29 Haziran 2013 Cumartesi

J.D. Salinger - Çavdar Tarlasında Çocuklar

En çok satılan kitaplar arasında yer almasına tezat bir şekilde, hep ağır bir kitap olduğunu düşündüğüm için okumaktan kaçındığım bu kitabı nihayetinde tatilde  bitiriverdim. Geç kalmışım. Bir arkadaşın zorlamasıyla mefistoya sorduğum ve oradakilerin haklı küçümsemesine mazhar olduğum ki o zamanlar teoman'ın şarkısı sebebiyle pek bir revaçtaydı, gönülçelen ismindeki romanın yeni basımları aslına çok daha sadık bir biçimde adlandırılmış durumda. İzlenimlerim şunlar: Bu kitaba da  Houlden Caulfield ile kızkardeşi hatta en küçük  rollerdeki Stradlater ve Ackley gibi karakterlere de bayıldım, bittim. Kabul ediyorum,  Houlden olmak üzere karakterler bir miktar abartılığa dokunuyor. Ama bu kadar sahici ve etkileyici ayrıca kolay okunan bir kitaba uzun süredir denk gelmemiştim. Kalbe dokunan hikayeler vardır ya. İyi oldu. Güzel oldu.
Houlden okuduğu lisede edebiyat hariç diğer derslerin hepsinden kalması sebebiyle yine atılmıştır. Evine dönmek için 3 günü vardır daha. Bu süreçte eve ailesine mektubun ulaşacağını düşünmektedir. Bu arada hikaye 40'ların sonunda geçiyor. Houlden, hayata alaycı ve yalnız bir bakış açısına sahip bir genç. Hemen hemen herkes yapmacıkdır, nefret edilesidir ona göre. Hatta güzel öyküler yazan abisi bile Hollywood'a giderek senaristliğe başladığı için o kulvara katılmıştır. Bu yüzden Houlden çok rahat yalan söyler, insanlarla kafa bulur, sosyal ilişkileri insanları eleştirdiğinin tersine yapaydır yani. Sevdiği ama bir türlü yeniden görmek istemediği, çekingenliğinden değil, kızla çıkan yakışıklı ve cinselliğe düşkün Stradlater ile kavga edince yurdu terkederek sigaranın ve alkolün eşliğinde gecelere akar. Mevsim kıştır, şehir New York'dur. Taksi şoförlerine kafasını kurcalayan Central Park'taki ördeklerin kışın nereye gittiğini sormaktan ve onları içki içmeye davet etmekten vazgeçmez. Yaş haddinden dolayı kimi yerlerde içki içemese de aptal ve yapmacık kızlarla dans eder, kulüplere takılır. Eski bir öğretmenin yanında kalacakken aşırı şefkatli davranışından ürkerek yine dışarılara atar kendini. Bir otelde hayat kadını çağırır ve parasını ödeyip geri gönderir. Fazladan para isteyince kadının satıcısı, vermeyi reddeder ve yine dayak yer. Alıp başını gitmek, kimsenin bilmediği bir yerlerde benzincide pompacı olarak konuşmama yemini etmiş bir suskunlukta yaşamayı planlarken çok sevdiği kız kardeşi Phoebe'yi gizlice görmeye çalışır. Houlden'ın aksine Phoebe küçük yaşına rağmen olgun ve güçlü bir karakterdir. En son ki veda için okulun öğle arasında kardeşini çağırdığında Phoebe'nin de valiz hazırlayıp yanına geldiğini görür. Phoebe pek ısrarcıdır, trip atar abisine. Lunaparkta vakit geçirdikten sonra Phoebe'nin de sayesinde evine dönmeye karar verir. Bütün davranışlarına rağmen Houlden bir uçurumun kenarındaki çavdar tarlasında oynayan çocukları uçurumun kenarında yakalayan biri olarak kendini tasvir edecek kadar incelikli birisidir aslında. İşin gerçeği Houlden arasının çok iyi olduğu kardeşi Allie'nin ölümünü bir türlü atlatamamıştır. En sonda da sevmese bile hayat denilen oyuna katılmayı kabul ederek yeni okula ve psikiyatri terapilerine başlar.
Baştan sona vurucu saptamalarla, özlü sözlerle dolu olan ve dönemsel olarak okuyucunun kendini özdeşleştirmekten kaçınamayacağı Houlden'ın ağzından yazılan kitap yine böyle bir sözle bitiyor. (Bu arada yazar kendi hayatından da kesitler taşıyan bu karakterin sinemaya taşınmasına ömrü boyunca karşı çıkarak bu karakter etrafındaki fenomenin daha da güçlenmesini sağlamış)

Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder