14 Haziran 2015 Pazar

Düşünbil # 46, Aç Yazı # 1, Peyniraltı Edebiyatı # 25, UP # XIV3, Meçhul # 10

Düşünbil

Quantum üzerine yayımladıkları son sayıdan önceki dosya konusu Din idi sözkonusu bilim ve düşün dergisinin. Aktif pozitivist bir tutumu yansıtan makalelerin çoğu dine dayalı şiddetin kaynağına bizzat dinlerin kendilerini ontolojik olarak neden gösteriyor. Hatta kimi makaleler Marx'ın dinin sönümlenmesi düşüncesini yumuşak buluyor. Bu sebeple açıkçası, dini, dindarı, kültürel inançlıyı, köktendinciyi, köktenci teröristi birbiriyle karıştırıp eşitlenmesinden ya da farklılıkların basitleştirilmesinden pek hazzetmedim. Açıkçası ben benim ama Je Suis Charlie'den çok herhalde Je Suis Ahmed derdim. Charlie Hebdo yazarları çizerlerinin yanısıra Freud ile Marx etrafında şekilleniyor bu makalelerin çoğu. Kapak konusu dışında da dergi, ütopya kavramı, Hint kültürü, cinsiyetçilik ve Freud, Marx ile Kierkegaar üzerine karşılaştırma içeren yazıları sayfalarına taşıyor.

Aç Yazı

İlginç işlere imza atan Norgunk yayınevinin yılda üç kez yayımlanan şiir ağırlıklı dergisi güzel bir tasarıma sahip. Ortasında Rene Char'ın şiirinin aslını yeşil post-it gibi sayfalara entegre ederek bir renklendirme sağlanmış. Aslında sayfalara hakim soluk beyazlık daha da bir renklendirilebilse şık olurmuş. Ahmet Soysal'ın ve Enis Batur'un Dağlarca üzerine yazılarıyla açılıyor dergi. Can Alkor, Lale Müldür, Rene Char, Enis Batur, Eugenio Montale, Gonca Özmen, Andre du Bouchet, Ufuk Üsterman, Henri Michaux şiirleri ile yer buluyor sayfalarda. İki adet de şiir üzerine yazı yer alıyor. Ayrıca fotoğraf ve ilüstrasyonlara yer verilmiş. Derginin isminden de anlaşılacağı gibi düşünmeye sevk eden modern tarzda bir şiir anlayışıyla Dağlarca'nın izinden gidiyorlar.


Sonuncu Yunus  / Enis Batur

"Beni burada balinamın beklediğini
kimse bilmiyor" diye bitiriyor defterine
yazdığı son metinlerinden biri. Altta
bir tarih, okunmuyor. Onun da altında
yer belirtkesi: Yunus sokak, Yunus oteli,
oda numarası iki."Yalnız mısınız?"
diye sormuş resepsiyondaki yaşlı kadın,
"hem de nasıl" yanıtını vermiş. Gece,
odasına girip kapıyı kapattığında ışığı
yakmamış, çantasını yere koyduktan
sonra dosdoğru yatağa uzanmış sırtüstü,
içinde kabaran denizden dev bir huzur
dalgası sökün etmiş ve alıp onu en son
uykusuna götürmek için bir anda yutmuş.

Meçhul


Meçhul'un onuncu sayısı Ahmed Arif'i kapağına taşınmış. Dolayısıyla ilk sayfaları kapsayan yazıların da şairin dramatik hayatını konu alması tesadüf değil. Şiirlerinden örneklerle şairin hayatı betimleniyor. Fanzinin sürprizi ise şairin oğlu Filinta Önal ile söyleşi yapılması.  Dahası sohbetin odağında Ahmet Arif olmakla beraber Filinta Önal'ın da heykelcilik ağırlıklı sanat üzerine kendini ifade etmesinin teşvik edilmesi, sıkıntılı tekdüze röportajcılığın önüne geçmiş. Seyahat köşesi Floransa'yı anlatıyor. Alihan Varkan'ın Elçi başlığını taşıyan yazısı ikinci bölümüyle sonlanıyor. Son sayfaya tarihin yapraklarında unutulan Yaşar Nezihe Bükülmez'in hayatını ve 1 Mayıs başlıklı şiirini taşıyarak güzel bir farkındalık ve farklılık yaratıyorlar.

UP


Kapak sayfasını, çok beğendiğim Björk süslüyor bu sayıda. Son albümü üzerine samimi bir söyleşiye yerilmekle beraber yetmedi diyebilirim benim gibi birine. Yine kadın müzisyenlerden Sonic Youth kadrosundaki Kim Gordon üzerine detaylı bir söyleşi/makale yer alıyor. Şenol Erdoğan Nakarat ve Papağan ismindeki ilginç bir deneme yazmış. Şiir veya şiirimsi metin olarak sayfalara Diane di Prima, Jack Kerouac, Selcan Peksan, Devrim Altıkulaç, Gennadiy Aygi, Ayşe Özlem Elçi, Emra Aydın sızmış. Selcan Peksan'a dikkat diyorum. Mimari üzerine yazılan makalelerden biri , orak çekiçli mutfak fabrikası oldukça bilgilendiriciydi. Alper Çeker'in yazılarından zaten hoşlanıyorum, bir de ironide zirve yapan Yusuf Ünal, Yemek Aşkı ismindeki yazısı ile katılmış, ortalık şenlenmiş güzel olmuş. Şöyle başlıyor yazı:

Bazen günlerce aynı noktaya bakabiliyorum sevgili okuyucu. Gözümü dahi kırpmadan o kadar güzel aynı noktaya bakabiliyorum ki, inanır mısınız bilmem ama bu denli başarılı şekilde saatlerce aynı noktaya bakabilmeme hiç tevazu göstermeden yaptığım şeye duyduğum hayranlık ile bir o kadar daha bakıyorum..

Peyniraltı Edebiyatı




Peyniraltı Edebiyatı geçen ayki sayısını ünlü öykücü ve oyun yazarı Çehov'a ayırdı. On sayfa kadarını. Kütüphanemde Vişne Bahçesi duruyor, en kısa sürede yani bir sene içinde bitireceğimi düşünüyorum. Çehov ile ilgili yazılar Erdal Öz, eski bir yazı alıntılanmış, Emre Kundakçı, Erhan Kıvanç, Nabokov (tercüme) ve Elif Benan Tüfekçi tarafından kaleme alınmış. Bu sayıda yer verilen şairler ise Kerem Advan, Serhan Oktay, Alp Yenibalcı, Bora Cem Özay, Hafize Çıvkın, Ali İhsan Bayır, Berk Nursal, Berker Berki, İsmail Sertaç Yılmaz, Buğra Giritlioğlu, Neslihan Yalman ve İbrahim Serhat. Çok, değil mi? Bazı isimler sürekli hale gelirken çoğu yeni yeni sayfalarda yer alma şansı buluyor. Ama o uzun şiirler, epik değilse eğer hiç okuyamıyorum ama ben onları. Basılan öykülerden Umut Tugay Temel'in Bir Arap'ı Öldürmeye Giriş:101 ki kurgu ile isim ve arabaşlıkları hiç anlamadım, Koray Koral'ın Acı Deniz, Onur Güzeldiyar'ın Barbarlık Çağı Hikayeleri, Emirhan Burak Aydın'ın Hayalet Gözlerinle sürekleyici ve garip kurgularıyla hoşuma giden parçalar oldu ki bir sayı için gayet iyi bir rakama tekabül ediyor. Alp Yenibalcı'nın Action Man adını taşıyan şiiri farklılığıyla dikkat çekse de uzunluğu sebebiyle buraya taşıyamacağım. Farklı kulvarda yer alan aşağıdaki şiir ile idare edebiliriz artık.

Korku/Sevi (Buğra Giritlioğlu)

ölümden değil
ölümlülüğümden korktum ben hep

daha doğrusu
ölümden korktuğumu sanırlar
en doğrusu
yaşamı sevdiğimi anlarlar diye

korktum:

sarılıverir kurtarıverir ölümsüzleştiriveririz diye
biriyle
birbirimizi

ama sonunda da hep saldım içimdeki
şıpsevdi köpeği
donukluk kulübemden, normallik bahçemden dışarı

gene gitti buldu işte peşinden koşup havlayacak en olmadık birini:
yeni sahibini

sevdim onu
güldüm ettim
belli ettim
ama nafile

ben de
haykırıp
huy kurutup
düzyazıya geçtim

düz görünce yazıyı
geçti sandık
ben de o da
şıpsevip şıpunuttu
dedik

amma velakin sonra
telesekreterindeki mesajımda
titrek sesim
ele verdi beni:

meğer seviyormuşum hala





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder