17 Mayıs 2014 Cumartesi

Hüseyin Avni Dede - Tek Şekerli Çınaraltı (Toplu Şiirler)

dudağımızdaki çay bardağı şarkı söylüyordu
hem de tek şekerli tatlı bir dille şarkı söylüyordu

Beyazıt'ta okurken çınaraltında görüp yanına hiç yanaşmadığım saçı sakalı karışmış adammış kendileri. Yalnızlığın, yoksulluğun, açlığın dile geldiği mısralarda yansıdığı gibi yaptığı iş sokak şairliği. Kendi kitaplarının yanısıra gümüş takılar ıvır zıvır satarak yaşamını idame ettiren şair, şiirlerinde tanık oluyoruz ki düzenli bir şekilde düzenli işlerde çalışmayı tercih etmemiş. Maalesef yine aynı mısralarda çalış, tüket ve öl sarmalına mahkum olduğumuz sistemi reddetmenin bedelinin de ağır olduğunu görüyoruz. Buna rağmen arkadaşları, dostları, tanıyanları ağbimizin dünya şekeri bir insan olduğunu söylüyorlar. Ama ben, benden uzun ve heybetli, boyum 1.75 kısa da değilim yani o kadar, bir de üstüne üstlük uzun saçı geçtim de uzun sakallı kişilerden ürkerim. Ne kadar sığmışım yahu. Artık Beyazıt'a uğramıyorum...
Laf aramızda, 1,80 ve daha uzun kişilerin içlerindeki kötülüğü insanlığın geri kalanından saklayan takiyeciler olduğunu düşünmüyor değilim. Gizli odalarda bir araya gelip kumpas kuruyorlar, komple komplo peşindeler, eminim. Onlara karşı örgütlenelim. İmza: orta ve kısa boylu paranoyak ve bir miktar kompleks şahıslar birliği (OKBPBMKŞB)

bir görmeliydiniz nasıl haykırdım gökyüzüne
nasıl haykırdım gök gök deniz deniz

***
haydi ellerinizi kaldırın
bakın gökyüzü dua bekliyor sizden
ölmek güzel aslında yaşamak daha güzel
***
ne güzel oluyordu
ne güzel oluyordu deniz
karaya vardığında
***
mart çatlağı bir gün yaşamak kolay
nasıl olsa içinizde her zaman
ister istemez yeni bir yenilgi başlıyor
***

bütün insanlar düşmanımdı
bir sabah uykusunda herkesle barıştım
***

sakalım Güney Afrika sakalım Sudan
ne ölümler yaşadım havadan sudan

ölüme çare buldum

yaşamak
iyileri ve kötüleri
ikiye bölmemektir
ölüme çare buldum
insanları sevmek hiç ölmemektir

tebessüm

mısralarımdaki hüzün
bilmem nedendir.
fakat dudaklarımdaki;
tebessüm,
insanları sevdiğimdendir.

tahta tekerleğin karanlığı

toprak ısıttı geceyi
karanlık nerede başladı
usulca ve yorgun karanlık
hepimizin bildiği
tahta tekerleğin karanlığı

çok önce geçtiler
biz de geçtik üstünden
bir araba dolusu
bir araba
bir
bir mezarlık dolusu
bir mezarlık
bir değil
hüzün diyesim geliyor
kalbimi yoklayasım geliyor

acı bir karanfil
sahibi yok belli
kimin dudakları kırmızı
kimin dudakları karanfil
kimin dudakları
kimin
kimsenin değil
sevda diyesim geliyor
karanfili koklayasım geliyor

karanlık nerede başladı
usulca ve yorgun karanlık
hepimizin bildiği
toprak ısıttı geceyi
tahta tekerleğin karanlığı

usulca ve yorgun karanlık
hepimizin bildiği
toprak ısıttı geceyi
karanlık nerede başladı
tahta tekerleğin karanlığı

hepimizin bildiği
toprak ısıttı geceyi
karanlık nerede başladı
usulca ve yorgun karanlık
tahta tekerleğin karanlığı

bizans tabut çivileri

işte
pis bir gece gözlerimde hapis
ölü taşıyan gemiler antik çağlarda
işte

işte yağmur
çamurlu ve öfkeli üstelik şemsiyesiz
ve ölüleriyle birlikte batan tabutlar
pis bir gece daha gözlerimde hapis
iste yağmur

işte yağmur eğri
elleri ceplerinde yalnızlığın
sırılsıklam yürüyor yine
lodosçu naci getirdi çınar arasına
sattım tabut çivilerini
bir şişe şarap parasına
işte yağmur eğri

işte yağmur eğri ama
balıklar ağlara çıktı
balıkçılar sevdanın doruklarına
eşkiyalar dağlara çıktı
korsanlar gemilerin direklerine
işte yağmur eğri ama

işte yağmur eğri ama sevinin
kimi karşı koydular kimi durdular
hepsinin yüreği başka başka çıktı
kilit üstüne kilit vurdular
baktım ki kapılar aşka açıktı
işte yağmur egri ama sevinin

çınaraltı bir nümismat türküsüdür

kürekler sakalını
çeker
suda öpüşür
yosun
denizler saçlarını
uzatır kıyıya

çınaraltı
bir nümismat türküsüdür
kıyılar
kulaklarını çekmesin
diye lodosun
haydi kıyılar
kıyılar başlayın
yeni bir şarkıya

yaşam
öyle bir koridordur ki
acılarla dolu masanız
unutmak
o kadar zor ki
ne çıkar hatırlarsınız

busesiyle kaybolan derviş sesiyle

busesiyle kaybolan derviş sesiyle,
eski bir yeleğin taflanlara düşen gölgesiyle;
kağıt ve kurşun'da yaşayan askerler,
gözyaşı ve barut taşıyan askerler
canlarım;
kıyıda unuttuğum mercanlarım benim

ortaçağ'dan kalma bir şatonun alnına düşen,
ve sebepsiz gülüşen papatyalar gibi yalnızım
ne gecem belli artık ne de gündüzüm
kendi yüzümden başka yüzler taşımaya başladım,
bir çınar'ın eskimeyen yüzüne asılı kalsın yüzüm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder