16 Haziran 2015 Salı

One Love Festival 14 (2015)

Beklentilerimin yerlerde olduğunu daha önce belirtmiştim. Daha line ve de up açıklanmadan çook önce çifte günlük biletimi almış idim. Pişmanlığımı bir daha söze dökmeme gerek yok. Ama iyi de oldu bir bakıma. Değişik gruplar dinledim, tanıdım. Hiç bir grup kötü değildir elbette, elbette ama bu kadar isim bir festival eder mi? Hani de nerdeymiş benim headliner'ım? Böyle böyle sorular cevapsız kaldı.
İlk gün: The Away Days'e yetişmeye çalışıyorum. Yakaladım bir yerinden. Bu sahneyi sevdim, samimi şirin bir yer Union. Çimlere otur izle. Ya grup gününde değil ya da ben henüz uyum sağlayamadım. Saat de bu kadar melankolik bir grup için erken. Ses tertibatı kötü. Arkada huysuz bir fil homurdanıyor. Best Rebellious bile bir etki yaratmadı. Şimdi uzun bir ara vermenin sırası. Yemeğimizi yiyelim kahvemizi içelim. Para hesabı yapan pinti biri değilim, vallahi kesinlikle değilim. En ucuz yemek 15'den iki kez etti mi otuz, üç ucuz bira bir otuz daha, kahve ki Be kahve gibi bir isme sahip standdan alınmış gayet keyifli filtre kahve bu markanın tükkanları olup olmadığı yönünde soru işaretleri oluşturuyor akılda, 9 lira, neyse ancak kendime gelebildim. Kitap bile okudum biyerlerde. Sonra ana sahneye gidip Metronomy ne yapıyor dedim. Off ne karmaşa, uzun biracı kuyrukları sahnenin ortalarında, ulu orta konmuş fıçı masa taklidi yüksek masalar, ortalık yerlerde pufpufuduklar, yatan, zıplayan, dans edip langırt oynayıp muhabbet edip aynı anda bir şeyler içmeyi başaran hiperaktif gençler. Grup etkileyici ne yalan söyleyeyim. Bu sahnenin sesi de hep iyi oldu. Ama burada müzik dinlediğim süre toplasan anca bir saati ya bulur ya bulmaz , o yüzden iddiamın arkasında sağlam durmuyorum. Enerjik güzel bir performans. Lakin Fink bekler , fcuk the love, şimdi birlik beraberlik zamanı, union'a geçmenin vakti. Fink sahnede babacan tavırla biraz daha bluesy klasik rock soundunu urgulayarak bir performans sergiledi. Onlar da bir şeylerden şikayetçi oldu. Ayrıca oradan buradan başka müzik sesleri geliyordu. Sıkıntı yani. Buna rağmen çok olgun çok sıkı bir performans idi. Yeri gelmişken, bu kadar farklı standdan artı müzik yayını yapılmasını manasız buldum. Gecekondu disko havası anlayacağınız. Azaltılabilir. Love sahnesine James Blake için geri gittiğimde demin anlattığım tüm o karmaşanın derinleştiğini katmerleştiğini gördüm. Ortaya katlanır sandalyesini yerleştirip oturan da vardı yani. Ya sebep olarak ben biraz kuşak farkını görüyorum. Nasıl bizden öncekiler bize giydirdiyse, izin verin bende genç arkadaşlara giydireyim, şiştim gayri. Alınmak gücenmek yok. Biz ne bileyim konserlerde daha çok yüzümüz sahneye dönük eğlenirdik. Robot değildik elbet ama odak noktamız belliydi. Birlikte eğlenirdik yanımızdakilerle. Odaklanma sorunu yaşayan, yerinde duramayan bir gençlik var şimdi. Konser boyunca kıpır kıpır. Bir o yana bir bu yana. Bir de kendilerine ve kendi ufak çeperlerine, aile ve arkadaş grubu, dönükler. Kimse gezi felan demesin, üstüste yasaklar, zorlamalar, hatırlayın alkol kısıtlamaları, internet yasakları, ben kendilerine de artık dokunmaya başladığı için çoğu genç arkadaşın katıldığına inanıyorum. Elbette bu bir genelleme, öyle olmayanlar da vardır. Konser alanında ufak ufak halkalar. Kendi aralarında eğlenmeler, muhabbet, cep telefonu ki en az rahatsız olunulacak şeydi burda, bir uğultu dünya. Diğer yandan müzik için gelenlerde sahneye yakın konumlanmış, onların da arkalardan haberi yok. Fakat sırt ağrısı ayakta dikilmek gibi ceremeyi de onlar çekiyor. Kısacası ayrı dünyaların insanları. Ve bu sahne önü ahalisi gittikçe azalıyor, olay tamamiyle bir event'a event'e dönüşüyor. Ama olsun yine de sizi seviyoruz. Nerede kaldık, James Blake. Yanımdan en az 1578 kişi sürttünerek geçti yafu. Şarkı başlarken bir grup ilerliyor, şarkı bitmeden hurra geriye. Hayır güzel olsanız bir şey demeyeceğim. Güzel kızlar, yakışıklı erkeklerin oranında da düşüş vardı sanki. Ya da benim kafam iyiydi insanları seçemiyordum. Pazar biraz toparladı gibime geldi ama. Bir de kendimden biliyorum, o kadar da sürtülesi bir tip değilim. Vasat, o kadar. Yerimi değiştiriyorum. Mübarek, orası birden geçiş güzergahı oluyor. Ne iş anlamadım. Eyy James kardeş yaptığın müzik de hiç yardımcı olmuyor. Bası kıs git kapalı bir salona yap performansını. Uzun lafın kısası bende kalmayan konsantrasyonu bulmak için Everything ve de üstelik Everything'in yanına koyuldum. Bu vokale can dayanmaz. Burası da katlanılmaz. Vokal de grubun en çirkini herhalde . Nasıl cinsiyetler arasında ayrımcılık yapana seksist deniyorsa, bana da bir isim bulsunlar. Çünkü insanları güzelliğine göre ayıran birisi olduğumu keşfettim bu aralar. Sonra bekleyiş, uzun bekleyiş. Tam kırk beş dakika oldu, neredesin ot Chip. Çünkü ne H'ni ne de h'ni görebilmenin şerefine erdim. Bundan sonra benim için ot Chip'siniz. Haşmetmapları belediyemizin metroya gece 12 seferinden sonrasını İstanbul halkına uygun görmemesiyle alelacele ayrılmak zorunda kaldım. İyi ki de erken hareket etmişim. Shuttle kuyruğu ve ardından aksayan trafik'ten kaçış yok zira.
İkinci gün: Daha hazırlıklıyım, yemeğimi yedim kahvemi içtim. Union canım benim. Jose Gonzales performansını çimene oturarak izledim. Bu çimenler de hayın çıktı. Oturuyorsun kuru, kalkıyorsun ıslak. Atalarımız yaşa, taşa ehemm oturma demiş ama çok geç. Naif şarkılara kıyasla biraz ses yüksek geldi kulağıma. Onun dışında yine güzel bir seyirdi. Teardrop yorumunu da canlı izleme imkanı bulduk. Bu seferde oturduğum yerin önü transit yola döndü. O kadar çok çıplak bacak gördüm ki... Üç-dört kez git gel yapan arkadaş vardı, kurt kaçmıştı herhalde. Kim olduğunuzu biliyorum, hepinizi bacaklarınızdan tanıyorum! Sonrasında Austra'dan iki şarkı dinledim. Tekrar yuvaya geri dönüş ve Ringo Jets performansı. Grup hakkında hiç bir şey bilmiyordum, tam bir kör cahildim. Bu ses bu üç kişiden mi çıkıyor, bravo vallahi. Hepsi de mikrofonun başına geçti. Bluesy hard rock, rock'n roll, stoner ekseninde müthiş cazgır bir konserdi. Yırtıcı vokal yapan arkadaşın sesi pek duyulmuyordu yalnız. Davulun başındaki bayan arkadaşı ise tutabilene aşk olsun! Bateriyi kırdı. Performans o kadar enerjikti ki uzaktan dinlemesi izlemesi bile yorucuydu. O yüzden bitmesini beklemedim. Ancak eminim, gitarları kırıp sahneyi felan ateşe vermişlerdir sonunda. Şans eseri Tom Odell'den tek dinlediğim şarkı şu çıkış parçası oldu. Evet, artık eminim ana sahne sound, teknik zabazingo açısından gayet iyiydi. Tom Odell süperdi felan diyenler olabilir ama tarz meselesi, anladım ki Union bana daha fazla hitap ediyordu. Julian konserinden önce saykedelik Anadolu rock örneklerini dinleme imkanını bulduk. Ve canlı performansını oldukça merak ettiğim Julian Casablancas ve de Voidz arz-ı endam etti. Distorşınlı vokali sistem kaldırmadı yada albümdeki gibi olmadı, arada tonlar yükseldi, alçaldı, olmadı yani sound arada bir error error verdi. Ama yine de ne sempatik ne bir güzel şovdu. İyi ki sonunu beklemişim. Bis ardından da sevdiğim parçalarla izleyicilere veda ettiler. Gerçekten sıkı ve eğlenceli ve kaotik ve hastalıklı yani ortaya karışık bir şeydi. Bu arada kıvırcık uzun saçları ve bıyığıyla gitarist ağbimiz ki yetmişlerde eminim porno sektörünün vazgeçilmez elemanıydı, festivalin enbikuul insanıydı. Hatta böyle bir kavram icat olunmasaydı, onu icat eder diğer kuul geçinenleri pişirmeden canlı canlı yerdi. Adam gibi adam hah ha . Strokes da çaldılar.
Nihayetinde kalabalığı, ulaşımı, tuvaletleri (into the woods tuvaleti genel olarak iyi gibiydi, love tuvaletinde yer çamura döndü, lavaboda su akmıyordu, union tuvaletine lavabo koyma zahmetine bile katlanılmamıştı, işe çık misali. Keneflere girmeye cesaret edemedim. Bir festivali değerlendirirken olabildiğince kapsamı geniş tutmalı. Bir dahakine bacağımı kırıp sağlık hizmetlerini test edeceğim) kısacası altyapı olarak lifepark, one love'ı kaldıramadı. Niye bu kadar kalabalık vardı, onu da anlamadım. Yani line-up? Kam onn arkadaş, geçelim. Welcome to the summer party kafası en büyük sebepti bence. Ya ben niye ordaydım, onu da bilmiyorum. Şimdi gelgelelim televole kim rüküş benimle deyılsın köşesine. Kıyafet konusunda tek tip marka giyinme hususundaki geçmiş senelere göre ısrar zayıflamıştı. Herkes kafasına göre giyinip gelmişti işte. Ama medeni cesaret ödülümüz yeşil entari elbise ile iki gün de festivalde bulunan hippi arkadaşımıza gelsin. Kızlar ise genelde şortlu, kot şortlu idi. Bacağına güvenen paçaları kesmişti de gerçekten o bacaklar bu özgüveni kaldırabiliyor muydu, tartışmalı. Çeşitlilik iyiydi. Dans etmez diye yerilen erkekler pistlere alışmış durumda. Ormancı sakalı modası ise zayıflayarak da olsa devam ediyor. İşin aslı ben bu sakallı arkadaşlardan korkuyorum. Hele boyu da kısaysa ki bu durumda bel çevresi de normalin biraz üzerinde oluyor, her an sırtından çekici kaldırıp cücelerin savaş çığlığını atarak kafama çekici geçirecek gibi hissediyorum. Laf aramızda damarlarımda bir miktar ork kanı aktığını düşünürüm de. Güzellik konusuna değinmiştim. Bir de yaş ortalaması da beklediğim kadar genç değildi. Ya da bugünün 18'i dünün aslında 25'i felan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder