Marşandiz
Gerçeklerle arası iyi olmayan fanzin sloganını benimseyen yayın mizanpajı ve tabi ki kapak çizimleri ile dikkat çekiyor. Hatta benim için dergiyi satın almamda en büyük etken bu. Öykülerinde saf fantastik kurgudan ziyade büyülü gerçekçilik, gerçekçi büyücülük, postmodern zihin bulanıklığı, psikolojik kabusçuluk gibi akımlar sayfalarda boy gösteriyor. Bu sayının başlangıcında küçük İskender şiiriyle destekte bulunuyor. 28 sahifenin yarısını kaplayan şiirler arasında diğer öne çıkan ise Boş Sırada Kan Lekesi ile Şakir Özüdoğru'nun şiiri oluyor. Öyküler arasından ise açık ara fark ile Aksak Karabasanların Zifir Makinesi fantastiği, korkuyu, ironiyi buluşturarak diğerlerinin önüne geçmiş bulunuyor.
ACIKAYIP / küçük İskender
Bana da her şeyi başkaları anlattı cesede ulaşamadık
Gece gündüz ormanı aradık, uçurumlardan sarktık baktık
Bu koşturmada kardeşlerim öldü kucağımda
çok da arkadaş buldum
Elimdeki meşale binlerce ağacı tutuşturdu istemeden
Kapana basan da oldu, ayağı kopan da, gözü çıkan da
Allah'ı gören bile oldu ama o cesede ulaşamadık
Ona cesed demeyelim diye bağırdı arkalardan biri utandık
Hayat kilitli bir sandıktı biz anahtarını aramızda kaybettik
Gece gündüz uçurumları aradık, ormandan sarktık baktık
Başımız önde döndük gerisin geri yıllar sonra
Birimiz süt sağmaya gitti en sevdiği inekten
Birimiz kan sağdı kendi bedeninden
Şimdi düşünüyorum da onu nerede nasıl kaybettiler
Bizi halkını kaybeden insanlar diye tarihe kaydettiler
Peyniraltı Edebiyatı
Nihayet Didem Madak sayısı... Şair hakkında yazılan o güzel yazılar arasından özellikle Emre Kundakçı'nın ki söze vardıramadığım düşünceleri somut hale kısa ve öz bir formatta döktüğünden dolayı oldukça doyurucu geldi bana. Yine şiirler ve hikayelerle dopdolu bir sayı. Bir kaç bana hitap eden hikaye içerse bile, işte bu dedirten bir örnekle karşılaşamadım maalesef.
SUDANUCUZYAZI / Furkan Özdoğan
sakin göllerin kuğusu ya da yarılan ekmeğin buğusu olmak ya da olmamak;
işte bütün mesela bu!
mesela;
kapı aynı, sesi aynı. duvarların rengi aynı..
bu da bütün.
büttük yani bi yerde, kavuşukken de büttük ayruk üken de..
yolyordam
zamanmekan
çaysigara
rövoşatagol
imankuran
her biri ayrı ayrı önemsiz.
önemsizliklerin bütünü benim bahsemediğim de.
dilimi sağa büktürememeyebilen her ne ise,
yola çıkarabilen yahut yoldan ayırabilebilen bile aynı şey hani..
onca bokluktan gram etkilenemeyen, aynadan götüne bakan, sevgilisi hediye almadı diye ağlayan, jölesi tükenince isyan çıkaran, korkak nice gençlerimizi yetiştiren yüce aileleri ve onların yakın çevreleri ve inandıkları ve inanamadıkları ve anladıkları ve anlatamadıklarım;
bakamayınca göremezsiniz elbet,
göremeyince de anlayamazsınız,
anlayamayınca da kurşuna dizmez misiniz?
lütfen bunu yapmaz mısınız?
inançlı iseniz Allah aşkına bunu yapmaz mısınız?
değil iseniz insanlık namına bunu yapamayabilir misiniz?
rica ederim bi gider misiniz yahut bi bırakır mısınız?
bi konuşmaz mısınız?
bi anlamadan etmez misiniz?
bir cevap vermeye,
bir kötü yola başvurmaya,
bir daha anlamamaya kalkmaz mısınız?
“ceylan gözlerine kurban olduğum,
tanrı selamını almaz mısınız?
mevlam sizi süs için mi yaratmış?
gel demedikçe gelmez misiniz?"
İNSANIN ÜÇ KITASI /İsmail Sertaç Yılmaz
I.Kıta Ruh
ruhumun, üzerinde tepiştiği birinci ada/bak şunun arasından su aksa buraya geyikler iner/ben bunların eteğinde uykuya dalmış ailesiz bir ayıyım/türümün son örneği olduğuma birçok konuda ikna etti beni insanlık/parmaklarımın üzerinde yürüyerek ben de terk ederim aslında kendimi/ama kış gelir yaz gelir/kendimde kalmak tanrı ile kul arasında kalmaktan iyidir.
içimde güzel çiçeklere dair köşeler var/devrimi tetikleyecek nitelikte düşünceler de yok değil/oturup/üşenmeden dünyadaki herkes için eskimiş bütün kotları kese kese şorta çevirmeli/
başka bir yola çıkan yollara topuklamalı/akarsuları denizlere kauşturacak aşklar yaratmalı/denizleri falezler konusunda ikna etmeli/yunusları başkomutan ilan etmeli/
kahkahayı silaha seksi kalkana çevirmeli/gibi şeyler geçiyor içimden /trenler de atlar da geçiyor/
bende dünyayı iyi edecek bir eylem yok./ama/sakinim
budümnyanın her şeyi kabul etme gibi bir bayağılığı vardır.
II.Kıta Kendi
insandan başka yokuş yoktur/kendi içine uzanırken eğil/
palavra sıkıyorum be kendime/
bir bel ağrısıyım ben./
sen hiç işemeye yer aradın mı hayalarını sıka sıka./
bak ruhunu bu duruma sokma dişlerini sıka sıka/
olduğun yere işe, olduğun yere bağlanma/
ruhun dişi yoktur,sıksan da kaçar/çünkü gidenler hiçbir şeyi değiştirmek için arzu duymazlar/
özellikle kendini.
sıkma canını cengaver!/bir yerlere gidemeyeceğini yolda öğrenirsin
ve yol zaten hiç bir yere varamama eylemidir de.
ne diyecektim kendime ben/unutuyorum ama sıkıntısı kalıyor/
o kalp terlemesi çarpınıtsı yavaşlıyor şimdi/yangın sönüyor ve beynim dumanaltı/
aklımda sönmüş hatıralar/bu belleğe ben kendim işedim.
siz sıçtınız.
III.Kıta Bellek
ben bunları denize atmayı seviyorum/neleri dedi
dedim kendimi,ruhumu ve belleğimi/ben üç kıtadan oluşan bir atlasım
dedi sence benim atlasım kaç kıtadandır./dedim sen bence ayrılmış olduğum yerlerin
içini dolduran çok hoş bir denizsin/dedi denizin hoşu nasıl olur/
dedim kaçmak isteyenin yolculuğu/yüzmek isteyenin huzuru/boğulmak isteyenin mağarası
dedim akıllanmayanın dalgası/hayal kırıklığına uğrayanın vefalı dostu/
unutmaya kalkışanın üzerinde uzandığı güzel bir orospu olunca olur.
sonra suratına çevirdim kafamı/dedim gözünde göz seker senin.
dedi kaç seker gözün?/dedim benim sekmez.
dedi sen çok kötü bir karaktersin/
dedim hayır,sen çok kötü bir okuyucusun./
dedi sen çok kötü hatırlıyorsun/
dedim hayır, ben iyi bir unutkanım./
ama hatırlamak yürümek kadar masum bir eylem değildir.
UP
Bu sayının kapağını sanatsal saiklerle oynadığı filmler sayesinde porno yıldızı olan , olmuş yada) Sasha Grey süslüyor. İç sayfalarda Sasha'nın yine sanat projesi olarak müzik işlerine de bulaştığı gibi detayları öğrenebiliyor, bununla da kalmıyor yaptığı işlerle ilgili söyleşiyi hatmedebiliyorsunuz. Burroughs, Beckett, Proust ve Deleuze üzerine yazılan uzunca makale konseptinden ayrıklığın getirdiği yabancılaşmayı sindirdikten sonra ilginç bir hale bürünüyor. Diğer bir yazıda ise Jim Morrison ve Kurt Cobain'in şairliği irdeleniyor. Müzik köşesinde endüstriyel soundun isimlerinden Godflesh konuk edilmiş. Alper Çeker'in köşesi de tek sayfaya pekbirçok sıradışı bilgi ve yorumları sıkıştırarak ilgi çekiyor. Şiir olarak ise Nikolay Glazkov, Tuli Kupferberg, Lindita Ahmeti, Robert Duncan, Can Gox, Semih Yıldız, Taylan Taftaf, Jörg Fauser sayfalarda yer buluyor. Görüldüğü gibi çeviri ürünlerin sayısı bir hayli fazla.
sen bana,
damlar üzerinde dolaşan ruhlardan,
meçhul bilinmezlerden,
hiç sahip olmadığım güzelliklerden bahsediyorsun.
ben sana,
ışığı aç, diyorum.
Lindita Ahmeti
Meçhul
Meçhul'un geçen ayki dosyası benim de oldukça merak ettiğim ikinci yeniden etkilenmiş ve İslami duyarlılıkta bir şair olarak bilinen Cahit Zarifoğlu'na ayrılmış. Hayatı ve görüşleri mısra alıntılarıyla birlikte anlatan yazılar şairi daha çok bilmeyene tanıtmaya yönelik. İçinde tanıklıklar ve anekdotlar da barındırarak keyifli bir hale bürünüyor, bu yazılar. Zeynep Ulusoy'un fantastik hikayesi üçüncü bölüme ulaşmış, yavaş yavaş ben de ısınmaya başlıyorum kurguya. Seyahat köşesinde ise Berlin'e uğruyoruz bu sefer. Sınırlı sayfalara yine deneme, öykü ve şiir elverdiğince sığdırılmaya çalışılmış. Alihan Varkan peygamberlerin unutulan/unutturulan insani karakterlerini vurgulayan Elçi isimli denemesinin ilk bölümüyle alaka uyandırıyor.
Karazin
Edebiyat yarışmalarının günümüzde aldığı hali kıyasıya eleştiren makalelerle, çıkış yazısının altı dolduruluyor. Dosya konusu ile ilgili yazılar çeşitlendirilerek tartışma ortamı sağlansaymış daha iyi olurmuş diye düşünmemek elde değil yine de. Hikayelerden A.Kadir İnce'nin kaleminden çıkan Değişim ilgi çekici bir twist içeriyor. Fanzin'de sayıca fazlasıyla yer verilen şiirlerin işçiliği göze çarpıyor hemen. Onların arasından kapalı anlatımına rağmen beyin de ısrarla anlamlandırma dürtüsü yaratan Tan Doğan'ın şiirini alıntılıyorum.
SANA MASAL GELEN
ruhumu fırlattım göğe newton
sonrası seninle tanrı-doğa arasında
sonra tozlu ve puslu bir yolda
yürüyorum rüyamda:
borusunu üflüyor bir melek-bach çalıyor
bir 'mavi' geçiyor birden tenimden
terimi içiyor bir 'gonce gül'-ki kızıl
üç tel saçım lir ve ş'ir
antik bir sızı yüreğim gayr:
kış ve kuş
ve ne çok seviyorum o an bulutları -ey 'ışk'
üzüm ağacı her yanım-eksik ve esrik
hayyam'ım
bir dümya'ya düşüyorum bir yükseliyorum
ay'a -anam çaresiz
sonra bir ada bürünüyorum bir adada -ne
robinson ne cuma
kumlar yalıyor derdimi kumsalda-ah güneş
ah dalga
anılarım acısı yitik 'zaman'
üç maymun beynim-darwin sus
üç savaş yaşıyorum üç ölüm
bir sipere düşüyorum bir yükseliyorum
gayya'ya-babam çaresiz
borusunu üflüyor aynı melek-bach çalıyor
hala
bir 'beyaz' geçiyor birden teminden
yol bitiyor
ruhumu fırlattım göğe newton
öncesi benimle 'hayat' arasında
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder