4 Mayıs 2014 Pazar

N.K. Jemisin - Miras Üçlemesi I: Yüz Bin Krallık

Eleştirmenlein gözünde hayli beğeni toplayıp pek çok ödüle aday gösterilen serinin bu ilk kitabı, piyasayı saran genç kızlara yönelik romantik fantastik kitaplar arasında kaybolmuş durumda. Uzun süredir üçlemenin son cildinin basılmamasını da buna ve tabi ki yayınevinin yetersiz tanıtımına bağlamamak elde değil. Ki DEX yayınevi ya da markasının arkasında oldukça güçlü bir isim Doğan Egmont bulunmasına rağmen işler böyle. Neyse ki yazar ablamız bize bir kıyak çekmiş ve ciltler arasında konu bağlantısını minimuma indirgemiş. Yani bu ilk cildi okuduğumuzda düğümler çözümleniyor, hikaye son buluyor. İsterseniz gönül rahatlığıyla kütüphaneye kaldırıp okumanızı sonlandırabilirsiniz. Ya da çocuk tanrı pek sempatik Sieh'in başından geçenleri okumak istiyorum derseniz ikinci kitabı da okuma heybenize atıverirsiniz. Bu arada kitapta romantizm hiç yok değil, temel olmasa bile güçlü bir öğe olarak gözümüze çarpıyor. Neyse ki kadın kahramanımız Yeine bir vampire değil karanlıklar tanrısına aşık oluyor :) Konu olarak Darr ülkesinin başına geçen genç Yeine, tüm krallıkların üst-yöneticisi olan Aydınlık tanrısının vekili Arameri halkının baş, dedesi Dekarta tarafından tahta aday veliahtlardan biri olarak göksaraya davet edilir. Bu noktadan itibaren annesinin göksarayı terkedip tahttan feragat ederek Darr kralı ile evlenmesinin ve bunun Dekarta ile arasında yarattığı gerilimin gizemini aralamaya çalışırken öte yandan diğer veliahtların karşısında aslında hiç şansı olmadığı bu yarışı kendi lehine çevirmeye çalıştığı bir entrikalar zincirini eline yüzüne bulaştırmadan yürütmeye çalışır. Diğer taraftan da biz okuyucunun pek de bilmediği o dünyanın tarihi, dini mitolojisi yeri geldiğinde ve de sık sık geri dönüşlerle bize aktarılır. Bu yeterince karışık değilmiş gibi ölü bir tanrıçaya ait anılar zihninde canlanarak sayfalarda yerini bulur. İşte bu farklı yazım tekniği eleştirmen ve okuyucunun hoşuna gitse gerek. Neyse ki dil bu tempolu anlatımın içinde sürükleyici basitliğiyle ayrı bir handikap oluşturmaktan uzak. Hatta dilin azı zaman şiirselliğe aralandığını da duyumsuyorsunuz. Ama editör kontrolünden pek de sıkı geçmemişcesine tercümenin getirdiği sakatlıklar da mevcut kitapta. Arkaplanın, ülkelerin, tarihin, tasvirin ve psikolojik çözümlemelerin detaylarına başat karakter olan aksiyonu düşürmemek için girilmemiş. Buna rağmen farklı ve yaratıcı mitolojisi, aslında mit demek yanlış olacak, etiyle kanıyla tanrılar ve çocukları sayfalar arasında nefes alıyor, böyle ağzımıza balparmak çalınıyor, arkaplan anlamında o derinliği okurken hissettiriyor. Nihayetinde kolay ve zevkle okunan bir çalışma ortaya çıkıyor. Türün efsane kitaplarına yaklaşır mı? Hadi onu geçtim ucundan benzettiğim Mistborn'a yaklaşabilir mi? Zor zanaat efenim.
Maelstrom isminde etliye sütlüye karışmayan bir yaratıcı önce aydınlık tanrısı Itempas'ı, sonra da karanlıkların, gecenin tanrısı Nahadoth'u yaratır. Birbirlerinin zıttı oldukları için çok döğüşürler, aynı zamanda ilginç bir sevgi ile birbirine bağlıdır bu tanrılar. Gel zaman git zaman denge tanrısı daha doğrusu tanrıçası olarak Enefa yaratılır. Üçü göksel panteonu tamamlar. Düzenim bozulmasın diyen takık bir tanrı, karşısında kaosa ve değişime yatkın bir diğeri. Dünyayı ve evreni yaratan Enefa, Nahadoth'a yakınlaşır ve ondan çocukları olur. İsmini zikretmeyeceğim savaş tanrıçası, bilgi tanrıçası ve pek sempatik çocuk tanrısı Sieh gibi. Tabi her yaratımı düzeninin bozulması olarak gören ve Nahadoth ile aralarındaki ilişkiyi kıskanan Itempas, Enefa'yı öldürür. Dünyanın yerle bir olduğu tanrılar savaşında da diğer tanrıları yener. Bunları kendi takipçisi olan insan ırkı Aramerilere tutsak olarak verip emirlerine bağlar. Göksarayda insan formunda köle olarak yaşamaya başlarlar. Nahadoth ise gündüz insan ve gece ise o halini hatırlamayan güçleri kısıtlı tanrı formundadır artık. Arameriler sadece tanrıları değil kendi kanlarını taşıyan her insanı da saraya hapseder ve aralarında kanlarının saflık derecesine göre bir hiyerarşi geliştirir. Diğer tanrıların tapınımı elbette yasaktır, işkencelere tabidir. Yeine saraya asıl çağrılmasının sebebinin diğer iki veliahttan birini seçip Enefa'nın gücünün maddeleştiği radyasyonvari taşı taht değişim gününde seçtiği kişiye sunma görevidir. Sonu ölümle bitmesi kesin bir görev. Tutsak tanrılar ise Yeine'in annesi ile hamileliğinde bir anlaşma yapmıştır.  Enefa'nın ruhundan geriye kalanlar kızında yani Yeine'de can bulacaktır. Bu ayin esnasında taşı eline alan Yeine kendi benliğini yitirip tekrar tanrıçayı uyandıracaktır ve tanrılar serbest kalacaktır. Yeine, eyvallah der zaten öleceğim bir işe yarayayım bari. Bu esnada ona çocuğu gibi sokulan Seine ile yakınlaşır ilkin. Sonra da Nahadoth'un arzusuna teslim olur. Saray'da da düşük Arameri kanı taşıyan hizmetkarların başındaki Tvril tek dostu olur. Onu tahta seçmesi için zorlayan Sci ismi her neyse, Darr'a savaş ilan ettirecek kadar ileriye gider bu süreçte. Neyse, sarayda tanrılara işkence yaparak her türlü kirli işi yürüten büyücü tipli Viraine de şüpheli bir karakter çizer. Yeine, annesinin ölümünde Dekarta'nın değil ona umutsuzca aşık Viraine'in parmağı olduğunu çözmüştür. Nihayet beklenen ayin günü gelir. İki veliaht ayrı tarafta, Yeine taşın yanında, Tanrılar başka bir tarafta, hepsi Dekarta'ya bakıyor. Ayin'in bitiminde göklerin tanrısının yeni kral/kraliçeyi kutsamak için gelip Nahadoth'a ayaklarıma kapan, seni affedeyim teklifi getirmesi bekleniyor. Yeine, güç taşına uzanırken bu ayinin büyüsel işlerini yöneten Viraine gelir, kızcağızı hançerler. Tanrılarla yaptığı anlaşmayı öğrendim der, hatta Itempas'ın uzun süredir onun bedeninde yaşadığı ortaya çıkar. Bu planı ispiyonlayan da Bilgelik tanrıçasıdır. Nahadoth aşk acısı ile çılgına döner, zaten karakteri gereği çabuk sinirlenir. Fakat beklemedikleri şey taşın kızın bedeninin içine girerek onu tanrısallığa yükseltmesidir. Enefa değil ama yeni bir tanrıça olarak Yeine doğmuştur. İkisi bir Itempas'ı yener ve onu küçümsediği tüm insanlara hizmet etmekle lanetlerler, ta ki içinde halis muhlis sevgiyi keşfedene kadar. Dünyanın yönetimini Tvril'e bırakır, Scimci herneyse isimli psikopat prensesi Nahadoth'un insan haline yaptığı gibi zincirli tasmayla yaşamaya mahkum eder, Nahadoth ile birlikte aşk yuvalarına çekilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder