Okuru hikayeyle iletişime sokma açısından iki tür yaklaşım var fantastik kurguda. Biri mitolojik manada detaylara ağırlık vermeyip aksiyonu yüceltir. Bu yüzden okuyucunun kafasının karışmasını önlemek için gizem öğesi varsa eğer oldukça lineer olur ve başta ya da başlarda basitçe altyapı hazırlanır: işte elfler vardır, cüceler bir de bunlar hiç anlaşamaz. Hiç de bize yabancı gelmeyecek insansı, sadece dış görünüş değil huyları kıskançlıkları arzuları vessair, ile insansı tanrılar vardır, kulların dünyasıyla haşır neşirlerdir felan. Bir de ağır abilerin fantazyası vardır. Okuyucu kadar karakterler de bir bilinmez senaryonun peşinde ipuçlarını birleştirmeye çalışır. Son sayfalarda ya da diğer üçleme beşlemelerde çözülen gizem illa ki mitolojik bir bağıntıya sahip olur. Bununla birlikte okuru o dünyanın içine çekmek için sanki o dünyanın kültürünü, kültürlerini biliyormuşçasına yaklaşma tekniği sündürülmediği sürece gayet güzel işler. Bu kitabın daha ilk sayfalarında muğlak anlatımlarla karşılaşıyoruz. Üstüne üstlük tentaküllü bulut toplayıcıları, Gece Soluğu, Alp yıldızı, ejderhalar, Nangog, Yeşim Taşı Bahçesi, Daia gibi terimlerin arka arkaya sıralandığı bu kehanet görüsü kitabın gerisi için olumlu bir başlangıç olmuyor. Mitoloji, yaratılış destanları, tanrılar, ejderhalar, her karakter bunlar hakkında az çok bir fikre sahip. Ama nedense biz okurlardan uzun süre saklanıyor bunlar, açıklandığı zaman da ki hala tam anlamıyla bir şeyleri çözdüğünüz söylenemez, artık diyeceğiniz şey banane yafu oluyor. Yazar yaratıcı olabilir, farklı bir bakış açısı getirmiş olabilir. Almanların en önde gelen FK yazarlarından biri de. Ama çiftçiyken bir anlık sürede ölümsüz bir hükümdara dönüşen Atrax'ın hikayesi dışında kendini okuma zahmetine sokacak bir şey sunamıyor. Bu hikaye sayesinde kötüden vasata geçiş yapabiliyor. Ucuza bulduysanız ve sayfalar dolusu okumaktan sıkılmayacaksanız, elinizde de başka bir şey yoksa neden olmasın?
Konu şu şekilde ilerliyor. Yani bence spoiler:
Anladığım kadarıyla birbirleriyle sihirli geçitlerle bağlı üç dünya mevcut. Birinde hayvan kafalı insansı Devanthar denilen tanrıların yönettiği insanlar yaşıyor. Her krallığı o kralın Devantharı tarafından desteklenen bir ölümsüz yönetiyor. İşin aslı Devantharlar ölen hükümdarların yerine yenilerini geçiriyorlar, tiplerini felan değiştiriyorlar, insanlar da kanıyor bu duruma. Diğer dünyaya göz kulak olanlar ise ejderhalar. Bunlar da kendi aralarında ikiye mi ayrılmış, hiç anlamadım. Kademe kademeler. Bunların patronu en büyük tanrısal varlıklar ise Alpler olarak geçiyor. Pek insanlara bulaşmıyorlar. Bu dünyada ise elfler, goblinler,cüceler,troller yaşamakta. Ejderhalar bazı elfleri tüm sosyal bağlarından koparıp eğitiyor, büyü öğretiyor, suikast makinesine çeviriyorlar. Ejderha elfleri oluyor bunlar yani. Kimilerini casus olarak yetiştirip insanların yanına salıyorlar. Tarafsız olması gereken diğer üçüncü dünyaya insanların Devantharların teşvikiyle yerleşmeye başlaması Ejderhaları ya da en azından içlerinden bir kısmını iyice kızdırmış. Komplo var aslında. Hatta ihanet edip bir Alpi öldürecek kadar. İki ana hikaye var. Birinde Nandalee isminde huysuz kaba saba bir öğrenci ejderha elfi olmaya çalışıyor. Hocaları ile kavga ediyor vessair. Ama bazı ejderhalar, en kadimi Karanlık sanırım, tarafından tutuluyor. Üff dert yani. Diğerinde ise Artax ismindeki basit bir çiftçinin uçan deniz anası benzeri bir yaratık olan bulut toplayıcısı üzeri ve etrafına yerleştirilerek uçurulan bir gemiden düşerek ölmesinin ardından hemen bir Devanthar tarafından Aaron isminde bir ölümsüze dönüştürülmesinin hikayesini okuyoruz. Haremden çıkmayan korkak ve acımasız öncekinin yerine vicdanını konuşturan bu tipin hem kendini hem de ülkesini değiştirme çabalarını izlemek oldukça keyifli. İnsanları tapınağında ölü bulduğu başka bir ülkeye ait uçan gemi ya da Devantharların ürkünç tapınağı gibi gizemli yerlere bulaşması, yasak olmasına rağmen başka bir ölümsüzle düello yaması ya da korsanları kendine bağlaması gibi kahramanlıkları birIndiana Jones havası veriyor. Bir de ejderhaları büyü güçlerini eline geçirmek maksadıyla deneylerde kullanmak için avlayan bir deli cüce var ki buradaki cüce toplumuna hiç kafam basmadı. Kurgu zınk diye yarıda kesiliyor. Nandalee'nin saçma bir pencerenin içine çekilmesiyle. O kadar kana bakarsak ölmüş de olabilir, hadi bakalım inşallah! Uzun olduğundan dolayı roman iki kısım halinde basılmış. Okuyacağım artık, napam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder