10 Eylül 2013 Salı

Cemil Meriç - Jurnal Cilt 1 1955-65

Tüyap'ta yine yaşadığımız bir baş dönmesi ya da göz kararması neticesinde herkesçe saygı gösterilen Cemil Meriç'in en bilindik eseri Bu Ülke yerine en özelini teşhir eden notlarıyla dolu günlüğünü almış bulunmaktayım. Neticede artık dersimi aldım, kitap fuarına daha çok seyirlik gideceğim, listem de hazır. İnternette aynı vakitlerde yapılan indirimler neticesinde kitaplar çok daha hesaplı ve nakliyesi zahmetsiz oluyor. Tabi ki standlar arasında dolaşmak, sayfaları karıştırmak ayrı bir zevk. Ama her kitap öneren satıcıya da aaa öyle mi canım at çantama al buyur kredi kartımı tuzağına da düşmemek lazzım, değil mi?
Yani, hem sağın hem solun sevdiği lakin sağcıların hürmeti daha hürmetli ki Tanrı ile ilgili yazdıklarını okudular mı acaba diye insana merak geliyor,  en azından entelektüel tanımını dibine kadar hakeden orta yaşın arefesinde görme yetisini kaybetmiş Cemil Meriç'e başlangıç kitabı olarak bu eseri seçmenin hatasına düşmeyin azizim. Çünkü karşınızda eleştirinin dozajını sık sık kaçıran, sadece gözlerini kaybetmenin etkisiyle değil fakirliğine, sevgisizliğe, hem kişisel hem aydın olarak yeterli itibar görmediği düşüncesine istinaden girdiği buhranın neticesinde etrafına büyük bir hınçla saldıran, huysuz, kuruntulu, ağzı bozuk bir adamla karşılaşınca şaşırabilirsiniz. Ki önceden  hocanın dilinin dikenli olduğunu duymanız bile pek bir şey farkettirmiyor. Kıvırmadan tavrını belli ediyor, tam da sözünde bir adam diyenlere kulak vermeyin, zira seviye bazen bayağı bayağı yerlerde. Yine de kişilikler ürünleri benim nezdimde etkilemez. Dolayısıyla bu ülkenin sayfalarını illa bir ara karıştıracağız.
Namık Kemal, Saint-Simon, Marx, Proudhon gibi farklı yerlerde duran tarihi kişiliklerin isimlerini anmaktan sakınmayan kalemi kuvvetli yazar bende de bir istihza uyandırdı. Acziyyeti vurgulayan romantik sözlerinden ziyade kendisini betimleyen ve/ve ya yaşadığı toplumun analizini yapan satırlarına yer vererek bir parantez de ben ekliyorum.

Bir kısım insanların düşüncesi etraflarını yansıtan bir aynadır, onlar başkalarının kaydettiklerini bıkmadan tekrarlayan plaklar gibidirler; ruhları yoktur, üstün zekalı hayvanlardan pek az daha mükemmel mekanizmalardır, dünyaları vücutlarıyla sınırlıdır ve vücutlarıyla beraber yok olurlar. [Bu laf en bir yakınım babam için gelsin, maalesef öyle.]

Realiteyi görmemek için dini, sanatı aşkı yaratmışız [yaani]

Doğu, dış dünyayı değiştiremeyeceğini çok çabuk anladı, esrar dumanlarından ördüğü has bahçede şarkılar söylemeyi, kaderle boğuşmaya tercih etti. [yazarın devamında söylediklerinin tersine batı bunu başardı, gerçekten de gün batıda bitiyor]

Politikanın kurtarıcılığına inanmıyorum. İşçi sınıfına karşı beslediğim sevgi de platoniktir, tanımıyorum onları... [ben de]

Yahya Kemal neden Tanrılaştırıldı? Beklenileni, alışılanı verdiği için. Biçim denenmiş, incelmiş, sevilmiş. İçindeki bilinen, belki bilinenin güzeli, ama bilinen. Yahya Kemal'de kemal var, ihtilal yok.Uçmuyor, yürüyor....İçinde bir şey yok. Bir mermerin göğsü, daha doğrusu mermerden bir göğüs. Orhan Veli de öyle. Onun da sevilen şiirleri alışılanlar ve Hüseyin Rahmi nesrinden bir arpa boyu ileri gitmeyen en güdük zekalıların kolayca içine girebildikleri. Orhan'da da yeni yok. Yenilik küçüklüğünde şiirin. "Bir elinde cımbız, bir elinde ayna. Umurunda mı dünya" Herhangi bir hizmetçi kızın idrakine seslenen bir nükte. Orhan'ın nesli şirin kanatlarını kesti. Toprakta sürünen sevimli bir hayvan haline getirdi. Sevimli ama gülünç ve zavallı.. Fikret'in, Hamid'in hatta Haşim'in kanat çırpınışları yok onlarda. [diğerlerini bilmiyorum da Orhan babaya ters yaotın bak burada]

Yahya Kemal hayranları belki cüce, ama sıhhatli birer cüce. Ümit Yaşar'ınkiler hadım. [gol? evet evet gooool!]

Hayatını alınteri ile kazanan ve araba izinden uzaklaşmayan küçük insanların şuuraltı yok. Bir çorba ve bir kadın. Ancak başkalarının sırtından geçinen, her istedikleri kolayca gerçekleşen mutlularda gelişiyor şuuraltı. Göbeğine bakıp Tanrı'yı görmek gibi bir şey bu. [ben olsam günlük işlerin içinde kaybolan insanların bırakın değişim yapacak kudret göstermelerini bu yönde bir vizyon dahi besleyemeyeceklerini belirtirdim. ama öyle bir an gelir ki!!! sonra her şey aynı tas aynı hamam olur da şimdi o başka bir merhale..]

İşveren ağanın şehirlisi. [ bir kaç saniye düşününce, hakkatten yafu!]

Tarihin manivelası zeka değil sabır. [bunu da düşünelim, evet dooru]

Zavallı kalabalık! İnsanlık hep o mağara adamı, hunhar, habis, yılışık ve sarsak. Mussolini'i bacağından asanlar yıllarca t.ş.klarını yalayanlardır. Kamçını unuttuğun gün canavar boğazına sıçrayacaktır, hep tekmeleteceksin bu kaz sürüsünü, yalanla doyuracaksın, sofra artıklarını domuzlara atacaksın. O hakaretle zilletle doyurur kendini, tasalanma. Her diktatör bir vahşi hayvan mürebbisi ama kendisi de hayvanların en vahşisi. Çoban kazdan daha az sevimli. [Kaddafi diyorum misal]

İsyan bir ümit çığlığıdır. Ölü isyan etmez. [geziyorum öyleyse umutluyum]

Şairler olmasa yıldızlar bu kadar güzel olur muydu?[ucuz ve hala karın duyuran bir söz]
Sosyalizm her zıpçıktının tasallut edebileceği sahipsiz kelimelerden değildir. Kanla, gözyaşı ile şimşekle yazılı bir kelime bu. Sosyalizme toplumculuk demek sosyalizmi inkar etmektir. Suyu bulandırmak, sosyalizmi sosyalizm yapan tarihi muhtevayı boşaltmak, kelimeyi boşalmış bir akümülatör, bir hacı baba oyuncağı haline getirmektir.[söyleyen de sosyalist olsa..]

Bir zaman Promote'nin bütün Tanrılara düşmanım sözünü benimsemiştim, şimdi bütün Tanrılara inanıyorum. Yani Tanrı biziz. Istırap çeken insanlar. [ckkk]

Halkçılık halkın sırtına binen bir avuç aydının uydurduğu bir mit. Oğlancı gibi. [günlüklerde hiç elitizme rastlamıyoruz]

Polis, kravatlı sadistlerin emrinde şuursuz bir harem ağası. şuursuz ve dilsiz. Asırlardan beri zulmetmek için yaşayan mesuliyetsiz ve bedbaht bir sürü  [ben değil vallahi Cemil Meriç diyor. En iyisi yasaklayalım bu kitabı, yakalım, örgütsel döküman felan ilan edelim, neyse ki savcılar için bir şey söylememiş Meriç]

İnsan gorille göbek bağını ilmi bir tecrübe yapmak için kesip atmadı. Mecbur kalınca dünyanı yaratıyorsun. [evrile devrile geldiğimiz nokta neresi]

Zaten tefekkürden büyük günah tanımaz teokrasi. Düşünmeye teşebbüs edenin adı kafirdir. [ya düşündüğünü eyleme koyana ne demeli]
Din vaktiyle en basit jestlere kadar bütün insan hayatını düzenlemeye kalkışmıştır. İçki içmeyeceksin, domuz yemeyeceksin, zina yapmayacaksın. Osmanlı bunların hepsini yaptı. Ama gizlenerek, korkarak ve şuuru yaralandıkça yaralandı. Hayır uyuzlaştı. İkiyüzlü bir hayvan oldu Osmanlı. Tanrıyı ve kulu aldatan bir panayır gözbağcısı. Elinde tesbih, evinde oğlan, dudağında dua. Biz de öyle değil miyiz? Değişen ne? Herkes Atatürk'e sövüyor ve Atatürkçü. Demokrasiye inanan yok. Herkes demokrat. [paragrafın nesnelliğine can kurban, bir İslamcı, bir Kemalist, bir liberal hepsi altına imza atar]

Mustafa Kemal kafanın yalnız dışını değil içini de tanzime kalkıştı. Batı şapkaydı. Şapka ve itaat. Kalabalığın yerine şef düşünecekti. Kur'an rafa kalktı. Nutuk çıktı ortaya. Bir nutuk ve bir fırka. Bir lokma ve bir hırka. Önder önüne gelenin kellesini vurdurdu. Fırka hiç bir zaman ağzını açmaya cesaret edemeyen kalabalıkların ağzına vurulan kilide bir yenisini daha ekledi. Sonra yenildi içildi. Ve hazret sirozdan kıvrandığı yataktan bir Tanrı olarak kaldırıldı. Bir Tanrı veya bir şeytan. Atatürkçüyüz. Atatürkçülük asil cumhuriyetin resmi bir dinidir. Mitosu olmayan sığ, dalsız budaksız bir din. Tam robot dini. Bu gidişle bütün dünyanın Atatürkçü olması gerekecek. yaşasın Atatürk, ulan biz Atatürkçüyüz. İbadet ve iman bu üç hecede başlayıp bitiyor. [o dönemin koşullarına ve maddi altyapıya göre değerlendirdiğimde daha iyisi olamazdı, eleştirmekten başka bir şey yapamayanların kabul etmek istemedikleri şeyi söyledim işte]

Tahsin Yücel, İlhan Selçuk'a çatıyor. İnsan ortadan olacağına faşist olsun, komünist olsun daha iyi diyormuş. Ama Selçuk haklı. Orta, uyuyan milyonların yan geldiği sedir. [bu da doğrulardan biri]

Yani dilimle, zevklerimle, heyecanlarımla, yarımla Büyük Doğu kadrosundanım. Düşüncelerimle, inançlarımla Yön'e yakınım. [bu cümlenin takdirini okuyucuya bırakıyoruz]

Ben eminim ki Türk harfleri, gerçekte Türk harfleri Arap harfleridir, değiştirilmeseydi okuma bilenlerin sayısı %70'e çıkardı. [Latin alfabesine geçtik, okuma bilenlerin oranı neredeyse %100, kendi dillerini birkaç bin yıldır aynı alfabeyle yazan Arap ülkelerine bakmak lazım bir de]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder