21 Haziran 2011 Salı

2011 Sonisphere

Konsere katılacak grupların hepsi de benim için görsem iyi olur sınıfındaydı. Ee hepsi birlikte gelince de görmek şart kipine dahil oldu. 150 lirayı verdik. Ama kuruçeşme mevzusu sarpasardıkça ve 100 tl lik bilet fırsatı da karşıma çıkınca rakibe yenilen evsahibi takım moduna girdim. Üstelik yeni In Flames'den ümidim yoktu. Alice Cooper şüpheliydi. Slipknot eski şarkılarına ağırlık verecekti. Felan. Beklentisiz gittim yani. Yanıma gidecek birini de bulamadım, herkes benim gibi zengin değil zahir. Kapının geç açıldığını duymuştum. 2 gibi sıradaydım, bir saate kadar kuyrukta bekleyerek belki de Iron Maiden'dan daha fazla merak ettiğim , zira Iron Maiden'ın kötü bir performans göstereceğini zannetmiyordum, Mastodon'u kaçırdım. Sinir strese gerek yok, organizatörlere iki küfür salla, yarın iş güç var, hayat devam ediyor, ohmmm gibi kendini motive yöntemlerinden güç alarak içeri girebildik. Grubun son iki şarkısını dinlemedim bile. Konser havasına o an girmekten uzaktaydım çünkü. Ancak çimlerin orada bir arkadaşın çalıştığını gördüm. Onla takıldık biraz. Bunu konserden sıkıldığım her an yineleyerek, duvar diplerine, çim üzerine çömerek devam ettirdim. Böylece bu konser armut gibi piştiğim kalabalık içinde kendimi zevk almalıyım eğlenmeliyim stresine soktuğum konserlerden biri olmaktan uzaktı. Kuul idim çil aut idim. İşte bu aşamada alan hakkında iki çift laf edeyim. KÇP gayet genişletilmişti. Etrafta yetersiz olsa da dinlenme ve promosyon çadırları vardı. S.O.S oradaydı, t-shirt standı (neden sadece Iron Maiden ve Sonisphere t-shirtleri vardı, ben mi kaçırdım yoksa?) gençtürkcelle yarışanlar vardı, Bruce baba ile fotoğraf çektirenler felan. Yemek içecek standları da genişti, Allah var yukarda. Maksimum 10 dakika bekledim köfte ekmek için. (fiyatları eleştirenleri de anlamıyorum, hayatında kaç kez böyle konsere katılıyorsun ki? öğrenciysen part-time çalış, burs al, borç al, olmadı gelme yeterki ağlama, zira ben konserleri 20 küsur yaşımda para kazanınca takip etmeye başladım pişman mıyım evet ağladım mı hayır) Tuvaletler kalabalık ve hallice hamam atmosferinde olsa da aşma taşma görmedim, kenef kısmına silah zoruyla bile böyle ortamlarda yaklaşmayacağım için o kısımları sormayın. Kısaca hafiften hafiften konserden ziyade festival havası aşılanmaya çalışılmış. Daha da güzeli arkadaki çim kısmının yükseltilmiş olmasıydı. Zira alanın en efektif konser izleme mekanı bu yükseltinin ön kısımlarıydı. Ses ki genel olarak konserde iyiydi, bu alana çok şugar ulaşıyordu, sahne tam önünde, çılgın kitle ayağının altında, dev ekranlar sağlı sollu. Ayrıca buradaki insanlar da alandan kopuk değillerdi, elleri dirseklerinde evet güzel performansmış mirim neydi bunların isimleri diyenlerden değildi. Ben buradan izlemedim o ayrı konu. Kısacası alanın olanakları içinde organizasyon düzenlemeler konusunda elinden geleni yapmış.
Sonra In Flames başladı. Pinball'a kadar dayanabildim. Sorun vokalin nedense sesinin kısık olması ya da yeni ın Flames'in kötü olması değil. Yeni albümlerine de 7-7 buçuk puan verdim vakti zamanında. Ama gruuvi girişleri süper olan parçaların hepsi de mi clean nakaratta ağlak bir hale dönüşür, bu kıyıma daha fazla tanık olmamak adına yine gerilere kaçtım. Alanda evet gölge mekan azdı ama oturup dinlenecek, eğer bilmemnerenin prensi prensesi değilseniz, yerler vardı, bir duvar dibi, bir demir üstü bir çayır üstü , olur yani. O yüzden kasmadan bir konser izleyerek ilk kez belim ve ayaklarım ağrımadan eve ulaştım. Yediğimi yedim, içtiğimi içtim. (Sonradan akşama doğru yiyecek kalmadığını yazıyorlar forumda, gülmemek elde değil, elbette kalmayacaktı, burası Türkiye, bunu tahmin ederek Alice Cooper çalarken ilk köfte ekmeğimi götürdüm, ikincisini de ne etinden olduğu belli olmayan köftecilerden aldım çıkarken, kömür köfte, eh he adama 20 lira veriyorum, bana ne kadar geri para vereyim diyor, beyin gitmiş satıcı amcada) Aslında bir duştan sonra evet hayat yeni başlıyor daha erken hop hop diye kendi kendimi gaza getirdim ta ki iş aklıma gelene kadar. Arada sadece bir majezik çaktım, o da artık Slipknot'un sonlarındaydı, beyin akma fasılasında. Neyse oraya geleceğiz.
Alis baba başladı. Best of unu dinlediğim için profesyonel bir performans bekliyordum zaten. Çok afedersiniz elimize verdi, çok afedersiniz ağzımıza etti. İlk başta millet anlamadı ama sonlara doğru herkes mest olmuştu. Hele ki Schools Out'u Wall ile bağladığı anda Serdar Ortaç'a lan dingil bak bu iş nasıl yapılıyor dediğini düşünce balonunda görüyor gibi oldum. Her bir herkes birlikte söyledi şarkıyı. O anda zaten konserin en iyi ikinci mekanını bulmuştum. Oradan bütün alanın dolduğunu görünce ahan da izdiham olacak Iron Maiden'da endişesi sardı kalbimi. Konserin o güzelim ikinci güzel izleme spotu hemen sol girişteki rampalardı. Sahne çok net olmasa da ekrandan takip edilebiliyor, sesi çok temiz alabiliyor ve tüm kitle ayağınızın altında tepkilerine ortak olabiliyordunuz. Yoruldunuz mu rampanın berisindeki demirlere oturup dinlemeye devam et, ya da rampanın dibine otur, sonra gel izlemeye devam et. Çoğu kişi farkında değildi ama beton zeminde boyun uzatıp kalabalığın içinde boğulmaktan katbekatbekatbekat daha tercih edilebilir bir yerdi. Bir de aslında özellikle Iron Maiden'da maksimum seviyede olmakla birlikte kitlenin tepkisi çok iyiydi, her zaman yerinde değildi belki. Allahım oradaki 13-15 bin kişinin hepsi mi metalci işareti çakar, hepsi mi alkış tutar, görüntü çok estetikti. Metallica konserinde de katılımcı sayısı binlercedir ancak bir o kadar da Unforgiven'a geçsinde gidelim Fatmagül'e ne oldu başlayacak televizyonda diyen bir güruh vardır. İşte onlar burada yoktu. Bu yüzden kantitatif olarak Metallica Iron Maiden'ı döver, kalitatif ise Iron Maiden seyircisi çok daha üstündür, genellemelerle ifade edersek. Konuya yeterince bilimsel sıfatlar ayırdık sanırım.
Slipknot bu senenin Rammstein'ıydı. Dinlemelikten ziyade seyirlikti. Farkında olmadan konser alanının önlerine doğru kaykıldığımı farkettiğim anda kendimi gerilere attım. Sonlara doğru albümlerinden çok daha kaotik çaldıkları parçaların biraz da eski sert playlistlerinden seçilmiş olmalarından kelli beyin yorgunluğuna tutuldum. Yine gezdim, muhabbet , kola, vişne, su,su ve su, böyle uzun bir konserde en iyisi alkol almamak zaten o beni hiç sevmez. Sonracığıma Iron Maiden başladı. O profesyonellik o performans görmeye değermiş doğrusu ki hiç de grubun hayranı değilim. İlk başlarda son albümlerine fazlaca eğilmeleri bünyede bir sıkıntı yarattı doğrusu, pek çok klasik parçayı da çalmadılar. Tamam anlıyorum Final Frontier turundasın kardeşim de her turunda buraya uğruyor musun ki ne? Playlist mevzusu dışında bir sorun görmüyorum, aferin oğlum 5 otur.
Organizasyondan ben kendi adıma baştaki kuyruk acısı dışında çok rahatsız olmadım. Artık Iron Maiden'da alan tıklım tıklımdı ama izdiham yoktu. Bir kaç bin bilet daha satsalar kıyamet kopardı. Yani adamlar optimum noktayı bulmuşlar, alanın verdiği maksimum kapasiteyi de kullanmışlar. Lakin Küçükçiftlik park. Ne kadar modifiye edersen et, anca bu kadar olur. Biraz da Keynes abinin dediği gibi herşey beklentilerle ilgili. Beklentimiz sıfır hatta sıfırın altındaydı. Başarılı performansları gördükçe belki çok eğlenmedim ama müthiş keyif aldım. Ortamdan ben de akıllı faydalanmaya çalıştım. İşin aslı böyle uzun soluklu festival mevzusunu özlemişim ve son olarak Kilyos beach diyorum.
Son olarak başka şeyler de söyleyeyim: Eve gelip üstümü çıkardığımda aynada bembeyaz formasıyla İrlanda futbolcusu görür gibi oldum. Kafkas güzelleri gibi cildim sütbeyaz, farkında olmadan amele yanığı da olmuşuz, kırmızı beyaz. Hani İrlandalılar da kızıl olur ya genelde (esprisini anlatan adam konumuna düşmek...) Neyse bir kaç günlüğüne müziğe doyuran çok keyifli o gün için kendime teşekkür ediyorum. 150 tl verdim ülenn.
Bir de son söz (3 etti), dışarıda birileri dayak yemiş fena. Ama aslında dışarıdan içeriye şişe atıyorlarmış. Arkadaş, arada bir faşistliğim tutuyor, sırf bu yüzdense dayak yemeniz iyi olmuş diyesim geliyor geliyor dilime de hadi büyük bir neyyyseeeee.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder