Hürriyet Gösteri
Bugüne kadar ürettikleri üretmedikleri ile eleştirilerin odağındaki bir isim, Doğan Hızlan yönetiminde üç ayda bir çıkan ve diğer bir sermaye destekli yayın olan Milliyet Sanat'ın tersine şiir başta olmak üzere edebiyata yoğunlaşan köklü bir dergidir. Bazı DR şubeleri haricinde ise aranıp bulunması, ulaşılması zor bir dergi. Eleştiri okları sadece genel yayın müdürü üzerine değil, sermaye desteğine, uyduruk üstte bir dil kullanımına, bürokratik siyasal çizgisine, 80-90'larda kısılı kalmış yenilik üretmeyen edebi çizgisine kadar uzanıyor. Eyvallah da beş liraya 160 sayfada beğenmediğiniz yerleri yırtıp atsanız dahi okunacak bir şeyler çıkıyor. Sıradan okuyucuyu bir bakıma idare edebiliyor yani. Hatta tam tersine ben dilde sadeleştirme yapıp biraz daha popüler yerli yazarlara ağırlık vererek halka inen bir yayın çizgisini kavuşmalarını dilerim. 315. sayı yine röportajların çokluğuyla dikkat çekiyor. Yeni kitabının şerefine Orhan Pamuk hem bir söyleşi hem de romanı değerlendiren bir yazıyla konuk edilmiş. Yaşar Kemal'i konu alan iki makaleye de yer verilmiş. Şairlerden Veysel Çolak ve Baki Ayhan T. söyleşisiyle, Nehçet Necatigil ve Bedri Rahmi Eyüpoğlu şiir çözümlemeleri ile, Hilmi Yavuz tercüme ile ilgili eleştiri yazısı üzerinden, Gündüz Vassaf son şiir-romanıyla, Tuğrul Tanyol 80'ler şiiri üzerine kaleme alınan bir dizi çalışmanın parçası olarak, Hüseyin Alemdar son kitabı hakkındaki eleştiri yazısıyla, Sezai Karakoç ve Abdülkadir Budak yine kendileri ile ilgili makalelerle ve Selda Bağcan'ın sesinden dinleyip sözlerini biraz zorlama bulmakla daha önce eleştirmiş bulunduğum Anayasso'nun aslında bir zamanlar gençler arasında elden ele dilden dile dolaştığını öğrettiği bir makale vasıtasıyla unutulmuş yazarı Şemsi Belli dergide yer alan diğer isimler. Şairin niyeti ve Okurun niyeti başlığı altında sürekli hale gelmesini umduğum ilgi uyandıran köşe altında bir şiir, hem yazarı hem de tecrübeli bir okuyucu ki başka bir şair olması sanırım kaçınılmaz, tarafından birbirinden habersiz değerlendiriliyor. Gökhan Arslan'ın şiirini yorumlayan Baki Ayhan T, bu bir yasak aşk şiiri derken yazarı ise hiç yaşanmamış bir şiirin ağıtı olduğunu belirtiyor. Bakalım siz ne diyeceksiniz? Edebiyat haricinde sinema ve müzik ya da edebiyat ve müzik ya da edebiyat ve sinema ilişkisi, Sartre tiyatrosu ve Rönesans çağında Avrupa'nın Türklere bakışını konu alan bir resim sergisi üzerine yazılar bulmak mümkün. Yazılarda genel olarak bir derinleşememe ve sığlığı çoğaltıp sözleri uzatma sorunu mevcut olsa bile anlattığım içerik doyurucu şeklinde değerlendirilebilir.
içinden sevmek / gökhan arslan
sen giderdin, kokun seni takip ederdi
kötü niyetli masalların
dalları havalandıran kuşların arasından
hayat pencereden gülerek bakarken sana
aradıkça güzelleşirdi kalbin
tırnakların etinde, aşka yanlış akraba
üstünü örterdin yerde yatan gazete ölüsünün
taşlara dokunmak gibi bir şeydi senin için gitmek
içtiğin dip suları tuz oldu ömrüne
rüyana akbabalar, siyah badanalar karıştı
eteğindeki renkleri öpmek için eğilen çocuklar
ağızlarında taşla ayrıldılar yanından
sığamadığın boşluk içinde kaldı
sabahleyin sesinle uyanan incirler
süte durdu sen gidince
yokluğunda taşlara sürttüm boynumu
ayakkabılarımı ters giydim
inandım ateşinle uslanan kavimlere
sensiz, kırıldı omurgası yorgun dengenin
artık her harf bir kalp ağrısı
simurg, koynuna bıraktı otuz yumurtasını
Düşünbil
Hürriyet Gösteri'yi bulmak zorlaşadursun Düşünbil yaygın dağıtım kanallarına girdiğini duyurarak erişilebilirliğini genişlettiğini ilan ediyor. Bu sayının konusu Kuantum teorisi ve beyin. Bir, etrafımızda bildiğimiz fizik kurallarının işlediği makro dünya var. Bir de atom altı parçacıklarının hareketleri için tanımlanan kuantum fiziğinin işlediği bir mikro dünya. Bu öyle bir dünya ki neden sonuç ilişkisinden bağımsız eşanlı olarak birden fazla yerde bulunma olasılığını barındıran, ölçüm araçlarının ölçüm eğilimini yansıtan, hem parça hem de dalga özelliklerini gösteren parçacıkların hükmü sürüyor. Aklı çelen soru şu? Bilinçaltı nasıl çalışıyor? Hangi fizik kurallarına bağlı?
Peyniraltı Edebiyatı
Günümüzde ilginç bir şekilde Kürk Mantolu Madonna romanıyla çok satılanlar listesinde yer alan Sabahattin Ali'nin ümitsiz aşk hikayeleri yazarı zannını ortadan kaldırmak için ki aslında politik bir figürdür tarihimizde, sayfalarının yaklaşık yarısını ki bu da hep beklediğimiz bir gelişmedir, Sabahattin Ali'ye ayıran derginin 26. sayısını okumak elzem. Yazar, şairliği, yayıncılığı, romancılığı, öykücülüğü ile bir bütün halde resmediliyor. Yalnız siyasi kişiliği biraz eksik kalmış gibi sanki. Şair olarak bu sayıda konuk edilen isimler yine yeni yeniden İsmail Sertaç Yılmaz, Cem Ardıç, Doğuhan Uzun, Çağrı Topsöken, Eren Bozkurt, Emre Varışlı (yaşam tehditleri alıyorum diyor), Mehmet Oktay Buğa, Mustafa Uysal, Ali İhsan Bayır, Öykülerden hoşuma gidenlerin ismini sayarsam şöyle derim: Cem Tunçer (Hicran) ve Tunahan Kahraman (Yarım Piç).
beni öldür, kendine göm / doğuhan uzun
sen beni keseceksin yasal olmayan öpüşmelerle bilenmiş dudaklarınla
ben seni yuvarlayacağım ruhumdaki onarımı süren asansör boşluğuna
sonra oturup ayaklarımızı sallandıracağız aramızdaki uçuruma
ben senin uzaydan fotoğrafını çekip haritadan ismini arayacağım
sen bedeninde beni gömeceğin bir yer seçeceksin şöyle kalbine yakın
sonra ayrılık bu şiire çarpmadan el ele tutuşup bu gezegenden atlayacağız
kutsal kitaplar okuyup kıyamet senaryoları yazacağız duvarlara
bak çok paramızda olmayacak sen susadıkça ben ağlayacağım
sevgilim asıl düşlerimizi çaldıklarında yoksul kalacağız
bir gece yarısı polisler baskın yapacak tedavisiz yalnızlığımıza
çünkü ben senin saçlarını daha çok sevdim bu ülkenin bayrağından
çünkü senin dudaklarında ruj yerine hürriyet şarkıları
sen beni keseceksin körelmiş bir bıçak gibi tuttuğun o yabancı el ile
ben seni asacağım bir gökdelene çarpan güvercinin ojeli ayaklarına
birbirimizi kırıp dökmeden rahatlamayacağız sanırım sevgilim
sen ikimize de birer demli çay daha koy
sonra gel birlikte ölelim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder