

Deniz Adalı - Tekelci Polis Devleti

Kaldıraç grubunu diğer sosyalist hareketlerden ayıran en büyük tespiti devletin karakteri ile ilgili olan tekelci polis devleti tezleridir. Mikro milliyetçiye dayanması ile anti-Alman hareketlerini hatırlatan bu grubun pratikteki sözkonusu faaliyetin gerekçelerini bu kitapta bulmak zor. Daha çok diğer grupların her fırsatta geçmişten beri devletin her organı ve faaliyetini faşist diyerek ve çoğunluk kitle gözünde hakaret seviyesine varan sıfatlarla pekiştirerek nitelemesine (belki de bugün olmadığı kadar cuk oturan manidar bir tanımlama: 21. yy'ın faşizmi Hitler'in kitle imha mantığı ile aynı olmayacak herhalde!) tepki olarak, arkadaş burjuva devleti dediğin şey zaten bu, diyerek tavırlarını ortaya koymuş ve bu tanımın aşırı kullanımının sonuçları üzerine gerekli uyarılarını yapmış bulunuyorlar. Tekelci Polis Devleti tezlerinin devrim stratejisinin oluşumunda etkisi sosyalist devrime yapılan vurguyla sınırlı. Kitabın günümüzde yakıcı bir hale gelen taşeron sorununa ya da çokluk diye adlandırabileceğimiz alt-kimlikler sorunsalına değinmemesi zamana yenik düşen karakterini özetliyor. Revize ediilen tespitlerin sonucu etkilemediği düşünülüyor olsa gerek. Marx'ın tespitlerinin aşılmadığını düşünmekle birlikte kendimi bu düşünceye adamış biri olarak görmediğimi anlamışsınızdır. Onların yazdıkları şu sözlere ek olarak "Seçimler, partiler, parlamento, hükümet gerçek devlet mekanizmasını örten bir şaldır."  peki iktidara karşı ortodoks Leninist örgütlenme ve stratejisi ile yapılan muhalefetin günümüzdeki kısır döngüsü neyi örtüyor diye sormaktan kendimi alıkoyamıyorum. Yaşasın post-yapısalcı küçük burjuva konformizmi diyerek kendimi sonlandırayım.
Biraz daha ayrıntılı kitabın özeti de aşağıdaki gibidir:

Devlet, toplumun uzlaşmaz çıkarlara sahip karşıt sınıflara bölündüğünün, sınıfların varlığının itirafıdır. İkincisi, onun görevi çatışmayı hafifletmek, düzen sınırları içinde tutmaktır yani toplumun diğer bir deyişle egemen sınıfın egemenliğinin devamını sağlamaktır. Devlet uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin ürünüdür, ezilen sınıfın sömürülmesinin aletidir.Sınıf savaşımının bir ucunda işçi sınıfı var ise, diğer tarafında devleti ile burjuvazi vardır. Günümüzün devleti  tekelci burjuvazinin devletidir.
Tekeller kendi dışındaki burjuva katmanların artı-değerinin bir bölümüne pek çok mekanizma ile el koyar. Faşizm tanımının kendisi enlerle ifade edilen bir nicelik vurgusu olarak öne çıkar. Halbuki dökülen kanın miktarını işçi sınıfının mücadelesi belirler. Yani CIA'in, FBI'ın hüküm sürdüğü ABDdeki burjuva demokrasisi ile Hitler'in faşist Almanya'sı arasında bir dirhem fark yoktur. Diğer yandan faşizm, burjuva demokrasisini aklamanın aracı haline geldi. Faşizme karşı olmak demokrasiden yana olmak anlamına geldi. Burjuva demokrasisi, burjuva diktatörlüğüdür, burjuvazinin işçi sınıfı ve halk üzerindeki egemenliğini anlatan bir devlettir ve faşizm denilen şeyden daha az baskıcı değildir. Günümüzün burjuva devleti, günümüzün burjuva demokrasisi ise tekelci polis devletidir. Faşizm denilen şey, gerçekte tekelci polis devletinin ilk biçimidir, bir karşı-devrim saldırısı ve örgütlenmesidir. Tekelci polis devleti, tekelci burjuvazi için tam ve eksiksiz demokrasidir.Faşizm denen şey iktidara gelmiyor. İktidar burjuvanın iktidarıdır. Tüm burjuvazinin ortak komitesi gibi işleyen devletin iktidarında burjuva içinde değişimlerin olması ya da faşizmin hantal bürokrasiye tahammülsüzlüğü gibi olağanüstü hallerde geliştirdiği farklı taktikler onu burjuvazi diktatörlüğünden ayrı bir devlet tanımına sahip olduğunu göstermez. Olağanüstü durumlarda burjuvazinin kullanmaktan kaçınmadığı bir silahtır aslında. Bulanık tanımlamalar faşizme karşı birleşik cephede küçük burjuva ile sınırlı kalmayan geniş bir katılıma zemin oluşturur. Öncelikle faşizmin yıkılmasını amaçlayan aşamalı devrim anlayışı ile sonuçlanır, bu kafa karışıklığı. Faşizm iktidarda iken demokratik devrim gerekiyor, burjuva özgürlükler gelince de sosyalist devrim. Bu menşevik aşamalı devrim teorisine benzer. Burjuva egemenliğin yıkılabildiği durumda, proletarya, kendi elleriyle bir başka tür burjuva egemenliği kurulsun diye iktidarı teslim mi edecektir? Hitler faşizminin yenilmesi ardından Fransa, İtalya ve Yunanistan devrimleri bu açıdan satılan devrimlere örnektir. Bugünkü tekelci aşamada yoksul köylülük ve kent emekçileri devrimim müttefikidir. Faşizme karşı da işçi sınıfı ile birlikte savaşacak bu kesimlerden başka müttefik yoktur.
Temsili demokrasi artık işlevini yitirmiştir. Genel oy devletin halkı kandırmasının bir aracı olmaya indirgenmiştir. Seçimler, partiler, parlamento, hükümet gerçek devlet mekanizmasını örten bir şaldır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder