21 Haziran 2015 Pazar

İhsan Oktay Anar - Galiz Kahraman

Eski zamanlarda hiciv ve taşlama gibi edebi türler vardı. Bu türü günümüze kurguyla buluşturarak taşıyan yergi kurgu gibi bir anlatıma sahip bir roman. Gerçekçiliğin büyücü cenahının mistifiye edildiği eski eserlerine istinaden yergi amaçlı bir yirminci yüzyıl hikayesinin yazar tarafından kaleme alınması, okuyucularını neredeyse ikiye bölmüş durumda. Evet, çok açık olan hikayenin süreksiz katman katman bir seyir izlemesi ve okuyucunun ilgisini çekip sürükleyeceği çengellerin azalması, dilin kıvrak kullanımı açısından varılan üst zirveyi ya da biraz göze göze batsa da cesur eleştirel tutumu gözardı edeceğimiz manasına gelmemeli. Hedef tahtasına akademya, edebiyat çevreleri ve olmazsa olmaz siyaset çakılmış durumda. Bununla birlikte hikayesi anlatılan İdris Amil Efendi sıradanlığın bir prototipi olarak kendi çıkarı peşine düşen, bencil mi bencil bir yurdum insanı, daha doğrusu politikanın zirvesinde de temsil edilen coğrafyasına hapis, sıradanlığın temsiliyeti. Bitimde yer vereceğim arka kapak yazısı gayet net bir özet geçmiş durumda. Buna rağmen fazlasıyla idealize edilip biraz tat kaçıran Efgan Bakara karakteri ise doğrularını takip edip hayatta yenilgi ardına yenilgi yaşamasıyla diğer kutbu teşkil ediyor. Fakat evrensel bir bakışa tabi tutulduğunda yengi-yenilgi değerlemesinin yer değiştirdiğini görüyoruz.

Bütün zamanların kahramanı olan bir insanın hikâyesidir bu. O hem herkes hem de hiç kimsedir. Dünyadan alacağını tahsil etmeye gelmiştir. Çünkü, Tanrı dahil herkesin ona borcu vardır. Vebâline girilen tüyü bitmedik yetim işte odur. Kadîm zamanlardan beri hakkı yendiğine göre, sonlu ama sınırsız bir evrenin engin ve derin merkezi olarak insan olmanın, ‘olmasa da olur’ hâlini icrâ etmesinde hiçbir sakınca yoktur. Romantik bir insafsızlığın bâkir tâcizcisi olmak, sonuna kadar hakkıdır. Sıradanlığın üst insanıdır o. Âsiliğiyle asîlleşememesi umurunda bile değildir. Onun umurunda olan tek şey, sadece ve sadece kendini algılamak, kendi küçük âlemine sığan kâinâtı kabul etmektir. Çünkü bilmektedir ki, gerçek bilgelik de zaten budur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder