Babylon 5, ikinci sezonu hızlı açsa da bir süre sonra yine büyük hikayeden ayrılıp bölümlük konulara dalıyor. Kaptan, Minari gezegenine elçi olarak gönderilirken yerine yine dürüst bir adam Sheridan atanır. Değişim geçirip insansı görünüme kavuşan Minbari elçisi Delenn ile yakınlaşması ise en basit ifadeyle enteresan. Gölgeler nihayet kendilerini gösterir. Yardım ettikleri Centauriler ezeli düşmanları Narnları neredeyse kırıma tabi tutar. Sempatik elçi Molari, ikilemleri ile işlense dahi artık gözümde sempatisini kaybetmiştir. Yardımcısı Vir ise tam adamım. Vur enseye, lokmasını al. Gölgeler dünya işlerine de karışır ve federasyon dağılmaya başlar. Farkına varmadan spoiler vermeye başlamışım. Şöyle toparlayayım, üçüncü sezon ile evrensel savaşa dalıyoruz. Süper süprizler felan. Keyifle izletiyor.
Dark Matter, ikinci sezona daha bir serpilip güzelleşerek devam ediyor. Mükemmel değil, ama olumsuz eleştirileri de hak etmiyor. Kişisel şeytanları ile baş etmeye çalışırken birbirleriyle güçlü bir bağ kurabilenlerin arkadaşlık dostluk hikayeleri her zaman iyidir. Benim eleştirilerim ise başlangıçtaki mapusane sahneleri bir kaç bölüm sürebilirmiş, Prison Break tadında. Sevmediğim bir karakter sonunda ölüyor ve arkadaşlarının öcünü alıyorlar, güzel. Ama yeni kadro konusu ise sıkıntılı. Biri başta hain çıkıyor zaten, yakışıklı sarışın çocuğun gidişi de apamansız oluyor. Geriye siyahi güzel kalıyor, artık onu da ciğerlerine basmaları gerek. Genel konu, şirketler savaşı olaraktan belirmeye başlıyor. Ama ekibimiz bu savaşı fişteklemeden ziyade durdurmaya çalışıyorlar. Asıl bomba ise Japon olanın çıldırması. Ben ki mutlu Darth Vader, üzgün Darth Vader, kızgın Darth Vader tişörtünde görüldüğü üzere taş suratlı bir vatandaşım. Bunu aşmak için de abartılı tepkiler vermeye çalışırım. Hmm, galiba burada şaşırıyor olmam lazım. Gözleri büyüt, ağzı arala, a-a-a de, gibi kendime telkinlerde bulunurum yeri geldiğinde. 12. bölümde bunlara hiç gerek kalmadı, koltuktan düştüm ve 13. son bölümü de kalbim tekleyerek izledim. Yalnız ufaktan toplanmaya başlamaları lazım. 6-7 sezon sürecek potansiyel göremiyorum zira. Bir de Androidi insanlaştırmayın lütfen, böylesi çok tatlu. Resimdeki bizzatihi o.
Genç bir doktorun not defteri. İlk görüşte bir İngiliz dizisi olduğunu anlıyorsunuz. İyi oyunculuk ve oyunculuğu parlatan kamera açıları. İlginç bir mizah anlayışı ki gore kısımlar bana uygun değil. Baş rollerde Hayri Pıtır ve Mad Men'deki karizmatik ağbimiz yer alıyor. Bulgakov'un hikayelerinden esinlenmiş. 20 küsür dakikada 8 bölüm, iki oturuşta bitirilebilir diyebiliriz ama yine de buna engel bir ağırlığı var. Bu ikisi aslında aynı doktor oluyor. Orta yaşlarında morfine bağımlılığı yüzünden kariyerini kaybeden doktor geçmişini gözden geçirir. Sanki zaman yolculuğu yapmış gibi daha taze taşra kasabasına atandığı haliyle karşılaşarak onunla konuşur, tartışır, kararlarından vazgeçirmeye çalışır. Ama tarih yazılmıştır bir kere. Gençken de her ne kadar öyle gösterilmeye çalışılsa da bağımlılığından öte tam bir pisliktir, korkaktır, şerefsizdir yafu, daha ne diyeyim. Diğer yandan günahlarının kefaretini ödemek için bir yolculuğa çıktığını anladığımızda dokungaçlı götürgeç bir şeyler hareket eder içimizde. Kaliteli bir iş çıkarmışlar doğrusu. Böyle katman katman bir lezzet bırakıyor ağızda. Öyle bir şey işte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder