14 Haziran 2012 Perşembe

Münür Rahvancıoğlu - Kıbrıslı Türk Devrimci Hareketi (HALK-DER)

Bugün Kuzey Kıbrıs'da Baraka Kültür Merkezi'in ileri gelen isimlerinden olan yazar AKEl minvalindeki CTP'ye alternatif olarak 70'lerde  Dev-Yol/Kurtuluş sempatizanı gençler tarafından kurulan öncül hareket HALK-DERin hikayesini anlatıyor. Tarihi, eylemleri, gelişimi ve sönümü ile birlikte bu yazında politik olarak diğer hareketlerden farkı ortaya konuyor. Kıbrıs'da Kıbrıslı Rum ve Türk halklarının varlığı tezini savundukları vurgulanırken bu kimliğin sadece Türk ya da sadece Kıbrıslı olarak nitelendirilemeyeeği belirtiliyor. Türkiye'den göçmenlere karşı ırkçı derecesineyakın bir seviyeye düşen ve AKEL'in enosisçi politikalarına karşı kör kesilen çevrelerin varlığının tanınması gayet ilginç. Türkiye'den gelişmekte olan geleneksel, onları kurtardık, nankörce davranıyorlar, bizi sevmiyorlar zaten, yaklaşımlarını besleyen bu çizginin altının çizilmesi önemli bence. Tabi kuzeydeki mafya, gazino, fuhuş ve kitabın diliyle asalak bir sisteme dayanan iktisat gibi somutluklarda kendini gösteren yozlaşmanın Türkiye kamuoyuna neden bir türlü ulaştırılamadığı, ya da kamoyunun neden kayıtsız kaldığı gibi sorular beliriyor burada. Bununla birlikte TMT'nin EOKA ile denkleştirilmesi fikriyatı isterse birebir örtüşsün, provokasyonlar ve suikastlar yapılsın, zorlama geliyor. Çünkü ben niceliğe bakarım. Artık can tehlikeye girdikten, katliamlar olduktan sonra bizim solcuların yok NATO girmesin, yok müdahale olmasın eylemsizliğine de bir türlü ısınamıyorum. E ne olsun? Muhalefet olsun da kendi içinde değişim olsun,değişi olsun da anti-emperyalist  Miloseviç Kaddafi Esad iktidardan düşmesin zaten Bosna'da Suriye'de katliamlar yok da batının uydurması felan filan, hayat bayram olsun da kıvır da kıvır. Bazen biz nasıl Kürt sorununa fazlasıyla içerden ve duygusal yaklaşıyorsak Kıbrıs sorununu da biraz dışardan bakarak değerlendirmek lazım sanırım. Bir kere güney kesimi Annan Planına emperyalizm karşıtı fikirlerden dolayı karşı çıkmadı. Bariz milliyetçilik. Kuzeydeki tepkisel solu sanki kucaklayacak ileri bir zihin hali hakim güneyde. Kuzeyde kendi kendini yönetemeyen devletsi bir yapıda insanlar denizde yılana sarılmaya çalışıyorlar gibi. Sözkonusu hareket ise Kıbrıs sorununu konusunda mücadele çizgisini şöyle tanımlamış: Emperyalizmin stratejik bir yeni-sömürgesi olarak Kıbrıs, emperyalizmin taşeronu durumundaki TC ve Yunanistan tarafından fiili olarak paylaşılmıştır. Yerli işbirliklikçilere karşı yapılacak mücadele bugün ayrı noktalarda duran halkları yakınlaştıracak ve Kıbrıs ulusu doğacaktır. Bu analizlerle birlikte özellikle THKP-C'den beslenen  görüşlerinin, emperyalizmin 4. bunalım dönemi gibi, baskın olduğunu görmemek mümkün değil. Anlamadığım nokta ise bugün Türkiye'de iki uluslu yapı kurulmasını isteyenlerin Kıbrıs'da neden tekleşmeye ihtiyaç duyması. Bu strateji ile birlikte kuru işgal karşıtlığı demagojisinin ötesine geçiyorlar. Yine bizim kamuoyunun eksik bildiği bir şey, Kuzey Kıbrıs'daki sol ekseriyatla ilk operasyona karşı değil,  Kıbrıs Cumhuriyetinin devamını  ve toplumların güvenliğini sağlayacak yeni anlaşmalardan sonra çekilme sözü veren ordunun operasyonu devam ettirerek toprak genişletmesi ve bugüne kadar hala çözümlenememiş, çözümlenmekten ziyade işleri daha da karmaşıklaştıran, nüfusun büyük kısmının İngiltere gibi ülkelere göç etmesine sebep olarak insanları kendi topraklarına yabancılaştıran ve de üstüne üstlük ikinci operasyon ardından genişletilen bu topraklar üzerinde  dünyada hiç bir ülke tarafından tanımlanmayan bir devlet kurmakla birlikte bu devletin yetkili organlarının bir çoğunu Kıbrıs Türk halkının denetiminden/yürütmesinden alarak atama sisteme bağlaması ve nihyetinde iktisadi bir enkaz. İşte tepki bundan kaynaklı biraz. Neyse, sonuçta Kıbrıs'daki sol hareketin düşünüş tarzınını anlamak için birebir bir yapıt. Solcu olmayanlar için kaynak niteliğinde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder