Okudum anlamadım. Zira Foucault'un görüşlerini aşmak, dolayısıyla temelini kabul etmek suretiyle, amacıyla yazılan bu kısa risale hap kıvamında yoğunlaştırılmış olduğu için Baudrillard'ın görüşlerini bilmek yetmiyor, Foucault, Deleuze ve hatta Lacan gibi modern düşünürlere de hakim olmak gerekiyor belirli ölçülerde. Bu yüzden sanal alemin engin bilgi kaynağı ve aynı zamanda çöplüğü ekşisözlükte yazarın düşüncelerine aşinalık kazandıktan sonra tekrardan okumaya karar verdim. Tam yarısına gelmişken yeter dedim kendime. Zaten son kısmı çok daha çaprıcı örneklerle dolu. Kısacası yazar günümüzde gerçek ya da hakikat denilen şeylerin , burada iktidar sözkonusu, anlamını yitirdiğini, simülasyon aracılığıyla hiper gerçekliğe dönüştüğünü iddia ediyor. Bu yüzden iktidar kavramı üzerine yapılan Foucault'un tespitleri geçerli hale geliyor. Etkileri sonuçları sonlanmış olayları inceleyen tarihçi gibi. Somut örnek olarak cinselliği verebiliriz. Bugün kapitalist iletişimin önemli bir aracı haline gelen cinsellik aslından kopmuş durumda. Zaten özellikle modern toplumun iletişim araçlarına getirdiği eleştirilerle primitivizmi hatırlatan yazar düşüncelerini ilkel toplumlarda cinsellik, iktidar gibi uydurulmuş kavramların olmadığını ve sosyal ilişkilerin hediye verme/alma yöntemine dayandığı gibi görüşlerle destekliyor. Bir anlamda post-modernizmden çok post-nihilizme kayan bu düşünce silsilesinin etkilerini popüler sanatta da Matrix filmi örneğinde olduğu gibi gözlemleyebiliyoruz.
Kitap çevirmenin kısa bir özeti ile açılıyor. İlk sayfalarda Foucault'un söylevindeki mükemmelliğin klasik çağı başlangıç noktası alması ile birlikte kendi içinde bir iktidar yarattığı ima ediliyor. Cinselliğin baskı altına alınması ve özgürleştirilmesi gibi iddialar, aslında toplumun cinselliğin tahakkümü altına alınmış olduğunun gizlenmesine yarayan bahanelerdir diyor Baudrillard. Gösteri kültürünün hakim olduğu günümüz toplumu görünürlüğü üretim ile oluşturur. (Ki sabitliğini kaybeden kimliklerimiz karşıdakinin istekleri doğrultusunda , döküldüğü kabın şeklini alarak tüketimle,imaj ve prestij denilen boşluğu doldurur) Ayartma ise üretimin tam tersidir, ilkel toplumlarda hala geçerli olan bu süreç bir nevi panzehir rolünü üstlenir. Cinsellik de vücudun üretim-değer ve kapital zincirindeki görünümünden ibarettir. Bu yüzden özgürleşen her güç, iktidar sarmalına eklenen yeni bir halkadır. Foucault iktidarı sonsuza gidecek bir ilişkiler ağına benzetmekle Deleuze'nin arzu kavramına eşitler. İktidarların parçalanarak mikro-iktidar seviyesinde sahip olma çabaları, Marksizm misal, aslında iktidarda olmanın verdiği hazza kavuşma motiflidir. Foucault'da iktidar genel olarak tersine çevrilemez haliyle uyulması gereken temel bir kurala dönüşüyor.Halbuki iktidar çoktan kaybolmuştur. İktidar olanla iktidarın egemenliği altında bulunanlar arasında ayrım çizgileri de yok olmuştur. Çünkü her iki taraf da tek yönlü uygulamaya karşı direniş göstermektedir. Aslında iktidarın kumaşı tersine çevrilebilen bir ayartma ve meydan okuma düzeninden müteşekkildir, iktidar tersine çevrilebilme özelliği (sahip olduğu için değil) varolduğu için insanları ayartır ve ayakta durur, daha doğrusu varmış gibi olur. Ayartma ise tersine çevrilebilme özelliği sayesinde iktidar gibi kavramları gerçekliğin gücüne kavuşturur. Ama iktidar da ekonomi, gelişme, üretim gibi tersine çevrilmesi olanaksızdır ve kendini biriktirmek , gerçek olmak ister. Bu yüzden de çözülüp dağılır. Yani her şey belli bir düzen içinde mübadele edilmek, tersine çevrilmek ve ortadan kaybolmak istiyor. İşte bu durum ayartmayı yaratıyor. Bununla birlikte yazar, cinselliğin ayartmayı arzu ilişkileri ile üretimin güç ilişkileri ekonomisi ile ikame etmeye çalıştığını unutmamamız gerektiği konusunda uyarıda bulunuyor.
Kitabın daha çarpıcı olan ikinci kısmı ise /aslında böyle bir ayrım yok), İsa dirildiği zaman bir zombiye benzeyecektir ve Mesih, artık kendisine gerek duyulmadığı bir anda gelecektir. Kıyamet günü değil, bir sonraki gün aforizmaları ile açılıyor. Devrim, gününden önce gerçekleştirilmiş ve gerçekleştirildiği günden önceki gün bir anlama sahiptir ve devrimin yapılış amacı da devrim yapmanın bir anlamı kalmamış olduğu gerçeğini gizlemektir diye ekliyor yazar. Buradaki devrimle dönemleri kastettiğini de söyleyerek sözlerine açıklık getiriyor. Simülasyon aracılığıyla yinelenen bir şey sona ermiş yani hükümsüz kalmış oluyor. Öyleyse iktidar üstüne söylev çekmenin bir anlamı da yok.Çünkü iktidar, ortada bir iktidarın bulunmadığı gerçeğini gizlemeye daha doğrusu doruk noktası aşılmış bir politika olduğunu ve iktidarın bir simülakr şeklinde tersine çevrilme adlı, iniş olarak nitelendirilebilecek bir döneme girmiş olduğunu göstermektedir. İktidarlar devrim yoluyla el değiştirse bile hiç bir şey değişmeyecektir. Bugün bu meydan okumaya karşılık vermek istenmeyerek aslında iktidarın ölümü hazırlanmaktadır. (Arap Baharı aksini söylüyor aslında) Büyük politikacılar iktidarın,büyük bankacılar paranın,tanrıbilimciler Tanrı'nın olmadığına vakıf oldukları için güçlüdürler.Halkın iradesi gibi bir tözü temsil etme iddiasında bulundukları an egemenliklerini yitirmektedirler. Egemenlikleri kendi kendine meydan okuyabilmelerine bağlıdır yani. Aynen cinselliğin pornografi olarak yeniden yaşama döndürülmeye çalışılması gibi (daha şiddetli ve gerçekdışı bir yöntemle) iktidar da faşizm gibi bir yolla geri dönmeye çalışmıştır. Bir nevi doğal sürecidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder