Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu.
İşini soranlara aylaklık diyerek cevap veren mirasyedi bir adamın hikayesi bu. Huysuz, tavizsiz, takıntılı birisi. Toplumun karşısında olmakla tanımlanabilir. Babasının, kendisini anne gibi yetiştiren teyzesinin gölgeleri hep üzerinde. Bir vakit resimlere, bir vakit sokak isimlerine merak sarıyor. Sıradanlıktan, tekrardan sıkıldığı için hiç bir meşgaleyi devam ettiremiyor. Tüm kalbiyle var olduğunu hissettiği ruh eşinin arayışında İstanbul'u adımlıyor. Daha ilk sayfalarında ebadına bakıp aldananlara karşı kendi yavaş temposunu okuma serüvenine de aşılayan bu etkileyici roman, yazarın psikolojik çözümlemelerle dolu olduğu söylenen diğer kitabı Anayurt Oteli'ni de okumak için yeni tanışan okuyucuyu teşvik ediyor.
-Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi, pırıl pırılıydı. Herkesin "-Veli ağanın öküzleri gibi öküz yoktur" demesini isterdi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder