Yine erken dönem çalışmaları olan bu iki albüm aslında birbirinden farklı değil. Kısacası The Cruise of Lost Souls hikayesi hem kendi ayrı adıyla basılmış hem de Townscapes'i oluşturan üç hikayeden biri olarak o grafik kitabında da yer bulmuş. Okuyana kadar farkında değildim elbet. Bu hikayelerin ortak noktası özgürlükçü bir sol çizgide sıradan halkın, köylünün yanında militarizm, kalkınma, otorite karşıtı bir tutum içinde gelişmeleri.
Kayıp Ruhların Gezintisi diye çevirebileceğimiz ilk hikaye günlük hayatlarını kıtı kıtına idare ettiren bir köyde geçiyor. Yakınlardaki askeri laboratuvarda geliştirilen bir cihazın etkisiyle köydeki binalar yerçekiminden kurtulmaya başlıyor. Birbirine bağladıkları köy evlerinin içinde köylüler hiç çıkmadıkları bir seyahatin keyfini sürerken hükümetin bu rezaleti medya yardımıyla da gizleme çalışmaları ve nihayetinde militarist aldırmazlığın dizginlenmesi resmedilmiş. Diğer hikayelerde de rastladığımız Hızır benzeri büyük ihtimalle Enki Bilal'in kendisini temsil eden esrarengiz kişi bilinçli veya bilinçsiz olaylara müdahale ederek bir nevi ajitatör rolünü üstleniyor. Her yerde olduğu gibi gördüğü her olumsuzluk karşısında komünistleri, hainleri, öcüleri suçlayan bir çıbanbaşı da hikayemizde rahatı kaçıran bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Çizgiler inanılmaz ayrıntıda işlense de karakterizasyonda estetikten ziyade çirkinlik ön plana çıkarılmış. Üstelik halka yabancılaşmanın imgesi olarak deney yaptıkça çizerin uzaylıları çizerken kullandığı tiplere benzeyerek çirkinleşen, iğrençleşen askeri personelden bahsetmiyorum. İlginçtir arkamekanı da Fransa'dan çok Amerika'ya benzettim. Belki de yazar Pierre Christin, Fransa'nın Abdleştiğini işaret ediyor.
Belirttiğim gibi Townscapes aslında üç hikayenin birleştiği bir koleksiyon kitap. İlk hikayeden bahsettim bile. Yine tüm öyküler Pierre Christin'in aklından çıkma. And Thus A Legend Born, ne diyebiliriz? Ve böylece bir efsane doğdu. Burada esrarengiz karakterin çok etkin bir şekilde hikayede rol aldığını görüyoruz. Bir grup güvenlik ve istihbarat şefi bir köşkte bir araya gelir. İlginç bir kişiyi araştırmaktadırlar. Tarih boyunca değişik yerlerde otorite karşıtı mücadelelerde farklı kimliklerle yer almış, kimi zaman 68 Paris günlerinde, kimi zaman Che ile birlikte dağlara çıkmış, kimi zaman Abd'de Kara Panterlerle çalışmış bu kişiyi konuşurlarken, 'güvenilir' uşak tek tek bu kişileri çeşitli mazeretlerle odadan dışarı çıkartır. Giden gelmez. Nihayetinde köşkte patlama olur ve uşak kılığındaki bu gizemli kişinin çağırdığı kişiler yer altındaki kanalizasyonda yürürken bir kez daha o kişi tarafından alt edildiklerine hayıflanır. Hikaye ve çizimler, bir bildiri netliği taşıyor, kısacası çok parlak sayılmayan bir çalışma.
Son hikaye Ship of Stone yani taştan gemi. Yine Fransa'nın kırsalında çok eski bir şatonun gölgesinde yine fakir ama gururlu insanların yaşadığı bir balıkçı köyündeyiz. Kodamanlar gelişme ve kalkınma adına buraya da göz koymuşlar. Şato taşınacak, siteler rezidanslar AVM'ler yapılacak köy replika tadında alışveriş mahallesine dönecektir. Köylü üzgün olsa da karar verilmiştir. Yıkıma şatoya gelen insanlar ise şatodaki Fransızca bile bilmeyen yaşlı bir adamın direnişiyle karşılaşır. Adam bir tür muhafız büyücüdür. Taştan gemiyle buraya gelip medeniyeti kuran ataların topraklarını gözetmektedir. Hızır Bilal'in aklına yine bir şey gelir. Bir gemi kaçırırlar. Şatodaki dedenin çağırdığı binlerce ata ruhun yardımıyla köy ve şato taş taş gemiye taşınıp Arjantin kıyılarına taşınır. Bir gecede kaybolan köyün esrarı yetkilileri şaşkınlığa çevirirken suya düşen planlar hemen uygun duruma göre değiştirilir. Rezidans ve replika köy hayali uçmuş olabilir ama bu kıyı tam da nükleer santraller için uygun bir yerdir.
Ve son hikaye, evet Townscapes'de üç değil dört hikaye varmış; The Town That Didn't Exist. Bir kasabayı hayatta tutan fabrikada grev vardır, işçiler perişandır. Grev yaptıkları fabrikanın yaşlı sahibi ise aniden ölür. Holdingdeki tüm kocabaşlar toplanır, vasiyet bellidir, kötürüm kız torun başa geçecektir. Kızın bakımını yine karşımıza çıkan Hızır İlyas yapmakta yani onun için örnek alınacak bir karakter olmaktadır. Kız tek tek bu kocabaşları zaaflarına göre etkisiz hale getirmeyi başarır. Aklındaki fikri böylece hayata geçirebilecektir. Holdingin parasıyla ütopik bir kasaba inşa ettirir. Kasaba dev bir cam fanus içindedir. Fakat Hızır İlyas dahil tek tük insanlar bu cam kavanoz içinde tıkılmaktan sıkılacaktır. Örneğin işçilerden biri 'mantıksız' bir şekilde ailesini terkedip ütopyayı reddetmiş ve komşu kasabadaki başka bir fabrikada çalışmaya başlamış ve orada da sendikal mücadele başlatmıştır. Yani politik temelde ütopya eleştirisi olan bu hikaye ile Ship of Stone çizimleri gayet keyifli. Yalnız uyarlamadan bir kaç kare çıkartmak faydalı olurmuş.
8
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder